Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimler Sözlügü ( G )
Gafil avlanmak: Hiç beklenmedik bir sırada yakalanmak, habersiz ve hazırlıksız olduğu sırada zor duruma düşürülmek ”Ben gafil avlanacak bir insan değildim ama oldu bir kere ”
Gaflet basmak: Uykusu gelmek ”Siz konuşurken beni bir gaflet bastı ki hiç sorma, sizin konuştuklarınızı anladım diyemem ”
Gam yememek: Kaygılanmamak, tasa etmemek, üzülmemek ”Seni bir kez daha gördüm ya, artık gam yemem ”
Gani gönüllü: Cömert, eli bol, vermekten kaçınmayan ”Gani gönüllü insanlara artık günümüzde pek rastlanmıyor ”
Gâvur etmek: Boşuna harcamak, işe yaramaz duruma getirmek, yerinde harcamamak ”Onca parayı bu eve verip gâvur etti ”
Gâvur inadı: Yok edilemeyen, önüne geçilemeyen, yumuşatılamayan inat ”Adamın yine gâvur inadı tuttu, gelmem deyip duruyor ”
Gazel okumak: 1 Gazel söylemek 2 Kandırmak ve oyalamak için boş sözler söylemek ”Boşuna gazel okuma, kandıramazsın beni!”
Gece kuşu: Geceleri gezip dolaşan, bunu huy edinen kimse ”Bizim oğlan iyice gece kuşu oldu ”
Geceyi gündüze katmak: Ara vermeden, devamlı çalışmak; büyük çaba göstermek ”Geceyi gündüze katıp çalıştık ve bu evi yaptık ”
Geçer akçe: Herkesçe aranılan, beğenilen, değerli (şey) ”Elimizdeki tek geçer akçemiz şu arabadır ”
Geçimini sağlamak: Yaşamak için gerekli olanı elde etmek ”Geçimini sağlamak için hemen her yola başvurdu ”
Geçmişini karıştırmak: Birinin ölmüşlerini yermek veya onlara sövmek
Geçti Bor`un pazarı (sür eşeğini Niğde`ye): “İş işten geçti artık, fırsatı kaçırdın” anlamında kullanılır
Gel gelelim: “Fakat, ama, ancak” ve “Ne çare ki ” anlamlarında kullanılır ”Gel gelelim onlara, daha teklifimizi kabul etmediler ”
Gelip çatmak: Vakti gelmek, kaçınılmaz olmak, çok yakında olmak ”Ödeme gününün gelip çatacağını hiç düşünmedin mi?”
Gel keyfim gel: Bir durumdan duyulan memnunluk, işlerin yolunda gitmesi anlatılır
Gel zaman git zaman: Aradan epeyce bir zaman geçtikten sonra ”Gel zaman git zaman bu ikisi beraberce yaptılar bu evi ”
Gemi azıya almak: 1 Söz dinlemez olmak 2 At, gemi azıları arasına alıp etkisiz bırakarak süvarisinin yönetiminden çıkmak ve kendi istediğince koşmak
Geniş gönüllü: Heyecan ve telâş göstermeyen, merak etmeyen, olayları hoş karşılayan ”Geniş gönüllü olmak benim için o kadar kolay değil ”
Geri basmak: Geri geri gitmek ”Heyecanlanınca geri basmaya başladı ”
Geri çekilmek: 1 Kaçmak, bulunduğu yerden arka arkaya doğru gitmek 2 Karıştığı bir işi sürdürmekten ya da sürdürenler arasında bulunmaktan vazgeçmek ”Düşmanın çokluğu karşısında geri çekilmekten başka çaremiz kalmamıştı ”
Geri çevirmek: 1 İade etmek, geldiği yere göndermek, kabul etmemek ”Ona aldığım hediyeyi rüşvettir diye geri çevirdi ”
Geri durmamak: Bir işe girmekten kaçınmamak, o işe girişmek ”Ona bu işi yapmaktan geri durmamasını söyle, sonunda başaracaktır ”
Geri hizmet: 1 Ordunun çeşitli gereksinimleri ile ilgili işlerin tümü 2 Etkinliği ikinci dereceden sayılan, kolay görev ”Senin bu savaşta, geri hizmette bulunacağını söylediler bana ”
Geri kafalı: Yenilikleri kabul etmeyen, bağnaz, kafası hurafelerle dolu
Gıcık tutmak: Bir süre boğaz gıcıklanmasına yakalanmak, konuşamamak ”Gıcık tuttuğu için konuşmasını yarıda kesmek zorunda kaldı ”
Gıcık vermek: 1 Birini kızdırıp sinirlendirmek 2 Boğazı yakıp kaşındırarak öksürmeye yol açmak ”Gıcık veren bu tatlıyı yiyemiyorum ”
Gık dememek: Hiç sesini çıkarmamak, yakınmamak, karşı çıkmamak ”Bütün hepsi üzerine yürüdü ama o gık demedi ”
Gına gelmek: Usanmak, bıkmak ”Bu işten gına geldi artık ”
Gırla gitmek: 1 Bol bol ortaya dökülüp harcanmak 2 Uzun sürmek
Gırtlağına kadar borca girmek: Pek çok, ödenmesi zor olacak şekilde borçlanmak ”Nasıl gülerim, gırtlağıma kadar borca girdim ”
Gırtlak gırtlağa gelmek: Kıyasıya dövüşmek ya da dövecek hâle gelmek ”Komşumla gırtlak gırtlağa gelecektik az kalsın ”
Gidiş o gidiş: “Gitti ve kendisinden bir daha haber alınamadı” anlamında kullanılır
Göbeği çatlamak: Birçok güçlükleri yenmek için çok uğraşmak, pek çok çaba sarf etmek ”Onu razı edeceğim diye göbeğim çatladı ”
Göbek adı: Yeni doğan çocuğun göbeği kesilirken konulan ad ”Senin göbek adın nedir?”
Göğsü kabarmak: İftihar etmek, övünç duymak ”Senin başarılarınla göğsüm kabarıyor oğlum ”
Göğüs geçirmek: Üzüntülü bir şekilde soluk almak, içini çekmek ”Eski hatıraları gözünde canlanınca derin derin göğüs geçirdi ”
Göğüs germek: Bir zorluğa dayanmak, karşı koymak ”Bu güne birçok zorluklara göğüs gererek geldik ”
Göklere çıkarmak: Aşırı ölçüde övmek ”Adamı bu basit iş için göklere çıkartıp şımarttıkça şımarttılar ”
Gökten zembille mi indi?: “Ona niçin ayrıcalık gösteriliyor?”, “Onun ne özelliği var ki ona özel imkânlar tanınıyor?” anlamında kullanılır
Gölge düşürmek: Bir şeyin önemini ve değerini azaltacak, ününü düşürecek işler yapmak
Gölge etmek: 1 Işığa engel olmak 2 Bir işin yapılmasına engel olmaya çalışmak ”Gölge etme de şu işi zamanında yapayım ”
Gölgesinden korkmak: Çok korkak olmak, en basit işlere bile girmekten korkar olmak ”Gölgesinden korkan adamlarla hiçbir işe girilmez ”
Gönlü bol: Yeterli imkânlardan mahrum olmasına rağmen eli açık davranan, cömert
Gönlü kalmak: 1 Gücenmek 2 İstediği hâlde elde edemediği şey üzerinde isteği devam etmek ”Gönlüm o vitrindeki elbisede kaldı ”
Gönlü kara: Başkaları hakkında kötü düşünen, onların iyiliğini istemeyen
Gönülden geçirmek: Bir şeyi yapmayı düşünmek, olmasını istemek, o şeyi düşünür olmak ”Ben de o işi yapmayı gönlümden geçirmiştim ”
Gönlünden kopmak: Birine iyilik yapma ya da bir şeyi verme isteği, içinde aniden doğuvermek ”Gönlünden kopanı vermek kadar güzel bir şey olamaz ”
Gönlüne göre: İsteğine uygun olarak, dilediğine göre ”Allah gönlüne göre verir inşallah ”
Gönlü tok: Fazla para ve mal istemeyen, zorunlu ihtiyacı kadarı ile yetinen, imkânları az da olsa bunu hissettirmeyen, bu durumda dahi cömert olan ”Onun kadar gönlü tok bir adam görmedim ”
Gönül almak: 1 Sevindirmek, hoşnut ettirmek 2 Kırılan, gücenen bir kimseyi güzel söz ve davranışlarla yeniden hoşnut etmek ”Daha fazla uzatmadan o çocukların gönlünü almalısın ”
Gönülden çıkarmak: Anmaz ve sevmez olmak ”Onu gönlünden çıkarmışsın anlaşılan ”
Gönül eri: Açık yürekli, güvenilir, hoşgörüsü geniş, ehli dil (kimse) ”O ihtiyar adam tam bir gönül eriydi ”
Gönül kırmak (yıkmak): Birini çok üzecek, gücendirecek davranışta bulunmak ”Gönül kırmakta üstüne yoktur onun ”
Gönüllü gönülsüz: Pek de istekli olmayarak
Gönül okşamak: Birini hoş bir davranış ve sözle sevindirmek ”Gönlünü okşamak mı istiyorsun, bir gül uzat ona ”
Gönül yapmak: Hoşa giden davranışlarla veya sözle birinin kırgınlığını gidermek
Görüş açısı: Bir soruna yaklaşma, onu ele alma biçimi ”Dar bir görüş açısı ile sorunlar çözümlenemez ”
Gövde gösterisi: Belli bir amaç için güçlerini birleştiren kalabalıkların yaptıkları gösteri ”…partisi büyük bir gövde gösterisi yaptı ”
Göz açamamak: İşlerinin yoğun oluşu sebebiyle başka bir şeyle ilgilenme imkânı bulamamak ”Şu büronun işleri yüzünden göz açamıyorum ”
Göz açıp kapayıncaya kadar: Çok çabuk, kısa bir zamanda ”O işi göz açıp kapayıncaya kadar yaparız ”
Göz açtırmamak: Baskı altında bulundurarak başka bir şeyle uğraşmasına fırsat vermemek ”Çalışan işçilere hiç göz açtırmadı ”
Göz alıcı: Alımlı; şekli, rengi ve güzelliği ile dikkat çekici ”Oldukça göz alıcı bir elbise ”
Göz atmak: Kısaca, dikkatli değil de şöyle bir bakıvermek; üzerinde fazla durmadan elden geçirmek ”Kütüphaneye şöyle bir göz atıp gitti ”
Göz boyamak: Gösterişle aldatmak, bir şeyi iyi gibi göstermek, kandırmak, yanıltmak
Göz bebeği: Pek değerli, sevgili, çok önem verilen (kimse) ”Babam benim göz bebeğimdir ”
Gözdağı vermek: Korkutmak, tehdit etmek, istediğini yaptırmak için yıldırmak ”Ona öyle bir gözdağı verin ki bir daha buralara ayak basmasın!”
Gözden çıkarmak: Bir malın elinden çıkmasına katlanmak, bir şeyden vazgeçmek ve yokluğuna razı olmak ”Evi ister istemez gözden çıkardılar ”
Gözden düşmek: Kendisine daha önce duyulan sevgi ve ilgiyi kaybetmek ”Eskisi gibi top oynayamayan Ali bir senede gözden düştü ”
Gözden geçirmek: 1 Okumak 2 Durumu incelemek 3 Niteliğini anlamak için bir şeyin her yanına bakmak ”Yapılan işleri gözden geçirdiniz mi?”
Gözden kaybolmak: Ortadan çekilmek, görünmez olmak ”Adam biraz önce buradaydı ama gözden kayboldu ”
Gözden ırak olan gönülden de ırak olur: “Ayrı düşenlerin arasındaki sevgi de zamanla azalır” anlamında kullanılır
Gözden kaçmak: Farkına varılmamak, ortadan çekilmek, görülmemek ”Nasıl oldu da gözden kaçırdık onu ”
Gözde tütmek: Çok özlemek, hasret çekmek ”Yıllardan beri gözümde tüten köyüme yarın kavuşuyorum!”
Göz dikmek: Bir şeyi ele geçirmek isteğinde olmak ”Komşusunun tarlasına göz dikti ”
Göz doldurmak: Hâli, tavrı ve görünüşü ile beklenenden çok etkilemek ”Vitrine konan elbiseler göz dolduruyor ”
Göze almak: Bir iş nedeniyle karşılaşabileceği her türlü zararı ve tehlikeyi önceden kabullenmek ”Vatan için kim ölümü göze almaz ki?”
Göze batmak: 1 Başkalarını aşırı söz ve davranışlarıyla tedirgin etmek 2 Kıskançlığa, çekememezliğe yol açmak ”Her davranışınla gözüme batıyorsun Kendine bir çeki düzen ver ”
Göze çarpmak: Görünüşü ile dikkati üzerine çekmek ”O uzun boyuyla hemen göze çarpıyordu ”
Göze girmek: Yetenekleri ve davranışları ile çevresinde, bulunduğu yerde sevgi ve güven kazanmak ”Kısa zamanda göze girmeyi başardı ”
Göze göz, dişe diş: Misilleme; aynı biçimde kötülük yapıp öç alma, kötülüğü yapandan acısını çıkarma ”Düşmanla artık göze göz, dişe diş mücadele edilecektir ”
Göz gezdirmek: 1 Derinlemesine incelemeden okumak 2 Bir şeyi, bir yeri pek fazla dikkat etmeden çabucak incelemek ”Raftaki mallara şöyle bir göz gezdirip çıkalım ”
Göz göre göre: Apaçık şekilde, herkesin gözü önünde ”Göz göre göre yaktılar zavallının evini ”
Göz gözü görmemek: Dumandan, karanlıktan ya da yoğun tozdan hiçbir şey görülmez olmak ”Sokağa çıkmıştık, ancak sisten göz gözü görmüyordu ”
Göz hakkı: Görülüp de imrenilen yiyeceklerden görenlere çıkarılan pay, imrenmelerini yok edecek küçük parça ”Çocukların göz hakkını ayırmayı da sakın unutmayın ”
Göz hapsine almak: Gözetlemek, bir şeyin üzerinden bakışlarını ayırmamak, birinin hiçbir davranışını gözden kaçırmamak ”Askerler, kaçak mahkûmun sığındığı evi bir saat kadar göz hapsine aldılar ”
Göz kamaştırmak: 1 Hayran bırakmak 2 Güçlü, parlak bir ışığın kısa bir zaman için görüşü bulandırması, bakılan yeri görmez etmesi ”Kapıdan çıkar çıkmaz göz kamaştıran bir ışığın etkisine girip donakaldılar ”
Göz kararı: Gözle oranlanarak belirtilen miktar, gözle yapılan ölçme ya da oranlama ”Kumaşı göz kararı ölçüp verdi ”
Göz kesilmek: Bütün dikkatiyle bakmak ”Yoldan geçen adama göz kesildi ”
Göz kırpmadan: 1 Hiç duraksayıp çekinmeden 2 Acımadan, merhamet etmeden ”Çocukları göz kırpmadan kurşuna dizdiler ”
Göz kırpmak: Karşısındakine göz kapağını açıp kapatarak işaret vermek, bu şekilde meramını anlatmaya çalışmak; bir şeyi onayladığını ya da doğru olmadığını gözünü açıp kapayarak belirtmek ”Kalabalık içinde birbirlerine göz kırparak gülümsediler ”
Göz kırpmamak: 1 Hiç uyumamak 2 Tehlikeye aldırmamak ”Bu gece hiç göz kırpmadım, hep seni düşündüm ”
Göz kulak olmak: 1 Korumak, bakmak, gözetmek 2 Görme ve işitme yoluyla öğrenmeye çalışmak ”Yolda ona göz kulak ol da başına bir şey gelmesin ”
Gözleri bulutlanmak: Gözleri yaşararak çevreyi bulanık görmek
Gözleri dolmak: Ağlayacak gibi olmak, göz pınarlarına yaş yürümek ”Hiç beklemediği bir anda beni karşısında görünce gözleri dolu dolu oldu ”
Gözleri fal taşı gibi açılmak: Hayret, şaşkınlık ve öfke gibi sebeplerle gözleri iri iri açılmış olmak
Gözleri fıldır fıldır etmek: Gözleri zekice, çabuk çabuk dönerek her tarafa bakmak
Gözleri kan çanağına dönmek: Uykusuzluk, ağlama, kızgınlık ya da bir şeyin kaçması sebebiyle gözlerin çok kızarmış olması
Gözleri kapanmak: 1 Çok uykusu gelmiş olmak 2 Ölmek ”Yemeği yer yemez gözleri kapandı, horlamaya başladı ”
Gözlerine inanmamak: Hiç beklemediği bir anda bir şeyi görüp çok şaşırmak, bu sebeple gördüğünün gerçek olduğuna inanmamak ”Gözlerime inanamıyorum, sen misin Ahmet?”
Gözlerini (gözünü) kan bürümek: Çok öfkeli, kinli olmak; her kötülüğü yapacak hâle gelmek ”Bir adamın gözlerini kan bürümesin, ondan her türlü belâ beklenebilir ”
Gözlerinin içi gülmek: Çok sevindiğini gözlerinden ve yüzünden belli etmek ”Sınıfını geçtiğini öğrenen Halim`in gözlerinin içi gülüyordu ”
Gözleri yaşarmak: Üzücü ve duygulandırıcı bir durum karşısında gözlerinden yaş gelmek ”Gurbetteki oğlundan gelen mektup eline tutuşturulunca gözleri yaşardı ”
Gözleri yollarda kalmak: Özlemle beklemek
Göz nuru dökmek: Göz emeği harcamak; gözün dikkatini, elin emeğini gerektiren ince bir iş yapmak ve işte uzun süre çalışmak ”Onca göz nuru döktüğü el işleri ürünleri çok ucuza satılınca kahroldu ”
Göz önünde tutmak (bulundurmak): Dikkate almak Herhangi bir durumun nasıl bir sonuca yol açacağını hesaba katmak ”Yola çıkıyorsunuz ama yağmuru da göz önünde tutun ”
Göz ucuyla bakmak: Belli etmemeye çalışarak, başını çevirmeden göz kenarı ile yandan bakmak ”Yabancı askerlere göz ucuyla bakmaya başladı ”
Gözü aç: Aç gözlü, doymak bilmeyen, gerektiğinden fazlasını isteyen ”Gözü aç insanlar topluma huzur vermezler ”
Gözü açık: Uyanık, kurnaz, çıkarlarını iyi kollayan, becerikli, zeki ”Senin çocuk gözü açık birisi olacak galiba ”
Gözü açık gitmek: Çok istediği şeylere kavuşamadan ölmek ”Halam `gurbete giden oğluma kavuşamadan ölürsem gözüm açık gider` dedi ”
Gözü açılmak: Yararlıyı yararsızı, iyiyi kötüyü ayırt edebilir duruma gelmek ”Yaşı büyüdükçe gözü de açılmaya başladı ”
Gözü arkada kalmak: Kendisi ayrıldıktan sonra, bıraktığı şey veya kimse ile ilgili tedirginliği sürmek, merak etmek ”Köyden ayrılıyordu ama gözü de arkada kalmıştı ”
Gözü bağlı: 1 Sorup soruşturmadan, anlayıp anlamadan 2 Gafil, çevresinde olup bitenlerin farkında olmayan ”Hiçbir zaman gözü bağlı biri olmanı istemem senin ”
Gözü dalmak: Gözlerini bir noktaya dikerek dalgın dalgın bakmak ”Zavallı ihtiyar bir noktaya gözü dalmış öylece duruyordu ”
Gözü doymak: Çok istenen bir şeye kavuşup, artık istemez duruma gelmek ”Sanırım şimdi gözün doymuştur, daha istemezsin artık ”
Gözü gibi sakınmak (esirgemek): Bir şeye aşırı derecede ilgi duymak, onu koruyup gözetmek, dikkatle muhafaza etmek ”Çocuğunu gözü gibi sakınıyordu kadıncağız ”
Gözü hiçbir şey görmemek: Heyecana, öfkeye ya da önem verdiği bir işe kapılıp başka hiçbir şeyle uğraşamaz duruma gelmek ”Kendinden öylesine geçmişti ki gözü hiçbir şeyi görmez olmuştu ”
Gözü ısırmak: Bir kimseyi sanki tanır gibi olmak
Gözü ilişmek: İstemeden, birdenbire, rastgele görmek
Gözü kesmek: Bir işi yapabilme konusunda başkalarına ve kendisine güvenmek ”Onca işi yapmaya gözün kesiyor mu?”
Gözü kara (veya pek): Cesur, atak, korkusuz, tehlikeli işlere tereddüt etmeden girebilen ”O gözü kara bir insandı ”
Gözü korkmak: Daha önce başından geçen kötü bir denemeden sonra, birinden veya bir şeyden zarar gelebileceği endişesine kapılmak ve o işi yapmaktan çekinmek
Gözünde büyümek: Olduğundan fazla büyük ya da güç görünmek ”Onca yolu nasıl yürüyeceğim, gittikçe gözümde büyüyor ”
Gözünde büyütmek: Bir şeyi, olayı, kimseyi veya işi abartmak
Gözlerinden uyku akmak: Çok uykusu geldiği için göz kapakları kapanır gibi olmak ”Çocukcağızın gözlerinden uyku akıyor, şunu yatağına yatırın ”
Gözüne bakmak: 1 Verilen emri yapmak üzere işaret beklemek, işareti verecek kimseyi gözlemek 2 Gerektiğinden fazla dikkat göstermek, koruyup gözetmek ”Üç kuruş para verecek diye adamın gözünün içine bakıyor, ne derse yapıyoruz, daha ne istiyor bizden ”
|