Yalnız Mesajı Göster

Deyimler Sözlügü ( G )

Eski 08-15-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Deyimler Sözlügü ( G )



Gafil avlanmak: Hiç beklenmedik bir sırada yakalanmak, habersiz ve hazırlıksız olduğu sırada zor duruma düşürülmek”Ben gafil avlanacak bir insan değildim ama oldu bir kere
Gaflet basmak: Uykusu gelmek”Siz konuşurken beni bir gaflet bastı ki hiç sorma, sizin konuştuklarınızı anladım diyemem
Gam yememek: Kaygılanmamak, tasa etmemek, üzülmemek”Seni bir kez daha gördüm ya, artık gam yemem
Gani gönüllü: Cömert, eli bol, vermekten kaçınmayan”Gani gönüllü insanlara artık günümüzde pek rastlanmıyor
Gâvur etmek: Boşuna harcamak, işe yaramaz duruma getirmek, yerinde harcamamak”Onca parayı bu eve verip gâvur etti
Gâvur inadı: Yok edilemeyen, önüne geçilemeyen, yumuşatılamayan inat”Adamın yine gâvur inadı tuttu, gelmem deyip duruyor
Gazel okumak: 1 Gazel söylemek 2 Kandırmak ve oyalamak için boş sözler söylemek”Boşuna gazel okuma, kandıramazsın beni!”
Gece kuşu: Geceleri gezip dolaşan, bunu huy edinen kimse”Bizim oğlan iyice gece kuşu oldu
Geceyi gündüze katmak: Ara vermeden, devamlı çalışmak; büyük çaba göstermek”Geceyi gündüze katıp çalıştık ve bu evi yaptık
Geçer akçe: Herkesçe aranılan, beğenilen, değerli (şey)”Elimizdeki tek geçer akçemiz şu arabadır
Geçimini sağlamak: Yaşamak için gerekli olanı elde etmek”Geçimini sağlamak için hemen her yola başvurdu
Geçmişini karıştırmak: Birinin ölmüşlerini yermek veya onlara sövmek
Geçti Bor`un pazarı (sür eşeğini Niğde`ye): “İş işten geçti artık, fırsatı kaçırdın” anlamında kullanılır
Gel gelelim: “Fakat, ama, ancak” ve “Ne çare ki” anlamlarında kullanılır”Gel gelelim onlara, daha teklifimizi kabul etmediler
Gelip çatmak: Vakti gelmek, kaçınılmaz olmak, çok yakında olmak”Ödeme gününün gelip çatacağını hiç düşünmedin mi?”
Gel keyfim gel: Bir durumdan duyulan memnunluk, işlerin yolunda gitmesi anlatılır
Gel zaman git zaman: Aradan epeyce bir zaman geçtikten sonra”Gel zaman git zaman bu ikisi beraberce yaptılar bu evi
Gemi azıya almak: 1 Söz dinlemez olmak 2 At, gemi azıları arasına alıp etkisiz bırakarak süvarisinin yönetiminden çıkmak ve kendi istediğince koşmak
Geniş gönüllü: Heyecan ve telâş göstermeyen, merak etmeyen, olayları hoş karşılayan”Geniş gönüllü olmak benim için o kadar kolay değil
Geri basmak: Geri geri gitmek”Heyecanlanınca geri basmaya başladı
Geri çekilmek: 1 Kaçmak, bulunduğu yerden arka arkaya doğru gitmek 2 Karıştığı bir işi sürdürmekten ya da sürdürenler arasında bulunmaktan vazgeçmek”Düşmanın çokluğu karşısında geri çekilmekten başka çaremiz kalmamıştı
Geri çevirmek: 1 İade etmek, geldiği yere göndermek, kabul etmemek”Ona aldığım hediyeyi rüşvettir diye geri çevirdi
Geri durmamak: Bir işe girmekten kaçınmamak, o işe girişmek”Ona bu işi yapmaktan geri durmamasını söyle, sonunda başaracaktır
Geri hizmet: 1 Ordunun çeşitli gereksinimleri ile ilgili işlerin tümü 2 Etkinliği ikinci dereceden sayılan, kolay görev”Senin bu savaşta, geri hizmette bulunacağını söylediler bana
Geri kafalı: Yenilikleri kabul etmeyen, bağnaz, kafası hurafelerle dolu
Gıcık tutmak: Bir süre boğaz gıcıklanmasına yakalanmak, konuşamamak”Gıcık tuttuğu için konuşmasını yarıda kesmek zorunda kaldı
Gıcık vermek: 1 Birini kızdırıp sinirlendirmek 2 Boğazı yakıp kaşındırarak öksürmeye yol açmak”Gıcık veren bu tatlıyı yiyemiyorum
Gık dememek: Hiç sesini çıkarmamak, yakınmamak, karşı çıkmamak”Bütün hepsi üzerine yürüdü ama o gık demedi
Gına gelmek: Usanmak, bıkmak”Bu işten gına geldi artık
Gırla gitmek: 1 Bol bol ortaya dökülüp harcanmak 2 Uzun sürmek
Gırtlağına kadar borca girmek: Pek çok, ödenmesi zor olacak şekilde borçlanmak”Nasıl gülerim, gırtlağıma kadar borca girdim
Gırtlak gırtlağa gelmek: Kıyasıya dövüşmek ya da dövecek hâle gelmek”Komşumla gırtlak gırtlağa gelecektik az kalsın
Gidiş o gidiş: “Gitti ve kendisinden bir daha haber alınamadı” anlamında kullanılır
Göbeği çatlamak: Birçok güçlükleri yenmek için çok uğraşmak, pek çok çaba sarf etmek”Onu razı edeceğim diye göbeğim çatladı
Göbek adı: Yeni doğan çocuğun göbeği kesilirken konulan ad”Senin göbek adın nedir?”
Göğsü kabarmak: İftihar etmek, övünç duymak”Senin başarılarınla göğsüm kabarıyor oğlum
Göğüs geçirmek: Üzüntülü bir şekilde soluk almak, içini çekmek”Eski hatıraları gözünde canlanınca derin derin göğüs geçirdi
Göğüs germek: Bir zorluğa dayanmak, karşı koymak”Bu güne birçok zorluklara göğüs gererek geldik
Göklere çıkarmak: Aşırı ölçüde övmek”Adamı bu basit iş için göklere çıkartıp şımarttıkça şımarttılar
Gökten zembille mi indi?: “Ona niçin ayrıcalık gösteriliyor?”, “Onun ne özelliği var ki ona özel imkânlar tanınıyor?” anlamında kullanılır
Gölge düşürmek: Bir şeyin önemini ve değerini azaltacak, ününü düşürecek işler yapmak
Gölge etmek: 1 Işığa engel olmak 2 Bir işin yapılmasına engel olmaya çalışmak”Gölge etme de şu işi zamanında yapayım
Gölgesinden korkmak: Çok korkak olmak, en basit işlere bile girmekten korkar olmak”Gölgesinden korkan adamlarla hiçbir işe girilmez
Gönlü bol: Yeterli imkânlardan mahrum olmasına rağmen eli açık davranan, cömert
Gönlü kalmak: 1 Gücenmek 2 İstediği hâlde elde edemediği şey üzerinde isteği devam etmek”Gönlüm o vitrindeki elbisede kaldı
Gönlü kara: Başkaları hakkında kötü düşünen, onların iyiliğini istemeyen
Gönülden geçirmek: Bir şeyi yapmayı düşünmek, olmasını istemek, o şeyi düşünür olmak”Ben de o işi yapmayı gönlümden geçirmiştim
Gönlünden kopmak: Birine iyilik yapma ya da bir şeyi verme isteği, içinde aniden doğuvermek”Gönlünden kopanı vermek kadar güzel bir şey olamaz
Gönlüne göre: İsteğine uygun olarak, dilediğine göre”Allah gönlüne göre verir inşallah
Gönlü tok: Fazla para ve mal istemeyen, zorunlu ihtiyacı kadarı ile yetinen, imkânları az da olsa bunu hissettirmeyen, bu durumda dahi cömert olan”Onun kadar gönlü tok bir adam görmedim
Gönül almak: 1 Sevindirmek, hoşnut ettirmek 2 Kırılan, gücenen bir kimseyi güzel söz ve davranışlarla yeniden hoşnut etmek”Daha fazla uzatmadan o çocukların gönlünü almalısın
Gönülden çıkarmak: Anmaz ve sevmez olmak”Onu gönlünden çıkarmışsın anlaşılan
Gönül eri: Açık yürekli, güvenilir, hoşgörüsü geniş, ehli dil (kimse)”O ihtiyar adam tam bir gönül eriydi
Gönül kırmak (yıkmak): Birini çok üzecek, gücendirecek davranışta bulunmak”Gönül kırmakta üstüne yoktur onun
Gönüllü gönülsüz: Pek de istekli olmayarak
Gönül okşamak: Birini hoş bir davranış ve sözle sevindirmek”Gönlünü okşamak mı istiyorsun, bir gül uzat ona
Gönül yapmak: Hoşa giden davranışlarla veya sözle birinin kırgınlığını gidermek
Görüş açısı: Bir soruna yaklaşma, onu ele alma biçimi”Dar bir görüş açısı ile sorunlar çözümlenemez
Gövde gösterisi: Belli bir amaç için güçlerini birleştiren kalabalıkların yaptıkları gösteri”…partisi büyük bir gövde gösterisi yaptı
Göz açamamak: İşlerinin yoğun oluşu sebebiyle başka bir şeyle ilgilenme imkânı bulamamak”Şu büronun işleri yüzünden göz açamıyorum
Göz açıp kapayıncaya kadar: Çok çabuk, kısa bir zamanda”O işi göz açıp kapayıncaya kadar yaparız
Göz açtırmamak: Baskı altında bulundurarak başka bir şeyle uğraşmasına fırsat vermemek”Çalışan işçilere hiç göz açtırmadı
Göz alıcı: Alımlı; şekli, rengi ve güzelliği ile dikkat çekici”Oldukça göz alıcı bir elbise
Göz atmak: Kısaca, dikkatli değil de şöyle bir bakıvermek; üzerinde fazla durmadan elden geçirmek”Kütüphaneye şöyle bir göz atıp gitti
Göz boyamak: Gösterişle aldatmak, bir şeyi iyi gibi göstermek, kandırmak, yanıltmak
Göz bebeği: Pek değerli, sevgili, çok önem verilen (kimse)”Babam benim göz bebeğimdir
Gözdağı vermek: Korkutmak, tehdit etmek, istediğini yaptırmak için yıldırmak”Ona öyle bir gözdağı verin ki bir daha buralara ayak basmasın!”
Gözden çıkarmak: Bir malın elinden çıkmasına katlanmak, bir şeyden vazgeçmek ve yokluğuna razı olmak”Evi ister istemez gözden çıkardılar
Gözden düşmek: Kendisine daha önce duyulan sevgi ve ilgiyi kaybetmek”Eskisi gibi top oynayamayan Ali bir senede gözden düştü
Gözden geçirmek: 1 Okumak 2 Durumu incelemek 3 Niteliğini anlamak için bir şeyin her yanına bakmak”Yapılan işleri gözden geçirdiniz mi?”
Gözden kaybolmak: Ortadan çekilmek, görünmez olmak”Adam biraz önce buradaydı ama gözden kayboldu
Gözden ırak olan gönülden de ırak olur: “Ayrı düşenlerin arasındaki sevgi de zamanla azalır” anlamında kullanılır
Gözden kaçmak: Farkına varılmamak, ortadan çekilmek, görülmemek”Nasıl oldu da gözden kaçırdık onu
Gözde tütmek: Çok özlemek, hasret çekmek”Yıllardan beri gözümde tüten köyüme yarın kavuşuyorum!”
Göz dikmek: Bir şeyi ele geçirmek isteğinde olmak”Komşusunun tarlasına göz dikti
Göz doldurmak: Hâli, tavrı ve görünüşü ile beklenenden çok etkilemek”Vitrine konan elbiseler göz dolduruyor
Göze almak: Bir iş nedeniyle karşılaşabileceği her türlü zararı ve tehlikeyi önceden kabullenmek”Vatan için kim ölümü göze almaz ki?”
Göze batmak: 1 Başkalarını aşırı söz ve davranışlarıyla tedirgin etmek 2 Kıskançlığa, çekememezliğe yol açmak”Her davranışınla gözüme batıyorsun Kendine bir çeki düzen ver
Göze çarpmak: Görünüşü ile dikkati üzerine çekmek”O uzun boyuyla hemen göze çarpıyordu
Göze girmek: Yetenekleri ve davranışları ile çevresinde, bulunduğu yerde sevgi ve güven kazanmak”Kısa zamanda göze girmeyi başardı
Göze göz, dişe diş: Misilleme; aynı biçimde kötülük yapıp öç alma, kötülüğü yapandan acısını çıkarma”Düşmanla artık göze göz, dişe diş mücadele edilecektir
Göz gezdirmek: 1 Derinlemesine incelemeden okumak 2 Bir şeyi, bir yeri pek fazla dikkat etmeden çabucak incelemek”Raftaki mallara şöyle bir göz gezdirip çıkalım
Göz göre göre: Apaçık şekilde, herkesin gözü önünde”Göz göre göre yaktılar zavallının evini
Göz gözü görmemek: Dumandan, karanlıktan ya da yoğun tozdan hiçbir şey görülmez olmak”Sokağa çıkmıştık, ancak sisten göz gözü görmüyordu
Göz hakkı: Görülüp de imrenilen yiyeceklerden görenlere çıkarılan pay, imrenmelerini yok edecek küçük parça”Çocukların göz hakkını ayırmayı da sakın unutmayın
Göz hapsine almak: Gözetlemek, bir şeyin üzerinden bakışlarını ayırmamak, birinin hiçbir davranışını gözden kaçırmamak”Askerler, kaçak mahkûmun sığındığı evi bir saat kadar göz hapsine aldılar
Göz kamaştırmak: 1 Hayran bırakmak 2 Güçlü, parlak bir ışığın kısa bir zaman için görüşü bulandırması, bakılan yeri görmez etmesi”Kapıdan çıkar çıkmaz göz kamaştıran bir ışığın etkisine girip donakaldılar
Göz kararı: Gözle oranlanarak belirtilen miktar, gözle yapılan ölçme ya da oranlama”Kumaşı göz kararı ölçüp verdi
Göz kesilmek: Bütün dikkatiyle bakmak”Yoldan geçen adama göz kesildi
Göz kırpmadan: 1 Hiç duraksayıp çekinmeden 2 Acımadan, merhamet etmeden”Çocukları göz kırpmadan kurşuna dizdiler
Göz kırpmak: Karşısındakine göz kapağını açıp kapatarak işaret vermek, bu şekilde meramını anlatmaya çalışmak; bir şeyi onayladığını ya da doğru olmadığını gözünü açıp kapayarak belirtmek”Kalabalık içinde birbirlerine göz kırparak gülümsediler
Göz kırpmamak: 1 Hiç uyumamak 2 Tehlikeye aldırmamak”Bu gece hiç göz kırpmadım, hep seni düşündüm
Göz kulak olmak: 1 Korumak, bakmak, gözetmek 2 Görme ve işitme yoluyla öğrenmeye çalışmak”Yolda ona göz kulak ol da başına bir şey gelmesin
Gözleri bulutlanmak: Gözleri yaşararak çevreyi bulanık görmek
Gözleri dolmak: Ağlayacak gibi olmak, göz pınarlarına yaş yürümek”Hiç beklemediği bir anda beni karşısında görünce gözleri dolu dolu oldu
Gözleri fal taşı gibi açılmak: Hayret, şaşkınlık ve öfke gibi sebeplerle gözleri iri iri açılmış olmak
Gözleri fıldır fıldır etmek: Gözleri zekice, çabuk çabuk dönerek her tarafa bakmak
Gözleri kan çanağına dönmek: Uykusuzluk, ağlama, kızgınlık ya da bir şeyin kaçması sebebiyle gözlerin çok kızarmış olması
Gözleri kapanmak: 1 Çok uykusu gelmiş olmak 2 Ölmek”Yemeği yer yemez gözleri kapandı, horlamaya başladı
Gözlerine inanmamak: Hiç beklemediği bir anda bir şeyi görüp çok şaşırmak, bu sebeple gördüğünün gerçek olduğuna inanmamak”Gözlerime inanamıyorum, sen misin Ahmet?”
Gözlerini (gözünü) kan bürümek: Çok öfkeli, kinli olmak; her kötülüğü yapacak hâle gelmek”Bir adamın gözlerini kan bürümesin, ondan her türlü belâ beklenebilir
Gözlerinin içi gülmek: Çok sevindiğini gözlerinden ve yüzünden belli etmek”Sınıfını geçtiğini öğrenen Halim`in gözlerinin içi gülüyordu
Gözleri yaşarmak: Üzücü ve duygulandırıcı bir durum karşısında gözlerinden yaş gelmek”Gurbetteki oğlundan gelen mektup eline tutuşturulunca gözleri yaşardı
Gözleri yollarda kalmak: Özlemle beklemek
Göz nuru dökmek: Göz emeği harcamak; gözün dikkatini, elin emeğini gerektiren ince bir iş yapmak ve işte uzun süre çalışmak”Onca göz nuru döktüğü el işleri ürünleri çok ucuza satılınca kahroldu
Göz önünde tutmak (bulundurmak): Dikkate almak Herhangi bir durumun nasıl bir sonuca yol açacağını hesaba katmak”Yola çıkıyorsunuz ama yağmuru da göz önünde tutun
Göz ucuyla bakmak: Belli etmemeye çalışarak, başını çevirmeden göz kenarı ile yandan bakmak”Yabancı askerlere göz ucuyla bakmaya başladı
Gözü aç: Aç gözlü, doymak bilmeyen, gerektiğinden fazlasını isteyen”Gözü aç insanlar topluma huzur vermezler
Gözü açık: Uyanık, kurnaz, çıkarlarını iyi kollayan, becerikli, zeki”Senin çocuk gözü açık birisi olacak galiba
Gözü açık gitmek: Çok istediği şeylere kavuşamadan ölmek”Halam `gurbete giden oğluma kavuşamadan ölürsem gözüm açık gider` dedi
Gözü açılmak: Yararlıyı yararsızı, iyiyi kötüyü ayırt edebilir duruma gelmek”Yaşı büyüdükçe gözü de açılmaya başladı
Gözü arkada kalmak: Kendisi ayrıldıktan sonra, bıraktığı şey veya kimse ile ilgili tedirginliği sürmek, merak etmek”Köyden ayrılıyordu ama gözü de arkada kalmıştı
Gözü bağlı: 1 Sorup soruşturmadan, anlayıp anlamadan 2 Gafil, çevresinde olup bitenlerin farkında olmayan”Hiçbir zaman gözü bağlı biri olmanı istemem senin
Gözü dalmak: Gözlerini bir noktaya dikerek dalgın dalgın bakmak”Zavallı ihtiyar bir noktaya gözü dalmış öylece duruyordu
Gözü doymak: Çok istenen bir şeye kavuşup, artık istemez duruma gelmek”Sanırım şimdi gözün doymuştur, daha istemezsin artık
Gözü gibi sakınmak (esirgemek): Bir şeye aşırı derecede ilgi duymak, onu koruyup gözetmek, dikkatle muhafaza etmek”Çocuğunu gözü gibi sakınıyordu kadıncağız
Gözü hiçbir şey görmemek: Heyecana, öfkeye ya da önem verdiği bir işe kapılıp başka hiçbir şeyle uğraşamaz duruma gelmek”Kendinden öylesine geçmişti ki gözü hiçbir şeyi görmez olmuştu
Gözü ısırmak: Bir kimseyi sanki tanır gibi olmak
Gözü ilişmek: İstemeden, birdenbire, rastgele görmek
Gözü kesmek: Bir işi yapabilme konusunda başkalarına ve kendisine güvenmek”Onca işi yapmaya gözün kesiyor mu?”
Gözü kara (veya pek): Cesur, atak, korkusuz, tehlikeli işlere tereddüt etmeden girebilen”O gözü kara bir insandı
Gözü korkmak: Daha önce başından geçen kötü bir denemeden sonra, birinden veya bir şeyden zarar gelebileceği endişesine kapılmak ve o işi yapmaktan çekinmek
Gözünde büyümek: Olduğundan fazla büyük ya da güç görünmek”Onca yolu nasıl yürüyeceğim, gittikçe gözümde büyüyor
Gözünde büyütmek: Bir şeyi, olayı, kimseyi veya işi abartmak
Gözlerinden uyku akmak: Çok uykusu geldiği için göz kapakları kapanır gibi olmak”Çocukcağızın gözlerinden uyku akıyor, şunu yatağına yatırın
Gözüne bakmak: 1 Verilen emri yapmak üzere işaret beklemek, işareti verecek kimseyi gözlemek 2 Gerektiğinden fazla dikkat göstermek, koruyup gözetmek”Üç kuruş para verecek diye adamın gözünün içine bakıyor, ne derse yapıyoruz, daha ne istiyor bizden

Alıntı Yaparak Cevapla