Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimler Sözlügü ( B )
Baba adam: Ağır başlı, iyi yürekli, olgun, hoşgörülü, yaşlıca adam ”Ne baba adammış meğer, ailesinden değil, komşularından bile kimseyi ihmal etmedi ”
Babası tutmak (veya babaları üstünde olmak): Çok fazla öfkelenmek, kızgınlığı her hâliyle belli olmak ”İş meselesini konuşamadım, çünkü babaları üstündeydi odasına girdiğimde ”
Babana rahmet: “Yaptığın iş, söylediğin söz çok yerinde; Allah senden razı olsun” anlamında hoşnutluk, memnunluk bildirmek için kullanılır
Baba ocağı (evi veya yurdu): Dededen, babadan kalma ev; toprak, yurt ”Borçları yüzünden baba evini satmak zorunda kaldı ”
Babasının hayrına (mı?): Hiçbir çıkar gözetmeksizin ”Babasının hayrına mı yaptı sanıyorsun senin işini?”
Bağ bozmak (bağbozumu): 1 Bağda son kalan ürünün toplanması 2 Bu işlerin yapıldığı mevsim (güz), gün ”Bağbozumu besmele ile başlarsa bereketli olur ”
Bağrına basmak: 1 Kucaklamak, kolları ile sararak göğsüne yaslamak 2 Birini gözetip kayırmak, koruyup yetiştirmek ”Amcası, yeğenini bağrına basmakta geçikmedi ”
Bağrına taş basmak: Uğradığı zarara, felakate sesini çıkarmadan katlanmak ”Evi yıkılan Hasan bağrına taş basmaktan başka bir yol bulamadı ”
Bağrını delmek: İçine işlemek, pek dokunmak, dertli olmasına yol açmak ”Yurdundan kovulması, şairin bağrını deldi ”
Bağrı yanık: Çok acı çekmiş; dert, sıkıntı, darlık, kahır görmüş; yaslı ”Nice bağrı yanık insanlar yaşamış bu topraklarda ”
Bahse girmek: Görüşünde veya iddiasında haklı çıkacak tarafa bir şey verilmesini kabul eden sözlü anlaşma yapmak ”Erken kalkmak konusunda onunla bahse girdik ”
Bahtı kara: Mutsuz, dertten kurtulamayan, işleri hep ters giden ”Allahım, şu bahtı kara kuluna yardım et de düzlüğe çıksın!”
Baklayı ağzından çıkarmak: Sabrı tükenip o zamana kadar sakladığı şeyleri söylemek ”Yeter artık, çıkar ağzından şu baklayı!”
Bal alacak çiçeği bilmek: Çıkar sağlanacak yeri veya şeyi bulmak, bu konuda nasıl hareket edileceğini bilmek ”Onun bal alacak çiçeği bilmede üstüne yoktur ”
Baldırı çıplak: İşsiz güçsüz, serseri, başı boş, ayak takımından ”Sokaklar baldırı çıplaklardan geçilmiyor ”
Bal dök (de) yala: Bir yerin çok temiz, pırıl pırıl olduğunu anlatmak için kullanılır ”Odayı öyle elden geçirmiş ki bal dök de yala!”
Balgam atmak: Bir iş ya da konu üzerinde kuşku uyandıracak söz söylemek ”Lütfen sus, ortaya bir balgam atıp da insanı huzursuz etme ”
Bal gibi: 1 Çok tatlı 2 Çok iyi, adamakıllı, pekâlâ ”Bal gibi iş, daha ne duruyorsun?”
Balık etinde: Ne şişman, ne zayıf; biçimli, kilosu yerinde olan
Balık istifi: Çok sıkışık bir durumda ”Otobüs, balık istifi gibi yerleşmiş insanları zor taşıyordu ”
Balık kavağa çıkınca: Gerçekleşmesi mümkün olmayacak işleri anlatmak için kullanılır ”O kız, o çocukla ancak balık kavağa çıkınca evlenir ”
Balon uçurmak: İlgililerin ne diyeceklerini anlamak veya insanların telâşlanmalarını sağlamak amacıyla aslı olmayan bir haber yaymak ”Askerliğin kısalmasıyla ilgili bir balon uçurdu, buna sonra kendisi de inanmaya başladı ”
Balta olmak: Musallat olmak, asılmak, direnerek bir şey istemek, istediğini yaptırmak için sürekli ısrar etmek ”İnsanın başına balta olan kişileri sevmek mümkün değil ”
Baltayı taşa vurmak: Bilmeyerek karşısındakini kıracak söz söylemek, pot kırmak ”Baltayı taşa vurunca öyle utandı ki sormayın gitsin ”
Bam teline basmak: Bir kimseyi, duyarlılık gösterdiği konuda kızdıracak söz söylemek, öfkelendirecek bir şey yapmak ”Bir insanı delirtmek mi istiyorsun? Onun bam teline basacaksın ”
Bana mısın dememek: Aldırış etmemek, ona hiçbir şey etkili olmamak ”Sırtına o kadar yük vurdular, adam yine de bana mısın demedi ”
Barut fıçısı: Her an karışıklık, kavga ve savaşın çıkacağı yer ”Nereden çıktığı belli olmayan bir ses, meydanı bir anda barut fıçısına döndürdü ”
Barut kesilmek: Çok öfkelenmek, kızmak, sinirlenmek ”Elektriği bağlanmayan adam barut kesilmiş, etrafa bağırıp duruyordu ”
Basıp gitmek: Aklına koyduğu şeyi yapmak amacıyla, o an bulunduğu yerden kimseye danışmadan ayrılmak ”Öyle her aklına estiğinde basıp gidemezsin buradan ”
Basireti bağlanmak: Gerçeği göremez, iyi düşünüp kavrayamaz bir duruma düşmek ”Öylece kalakaldım, ne yapacağımı bilemiyorum, basiretim bağlandı âdeta ”
Baskın çıkmak: Üstünlüğünü göstermek, karşısındakini geçmek ”Koşuda değil, ancak güreşte baskın çıkarım ona ”
Bastığı yeri bilmemek: 1 Çok fazla sevinmek 2 Dengesiz hareketlerde bulunmak, durumunu kontrol edememek, şaşkınlıktan nerede olduğunu bilememek ”Eşinin ölümünden sonra bastığı yeri bilmez bir adam oldu ”
Baston (kazık) yutmuş gibi: Dimdik duran, yürüyen kimsenin durumu ”Baston yutmuş gibi ortalıkta dolaşıp da asabımı bozma!”
Başa baş (gelmek): Birbirine denk, eşit olmak; birlikte olmak ”Takımlar başa baş bir mücadele verdiler ”
Başa çıkarmak: 1 Bir işi bitirmek, sona erdirmek, başarmak 2 Bir kişiye aşırı ölçüde ilgi gösterip çok şımartmak ”Ona biraz daha yüz verirsen başına çıkacak, söylediğini yapmayacak ”
Başa çıkmak: Gücünün üstünlüğünü kanıtlamak, bir şeye gücü yetmek ”Onunla başa çıkabilirim, merak etme sen ”
Başa geçmek: 1 En üstün yeri almak 2 Herhangi bir konu önemce ilk sırayı almak ”Ülkede ekonomik yolsuzluklar başa geçti ”
Başa gelmek: Kötü bir duruma uğramak ”Kim demiş başa gelen çekilir diye?”
Başa güreşmek: 1 Yağlı güreşte başpehlivanlık için güreşmek 2 En üstün sonucu almak için mücadele etmek, yarışmada birinciliği almak için uğraşmak ”Takımımız öteden beri başa güreşir ”
Baş ağrısı: Varlığı tedirginlik verici şey, rahatsız edici kimse ”Sen ne baş ağrısı bir adammışsın meğer!”
Baş ağrıtmak: Yerli yersiz konuşarak, gereksiz sözler söyleyerek, çok konuşarak birisini rahatsız etmek ”Baş ağrıtmakta üstüne yoktur senin ”
Başa (başına) kakmak: Yapılan iyiliği yüzüne vurarak birisini üzmek, incitmek ”Üç kuruş verdi, üç gün geçmeden başına kaktı ”
Baş alamamak: Çok uğraştıran bir konudan kurtulup da vakit ve fırsat bulamamak ”Şu çocuklarla uğraşmaktan baş alamıyorum ki sana geleyim ”
Baş aşağı gitmek: Sürekli kötüleşmek, zarar görmek ”Baş aşağı giden işlerinin önünü alamadı bir türlü ”
Baş başa kalmak: Biriyle yalnız kalmak, iki kişi bir arada yalnız kalmak ”Misafirler gittikten sonra baş başa kaldılar ”
Baş başa (kafa kafaya) vermek: Birbirinin düşüncesinden yararlanmak üzere birkaç kişi toplanıp bir konuyu görüşmek, bir konuda dertleşmek ”Bu sorunu ancak baş başa vermekle çözebiliriz ”
Baş belâsı: Sürekli rahatsız eden, yük olan, bir kimseye musallat olup sıkıntı veren ve uzaklaştırılamayan kişi ya da şey ”Şu baş belâsı adamı uzaklaştırırsanız sevindirirsiniz beni ”
Baş çekmek: Ön ayak olmak, öncülük etmek ”Hayatı boyunca baş çeken bir adam olarak yaşadı ”
Baş edememek: Gücü yetmemek, başarı kazanamamak, bir işi başarmakta zorluk çekmek ”Şu uysal insanlarla baş edemezsen kiminle edeceksin!”
Baş eğmek: Direnmekte vazgeçip güçlünün buyruğuna girmek, teslim olmak ”Türk milletine baş eğdiremezsin ”
Baş göstermek: Ortaya çıkmak, belirmek, vuku bulmak ”Milletimiz baş gösteren bu yeni fikri kısa zamanda benimseyecektir ”
Baş göz etmek: Evlendirmek ”Şu kızı da bir baş göz edersem gözüm arkada kalmayacak ”
Başı ağrımak: Bir işten dolayı sorumlu duruma düşmek, kaygu çekmek ”Sana güveniyorum, başımı ağrıtmayacağına eminim, haydi güle güle git ”
Başı altından çıkmak: Kötü bir şey, kötü bir durum, birinin gizli düzeni ve tertibiyle meydana gelmek ”Böyle şeyler bilirim ki senin başının altından çıkar, şimdi bana doğruyu söyle, kim kırdı vazoyu ”
Başı bağlı olmak: 1 Evli ya da nişanlı olmak 2 Serbest, özgür olmayan, bir yere bağımlı olan ”Nihayet oğlanın da başını bağladık ”
Başı boş bırakmak: Bir kimsenin üzerindeki denetimi ve gözetimi kaldırmak, kendi bildiğine bırakmak ”Çocuk dediğin başı boş bırakılmaya gelmez ”
Başı darda kalmak (başı dara düşmek): Çok sıkıntılı, çaresiz bir durumda olmak; parasızlıktan dolayı güç bir durumda kalmak ”Başı darda kalan insanlara yardım etmek insanlık borcudur ”
Başı derde girmek: Can sıkıcı, üzücü, istemediği bir duruma düşmek ”Şu kendini bilmez adamla başım derde girsin istemiyorum ”
Başı dik gezmek: Utanılacak bir durumu olmadan, onurlu şekilde toplumda yer almak ”Başı dik gezen insanları sevmemek elde değil ”
Başı dönmek: 1 Bir şey karşısında şaşırmak 2 Sıkıntı meydana getiren bir durum karşısında bunalmak 3 Dengesini yitirmek, gözleri kararmak; çevresi kararıyor, dönüyor, kayıyor duygusu içinde sarsılmak ”Çabuk durdur arabayı, başım dönmeye başladı ”
Başı göğe ermek: Beklenmeyen, umulmayan bir mutluluğa, sevince ulaşmak ”Üç kuruş zam yapıldı diye maaşına, başı göğe erdi sanıyor; bilmiyor ki enflasyon bir ay sonra alacak o zammı elinden ”
Başı kalabalık (olmak): Bir iş dolayısıyla yanında çok fazla kişi olmak ”Kusura bakma, başım kalabalıktı bugün, seni arayamadım ”
Başına belâyı satın almak: Sıkıntı, üzüntü ve tedirginlik verici olduğunu sonradan anladığı bir işe kendi isteği ile girmiş bulunmak ”Nereden girdim bu inşaat işine, durup dururken başıma belâyı satın aldım ”
Başına bir hâl gelmek: Büyük, içinden çıkılması zor güçlüklerle karşılaşmak; kötü duruma düşmek ”Gece gitme, başına bir hâl gelir diye korkuyorum ”
Başına buyruk: Dilediğini izin almaksızın yapan, istediği gibi davranan ”Sizin çocuk da amma başına buyruk bir çocuk olmuş ”
Başına çalmak: Bir şeyi sert, öfkeli ve kızgın bir davranış içinde vermek ”Al da başına çal bu sapı kırık küreği ”
Başına çorap örmek: Bir kimseye, haberi olmadan, kötü duruma sokucu davranışta bulunmak, alt etmek için gizlice plân kurmak ”Onun başına bir çorap örecekler diye korkuyorum ”
Başına çökmek: 1 İştahla sofraya oturmak 2 Bir işi çabuk bitirmek üzere oturup ele almak 3 Birini altına alıp dövmek ”Birkaç kişi utanmadan zavallı adamın başına çöktüler ”
Başına devlet kuşu konmak: Ummadığı, beklemediği bir nimete ya da varlığa kavuşmak ”Nasıl aldı bu köşkü? Başına devlet kuşu mu kondu dersin?”
Başına dolamak: İçinden çıkılması zor bir işi birine musallat etmek ”Bu işi benim başıma dolayanlar, dilerim hiçbir zaman onmazlar!”
Başına iş açmak: Uğraştırıcı ve üzücü bir işin çıkmasına yol açmak ”Bırak o bıçağı elinden, hiç yoktan başına iş açacaksın ”
Başında kavak yeli esmek: 1 Sorumluluk duygusundan uzak, zevk ve eğlence peşinde koşmak (genç için) 2 Gerçekleşmeyecek şeyler düşünerek vakit geçirmek ”Bu çocuk da büyümedi bir türlü, hâlâ başında kavak yelleri esiyor ”
Başından atmak: 1 Gereksiz görülen bir bağlılığa, bir ilişkiye son vermemek; bir istekte bulunan kişiyi yanından uzaklaştırmak 2 Yapılması zor bir işi yapmaktan kendini kurtarmak ya da o işi bir başkasına yüklemek ”Kısa zamanda o işi başından atmasını becerdi ”
Başından aşağı kaynar sular dökülmek: Çok kötü, üzücü, sıkıntı verici ya da utandırıcı bir olay karşısında vücudunu ter basmak, ürpermek ”Babasını karşısında görünce başından aşağı kaynar sular döküldü ”
Başından büyük işlere girişmek (veya kalkışmak): Gücünün üstünde olan işleri yapmaya kalkışmak ”Çekil lütfen, başından büyük işlere kalkışıp da kendini rezil etme bari ”
Başından korkmak: Hayatından kaygı duymak, cezalandırılmaktan korkmak ”Düşman topraklarına girince başından korkmaya başladı ”
Başını ağrıtmak: 1 Gereksiz sözlerle birini bunaltmak 2 Bir iş için birini uğraştırmak, sıkmak ”Yeter artık, bu iş için başımı ağrıtıp durma ”
Başını alıp gitmek: Nereye gideceğini bildirmeden, izin almadan gitmek ”İçine düştüğü sıkıntıdan kurtulamayan adam başını alıp gitti ”
Başını bağlamak: Evlendirmek ”Askerliği biten Ali`nin başını bağlamayı düşünen annesi kolları hemen sıvadı ”
Başını belâya sokmak: Bir kimseyi, zarar göreceği, kötü sonuçlarla karşılaşacağı bir işe sokmak ”Oğlanın da başını belâya sokacaklar diye ödüm kopuyor ”
Başını bir yere bağlamak: Bir işe yerleştirmek, işsizlikten kurtarmak ”Çok geçmeden oğlunun da başını bir yere bağlamayı becerdi ”
Başını boş bırakmak: Denetimsiz, yalnız ve serbest bırakmak ”Bu çocuğun başını boş bırakma, yoksa başı belâya girecek ”
Başını derde sokmak: Sıkıcı, yorucu, üzücü bir işe girmek veya getirilmek ”Tanımadığı adamlarla işe girişince başını derde soktu ”
Başını dinlemek: Sessiz, sakin bir ortama çekilmek; kalabalıktan ve gürültüden uzaklaşmak ”Emekli olur olmaz başımı dinleyecek bir köşe arayacağım”
Başını ezmek: Birini hareket edemez, kötülük yapamaz ya da başını kaldırıp bir işi göremez duruma getirmek ”Zalimlerin başını ezecek adamlara bugün ne kadar ihtiyaç var!”
Başını kaşımaya (kaşıyacak) vakti olmamak: Çok meşgul olmak, başka bir işi yapmaya hiç vakti olmamak ”Bana yükleme o işi, çünkü başımı kaşıyacak vaktim yok ”
Başının çaresine bakmak: Kimsenin yardımı olmadan kendi işini kendi yapmak, kendini zor durumdan kurtarmak ”Benden sana fayda yok, başının çaresine baksan iyi olacak ”
Başının derdine düşmek: Başka bir şeyle ilgilenemeyecek kadar sıkıntılı, üzücü ve tehlikeli bir duruma çare bulmaya çalışmak ”Adamın bize aldıracağı yok, baksana başının derdine düşmüş ”
Başının etini yemek: Sürekli olarak, bıktırıncaya kadar, ısrarla birinden bir şey istemek; bu sebeple onu rahatsız edip üzmek ”Tamam kızım, alacağız o oyuncağı, yeter başımın etini yediğin!”
Başını taştan taşa vurmak: Fırsatı kaçırdığı için çok pişman olmak, çaresiz kalarak kahırlanmak ”Zamanında eve gidip hasta çocuğu doktora götürmediği için başını taştan taşa vuruyordu ”
Başını vermek: Bir ideal uğrunda kendini feda etmek, canını vermek ”Yiğitler başını vermesiydi bu ülke düşmanlardan kurtulur muydu?”
Başını yemek: Bir kimsenin büyük zarar görmesine ya da ölmesine yol açmak ”Ruhsuz herifler adamın başını yemek için yarışa giriştiler ”
Başı sıkışmak (sıkılmak): Herhangi bir güçlük karşısında kalmak, bunalmak ”Onun görevi, başı sıkışan insanlara yardım etmektir ”
Başı tutmak: 1 Önde olmak 2 Gürültüden, üzüntüden ve çok konuşmadan başı ağrımak ”Kesin artık şu dedikoduyu, yoksa başım tutacak!”
Baş koymak: Bir şey uğruna ölümü göze almak ”Çekil önümden ben bu yola baş koydum ”
Baş köşe: Saygı duyulan, önder sayılan büyüklerin oturması için ayrılan yer ”Baş köşeye oturmak onun her zaman hakkıdır ”
Baş sallamak: 1 Anlasa da anlamasa da karşısındakinin her sözünü uygun bulur görünmek ”Her şeye baş sallayan insanlardan hiç hoşlanmam ”
Baş tacı etmek: Değer vermek, çok üstün tutmak, çok sevmek ”Babalarını baş tacı ettiler, toz kondurmuyorlar adama ”
Baştan aşağı: Tamamıyla, hepsi, bütünüyle ”Evi baştan aşağı boyadılar ”
Baştan kara gitmek: Sonunu düşünmeyerek, hatta sonucun kötü olduğunu bildiği hâlde hesapsız, batarcasına bir yol tutmak; felâkete doğru gitmek ”Bu baştan kara gittiğin hayata artık bir son vermelisin ”
Baştan savma: Üstün körü, özen gösterilmeden, gelişi güzel ”Yaptığın işin tamamen baştan savma olduğu ne kadar açık ”
Baş üstünde yeri var: “Sevgi, ilgi ve saygı ile karşılanıp ağırlanır ” anlamında kullanılır ”Durmasın gelsin, baş üstünde yeri var ”
Baş vermek: 1 İnandığı bir şey uğrunda ölmek, canını vermek 2 Belirmek, kimi bitkilerin başak tutmaya başlaması ”Ektiğimiz buğdaylar baş vermeye başladı ”
Baş vurmak: 1 Müracaat etmek, bir işin yapılmasını bir kimse veya kuruluştan istemek 2 Bilgi edinmek üzere bir kaynağa bakmak, bir kimseye danışmak ”Vakit geçirmeden ansiklopediye bakalım da öğrenelim ”
Baş yemek: 1 Sofrada en önemli yemek 2 Birinin ölümüne sebep olmak 3 Birinin herhangi bir işte güç durumda kalmasına yol açmak ”Adamın başını sebepsiz yere yediler, şimdi çoluk çocuk aç kalacak ”
Battı balık yan gider: “İşlerin kötü gittiğine, düzelmeyeceğine, bu konuda da umut kalmadığına göre artık istenildiği gibi davranılabilir, ne olursa olsun” anlamında kullanılır ”Aldırma, üzülme artık, battı balık yan gider ”
Bayrak açmak: 1 Bir dava yolunda toplanmaya çağırmak 2 Gönüllü asker toplamaya girişmek ”Düşmana karşı yurdun dört bir yanında bayrak açan yurtseverler sonunda amaçlarına ulaştılar ”
Bayram etmek: Çok sevinmek ”Oyuncakları görünce çocuklar bayram etti ”
|