Yalnız Mesajı Göster

Deyimler Sözlügü ( D )

Eski 08-15-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Deyimler Sözlügü ( D )



Dağa çıkmak: Hükümete, kanunlara karşı gelerek dağlara çekilmek, buralarda eşkıyalık etmek”Düğünü basanlar dağa çıkmışlar
Dağa kaldırmak: Herhangi bir sebepten ötürü birini zorla dağa veya ıssız bir yere götürüp orada alıkoymak”Eşkıyalar, karakol komutanının oğlunu dağa kaldırmışlar; ne istedikleri henüz belli değil
Dağarcığına atmak: Yeni bilgilerini, eski bilgilerine katmak; yeni bilgileri zihnine yerleştirmek”Öğrendiği her yeni bilgiyi dağarcığına atmayı ihmal etmedi
Dağdan gelip bağdakini kovmak: Daha sonradan geldiği bir yere ya da karıştığı bir işte eskiden beri bulunan bir kişinin yerini almaya çalışmak”Şu densize bak hele, dağdan gelip bağdakini kovuyor!”
Dağ doğura doğura fare doğurdu: Önemli gibi görünen şeylerden önemsiz bir sonuç çıkması durumunda söylenir
Dağlara düşmek: Sıkıntı, üzüntü sebebiyle insanlardan kaçıp ıssız yerlerde yaşar olmak”Annesinin ölümünden sonra dağlara düştü
Dağları devirmek: Çok büyük güçlüklerin altından kalkmak, ağır işleri başarmak”O, dağları devirir bir adamdır
Dalavere çevirmek: Yalan, dolan ve hile ile kötü bir iş yapmak; düzen kurarak gizlice başkasını aldatmak”Yine bir dalavere çevirmesin bu adam!”
Dal budak salmak: 1 Karmaşık biçimde yayılıp genişlemek 2 Soy ya da dostluk yönünden genişleyip yayılmak”Bu mesele daha fazla dal budak salmadan hemen halledilmeli
Daldan dala konmak: Çok sık, düşünce ya da konu değiştirmek”Daldan dala konmayı bırak da bir işe sarıl artık
Dalına basmak: Hiç hoşlanmadığı şeyleri yaparak birisini öfkelendirmek”Dalıma basıp da beni çileden çıkarma lütfen!”
Dallanıp budaklanmak: Genişleyip yayılmak, gittikçe büyüyerek karışık bir durum almak”İşi dallandırıp budaklandırmada üstüne yok hani!”
Damdan düşer gibi: Aniden, yersiz olarak (söz söylemek)”Damdan düşer gibi söz söyleyince ortalık birbirine girdi
Damgasını vurmak: Biri hakkında kötü bir yargıya varmak”Allah`tan korkmazsan ona hırsızlık damgasını vur da rezil olsun
Damokles`in kılıcı: Kişiyi korku ve baskı altında tutan büyük ceza tehdidi”Damokles`in kılıcı gibi başımda dikilip durma öyle!”
Dananın kuyruğu kopmak: Olay patlak vermek, beklenen ve korkulan sonucun gerçekleşmesi”Dananın kuyruğu bu gece kopacak, inşallah hayır demezler
Danışıklı dövüş: Şike; önceden aralarında bir anlaşma olduğu hâlde, sanki böyle bir anlaşma yokmuş gibi davranarak başkalarını aldatmak”Danışıklı dövüş insanların mertlik anlayışını tamamen öldürdü
Dara düşmek: 1 Paraca sıkıntıya uğramak 2 Sıkıntılı, tehlikeli bir durumla karşılaşmak”İyice dara düştük, geçinmekte güçlük çekiyoruz
Dara getirmek: Aceleye getirmek, gerektiği gibi zaman ayıramamak”Biraz erken kalkalım da dara getirmeden yapalım işi, güzel olsun
Dar boğaz: Sıkıntılar ve güçlükler içinde geçirilen, geçici kabul edilip sonunda ferahlık umulan durum”Evel Allah bu dar boğazı da aşacağız
Dar hayat: Sıkıntılar, güçlükler, zorluklar içinde sürdürülen hayat
Darda kalmak: 1 Zor duruma düşmek 2 Paraca sıkıntı çekmek”Öğretmeninin karşısında darda kalmak istemeyen Ahmet, ödevini yapmayı hiç ihmal etmezdi
Dar gelirli: Geçim sıkıntısı çeken, kazancı normal olarak geçimini sağlamaya yetmeyen”Dar gelirli ailelerin çocuklarının çoğu okulu yarıda bırakmak zorunda kalıyorlar
Darısı (dostlar) başına: “Kavuştuğum başarı ve mutluluğa tüm dostlarımın da kavuşmasını isterim” anlamında kullanılır
Dar kafalı: Anlayışı, kavrayışı az; yeniliklere açık olmayan”Dar kafalı insanlarla anlaşmak oldukça zordur
Davul çalmak: Bir şeyi herkesin duyabileceği biçimde ortalığa yaymak”Davul çalıp bizi elâleme rezil etti
Defe (tefe) koymak: Dedikodusunu yapmak, kınayan bir dille başkalarına anlatmak, alaya almak”Sakın söyleme, yoksa bizi defe koyarlar
Defterden silmek: İlişkisini kesmek, yok saymak, adını anmaz olmak, unutmak”Ali`yi defterden iyice sildim
Defteri dürülmek: 1 İşine son verilerek bir yerden uzaklaştırılmak 2 Ölmek ya da öldürülmek”Onun da defterini dürecekler yakında
Defteri kapamak: İlgiyi kesmek, uğraşmaz olmak, söz konusu işi yapmaz olmak “O defteri kapadık biz, artık soru sormayın
Deli divane olmak: Bir şeyi, bir kimseyi aşırı derecede sevmek, ona tutkun olmak”Delikanlı o kız için deli divane oluyordu
Deli fişek: Atak, delişmen, delice işler yapan, şımarık”Bırak artık şu deli fişek adamla arkadaşlık etmeyi
Deliksiz uyku: Hiç uyanmadan, çok rahat, uzun süre uyunulan uyku”Bu gece deliksiz bir uyku çekip yorgunluğumu atmak istiyorum
Demir atmak: 1 Çapasını denize atmak 2 Bir yerde uzun süre kalmak”Gemiler fırtına başlayınca koya girip demir attılar
Dem tutmak: Bir çalgıya, bir başka çalgı veya sesle eşlik etmek
Denizden çıkmış balığa dönmek: Yeni bir işe, ortama, duruma alışmakta zorluk çekmek”Eski işinden ayrılıp, yeni işine başlayınca denizden çıkmış balığa dönmüştü
Derdine düşmek: Yapılması gereken bir şeyi gerçekleştirmenin yollarını aramak”Sana ne ki o işin derdine düştün?”
Dert ortağı: 1 Aynı derdin, sıkıntının içinde bulunanlardan her biri 2 Bir kimsenin derdini paylaştığı, anlattığı yakın dostu”Onlar yıllar yılı birbirlerinin dert ortağı olarak yaşamışlardı
Destan olmak: Yaptığı (kötü) bir işten dolayı şöhreti yayılmak”Karısına bağırdı diye annesini kapıya attı, bütün civar köylere destan oldu
Devede kulak: Bütüne göre çok ufak bir parça”Onun yaptığı iş devede kulak kalır
Deve kini: Bitmeyen, geçmeyen, unutulmayan büyük kin”Tam anlamıyla bir deve kini besliyordu komşusuna karşı
Deveye hendek atlatmak: Birisine yapılması çok zor, hemen hemen yapamayacağı bir işi yaptırmaya çalışmak”Senin yaptığın deveye hendek atlatmak, bırak şu garibin yakasını
Devlet kuşu: Umulmadık, iyi talih; zenginlik, mutluluk getiren talih
Dışı eli (seni) yakar, içi beni: “Dıştan görünüşü, herkesi imrendirecek kadar güzel ama içyüzü elverişsiz, kötü, sahibini üzücü” anlamında kullanılır”Ah bir bilseler işin iç yüzünü, dışı eli yakar, içi beni
Diken üstünde oturmak: Bir yerde tedirginlik duymak, her an kalkmak durumunu belirtir olmak, huzursuz olmak”İnan, diken üstünde oturuyorum şurada
Dikine gitmek: İnatçılık etmek, bildiğini yapmaya çalışmak, kimsenin uyarısına kulak asmamak”Biraz daha dikine giderse başına büyük bir belâ gelecek bu çocuğun
Dikiş tutturamamak: Bir yerde, bir işte bir sebepten ötürü başarı sağlayamayıp uzun süre kalmamak”Bir şeyde dikiş tutturamadı, şimdi boşta gezip duruyor
Dikiz etmek: Bir yeri, olayı, birinin hareketlerini gizlice ve gözünü ayırmadan dikkatlice izlemek
Dilden dile dolaşmak: Her yerde, pek çok kimse tarafından bahis konusu olmak”Ata sözleri dilden dile dolaşarak günümüze kadar geldi
Dil dökmek: Kandırmak, inandırmak ya da yararlanmak için tatlı sözler söylemek”Peşine düşen çocuğu ne kadar dil döktüyse de evde kalmaya razı edemedi
Dil ebesi: Çok fazla ve esprili konuşan”Dil ebesi bir adam o, sen onunla başa çıkamazsın
Dile (dillere) düşmek: Hakkında dedikodu yapılmak”Allah kimseyi dile düşürmesin, kadıncağız sokağa çıkamaz oldu
Dile gelmek: 1 Konuşma yeteneği yokken konuşmak, dillenmek 2 Dile düşmek”Dile geldi dağlar, avuttu onu!”
Dile getirmek: 1 Bir meseleyi belirtmek, ortaya atmak, anlatmak, açıklamak 2 Birini konuşturmak”Hiç umulmadık bir anda konuyu dile getirdi, hepimizin anlamasını sağladı
Dile kolay: Söylenmesi kolay ama yapılması ortaya konması ya da katlanılması çok güç”Evet, dile kolay, haydi yap da görelim
Dili açılmak: Herhangi bir sebepten dolayı konuşamayan kimse, birden konuşmaya başlamış olmak”Dili açıldı çok şükür!”
Dili dolaşmak: Heyecan, korku ya da bir hastalık sebebiyle söyleyeceğini şaşırmak, karıştırmak, açık olarak ifade edememek”Babasını aniden karşısında görünce dili dolaştı, kekelemeye başladı
Dili dönmemek: 1 Bir sözü doğru ve düzgün söylemeyi becerememek, yanlışsız konuşamamak 2 Amacını iyi anlatamamak”İnşaallah dilim dönmeden meseleyi anlatır da kurtulurum ondan
Dilinden kurtulamamak: Yaptığı bir kabahatten ötürü sürekli olarak, bir kimsenin sitem, eleştiri ve sataşmalarına uğramak”Ne yapmalıyım da dilinden kurtulmalıyım onun?”
Dilinde tüy bitmek: Sık sık söylemekten bıkmak, usanmak”Size söyleye söyleye dilimde tüy bitti
Diline dolamak: 1 Bir kimsenin dedikodusunu yapmak, kötü tarafını her yerde söylemek 2 Bir şeyi her fırsatta söyler olmak
Dilinin altında bir şey olmak: Bir kimsenin sözlerinden açıkça söylemediği bir şeyler olduğu anlaşılmak”Dilinin altında bir şey olduğunu biliyorum ama bir türlü söyletemiyorum
Dilinin ucuna gelmek: 1 Tam söyleyecekken vazgeçip söylememek 2 Hatırladığı şeyi söyleyecekken yine unutuvermek”Dilinin ucuna geldi ama utandığı için söyleyemedi
Dilini tutmak: Sonunu düşünerek gelişigüzel konuşmaktan sakınmak, ölçülü konuşmak, rast gele konuşmamak”Dilini tutmasını bilmeyenlerin başına neler geldiğini sana söylemediler mi?”
Dilini yutmak: Büyük bir korku, şaşkınlık ya da sevinç karşısında konuşamaz hâle gelmek”Korkudan neredeyse dilini yutacaktı
Dilin kemiği yok ya!: 1 Önceden söylediği sözü başka biçimlere sokarak inkâr etmek 2 İnsan konuşurken bazı hatalar yapabilir, doğru ve yanlış her şeyi söyleyebilir
Dili olsa da söylese: “Cansız nesneler, hayvanlar konuşabilseler, bazı olaylara tanıklık edebilseler ne iyi olurdu” anlamında kullanılır
Dili tutulmak: Herhangi bir sebepten ötürü söz söyleyemez duruma gelmek”Sevinçten dili tutuldu bizim kızın
Dili uzun: İncitici, kırıcı sözler söyleyen, saygısız kimse”O uzun dilini bana kestirmeden çek içeri!”
Dili varmamak: Bir sözü söylemeye gönlü razı olmamak”Sana git demeye dilim varır mı sanıyorsun?”
Dillerde dolaşmak: Her yerde kendisinden, ondan söz edilmek”Cephede gösterdiği yararlılıklardan sonra adı dillerde dolaşır oldu
Dillere destan olmak: Bir olay veya nitelik halk arasında yayılmak”Ona öyle bir oyun oynayacağım ki dillere destan olacak!”
Diline pelesenk etmek: Bir sözü her zaman, yerli yersiz tekrarlamak”Şey sözünü diline pelesenk etmişsin, her cümlenin başında kullanıyorsun
Dil uzatmak: Bir kimse veya bir şey için kötü söz söylemek”Ben öğretmenime dil uzattıracak adam değilim
Dil yarası: Acı, ağır ve kötü sözün gönülde bıraktığı kırgınlık”Bıçak yarası geçer, dil yarası geçmez demişler
Dimyat`a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak: Daha iyisini elde etmek uğruna çalışırken elindekilerini de yitirmek”Gel şu işten vazgeç, Dimyat`a pirince giderken evdeki bulgurdan da olma
Dinden imandan çıkmak: Çok sinirlenmek, öfkelenmek, kızgınlık duymak”İnsanı dinden imandan çıkarıyorsun, yapma şu hareketleri!”
Dinden imandan olmak: Dinî inancını yitirmek, mürtet olmak
Dini bir uğruna: Müslümanlık davası yoluna (iş yapmak)
Dini bütün: Dinin emirlerini eksiksiz yerine getirmeye çalışan, inancı sağlam olan, dinine çok bağlı”Her Müslüman dini bütün olmak zorundadır
Dipsiz kile boş ambar: Para, mal tutamayanın durumunu ya da verimsiz, sonuçsuz bir işi anlatmak için kullanılır”Memurların işi tam anlamıyla dipsiz kile boş ambar, sıfıra sıfır elde var sıfır
Dirlik düzenlik: Bir arada yaşayan, çalışan kimseler arasında iyi geçim, güven, sevgi ve anlaşma hâli”Bir aileye önce dirlik ve düzenlik gereklidir
Dirsek çevirmek: Daha önce birlikte iş yaptığı, anlaştığı kimseden, artık ihtiyaç duymadığı için yüz çevirmek; bir kimseyi kendinden uzaklaştıracak davranışlarda bulunmak”Onun da dirsek çevireceğini hiç beklemezdim
Dirsek çürütmek: Okumak, öğrenim görmek için uzun yıllar çalışmak”Desene boşuna dirsek çürütmüşsün
Diş bilemek: Öç almak, kötülük yapmak için fırsat kollamak; öfkesini gösterir durum almak”Bana diş bilediği bakışlarından belli
Dişe dokunur: Hatırı sayılır, işe yarar, belirtilmeye değer, önemli”Dişe dokunur bir iş yapmışsın, aferin çocuğum
Diş geçirememek: Etkisiz kalmak, güç yetirememek, hükmünü yürütüp sözünü dinletememek”Bir çocuğa diş geçiremiyorsun, ne biçim annesin sen!”
Diş gıcırdatmak: Kızgınlığını, öfkesini kimi davranışlarıyla belli etmek”Dediğini yaptıramayınca dişlerini gıcırdatmaya başladı
Diş göstermek: Güçlü olduğunu, kendine güvendiğini, saldırabileceğini davranışlarıyla belli etmek; tehdit etmek”Biraz diş göstersen hemen yola geleceklerdir
Dişinden tırnağından artırmak: Yiyeceğinden, içeceğinden vBulletin ihtiyaçlarından keserek zorla biriktirmek”Seni, dişimden tırnağımdan artırdığım parayla okuttum!”
Dişine göre: Yapabileceği, gücünün yeteceği, becerebileceği, uygun bir durumda”Tam da dişime göre, onu yenebilirim
Dişini sıkmak: Darlığa, sıkıntıya dayanmak; her türlü zorluğa katlanmak”Biraz daha dişini sıkmalısın, inşallah yakında rahata kavuşacağız
Dişini tırnağına takmak: Çok büyük zorluklara, sıkıntılara, darlıklara katlanarak bütün gücünü kullanıp çalışmak”Biz bu evi dişimizi tırnağımıza takarak yaptık, yıkmalarına izin vermeyeceğim!”
Diş kirası: 1 Eskiden sarayda ya da konaklarda zenginlerin iftara çağırdıkları yoksullara verdikleri armağan veya para 2 Harcadığı emek dışında bir kimsenin fazladan sağladığı çıkar
Dişinin kovuğuna bile gitmemek: Çok az gelmek (yiyecekler için)”Açlıktan kırılıyorduk, önümüzdeki yiyecekler dişimizin kovuğuna bile gitmeyecek kadardı

Alıntı Yaparak Cevapla