Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimler Sözlügü ( A )
Allak bullak etmek: Kurulu düzeni bozmak, karmakarışık bir duruma getirmek ”Çocuklar evi allak bullak edip gitmişler ”
Allayıp pullamak: Kötü görünüşü kapatmak için bir şeyi süslemek, donatmak ”Hurda arabaları allayıp pullayıp pazara çıkarmışlar ”
Allem etmek, kallem etmek: İstediğini elde etmek için her türlü kurnazlığa başvurmak ”Namussuzlar allem edip kallem edip yaşlı adamın evini elinden aldılar ”
Alnı açık yüzü ak (olmak): Herhangi bir ayıbı, çekinecek bir durumu olmamak, iffetli ve şerefli olmak ”İşte alnı açık yüzü ak meydandayım; çıksınlar karşıma ”
Alnını karışlamak: 1 Bir işin çok güç olduğunu, yapılamayacak kadar zor olduğunu anlatır 2 Küçümseyerek meydan okumak, tehdit etmek ”Beni polise bildirenin alnını karışlarım ”
Alnının akıyla: Küçümsenecek, ayıplanacak bir duruma düşmeden; tertemiz, şerefiyle, başarılı olarak ”Allah`ın izniyle bu işten alnımın akıyla çıkacağım ”
Alnının ar damarı çatlamak: Utanma, sıkılma duygularını yitirmiş bulunmak ”Adama bak nerede soyunuyor, alnının ar damarı çatlamış anlaşılan ”
Alnının damarı çatlamak: Başarmak için çok sıkıntı çekmek, çok çaba sarf edip emek vermek ”O yolu açıncaya kadar benim alnımın damarı çatladı, sen ne halt etmeye bozuyorsun?”
Alnının kara yazısı: Kötü talih, baht ”Ne yapayım, alnımın kara yazısı böyle imiş ”
Al takke ver külâh: 1 Bir mesele üzerinde uzun çekişmelerden sonra 2 Senli benli, samimî dostluğu sürdürerek ”Al takke ver külâh yıllarca yaptık bu işi ”
Altı alay, üstü kalay: İçi dışı bir olmayan; dışı süslü, içi berbat ”Altı alay üstü kalay bir dolaba benziyor bu ”
Altı kaval, üstü şeşhane (Şişhane): Daha çok giyim için “altı, üstüne; bir parçası öbür parçasına uymaz ” anlamında kullanılır ”Çabuk çıkar şu üzerindeki altı kaval üstü şeşhane elbiseyi, yoksa rezil olacaksın el âleme ”
Altın babası: Çok zengin, parası çok olan kimse ”Adam altın babası, her istediğini kolayca yaptırıyor ”
Altın bilezik: Para getiren, hayat boyunca geçimi sağlamaya yarayan sanat ve meslek ”Şimdiden bir altın bilezik sahibi ol ki yarın rahat edesin ”
Altında kalmamak: 1 Bir şeyi karşılıksız bırakmamak ”Onun bana yaptığı iyiliğin altında kalır mıyım?”2 Bir şeyin üstesinden gelmek ”Bana verdiği işin altında kalmayacağım ”
Altından Çapanoğlu çıkmak: Girişilen bir işte başa dert olacak bir durumla, umulmayan bir tehlike ile karşılaşmak ”Bana öyle geliyor ki bu işin altından Çapanoğlu çıkacak ”
Altından girip üstünden çıkmak: Bir serveti, bir parayı, bir kaynağı gereksiz yere, düşüncesizce, sorumsuzca harcayıp kısa zamanda bitirmek ”Bir ayda o kadar paranın altından girip üstünden çıktı ”
Altından kalkmak: Bir zorluğu yenip işi başarmak ”Telâşlanma, işin altından kalkacaktır o ”
Altını çizmek: Bir şeyin (daha çok sözün) önemini belirtmek, üzerine dikkati çekmek, vurgulamak ”Altını çize çize söylüyorum Eninde sonunda sen de geleceksin ”
Altını üstüne getirmek: 1 Bir şeyi bulmak için aramadık yer bırakmamak ”Evin altını üstüne getirdik ama tabancayı bulamadık ” 2 Söz ve davranışlarıyla çevreyi birbirine düşürmek, karmakarışık etmek ”Adam iki çift laf etti Topluluğun altını üstüne getirdi ”
Altın kesmek: Çok fazla miktarda para kazanır olmak ”Adamların açtığı büfe altın kesiyor sanki ”
Altmış altıya bağlamak: O an ki durumu temelli olmayan bir çözümle kurtarmak veya bir işi kesin neticeye vardırmış gibi görünmek ”İnsanları altmış altıya bağlamakta üstüne yoktur onun ”
Altta kalanın canı çıksın: “Herkes başının çaresine baksın, güçsüzleri düşünme, gücü yetmeyene ne olursa olsun” anlamında kullanılır
Alttan (aşağıdan) almak: Sert konuşan birine karşı yumuşak, olumlu, onu haklı görüyormuş gibi tavır almak ”Amacına ulaşmak istiyorsan onunla konuşurken alttan al, pes perdeden konuş ”
Alttan güreşmek: Biraz geriden, pasif hareket edip gizli gizli yenme yollarını kollamak ”Vay hınzır vay! Alttan güreşip aklın sıra başarı kazanacaksın ha!”
Alt yanı çıkmaz sokak: Sonuç alınmayacak iş, umutsuz durum ”Çobanlık mı, dağ tepe dolaş dur, alt yanı çıkmaz sokak vesselâm ”
Amana gelmek: Teslim olmak, önce direnirken zor karşısında boyun eğmek ”Nihayet düşman amana geldi ”
Aman dedirtmek (amana getirmek): Karşı koyan birini boyun eğmek zorunda bırakmak, teslim olmaya zorlamak ”Düşmana aman dedirtmek boynumuzun borcu oldu artık ”
Aman dilemek: Önce direnirken zor karşısında boyun eğip canının bağışlanmasını istemek, galip gelenin merhametine sığınmak ”Aman dileyene kılıç kalkmaz ”
Aman vermemek: 1 Göz açtırmamak, rahat bırakmamak 2 Düşmanı acımayıp öldürmek, merhamet etmemek ”Böyle kahpe insanlara sakın aman vermeyin!”
Ana baba günü: 1 Mahşer günü 2 Sıkıntılı kalabalık; telâşlı, tehlikeli, kimsenin kimseyi tanımadığı kalabalık ”Yangın yeri ana baba gününe dönmüştü ”
Ana kuzusu: 1 Pek küçük kucak çocuğu 2 Sıkıntıya, güç işlere alışkın olmayan, nazlı çocuk veya genç ”Şu torbayı kaldırışına bak hele, tam bir ana kuzusu ”
Anan yahşi, baban yahşi: Bir kimseyi işini yaptırabilmek için pohpohlamak, gereğinden fazla överek istediğini elde etmeye çalışmak
Anası ağlamak: Çok eziyet çekmek, sıkıntıya katlanmak, bitkin duruma düşmek ”Onu buraya getirinceye kadar anam ağladı ”
Anasından doğduğuna pişman: 1 Üşengeç, çok tembel 2 Canından bezmiş ”O işi yaptı ama anasından doğduğuna bin pişman ”
Anasından doğduğuna pişman etmek: Çok eziyet ederek canından bezdirmek, bir kimseyi çok üzmek ”Karşıma bir çıksın, onu anasından doğduğuna pişman edeceğim ”
Anasından emdiği süt burnundan (fitil fitil) gelmek: Bir işi yaparken çok sıkıntı çekmek, eziyete katlanmak ”Şu arabanın taksitlerini ödeyinceye kadar anamdan emdiğim süt burnumdan geldi ”
Anasını ağlatmak: Bir kimseye çok eziyet edip sıkıntı çektirmek ”Adamın üzerine öyle gittiler ki iki günde anasını ağlattılar ”
Anasının gözü: Hileci, kurnaz, çok açık göz, çıkarcı, hin oğlu hin ”Adam anasının gözü, iki dakikada bitiriverdi işi ”
Anasının nikâhını istemek: Bir şeye değerinden çok para istemek, olmayacak bir istekte bulunmak ”Senin istekli olduğunu duydu adam, şimdi gidersen anasının nikâhını isteyecek o eve ”
Anasını sat! (satayım): Önem verme, aldırma, umursama, bunun için kederlenme, üzülme,”Sat anasını o işin, yenisine bak!”
Anca beraber, kanca beraber: Birbirimizden ayrılmayacağız, işler iyi de gitse, kötü de gitse hep birlikte yapacağız, beraberliği bozmayacağız ”Bu toprağı yalnız ben mi atacağım, hayır arkadaşlar; haydi anca beraber, kanca beraber ”
Anladımsa Arap olayım: “Hiçbir şey anlamadım” anlamında kullanılır ”Senin anlattıklarını anladımsa Arap olayım ”
Ant içmek (etmek): Yemin etmek, bir şeyi yapmaya veya yapmamaya söz vermek ”Ant içtik, asla bu ülkeyi düşmana bırakmayacağız ”
Apar topar: Telâş ve acele ile, yaka paça, hazırlanmadan,”Treni kaçırırım korkusuyla apar topar evden ayrıldım ”
Ara (aralarını) bozmak: İki kişi arasındaki iyi ilişkiyi, dostluğu, arkadaşlığı yıkmak ”Kim ki ara bozar, o toplumun yüz karasıdır ”
Ara bulmak: Birbirleriyle anlaşamayan, bir araya gelemeyen kişileri uzlaştırmak, barıştırmak ”İki öğrencinin arasını bulmak, tam bir haftamı aldı ”
Araları açılmak (bozulmak): İyi ilişkileri, dostlukları, arkadaşlık bağları kopmak; birbirlerine dargın hâle gelmek ”Şu iki çiftin araları nasıl açıldı hâlâ anlayamadım ”
Aralarından kara kedi geçmek (veya aralarına kara kedi girmek): İyi anlaşan iki kişinin veya dostun ilişkileri bozulmak, aralarına soğukluk girmek, birbirlerine gücenmek,”Niçin konuşmuyorsunuz? Aranızdan kara kedi mi geçti?”
Aralarından su sızmamak: Çok iyi, çok yakın dostluk veya arkadaşlık kurmak, ahbap olmak ”Şunlara bak, aralarından su sızmıyor ”
Arap saçına dönmek: İşlerin çok karışıp içinden çıkılmaz bir durum alması ”Bırak artık sorumsuzluğu, işleri bu tavrınla Arap saçına döndürdün ”
Araya girmek: 1 İki kişinin arasındaki bir işe karışmak 2 Araları bozuk olan iki kişiyi uzlaştırmaya çalışmak 3 Yapılmakta olan bir işin yapılmasını geciktirmek ”Araya başka işler girince seninkini yapamadım, kusura bakma ”
Araya koymak: Bir işte sözü geçen bir kimsenin aracılığına başvurmak ”Genel müdürü araya koyup senin işe alınmanı sağlayacaklardır ”
Arayı yapmak: 1 Arası bozuk olan kimse ile barışmak 2 Arası açık olan iki kişiyi uzlaştırıp, barıştırmak ”Hasan aramızı yapmasaydı biz hâlâ diken üstünde oturuyor olacaktık ”
Ar damarı çatlamak: Utanç duyulacak şeyleri sıkılmadan yapmak, utanmayı bırakmak, yüzsüz olmak ”Ar damarı çatlamış bu adamdan ne umuyorsun anlamadım bir türlü ”
Arı kovanı gibi işlemek: Girip çıkanı, gelip gideni çok olmak ”Şu seçim dolayısıyla doktorun evi arı kovanı gibi işliyor ”
Ârif olan anlasın (anlar): Üstü örtülü olarak söylenen bir sözün, anlayışı kuvvetli kimselerce anlaşılabileceğini belirtmek için kullanılır
Arka arkaya vermek: Birbirini korumak, kollamak, için birleşmek; dayanışmak, yardımcı olmak ”Arka arkaya verirsek karşımızda hiçbir güç duramaz ”
Arka (sırt) çevirmek: Birine eskiden duyduğu ilgiyi göstermemek, yabancı gibi davranmak ”İşlerim bozulunca bana sırt çevirdi ”
Arka çıkmak: Birilerine karşı, birini korumak; savunmak, kayırmak ”Babası arka çıkmasaydı onu bir güzel dövecekti ”
Arkadan söylemek: Bir kimsenin bulunmadığı yerde onun hakkında ileri geri konuşmak, dedikodusunu yapmak, çekiştirmek ”Adamın arkasından söylemeye utanmıyor musun?”
Arkadan vurmak: Kendisine inanan, güvenen bir kimseye gizlice kötülük etmek ”Onun beni arkamdan vuracağı hiç aklıma gelmezdi ”
Arka kapıdan çıkmak: Özellikle bir eğitim kurumundan, bir iş yerinden hiçbir varlık gösteremeden, bir şey öğrenemeden ayrılmak ”Övünüp durma, bilgine bakılırsa sen o okulun arka kapısından çıkmışsın ”
Arkası kesilmek: Tükenmek, bitmek, süregelen bir şeyin son bulması ”Kiranın da arkası kesilirse ne yaparız biz?”
Arkasına düşmek: 1 Birini gözden ayırmayarak arkasından gitmek 2 Bir işi sona erdirmek için çok sıkı çalışmak ”Arkasına düşmezsen nasıl elde edeceksin o evi?”
Arkasında dolaşmak (gezmek): Bir işi sonuca bağlamak için ilgili yerlere giderek görüşme fırsatı aramak, onların yardımını sağlamak
Arkasını getirememek: Başladığı işi sürdürüp sona erdirememek, sonuçlandıramamak ”Ne tembel adamsın, şu işin arkasını getiremedin hâlâ!”
Arkasını sıvamak: İltifat etmek, okşamak, övmek, birisini bu yolları kullanarak bir işe sevk etmek ”Arkasını sıvayarak yaptırıyorum her işi bu çocuğa ”
Arkasını (birine) vermek: Bir kimsenin himayesinden güç almak ”Arkasını kaymakama vermiş pervasızca konuşuyor, yolu burdan geçireceğim diyor ”
Arkası (sırtı) pek: 1 Soğuktan muhafaza edecek biçimde giyinmiş, iyi giyinmiş olan 2 Güçlü bir kimseye ya da yere güvenen ”Ona göre hava hoş, çünkü karnı tok, sırtı pek nasıl olsa!”
Arkası (sırtı) yere gelmemek: 1 Sarsılmamak, sağlam ve sağlıklı durumunu sürdürmek 2 Hiç yenilgi yüzü görmemek ”Arkası yere gelmemiş bir adam olarak kalmalı o ”
Armudun sapı var, üzümün çöpü var demek: Hiçbir şeyi beğenmemek, her şeyin bir kusurunu bulmak
Armut piş, ağzıma düş: Bir işin hiç emek harcamadan olmasını, kendiliğinden hazır olup ayağına gelmesini bekleyenlerin durumunu anlatmak için kullanılır
Arpa boyu kadar gitmek: Pek az ilerlemek ”Onca çabaya rağmen arpa boyu kadar gidebildim ancak ”
Arpacı kumrusu gibi düşünmek: Derin derin ne yapacağını bilemeden, çaresizlik içinde düşünüp durmak ”Öyle arpacı kumrusu gibi ne düşünüp duruyorsun?”
|