Yalnız Mesajı Göster

Deyimler Sözlügü ( A )

Eski 08-15-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Deyimler Sözlügü ( A )



Allak bullak etmek: Kurulu düzeni bozmak, karmakarışık bir duruma getirmek”Çocuklar evi allak bullak edip gitmişler
Allayıp pullamak: Kötü görünüşü kapatmak için bir şeyi süslemek, donatmak”Hurda arabaları allayıp pullayıp pazara çıkarmışlar
Allem etmek, kallem etmek: İstediğini elde etmek için her türlü kurnazlığa başvurmak”Namussuzlar allem edip kallem edip yaşlı adamın evini elinden aldılar
Alnı açık yüzü ak (olmak): Herhangi bir ayıbı, çekinecek bir durumu olmamak, iffetli ve şerefli olmak”İşte alnı açık yüzü ak meydandayım; çıksınlar karşıma
Alnını karışlamak: 1 Bir işin çok güç olduğunu, yapılamayacak kadar zor olduğunu anlatır 2 Küçümseyerek meydan okumak, tehdit etmek”Beni polise bildirenin alnını karışlarım
Alnının akıyla: Küçümsenecek, ayıplanacak bir duruma düşmeden; tertemiz, şerefiyle, başarılı olarak”Allah`ın izniyle bu işten alnımın akıyla çıkacağım
Alnının ar damarı çatlamak: Utanma, sıkılma duygularını yitirmiş bulunmak”Adama bak nerede soyunuyor, alnının ar damarı çatlamış anlaşılan
Alnının damarı çatlamak: Başarmak için çok sıkıntı çekmek, çok çaba sarf edip emek vermek”O yolu açıncaya kadar benim alnımın damarı çatladı, sen ne halt etmeye bozuyorsun?”
Alnının kara yazısı: Kötü talih, baht”Ne yapayım, alnımın kara yazısı böyle imiş
Al takke ver külâh: 1 Bir mesele üzerinde uzun çekişmelerden sonra 2 Senli benli, samimî dostluğu sürdürerek”Al takke ver külâh yıllarca yaptık bu işi
Altı alay, üstü kalay: İçi dışı bir olmayan; dışı süslü, içi berbat”Altı alay üstü kalay bir dolaba benziyor bu
Altı kaval, üstü şeşhane (Şişhane): Daha çok giyim için “altı, üstüne; bir parçası öbür parçasına uymaz” anlamında kullanılır”Çabuk çıkar şu üzerindeki altı kaval üstü şeşhane elbiseyi, yoksa rezil olacaksın el âleme
Altın babası: Çok zengin, parası çok olan kimse”Adam altın babası, her istediğini kolayca yaptırıyor
Altın bilezik: Para getiren, hayat boyunca geçimi sağlamaya yarayan sanat ve meslek”Şimdiden bir altın bilezik sahibi ol ki yarın rahat edesin
Altında kalmamak: 1 Bir şeyi karşılıksız bırakmamak”Onun bana yaptığı iyiliğin altında kalır mıyım?”2 Bir şeyin üstesinden gelmek”Bana verdiği işin altında kalmayacağım
Altından Çapanoğlu çıkmak: Girişilen bir işte başa dert olacak bir durumla, umulmayan bir tehlike ile karşılaşmak”Bana öyle geliyor ki bu işin altından Çapanoğlu çıkacak
Altından girip üstünden çıkmak: Bir serveti, bir parayı, bir kaynağı gereksiz yere, düşüncesizce, sorumsuzca harcayıp kısa zamanda bitirmek”Bir ayda o kadar paranın altından girip üstünden çıktı
Altından kalkmak: Bir zorluğu yenip işi başarmak”Telâşlanma, işin altından kalkacaktır o
Altını çizmek: Bir şeyin (daha çok sözün) önemini belirtmek, üzerine dikkati çekmek, vurgulamak”Altını çize çize söylüyorum Eninde sonunda sen de geleceksin
Altını üstüne getirmek: 1 Bir şeyi bulmak için aramadık yer bırakmamak”Evin altını üstüne getirdik ama tabancayı bulamadık” 2 Söz ve davranışlarıyla çevreyi birbirine düşürmek, karmakarışık etmek”Adam iki çift laf etti Topluluğun altını üstüne getirdi
Altın kesmek: Çok fazla miktarda para kazanır olmak”Adamların açtığı büfe altın kesiyor sanki
Altmış altıya bağlamak: O an ki durumu temelli olmayan bir çözümle kurtarmak veya bir işi kesin neticeye vardırmış gibi görünmek”İnsanları altmış altıya bağlamakta üstüne yoktur onun
Altta kalanın canı çıksın: “Herkes başının çaresine baksın, güçsüzleri düşünme, gücü yetmeyene ne olursa olsun” anlamında kullanılır
Alttan (aşağıdan) almak: Sert konuşan birine karşı yumuşak, olumlu, onu haklı görüyormuş gibi tavır almak”Amacına ulaşmak istiyorsan onunla konuşurken alttan al, pes perdeden konuş
Alttan güreşmek: Biraz geriden, pasif hareket edip gizli gizli yenme yollarını kollamak”Vay hınzır vay! Alttan güreşip aklın sıra başarı kazanacaksın ha!”
Alt yanı çıkmaz sokak: Sonuç alınmayacak iş, umutsuz durum”Çobanlık mı, dağ tepe dolaş dur, alt yanı çıkmaz sokak vesselâm
Amana gelmek: Teslim olmak, önce direnirken zor karşısında boyun eğmek”Nihayet düşman amana geldi
Aman dedirtmek (amana getirmek): Karşı koyan birini boyun eğmek zorunda bırakmak, teslim olmaya zorlamak”Düşmana aman dedirtmek boynumuzun borcu oldu artık
Aman dilemek: Önce direnirken zor karşısında boyun eğip canının bağışlanmasını istemek, galip gelenin merhametine sığınmak”Aman dileyene kılıç kalkmaz
Aman vermemek: 1 Göz açtırmamak, rahat bırakmamak 2 Düşmanı acımayıp öldürmek, merhamet etmemek”Böyle kahpe insanlara sakın aman vermeyin!”
Ana baba günü: 1 Mahşer günü 2 Sıkıntılı kalabalık; telâşlı, tehlikeli, kimsenin kimseyi tanımadığı kalabalık”Yangın yeri ana baba gününe dönmüştü
Ana kuzusu: 1 Pek küçük kucak çocuğu 2 Sıkıntıya, güç işlere alışkın olmayan, nazlı çocuk veya gen甪u torbayı kaldırışına bak hele, tam bir ana kuzusu
Anan yahşi, baban yahşi: Bir kimseyi işini yaptırabilmek için pohpohlamak, gereğinden fazla överek istediğini elde etmeye çalışmak
Anası ağlamak: Çok eziyet çekmek, sıkıntıya katlanmak, bitkin duruma düşmek”Onu buraya getirinceye kadar anam ağladı
Anasından doğduğuna pişman: 1 Üşengeç, çok tembel 2 Canından bezmiş”O işi yaptı ama anasından doğduğuna bin pişman
Anasından doğduğuna pişman etmek: Çok eziyet ederek canından bezdirmek, bir kimseyi çok üzmek”Karşıma bir çıksın, onu anasından doğduğuna pişman edeceğim
Anasından emdiği süt burnundan (fitil fitil) gelmek: Bir işi yaparken çok sıkıntı çekmek, eziyete katlanmak”Şu arabanın taksitlerini ödeyinceye kadar anamdan emdiğim süt burnumdan geldi
Anasını ağlatmak: Bir kimseye çok eziyet edip sıkıntı çektirmek”Adamın üzerine öyle gittiler ki iki günde anasını ağlattılar
Anasının gözü: Hileci, kurnaz, çok açık göz, çıkarcı, hin oğlu hin”Adam anasının gözü, iki dakikada bitiriverdi işi
Anasının nikâhını istemek: Bir şeye değerinden çok para istemek, olmayacak bir istekte bulunmak”Senin istekli olduğunu duydu adam, şimdi gidersen anasının nikâhını isteyecek o eve
Anasını sat! (satayım): Önem verme, aldırma, umursama, bunun için kederlenme, üzülme,”Sat anasını o işin, yenisine bak!”
Anca beraber, kanca beraber: Birbirimizden ayrılmayacağız, işler iyi de gitse, kötü de gitse hep birlikte yapacağız, beraberliği bozmayacağız”Bu toprağı yalnız ben mi atacağım, hayır arkadaşlar; haydi anca beraber, kanca beraber
Anladımsa Arap olayım: “Hiçbir şey anlamadım” anlamında kullanılır”Senin anlattıklarını anladımsa Arap olayım
Ant içmek (etmek): Yemin etmek, bir şeyi yapmaya veya yapmamaya söz vermek”Ant içtik, asla bu ülkeyi düşmana bırakmayacağız
Apar topar: Telâş ve acele ile, yaka paça, hazırlanmadan,”Treni kaçırırım korkusuyla apar topar evden ayrıldım
Ara (aralarını) bozmak: İki kişi arasındaki iyi ilişkiyi, dostluğu, arkadaşlığı yıkmak”Kim ki ara bozar, o toplumun yüz karasıdır
Ara bulmak: Birbirleriyle anlaşamayan, bir araya gelemeyen kişileri uzlaştırmak, barıştırmak”İki öğrencinin arasını bulmak, tam bir haftamı aldı
Araları açılmak (bozulmak): İyi ilişkileri, dostlukları, arkadaşlık bağları kopmak; birbirlerine dargın hâle gelmek”Şu iki çiftin araları nasıl açıldı hâlâ anlayamadım
Aralarından kara kedi geçmek (veya aralarına kara kedi girmek): İyi anlaşan iki kişinin veya dostun ilişkileri bozulmak, aralarına soğukluk girmek, birbirlerine gücenmek,”Niçin konuşmuyorsunuz? Aranızdan kara kedi mi geçti?”
Aralarından su sızmamak: Çok iyi, çok yakın dostluk veya arkadaşlık kurmak, ahbap olmak”Şunlara bak, aralarından su sızmıyor
Arap saçına dönmek: İşlerin çok karışıp içinden çıkılmaz bir durum alması”Bırak artık sorumsuzluğu, işleri bu tavrınla Arap saçına döndürdün
Araya girmek: 1 İki kişinin arasındaki bir işe karışmak 2 Araları bozuk olan iki kişiyi uzlaştırmaya çalışmak 3 Yapılmakta olan bir işin yapılmasını geciktirmek”Araya başka işler girince seninkini yapamadım, kusura bakma
Araya koymak: Bir işte sözü geçen bir kimsenin aracılığına başvurmak”Genel müdürü araya koyup senin işe alınmanı sağlayacaklardır
Arayı yapmak: 1 Arası bozuk olan kimse ile barışmak 2 Arası açık olan iki kişiyi uzlaştırıp, barıştırmak”Hasan aramızı yapmasaydı biz hâlâ diken üstünde oturuyor olacaktık
Ar damarı çatlamak: Utanç duyulacak şeyleri sıkılmadan yapmak, utanmayı bırakmak, yüzsüz olmak”Ar damarı çatlamış bu adamdan ne umuyorsun anlamadım bir türlü
Arı kovanı gibi işlemek: Girip çıkanı, gelip gideni çok olmak”Şu seçim dolayısıyla doktorun evi arı kovanı gibi işliyor
Ârif olan anlasın (anlar): Üstü örtülü olarak söylenen bir sözün, anlayışı kuvvetli kimselerce anlaşılabileceğini belirtmek için kullanılır
Arka arkaya vermek: Birbirini korumak, kollamak, için birleşmek; dayanışmak, yardımcı olmak”Arka arkaya verirsek karşımızda hiçbir güç duramaz
Arka (sırt) çevirmek: Birine eskiden duyduğu ilgiyi göstermemek, yabancı gibi davranmak”İşlerim bozulunca bana sırt çevirdi
Arka çıkmak: Birilerine karşı, birini korumak; savunmak, kayırmak”Babası arka çıkmasaydı onu bir güzel dövecekti
Arkadan söylemek: Bir kimsenin bulunmadığı yerde onun hakkında ileri geri konuşmak, dedikodusunu yapmak, çekiştirmek”Adamın arkasından söylemeye utanmıyor musun?”
Arkadan vurmak: Kendisine inanan, güvenen bir kimseye gizlice kötülük etmek”Onun beni arkamdan vuracağı hiç aklıma gelmezdi
Arka kapıdan çıkmak: Özellikle bir eğitim kurumundan, bir iş yerinden hiçbir varlık gösteremeden, bir şey öğrenemeden ayrılmak”Övünüp durma, bilgine bakılırsa sen o okulun arka kapısından çıkmışsın
Arkası kesilmek: Tükenmek, bitmek, süregelen bir şeyin son bulması”Kiranın da arkası kesilirse ne yaparız biz?”
Arkasına düşmek: 1 Birini gözden ayırmayarak arkasından gitmek 2 Bir işi sona erdirmek için çok sıkı çalışmak”Arkasına düşmezsen nasıl elde edeceksin o evi?”
Arkasında dolaşmak (gezmek): Bir işi sonuca bağlamak için ilgili yerlere giderek görüşme fırsatı aramak, onların yardımını sağlamak
Arkasını getirememek: Başladığı işi sürdürüp sona erdirememek, sonuçlandıramamak”Ne tembel adamsın, şu işin arkasını getiremedin hâlâ!”
Arkasını sıvamak: İltifat etmek, okşamak, övmek, birisini bu yolları kullanarak bir işe sevk etmek”Arkasını sıvayarak yaptırıyorum her işi bu çocuğa
Arkasını (birine) vermek: Bir kimsenin himayesinden güç almak”Arkasını kaymakama vermiş pervasızca konuşuyor, yolu burdan geçireceğim diyor
Arkası (sırtı) pek: 1 Soğuktan muhafaza edecek biçimde giyinmiş, iyi giyinmiş olan 2 Güçlü bir kimseye ya da yere güvenen”Ona göre hava hoş, çünkü karnı tok, sırtı pek nasıl olsa!”
Arkası (sırtı) yere gelmemek: 1 Sarsılmamak, sağlam ve sağlıklı durumunu sürdürmek 2 Hiç yenilgi yüzü görmemek”Arkası yere gelmemiş bir adam olarak kalmalı o
Armudun sapı var, üzümün çöpü var demek: Hiçbir şeyi beğenmemek, her şeyin bir kusurunu bulmak
Armut piş, ağzıma düş: Bir işin hiç emek harcamadan olmasını, kendiliğinden hazır olup ayağına gelmesini bekleyenlerin durumunu anlatmak için kullanılır
Arpa boyu kadar gitmek: Pek az ilerlemek”Onca çabaya rağmen arpa boyu kadar gidebildim ancak
Arpacı kumrusu gibi düşünmek: Derin derin ne yapacağını bilemeden, çaresizlik içinde düşünüp durmak”Öyle arpacı kumrusu gibi ne düşünüp duruyorsun?”

Alıntı Yaparak Cevapla