Yalnız Mesajı Göster

İstanbul Hakkında Bilgi

Eski 08-14-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İstanbul Hakkında Bilgi



İstanbul Genel Bilgi


Kuzey-güney doğrultusunda uzanarak Karadeniz ile Marmara’yı birleştiren İstanbul Boğazı, aynı zamanda Asya ile Avrupa’yı da iki köprü ile birleştirmektedir İstanbul Trakya ve Kocaeli düzlükleri arasında bir plato konumunda olup, yüksekliği çok fazla olmayan tepelerle engebelenmiştir Ayrıca Marmara ve Karadeniz’e dökülen akarsu vadileri ile de bölünmüştür İstanbul’un Avrupa yakasındaki belli başlı yükseltileri Yalıköy yakınlarındaki Garipkuyu tepesinde (361 m) yükselen ve doğuya doğru alçalan Istıranca Dağlarının uzantılarıdır Asya yakasında ise, Kocaeli platosunda yükselen dağlardır Bunlar Aydost Dağı (537 m), Kayış Dağı (438 m), Alemdağ (442 m), Büyük Çamlıca Tepesi (262 m) ve Yuşâ Tepesi’dir (202 m)

Bunların çoğu denizlere ve göllere dökülür Terkos Gölü’ne Istıranca deresi, Küçükçekmece Gölü’ne Sazlıdere ve Nakkaş Dere, Büyükçekmece Gölü’ne Hamzalı, Çakıl, Eskice dereleri, Haliç’e Alibey ve Kâğıthane dereleri, Karadeniz’e Riva ve Göksü dereleri, Marmara Denizi’ne Safran ve Sellimandıra dereleri dökülmektedir Yaz aylarında bu derelerin suları azalır Kış aylarında da taşkınlıklar oluştururlar Bunlardan Alibey Deresi üzerinde Alibey Barajı, Riva deresi üzerinde Ömerli Barajı, Heciz Deresinin kollarından Darlık Deresi üzerinde Darlık Barajı, Göksu Deresi üzerinde de Elmalı Barajı kurulmuştur Baraj göllerinin yanı sıra il sınırları içerisinde Büyükçekmece, Küçükçekmece ve Terkos gölleri bulunmaktadır

Ancak, bu vadilerin çoğu günümüzde yerleşim alanına dönüşmüştür Akarsu vadileri ise tarım alanları olarak kullanılmaktadır

Karadeniz kıyılarındaki yüksek alanlar ormanlarla kaplıdır Marmara kıyılarında plaj niteliğinde yerleşimler bulunmaktadır Bunların başında Silivri, Selimpaşa, Kumburgaz, Büyükçekmece, Küçükçekmece, Dragos, Tuzla, Yalıköy (Podima), Karaburun, Kısırkaya, Kumköy (Kilyos), Demirciköy, Riva ve Ağva gelmektedir İlin yüzölçümü 5220 km2, toplam nüfusu ise 10072447’dir

İstanbul’da Akdeniz ile Karadeniz iklimleri arasında geçiş iklimi olarak tanınan Marmara iklimi hakimdir Güneyde Marmara kıyılarında yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık geçerken, Karadeniz kıyılarında yazlar daha ılık ve yağışlı, kışlar da serin geçer

Turizm, sanayii, ticaret ekonomisinde ağırlıklıdır Sanayi kuruluşlarının büyük çoğunluğu il dışına taşınmasına karşılık, kent imalat sanayi yönünden önemini korumaktadır İstanbul sanayiinde asıl gelişme Cumhuriyetten sonra başlamıştır 1950’lerden sonra hızlanan sermaye birikimleri, özel sektöre sağlanan destek, sanayi ve ticaret yönünden İstanbul’un önde gelen bir kent olmasına olanak sağlamıştır

İstanbul doğal güzelliği, zengin kültür varlıkları, ulaşım ve konaklama konusundaki gelişimi ile Türkiye’nin en önde gelen turizm merkezlerinden biri olmuştur Türkiye’ye gelen yabancı turistlerin büyük bir bölümü İstanbul’dan giriş yapmaktadır

Ancak çarpık yapılanma sonucu bunların büyük bir kısmı özelliğini yitirmiştir Günümüze gelebilen mesire yerlerinin başlıcaları, Emirgân Korusu, Gülhane Parkı, Yıldız Parkı, Çamlıca tepesi ve Adalar’dır Ayrıca Kemerburgaz’da Aziz Paşa Ormanı, Odayeri; Çatalca’da Çilingoz ve İnceğiz; Sarıyer’de Belgrat ormanı, Binbaşı Çeşmesi, Kurt Kemeri ve Fatih Ormanı; Adalar’da Dilburnu, Değirmenburnu ve Kalpazankaya; Alemdağ’da Taşdelen, Kaynakdolduran; Anadolu Hisarı’nda Kavacık ve Hacet Deresi; Beykoz’da Karakulak Ormanı ve mesire yerleri bulunmaktadır Ayrıca Kuzguncuk, Yıldız, kandilli, Vaniköy, Bebek, Emirgân, Çubuklu, Abrahampaşa, Beykoz, Tarabya, Büyükdere koruları da onları tamamlamaktadır

Bizans ve Osmanlı dönemlerinde başlayan gıda ürünlerinin dışarıdan gelişi ve İstanbul pazarlarına aktarılması günümüzde de sürmektedir İlin tarım alanlarının büyük bölümleri yapılanmaya ayrılmıştır 1950’li yıllara kadar kent içerisinde ve çevresindeki bağ, bahçe ve bostanlardan karşılanan gereksinim, bugün kalmamıştır Silivri, Çatalca, Şile gibi ilçelerde kısıtlı miktarda tarım yapılmaktadır Buralarda buğday, elma, armut, yulaf, ay çiçeği ve soğanın yanı sıra sebzecilik yapılmaktadır Aynı ilçelerde hayvan besiciliği ve tavukçuluk da yapılmaktadır Buna karşılık balıkçılık İstanbul yaşamında ayrı bir yer tutmaktadır

İstanbul’un yer altı zenginlikleri bakımından önemli olan ilçeleri Çatalca, Şile, Bakırköy, Kartal, Gaziosmanpaşa, Sarıyer, Beykoz, Eyüp’tür Şile yöresinde bentonit, kil, sanayi kumu, tuğla,

İstanbul tarih boyunca çeşitli şekillerde isimlendirilmiştir Kaynaklar İstanbul’un 135 civarında ismi olduğunu belirtmektedir Dünyanın büyük kentlerinden hiç birisi bu kadar çok isimle tanınmamıştır Bununla beraber İstanbul’un isimleri kesin bir kronolojiye göre sınırlanamamaktadır Kentin ilk yerleşimi olan tarihi yarımadanın bilinen en eski ismi Licus (Ligos)’dur Bu isim tarihi yarımadaya (Eminönü yöresi) doğru akan Lekop Deresinin sağından Haliç vadisine kadar inen yerin ismi idi Daha sonra bu ismin yerine Kentin kurucusu kabul edilen Bizas’ın anısına verilen bu isim, zamanla bir imparatorluğun ismi olmuştur Çeşitli dillerde İstanbul’un isimlerinden ve kente verilen sıfatlardan bazıları şunlardır: Secunda Roma (IIRoma), Nova Roma (Yeni Roma), Roma Orientum, Megalipolis (Büyük Şehir), Kalipolis (İyi şehir), Konstantinopolis (Konstantinin Kenti), İslambol İstimboli, İstimpolin, Kayzer-i Zemin, Mahrusa-i Konstantiniye, Mahmiye-i İstanbul, Pay-ı Taht-ı Saltanat, Asitane, Beldetü’l Tayyibe, Darü’l Hilafe, Darü’l İslâm, Darü’l Mülk, Darü’s Saltana, der Aliyye, Der-i Devlet, Dergâh-ı Selâtin, Dersaadet ve İstanbul’dur

Byzantion, MÖVIIyüzyılın ortalarında büyük Yunan göçleri sırasında kurulmuş ve bu döneme ait çok az da olsa çanak çömlek parçaları Sarayburnu çevresinde ele geçmiştir İstanbul çevresindeki en eski yerleşim yeri, Anadolu yakasındaki Fikirtepe, Çatalca, Dudullu, Ümraniye, Pendik, Davutpaşa, Kilyos ve Ambarlı’dır Bu bölgede, Kalkolitik Çağda, MÖ3000’in başlarından itibaren yerleşim olduğu bilinmektedir Bununla birlikte, İstanbul’un 20 km batısındaki Küçükçekmece’nin kuzeyindeki kayalık bir tepe üzerinde yer alan Yarımburgaz Mağarası’ndaki buluntular, Orta Paleolitik Çağdan (MÖ5000-3000) başlayarak burada yerleşimin olduğunu göstermektedir Bu verilere karşın, ilk kentin, doğal bir koy olan 75 km uzunluğundaki Haliç (Keras)’in üst tarafında, Alibey ve Kâğıthane dereleri arasındaki dağlık ve yüksek burunda, Silivritepe’de kurulduğu öne sürülmektedir Ayrıca, bugün Sarayburnu olarak bilinen ve kent surlarıyla kuşatılmış bölgede yerleşim olduğu da bilinmektedir Plinius, bu kesimde Lygos adı verilen bir köyün bulunduğundan söz etmektedirVIII- VII yüzyılda ise Megaralılar Ege ve Marmara kıyılarından Boğaz’a gelerek Sarayburnu (Akra)’nda, büyük olasılıkla Trak yerleşmesinin üzerine kentlerini kurmadan önce Khalkedon (Kadıköy) çevresine yerleşmişlerdir Bu dönemde, Haliç’in sonunda, Galata’nın bulunduğu kesimde ve Hrisopolis (Üsküdar)’te de Yunanistan’dan gelen koloni yerleşmeleri olduğu bilinmektedir Bu dönemden sonra, MÖ 513’te Pers, MÖ 479’da Sparta, MÖ 477 sonrasında Atinalıların egemen buraya egemen olmuşlardır Kent, MÖ 340-339’da da Makedonya Kralı II Philippus’un eline geçmiş, Helenistik Çağda Byzantionun, Sirkeci, Sultanahmet ve Ahırkapı çevresinde gelişmiş, tüm yapılar antik akropol olan Topkapı Sarayı ve çevresinin bulunduğu alanda toplanmıştır Akropolde bulunan kent, taş bloklarla yapılmış sağlam duvarlarla kuşatılmıştır Burada surların batısında Trakion Kapısı ile 27 kule bulunmaktaydı Sarayburnu yakınındaki tepede yer alan ve içinde saray, Zeus, Athena, Artemis-Selene ve Poseidon Akropolis yakınında etrafı revaklarla ( porticus ) çevrili, dörtgen planlı bir Agoranın ortasında Apollon, Helios’un tunçtan bir heykeli bulunuyordu Agoranın batısında Traklara karşı kazanılan bir savaşın anısına yapılmış bir başka meydan daha vardı Ayrıca şehrin en büyük hamamı olan Akhylleos Hamamı’da bu çevrede idi Trakya’dan su kanalları aracılığıyla getirilen sular, şehrin içerisindeki açık ve kapalı sarnıçlarda toplanıyordu Nekropolis (mezarlık) de batıda, surların dışındaydıII yüzyıl sonlarına kadar, yüksek duvarlarla çevrilmiş Byzantion, zengin bir kentti Bu refah düzeyinin kaynağını balıkçılıktan elde edilen gelirler, Boğaz’ı geçen gemilerden alınan vergiler ve toprağın verimliliği oluşturmakta idi Bu durum MS193 yılında, Roma İmparatorluğunda taht kavgalarının neden olduğu kargaşa dönemine kadar sürmüştür

Sirkeci’den Çemberlitaş’a, oradan da doğuda Marmara Denizi’ne kadar uzanan, ancak günümüze gelememiş surlar Septimus Severus tarafından yaptırılmıştır Kent merkezi, hamamlar Apollon-Helios ve Aphrodite mabetleri ve tiyatro da dahil olmak üzere anıtsal yapılarla donatılmıştı Nekropolis (mezarlık), Çemberlitaş’la Beyazıt arasındaki alanda yer almaktaydı Zamanın ana yolları iki yanda sütunlarla sınırlandırılmıştı ve bu caddelerin en ünlüsü, Divanyolu (Yeniçeriler) Caddesi güzergâhını izleyen Mese Caddesi idi

Roma İmparatorluğunun ikiye bölünmesinden sonra Konstantinopolis, yeniden yapılanmaya başlamıştır Ancak, bunlar yangın, deprem, kuşatma ve isyanlardan ötürü zarar görmüş, çoğunun kalıntıları günümüze ulaşamamıştır Bizans döneminde şehir, akropolün çevresindeki alanda yapılan Hippodrom, Hagia Sophia, Hagia Eirene ve Sarayburnu’na kadar uzanan Büyük Saray çevresinde toplanmıştı İmparator Theodosios II Zamanında şehir Kent içerisinde kiliseler, manastırlar yapılmıştır Kentin ticaret merkezi de Hippodrom’dan bugünkü Beyazıt Meydanı’na kadar uzanan alanda yer alıyordu Ayrıca çeşitli meydanlar, sütun ve heykellerle bezenmiştir Bunlardan hemen hepsi günümüze kadar iyi durumda gelebilmiştir

Bizans İmparatorlarından Arcadius (395-408), IITheodesius, IIIustinianus (527-565), Thephios, IIIMikhael kente yeni yapılar eklemiştir Buna rağmen kentin tarihi yarımadası çeşitli isyanlardan büyük ölçüde etkilenmiş, zaman zaman da yakılıp yıkılmıştır İstanbul patriği Ioannes Chrisosthomos’un İmparator Arcadius’un karısı Eudoksia ile sürekli çatışması halkı ayaklandırmış, çıkan isyan önlenemeyince Ayasofya başta olmak üzere şehirdeki pek çok yapı yakılıp yıkılmıştır IIIustinianus’un yaşamını ve tahtını tehlikeye sokan Nika Ayaklanması (532), eşi Theodora ve komutanı Belisarios’un desteği ile bastırılabilmiştir Bu ayaklanma sonunda şehrin hemen her yanında yangınlar çıkmış, Hagia Sophia, Hagia Eireni ve Samson Bunun ardından 732 ve 740 depremleri kentin belli başlı anıtlarının yıkılmasına neden olmuştur Bu arada ilahi hikmetin simgesi sayılan Ayasofya, Nika İhtilalinden sonra yeniden yaptırılmıştır

Bizans döneminde İstanbul her geçen gün biraz daha gelişmiş, yerleşim artmış, yapılar yoğunlaşmış, çeşitli heykellerle bezeli Hippodrom yenilenmiştir Hippodrom’dan Marmara’ya uzanan alanda çeşitli yapılardan oluşmuş Büyük Saray inşa edilmiştir Tarihi yarımadada büyük yollar ve caddeler açılmıştır

Romalıların şehirlerini dikili taşlarla ve heykellerle süsledikleri bilinmektedir Bizanslılar da onları örnek alarak şehrin çeşitli yerlerinde sütunlar dikmiş, üzerlerine imparatorlarının heykellerini yerleştirmişlerdir

Yıldırım Beyazıt Karadeniz’den gelecek yardımları önlemek için, 1396 yılında bugünkü Anadolu Hisarı’nı yaptırmıştır Fatih Sultan Mehmet’te (1451-1481) onun karşısına Rumeli Hisarı’nı yaptırarak Boğazı kontrol altına almıştır Böylece İstanbul’un fethi için başlayan çalışmalar arasında, kuşatmada gerekli olacak büyük toplar döktürülmüş, 12 kadırgadan oluşan güçlü bir donanma oluşturulmuş, ordunun sayısı arttırılmış ve yardımı önlemek amacıyla bütün yollar tutulmuştur Bu arada Cenevizlilerin elinde bulunan Galata’nın savaş sırasında tarafsız kalması da sağlanmıştır Osmanlılar 2 Nisan 1453’te İstanbul surları önünde görülmüş ve iki aya yakın süreden sonra 24 Mayıs 1453’te şehir ele geçirilmiştir

İstanbul dört yönetim birimine ayrılmıştır Bunlardan biri imparatorluğun merkezi olan Suriçi, diğerleri Bilad-i Selase olarak isimlendirilen, Büyükçekmece’yi, Küçükçekmece’yi, Çatalca’yı ve Silivri’yi kapsayan Eyüp yönetimi, diğerleri de Galata ve Üsküdar idi Böylece Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’a taşınmış ve yeni bir dönem başlamıştır

Beyazıt zamanında, depremde büyük ölçüde zarar gören şehir 1510’da hemen hemen yeniden yapılmıştır Kanuni Sultan Süleyman zamanında İstanbul’da bir kent planı yapılmış ve geliştirilmiştir Osmanlı mimarisinin Klasik Dönemine ait eserler Mimar Sinan ve Onun ekolünü benimsemiş mimarlar tarafından yapılmıştır Bu dönemde İstanbul en parlak konumuna ulaşmıştır

Osmanlı döneminde şehrin görünümü, sosyal yaşantısı tamamen değişmiştir Ancak şehir depremler, seller, yangınlar, salgın hastalıklardan zarar görmüştür

Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın Sadrazamlığı (1718-1730) sırasında, lale Devri olarak isimlendirilen dönemde, İtfaiye Teşkilatı kurulmuş, ilk matbaa açılmış ve yeni yapılanma ile İstanbul’un görünümü değişmiş, batılılaşma süreci hız kazanmıştır Bu arada Topkapı Bunun sonucu olarak İstanbul yaşamında, eğitiminde, mimarisinde, sanayii kuruluşlarında büyük değişimler görülmüştür Bu dönemde şehir yeni yerleşim alanlarına doğru genişlemeye başlamıştır Tarihi yarımada Bakırköy, Yeşilköy yönüne, Galata, Taksim Maçka yönüne doğru yayılırken; Boğaziçi’nde yapılanma hız kazanmış ve Sarıyer’e doğru genişlemiştir Diğer taraftan şehir Anadolu yakasında Bostancı ve Beykoz’a kadar büyümüştür Bu dönemde altyapı ve kent hizmetlerinde önemli gelişmeler olmuş, Galata ile Eminönü’nü birleştiren köprü yapılmış, Karaköy’den Beyoğlu’na çıkan dünyanın 3Metro’su (Tünel) hizmete girmiştir Rumeli Demiryolu, kent içi deniz taşımacılığı yapan Şirket-i

XIXyüzyıl ile XXyüzyılın başları Osmanlı Devletinin en karmaşık dönemi olmuştur Bundan da İstanbul büyük ölçüde zarar görmüştür Peş peşe yenilgilerle sonuçlanan savaşların ortaya koyduğu çöküntü İstanbul’a da yansımıştır IMeşrutiyetin ilanı (1876), IImeşrutiyetin ilanı (1908), 31 Mart Olayı ve Hareket Ordusunun İstanbul’a girişi (1909) ve IIAbdülhamit’in tahttan indirilişi, Osmanlı-Rus Savaşı’nda Rusların Yeşilköy’e kadar gelmesi, Balkan Savaşları’nda (1912) Dünya Savaşı’nın başlaması bu dönemin, İstanbul’u etkileyen en önemli olaylarıdır IDünya Savaşı’nın başlaması, Mondros Mütarekesi’nin imzalanması (30 Ekim 1918) Osmanlı Devletinin yıkılmasının en büyük nedeni olmuştur Yunanlıların 23-30 Mayıs 1919’da İzmir’i işgalini kınamak için İstanbul’da Sultanahmet’te düzenlenen mitingler İstanbul tarihinin en önemli olaylarındandır Bunun ardından İstanbul, 15-16 Mart 1920’de İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmiş, Heyet-i Mebusan kapatılmıştır

Son Osmanlı Padişahı VIMehmet (Vahidettin) 17 Kasım 1922’de İstanbul’u terk etmiş, ardından İtilaf Devletleri de İstanbul’dan ayrılmıştır Yeni Türkiye Cumhuriyetinin ordusu 6 Ekim 1923’te İstanbul’a girmiş ve İstanbul’un ikinci kez fethi gerçekleşmiştir Bundan sonra İstanbul yüzyıllardır sürdürdüğü başkentlik işlevini yitirmiştir

İstanbul’daki belli başlı tarihi eserler: İstanbul Doğu Roma, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi eserlerini bir arada toplamış bir kenttir Doğu Roma’dan (Bizans) başta Ayasofya, Aya İrini gibi Osmanlı dönemine ait Erken Dönem, Klasik Dönem, Barok, Rokkoko, Ampir ve Neo-Klâsik üslupta dini yapılar, namazgâhlar, sıbyan mektepleri, kervansaraylar, su yolları, mevlevihaneler ve dergâhlar, medreseler, hanlar, hamamlar, çeşmeler, sebiller, imarethaneler, darüşşifalar, türbeler, tarihi mezarlıklar, kaleler, köprüler, saraylar, kasırlar, yalılar, konaklar ve Türk sivil mimari örneklerini yansıtan eserler, Cumhuriyet dönemi anıtları, binaları günümüze gelmiştir Ayrıca uygarlık tarihinin tüm eserlerini bir araya toplayan müzeler de yine bu kentte bulunmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla