Yalnız Mesajı Göster

Sakarya El Sanatları - Sakarya'nın El Sanatları Nelerdir ?

Eski 08-14-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sakarya El Sanatları - Sakarya'nın El Sanatları Nelerdir ?



Sakarya El Sanatları - Sakarya'nın El Sanatları Nelerdir ?

Ağaç İşleri Oymacılığı

Barınma gereğinden doğan mimari, bölgelerin coğrafi koşullarına göre biçimlenmiş, çeşitlenmiştir Buna bağlı olarak gelişen Ahşap işçiliği Anadolu'da Selçuklu döneminde gelişip, kendine özgü bir niteliğe ulaşmıştır Selçuklu ve Beylikler dönemi ağaç eserler daha çok mihrap, cami kapısı, dolap kapakları gibi mimari elemanlar olup üstün işçilik içermişlerdir Osmanlı döneminde sadeleşerek daha çok sehpa, kavukluk, yazı takımı, çekmece, sandık, kaşık, taht, kayık, rahle, Kur'an muhafazası gibi gündelik kullanım eşyaları ve pencere, dolap kapağı, kiriş, konsol, tavan, mihrap, minber, sanduka gibi mimari eserlerde uygulanmıştır
Ağaç işçiliğinde kullanılan malzeme daha çok ceviz, elma, armut, sedir, abanoz ve gül ağacıdır Kakma, boyama, kabartma-oyma, kafes, kaplama, yakma gibi tekniklerle işlenen ahşap eşyalar günümüzde de kullanılmaktadır Bu teknikler İlimizde halen devam eden hammaddesine göre değer kazanan baston ve asaların kullanımı yüzyıllar boyunca sürmüş, 19 yüzyılda iyice yaygınlaşmıştır Müzik aleti olarak “Kemençe”, Akyazı İlçesi-Altındere Beldesi’nde, “Davul” ise Geyve ilçesinde yapılmaktadır Bu aletler ağaç, bitki ve hayvanların; deri, bağırsak, kıl, kemik ve boynuzlarından yararlanılarak yapılmaktadır
Akyazı İlçemizde ağaç işlerinde geçme tekniği kullanılır Geçme; diğer adıyla Kündekari, sekizgen, baklava, yıldız ve benzeri geometrik şekillerin bir çatma tekniği ile birbiriyle bağlanmasıyla oluşturulur Ağaç parçaları oluklu ağaç kirişleri ile iç içe geçirilerek bağlanır Bunları bağlamak için çivi veya tutkal kullanılmaz Malzeme olarak en çok ceviz, armut, çınar, ıhlamur ve meşe ağacının kullanılır

Maket Taraklı Evleri
Yörede yer alan sekseni aşkın koruma altına alınmış, Osmanlı Dönemi Türk Mimarisi’nin en güzel örnekleri olan evlerin, son dönemde maketleri Sıtkı ve Naim BULUNTEKİN kardeşlerce üretilmektedir

Kaşıkçılık
Taraklı İlçesi’nde yüzyıllardan bu yana sürdürülen çok yaygın geleneksel bir el sanatıdır İlçenin Alballar, Kemaller, Esenyurt ve Uğurlu köylerinde yaşatılan bu gelenek, bugün halen onlarca “Kaşık Evi/Kaşık Odası”nda sürdürülmektedir Bu köylerimizde özellikle kış aylarında yoğun bir üretim yapılmaktadır İkiyüze yakın aktif ustası ile kaşıkçılık, ilin en yaygın geleneksel el sanatları arasındadır Daha önceki yıllarda Taraklı İlçe merkezi ve tüm köyler kaşık, kepçe, yaba, maşa, semer ve tarak işleriyle uğraşırken, son zamanlarda ham madde bulmak zorlaşınca bu işleri meslek edinen köylerin dışında uğraşan insan sayısı oldukça azalmıştır Kaşıklar, özel olarak inşa edilmiş kaşık evlerinde/odalarında yapılır
“Kaşık Evi/Odası”, kaşık yapımı için evlerin bitişiğine, 1,5 metre yüksekliğinde ve 3m_ genişliğinde kaşık odaları yapılır Bu kaşık odasında 3 kaşık ustası birlikte çalışır Kaşık ustaları haftanın 6 günü çalışıp yalnızca cumartesi günü dinlenirler
Kaşık yapımında çeşitli bıçak ve keskiler kullanılır Kaşıklar kepçe, yemek kaşığı ve mama kaşığı olarak üç boyda imal edilir Kaşık imal aşamaları şöyledir:
Birinci safha: Ağaç iki kaşık boyunda tomsak halinde kesilir Tomsak halindeki ağaç nacakla taslak haline getirilip kaşık formuna sokulur Bu işe “taslama” denir
İkinci safha: Nacakla baş ve sap kısımları düzeltilir Bu safhaya “iğinnek” denir
Üçüncü safha: Kaşık yapımı için özel olarak yapılmış “kaşık tezi” üzerinde keserle ağız kısmının içi oyulur Bu işleme “keserlek” denir
Dördüncü safha: Özel olarak yapılmış bıçakla sapı ve arkası düzeltilir
Beşinci safha: Kaşığın içi “iğdi” denen özel bıçakla keser izleri düzeltilip, inceltilir Bu safhaya “yalaklama” denir
Altıncı safha: Törpü ile kaşığın dışı düzeltilerek bıçak izleri kaybedilir
Yedinci safha: Bu aşamada kaşık zımparalanıp, yün veya keçe ile perdahlanır Bu aşamadan sonra kaşık kullanıma hazırdır
Kaşık yapımında şimşir ve kayın ağacı kullanılır Şimşir ağacından yapılan kaşık diğer ağaçların kaşıklarına göre daha değerlidir
Kaşık odalarında, kaşığın yanında kepçe, şekerlik, çerezlik ve çeşitli hayvan figürleri (at, deve, kartal, fil) de yapılır Yani çeyiz sandığı, sehpa, telefonluk resim çerçevesi, tepsi, rahle (sini), mihale (altlık), abajur, ekmek sepeti, peçetelik vb ev, kullanım ve süs eşyası, bu geleneksel sanatçılarının ürünleri arasında yer almaktadır

Tarakçılık
Taraklı’ nın geleneksel el sanatlarından olan “tarakçılık” günümüzde 80-90 yıl öncesine kadar Taraklı Çarşısı’nda 2-3 dükkanda yapılmaktaymış Tarakçı Mehmet ve Tarakçı Ahmet bu sanatın 80-90 yıl öncesinin tanınmış ustalarıdır Yörede yaşayan yaşlılar, tarak kullanma alışkanlığının saçta kepeklenmeyi, dökülmeyi, bitlenmeyi önlediğini söylemektedir
Yörede tarak; Şimşir, Gürgen, Armut ve iyi cins Ceviz ağacından yapılırmış Şimşir ağacı beyaz renk, sert ve dayanıklı olduğundan daha çok tercih edilmektedir Şimşir aynı zamanda tespihçiler tarafından tespih yapımında da kullanılmaktadır

Semercilik
Sakarya'da 30-40 yıl öncesine kadar “At” ve “Eşek” gibi hayvanların binek ve yük taşıyıcı olarak önemli bir yeri vardı Tarlalardaki ürünler eşeklerle ile kente getirilirdi Tarlada el ile biçilen buğday sapları, diğer ürünler eşeğin üzerinde toparlanıp bağlanarak harman yerine getirilirdi
Önceden şehir içerisinde her çeşit yük taşımacılığı da “Eşeklerle” ya da “At Arabaları” ile yapılırdı Günümüzde taşımacılığın motorlu araçlarla yapılması, yani traktörlerle kente ulaştırılması neticesinde at ve eşek gibi hayvanlar önemini yitirmiş, dolayısıyla “Semercilik” zenaatı 3-5 dükkan dışında hemen hemen terkedilmiştir Bu sanat günümüzde Geyve, Taraklı ve Pamukova’daki 2-3 dükkanda yaşatılmaktadır
Yük ve binek hayvanı olarak kullanılan at, eşek ve katır gibi hayvanların taşıyacaklar yükün hayvanın sırtına zarar vermemesi için ağaç iskelet üzerine deri ile keçe arası kamış otları ile doldurulup sarılarak dikilen semer çok özen isteyen bir sanat dalıdır Dengesiz yapılmış bir semer hayvanın sırtının yaralanmasına neden olur
Taraklı, Geyve ve Pamukova ilçelerinde eski geleneksel anlayışla (usta-çırak ilişkisiyle) yetişmiş birkaç usta tarafından halen sürdürülen semer yapımı; günümüzde turistik amaç kapsamında minyatür biçimde de üretilmektedir

Süpürgecilik
93 Harbi sırasında (1877-1878 yıllarında), başta Balkanlar ve Rumeli’nden gelen Muhacirler (göçmenler) tarafından yöreye taşınmış bir geleneksel el sanatıdır Süpürge gelişen teknoloji karşısında temizlik aracı olarak önemini yitirmekte olup geleneksel bir sanat ürünü olarak değerini korumaktadırNişan ve düğün geleneklerinde aynalı veya süslü süpürge diye de anılan çeşidiyle birlikte farklı ebatlarda ve aksesuarlarla üretilen süpürgeler, Türkiye’nin dört bir yanında rağbet görmektedir 1957’de Süpürgeciler Borsası’nın ilde faaliyete geçmesi ile birlikte daha örgütlü bir yapıya kavuşmuştur Günümüzde hem geleneksel, hem de modern araç ve gereçlerle üretimi yapılmaktadır
Geçmişte küçük dükkanlarda süpürge üreten esnafı bugün, daha modern bir üretim tekniğiyle belli alanlarda (Eski garajlar ve Ticaret Borsası içindeki bölgede) üretim yapmaktadır
Geleneksel süpürge üretiminde; tarladan toplanan süpürge telleri süpürge yapımına uygun uzunlukta kesilir Tohumları ve yaprakları ayıklanıp demetler haline getirilerek üretici tarafından Borsada satışa çıkarılır Üreticinin belirlediği fiyatlar üzerinden açık arttırma ile süpürge yapımcıları tarafından satın alınan süpürge telleri, yumuşak olması ve kükürtün kolay ıslanması için su ile ıslatılır Islatılan teller küçük kapalı ve bir ocağı bulunan penceresiz bir odaya konarak kükürtle ağartılır Ağartılan bu süpürge telleri "ayıklayıcı" diye anılan kişi tarafından bıçakla ayıklanır Kalın, dolgun ve etli olanlar tepelik, ince ve cılız tellerde işlik olarak ayrılır Kısa, kırık, koyu renkte düzgün olmayan teller ayıklanarak küçük el süpürgeleri ve top süpürge yapımında kullanılır Teller "sarıcı" larca (taslakçı) temizlenir 4-9, ya da daha çoğu bir araya getirilip, yavru demetler yapılır Bunların ikisi birleştirilir, pamuk ipliğiyle bağlanarak, süpürge taslağı oluşturulur "Bağlayıcı"larca (tepeci) bu taslağın sapına 4-5 tel yerleştirilerek, tepelik yapılır "Ayakcak" denilen ayak mengenesinden yararlanılarak sap, üç ya da daha çok yerinden galvanize telle bağlanır Süpürge taslağına "el mengenesi" (falaka) yardımıyla süpürge biçimi verilir Tokmakla vurularak bu biçim pekiştirilir Üç ya da daha çok yerinden çuvaldızla dikilir Evlenme geleneklerinde önemli yer tutan ve sapına kabara denilen iri başlı özel bir çivi çakıldığında kullanan bayanın kız olduğunun göstergesi; evin kapısı dışına asıldığında ise burada evlenecek çağda kız bulunduğunu belirten simge olan ve aynalı şekliyle evlenen kızın çeyiz eşyaları arasında vazgeçilemez konumdaki süpürge, yukarıda sözü edilen işlemlerden sonra kullanıma sunulmak üzere satışa çıkarılır
Sakarya’ya üretilen farklı ebat ve özellikteki süpürgeler yurt içi ve dışında alıcı bulmaktadır
Sepetçilik
Günümüzde işlevini henüz kaybetmeyen sepetçilik atalardan öğrenildiği gibi halen; saz, söğüt, ceviz ve fındık dallarından örülerek yapılmaktadır Eşya, yiyecek vb Taşıma amacından başka ev içi dekorasyonunda da kullanılmaya başlanmıştır Hayvancılıkla uğraşan kırsal kesimlerde yaygın olarak kullanılan keçe, çul ve ağaçtan yapılan semer kullanıldığı dönem boyunca geleneksel sanatların bir kolunu oluşturmuştur
Özellikle Sapanca Kestanelik Mevkii, Adapazarı-Abalı ve Geyve’de meyve sepeti, çamaşır sepeti, ekmeklik, gazetelik, masa, sandalye ve abajur gibi birbirinden farklı çeşitleri de içeren ürünler yöremizde yapılmaktadır Son yıllarda Çanakkale Biga’dan gelen Romanların da etkisi ile yerleşik Romanların ürün çeşidi bir hayli artmış ve zenginleşmiştir
Başlıca ustaları: Yaşar Kurt, Seyit Ali Karaçoban, Hasan Göncel, Selim İpek, Mustafa Tunç, Remziye Gülüm, Yaşar Gülüm, Mustafa Karaçoban, Abdullah Bakır, Salih Bakır, Ali Doğulu, Dursun İldiz, Zekeriya Tunç, Demir Tunç ve Bekir Çubuk

Hasırcılık
Hasır zembil diye de adlandırılan bu geleneksel ürün suyun ve sazlığın bol olduğu Sapanca ve Adapazarı-Abalı çevresinde günümüzde Romanlar tarafından üretilmektedir

Çömlekçilik
Yörede Roma ve Bizanslılar, dönemi kalıntılarda çok sayıda çömlek bulunmuştur Ancak Çömlekçilik sanatı Adapazarı’na 93 Harbi’nde (1877-1878 yıllarında) gelen Muhacirler tarafından getirilmiş ve yerleştirilmiştir Sakarya Poyrazlar Gölü çevresinde toprak, çömlek ve tuğla yapımına çok elverişlidir Çömlek imalinde kullanılan “Cimil” çamurun Poyralar Gölü ve çevresinde bulunuşu, Adapazarı’ndaki tek çömlek atölyesinin de Karasu-Kaynarca yol ayrımında Dağdibi Mahallesi’nde (Köyü’nde) olmasında etkili olmuştur
Yılın 8 ayı faaliyet gösteren bu atölyede, "Aralık, Ocak, Şubat, Mart" aylarında çalışmazlar Nedeni ise, kışın çömlek üretiminin yapılamamasıdır
Yapılışı ve Çeşitleri:Çevreden alınan çamur, çamur yalağına koyulur Buradan çıkarılarak, silindirden geçirilir ve yabancı maddelerden arıtılır Daha sonra çırak alır ustanın önünde topaç yapar ve usta çamura işlerİşlenen çamurun hava Şartlarına göre bekleme süresi ortalama 20 gündür Daha sonra fırına istif olunur 3 gün 3 gece odunla yanar Ayar deliklerinden bakılarak, pişip pişmediği kontrol edilir Piştikten sonra kapıları açılır, 2 gün soğumaya bırakılır ve ocak boşaltılır Bu esnada ıskartalar sağlamlarından ayrılır Normalde bir fırında 1500-2000 parça malzeme çıkar
Hasbi Uluç ve Süleyman Kurtanoğlu ilerlemiş yaşlarına rağmen çömlekçilik yapmaktadırlar Karasu-Kaynarca yolu üzerinde Dağdibi Mahallesi’nde kendilerine ait atölyede saksı, ibrik testi, şamdanlık, bakraç, biblo, şekerlik, küp vb çömlek çeşitlerini üretmektedirler Hasbi Uluç’un oğlu Muharrem Uluç ve torunu da bu atölyede çalışıp, çömlekçiliğin son temsilcileri olarak aynı atölyede bu sanatı yaşatmaktadırlar

Sıcak demircilik
Altay, Orhon ve Yenisey dolaylarında yapılan kazılarda Türk maden işçiliğinin en eski örnekleri bulunmuştur Altın, bakır ve tunçtan yapılmış eşyaların yanı sıra demir işçiliğinin de özel bir yeri vardır Orta Asya Türkleri için eski bazı kaynaklarda “demir üreten ve bu madeni en iyi işleyen kavim” olarak söz edildiğine rastlanmıştır Orta Asya maden sanatını Selçuklu ve Osmanlılar çok ileri bir düzeye getirmişlerdir Maden işçiliği silahlar, gündelik eşyalar ve süs eşyaları olarak üç ana gruba ayrılabilir Türklerde maden işçiliğinin gelişmesinin nedeni olarak, Selçuklu ve Osmanlı gibi Türk devletlerinin sürekli savaş halinde olmalarını gösterebiliriz Demir ve çelikten yapılmış zırh, miğfer, kalkan gibi savunma silahlarına, dövülerek hazırlanan yüksek kalitede kılıç ve bıçaklara da sıkça rastlamaktayız
İlimizde bu el sanatının en güzel örneklerine Taraklı İlçesi Yenidoğan (İğdelik) Mahallesi’nde yaşayan Abdallarda rastlanmaktadır Geleneksel olarak yalnız sergilemeye yönelik miğfer, zırh, kalkan gibi savaş araçlarının yanı sıra, günümüz modern araç ve gereçleriyle de sürdürülen süsleme sanatı açısından göze hitap eden sıcak demircilik ürünleri arasında; kartal, tavşan, at, yılan, yaprak ve üzüm vb gibi hayvan ve bitki figürlerinin birebir örnekleri, sehpa, fener, şamdan, ahize, duvar apliği, dekoratif merdiven korkuluğu vb birçok süs ve kullanım eşyası sıcak demir ustaları tarafından yapılamaktadır Ayrıca demir atölyelerinde balta, keser, kazma vb ürünlerde üretilmektedir Başlıca ustaları: Gülağ Yanık, Ahmet Yanık (Abdal kökenli) ve Sadık Tanyel, İsmail Özçekiş, Bayram Görgel, Yaşar Akyıldız (Roman Kökenli)

Bakırcılık
İnsanoğlunun bakırı bulması ve işlemesini öğrenmesi ile Bakır Çağı'nı (Kalkolitik Çağ MÖ 5000-3000) başlattığı günden bu yana devam eden bakırcılık sanatının çok eski bir geçmişi vardır Anadolu’da yapılan arkeolojik kazılarda bakırcılık sanatının en eski örneklerinden bakır kaplar, ok ve mızrak uçları, işlemeli havanlar, siniler, kazanlar, çeşitli kaplar ile iğnelere rastlanılmıştır
İlimizde bakırcılık sanatı 1960'lı yıllara kadar önemini korumuş, “Uzun Çarşı”daki dükkanlarda çok sayıda usta tarafından sürdürülmüştür 1960'lı yıllarda Alüminyum, Plastik ve daha sonraları Çelik'ten imal edilmiş fabrikasyon türü mutfak gereçlerinin piyasaya hakim olması ile bu sanat önemini yitirmiştir
070 milim ile 15 milim arası kalınlıklardaki düz ya da disk (yuvarlak) pirinç veya bakır levhalar işlenerek çeşitli formlarda şekillendirilmektedir Bakır eşya olarak mutfak gereçleri zengin bir çeşitlilik gösterir her yemek türü için ayrı bir kazan, ayrı bir tencere, ayrı bir sahan türünün gelişmesine neden olmuştur
Bugün Orhan Camii’nin yanında “Bakırcılar İçi” adlı sokakta günümüzde de yaşatılmaya çalışılan bir geleneksel el sanatıdır 1930’larda 15 kadar bakırcıdan oluşan sokakta, bugün birkaç tane bakırcı kalmıştır

Bastonculuk
Tamamen el emeği göz nuru olan ve başta Taraklı, Akyazı ilçeleri ve Kayalar Memduhiye Köyü’nde olmak üzere yaşatılan bastonculuk, özellikle Akyazı’da yapılan geçme ağaçlı ve çok motifli baston çeşitleri ile Kayalar Memduhiye Köyü’nde biçim ve işleme zenginliği bakımından nitelikli bir biçimde baston üretimi yapılmaktadır
Hammadesinin tamamı ya da büyük bir bölümü ağaçtan imal edilen bu bastonlarda Yılan baş, Kurtbaş, atbaşı, Balıkbaşı, Kartal başı ve Arslan başı gibi motifler yer almaktadır Baston ve asaların sap kısımları; gümüş, altın, kemik, sedef gibi malzemelerden, gövde kısımları ise gül, kiraz, abanoz, kızılcık, bambu, kamış vb ağaçlardan yapılmaktadır Günümüzde değişik biçim ve malzemeden yapılmış, sapları ve gövdesinde boya, metal işlemeli motifler, elle tutulan bölümünde birçok farklı materyal kullanılan değişik amaç için bastonlar yapılmaktadır Bastonlara, yerli ve yabancı turistlerin özel bir ilgi göstermesi el sanatlarına olan ilginin yurtdışına da sıçraması Baston Ustalarını özel siparişler hazırlanma yoluna sevk etmiştir İlimizde de baston yapımı, gelenek ve göreneklerine bağlı olmakla birlikte zamanın gerektirdiği tüm yeniliklere açık ve bu yeniliklere çok kısa zamanda uyum sağlayabilen bir yapıya dönüşmüştür
Ağaç, bu ustaların elinde ağaç olmaktan çıkmakta, bir hanım parmağına dolanan iplik misali, her defasında “bir benzeri daha olmayan“ bastonlar üretilmektedir Bu bastonlar el sanatları ustalarının işine olan sevgi ve saygısını simgelemektedir Sakarya Kayalar Memduhiye’deki Nihat ÇAKINER yörede yaşayan en önemli baston ustasıdır

Pabuççuluk
İlimizde ayakkabıcılığın tarihçesi çok eskilere dayanmakla birlikte, günümüzde modern atölye ve fabrikaların açılması sonucu değişen üretim teknikleri karşısında bu geleneksel sanat dalı yok olmaya yüz tutmuştur
Eskiden tabakhaneden hayvan derileri alınan ve işlenen ve de daha ziyade mest, yemeni türü ayakkabı yapımı yörede yaygınmış Zamanla teknolojinin de ilerlemesi ile birlikte mest ve yemenilerin yerini iskarpin almış, halen mevcudiyeti az sayıda da olsa İlimizde el işçiliği güz nuru ile yapılan ayakkabılarımız yapılmakta ve sıhhat bakımından da tercih edilmektedir
Günümüz adıyla ayakkabıcılık diye anılan bu geleneksel el sanatı teknolojinin etkisiyle modern teknoloji ile üretime geçse de, Adapazarı-Uzun Çarşı’da ve Taraklı’da halen geleneksel el sanatı olarak yaşatılmaya çalışılmaktadır

Yorgancılık
Özellikle Balkan Muhacirleri ve Karadeniz’den yöreye göç edenler tarafından ilde etkin ve geleneksel olarak yürütülen yorgancılık ürünleri, Türkiye’nin bir çok yerine satılmakta ve rağbet görmektedir

İşlemeler
Dokuma sanatı ile çok kaynaşmış olan işleme, kumaşın ve nakış ipliğinin cinsine göre çeşitlenir Bu işlemeler teknik bakımdan bir yüzlü veya iki yüzlü olmak üzere iki gruba ayrılır Her iki teknikte de kumaş dikdörtgen biçimindeki ayaklı gergef veya çember biçimindeki kasnağa gerilerek işleme yapılabilir
Bir yüzlü olanlar, “hesap işi” adını alır Pesend, mürver iğnesi, müşabbak, susma, ciğer deldi, kesme, verev iğne gibi yedi türde yapılır Bunların yanı sıra, göçlerin etkisini yansıtan Astragan, Rumen, Girit ve Slav gibi iğne örneklerini de Sakarya işlemelerinde görmekteyiz Hesap işi; motifler, seyrek dokunmuş kumaşların atkı ve çözgüleri sayılarak işlendiği için bu adı almıştır
İki yüzlü işlemelerde ise işlenecek bezemelerin desenleri dokumalara çizilerek yapılır Bu türde renkli ipliklerle yapılanlara anavata, kasnak, kanaviçe, sırmalarla yapılanlara da dival adı verilir
Türk el işlemeleri; işlendikleri yer ve bölgelere göre de adlandırılırlar Saray, çarşı, ev işi, Sakarya işleri gibi
İşlemeler, mendil, peçete, başörtüsü (çevre), havlu, seccade, terlik, yatak örtüsü, Kur’an kılıfı, kuşak, peşkir ile kadın ve erkek giysilerinin çeşitli yerlerinde kullanılır
Çevreler; işlemeler arasında önemli bir yer tutmaktadır Sırma ile işlenmiş mendil anlamına gelen çevreler, büyük kare biçiminde olup, dört kenarı işli, köşelerinde ise ayrıca birer motif bulunan, oya veya nakışlarla süslü parçalardır Çevrelerin mendil olarak kullanılanlarına “Yağlık” adı verilir
İnce işlerde çok renkli nakışlarda kumaşın rengi olarak genellikle beyaz tercih edilir İşlemede kullanılan renkler ise kırmızı, yeşil, mavi, sarı ve beyaz’dır Bu renklerin yanı sıra altın ve gümüş teller de kullanılır
Geometrik desenler, hayvan figürleri, stilize edilmiş bitkisel formlar işleme sanatında genellikle desen olarak kullanılmıştır Anadolu’nun bir çok yerinde genç kızlar ve kadınlar, kasnaklarındaki bezlere sevgilerini, özlemlerini, isteklerini dokuyarak, bunları motif ve renklerle anlatırlar Örneğin; selvilerle bezenmiş bir çevre hasretinden ölmeyi düşünen bir aşığı, sevgilisine sarı bir çevre gönderen aşık ise sararıp solduğunu anlatır
Sakarya işlemeleri, günlük ihtiyacı karşılayan en küçüğünden en büyüğüne kadar her türlü eşyaya uygulanabilir Anadolu insanının duygu, düşünce ve yaşam biçimini yansıtmasının yanı sıra estetik beğenisini de işlemelerle göz önüne serer
El sanatlarımızın zarif örneklerinden olan oyalar; süslemek, süslenmek amacından başka taşıdıkları anlamlarla bir iletişim aracı olarak da kullanılmaktadır Günümüzde Anadolu'da tığ, iğne, mekik, firkete/filkete gibi araçlarla yapılan oyaların ya bordür ya da bir motif olarak tasarlanmış olanları, kullanılan araç doğrultusunda ve tekniklerine göre değişik adlar almaktadır Bunlar; iğne, tığ, mekik, firkete/filkete, koza, yün, mum, boncuk ve kumaş artığı olarak sıralanabilir
İlimizde işlemeler eski önemini kaybederek çeyiz sandıklarında varlığını korumaya çalışmaktadır Geleneksel kıyafetlerle birlikte kullanılan oyalarımızın yanı sıra takılarda dikkat çekici aksesuarlardandır Anadolu'da yaşamış tüm uygarlıklar değerli ve yarı değerli taşlarla metalle birlikte veya ayrı işleyerek sanatsal nitelikli eserler üretmişlerdir
Eskiden beri sürdürülen el işlemeciliği, yöre kadınlarının becerilerini, beğenilerini yansıtır Günümüzde yemeniler, yağlıklar, kefiyeler, çevreler, para, tütün ve saat keseleri bunların özgün örnekleridir Keseler, pembe başta olmak üzere sarı, yeşil, al ve ak işlemlidir Yer yer krem, bej ve gri kullanılmıştır Çevre, bindallı, yağlık, kefiye vb eşyada altın ve gümüş ipliklerle çeşitli motifler işlenmiştir
Yazmalar; pamuklu kumaşlar üzerine boya, fırça ve tahta kalıpla çizilerek veya basılarak yapılan bir el sanatı dalıdır Genellikle ıhlamur ağacından oyulan kalıplar kullanılırKalıpların ıhlamur ağacından yapılmasının nedeni ise; bu ağacın yumuşak, dayanıklı, boyayı emici özelliğe sahip olmasındandır Kumaş üzerine beş ayrı teknikle uygulanır: 1)El İşi 2)Kalem İşi 3)Baskı İşi 4)Daldırma İşi 5)Kara Kalem İşi
Yazmalarda en fazla dört renk kullanılır Bu renklerden beyaz; saflığı, kırmızı; kan ve suçu, yeşil; ümit ve ilkbaharı, siyah da matemi ifade eder
Yaşlılar ve dullar genellikle az çiçekli, içi boş ve siyah yazma, gençler ise açık renkli ve çok çiçekli yazmaları tercih ederler Kaynanasından hoşnut olmayan gelinin derdini anlatmak için “kaynana yumruğu” motifli yazma taktığının söylenmesi yazmaların da bir iletişim aracı olarak kullanıldığına işaret eder Yazmalarda; geometrik şekiller, geyik, insan gibi figürlü bezemeler, sütun, kazan kulbu gibi nesneli bezemeler vardır
Oyalar; ince örgüler sınıfında yer alan kumaşlara kenar süsü olarak işlenen, süslemek ve süslenmek ihtiyacı ile yapılan el sanatlarımızın zarif örneklerindendir Oyalar değişik şekillerde sınıflandırılabilir; a) Oya yapımında kullanılan aletlere göre; iğne oyası, tığ oyası, mekik oyası, firkete oyası b) Kullanılan malzemeye göre; boncuk oyası, koza oyası, mum oyası, yün oyası, deniz kabuğu gibi c) Kullanıldıkları alana göre; mendil oyası, yazma oyası, çamaşır oyası, kese oyası ve sehpa örtüsü gibi İğne oyacılığı; ipek böcekçiliğinin olduğu yerlerde gelişmiş ve ana malzeme olarak ipek iplik kullanılır Bütün iğne oyalarında başlangıç aynıdır Oyalanacak kumaşın kenarı önce “zürafa” adı verilen düğümlerle çevrilir Bu işlemden sonra eşit aralıklarla asıl motifin yapımına geçilir Sırasıyla, önce kök, sonra yaprak ve ana motifin yapılmasıyla iğne oyaları tamamlanır İğne oyalarında motiflerin dik durmasını sağlamak amacı ile at kılı, misina, saç kullanıldığı gibi, yumurta akı, şekerli su veya jelatinle de kolalanabilir
İğne oyacılığı, genellikle danenin çevresini süsleyen bir sanat olarak gelişmiştir Oyaları biçimlerine göre beşe ayrılır Bunlar gül, menekşe, zambak, papatya, karanfil, haşhaş gibi çiçeklere benzeyen oyalar, ıtır, şeftali, söğüt, karanfil yapraklarına benzeyen yaprak motifli oyalar, Gönül Dolabı, Mecnun Yuvası, Yar Yare Küstü gibi soyut adlı oyalar, Süreyya, Diba gibi özel yaşamları bilinenlere yakıştırılan oyalar ve Kaynana Oyası, Elti Küstü, Ana Güldüren, Malak Sattıran gibi övgü, yergi niteliği taşıyan oyalardır
Oyalar da renklerine ve motiflerine göre çeşitli anlamlar taşımaktadır Örneğin; yeşilin değişik tonlarıyla işlenen bir oya, gelinin yeni evinden ve eşinden memnun olduğunun, sarı ile işlenen oya ise mutsuzluğun ve bezginliğin ifadesidir Nikah töreninden bir gün sonra okutulan geleneksel Mevlüt’te kayınvalideye takılan “Çakır Dikeni” isimli oya, gelinin kayınvalideye bana diken gibi batma mesajını iletir Başına “biber” motifli oya bağlayan gelin ise “aramız biber gibi acı” demektedir
Evlenecek kızların çeyizine konulmak üzere hazırlanan bu geleneksel el işleri; bugün geçim kaynağı olarak da üretilmektedir Özellikle Ferizli, Hendek, Kaynarca, Akyazı, Geyve ve Adapazarı Merkez ilçe ve köylerinde el işleri yapılmaktadır Bu alanda isim yapmış olanları: Akız Pehlivan, Zekiye Tanyel, Sevcan Umay, Semra Cihanker, Mine Tunç, Netiye Yavuz, Gürcü Adağ, Yıldız Yavuz, Canan Yavuz, Hanife Yavuz, Aysel Özkırcan, Bahar Bakır, Sevcan Bakır, Döndü Yavuz, Filiz Yaman, Tülay Kılıç, Neşe Meşe, Derya Adağ
Çorap ve Eldivenler
Geleneksel giysilerimizin içinde çorap ve eldivenin önemli bir yeri vardır Çoraplardaki renkler ve motifler, Anadolu insanının duygu ve düşüncelerini dışa vurmada kullandıkları ögelerdir Çoraplar ve eldivenler 5 şiş yardımıyla örülür Şişlerden 4’ü ilmikleri tutmaya yararken 5’i şişle örme işlemi gerçekleştirilir Çoraplarda kullanılan malzemelerin kendine özgü özellikleri vardır Tiftik, örgüde inceliği sağlarken, yün çoraplar boyandığı renklerle desenleri daha alımlı gösterir
Bitki, hayvan, insan figürleri geometrik şekiller ile yazı ve simgeler çoraplardaki motifleri oluşturur Kullanılan her motifin yöredeki kişiler tarafından algılanan bir anlamı vardır Örneğin; “eli belinde” motifi analık ve doğurganlığı, “küpe” motifi evlenme isteğini, “köstek” bağlılığı, “yıldız” mutluluğu, “akrep” düşmanlığı simgeler Çorap ve eldivenlerde motifler konu olarak mitoloji, doğa olayları, aile yaşamı gibi geniş bir yelpaze sunar Örneğin; “akıtmalı çorap” taki pembe çizgiler örenin kız çocuğu sayısını, siyah çizgiler erkek çocuğu sayısını verir Eğer kız çocuklarından evli olan varsa pembe çizgilerin yanına bir siyah çizgi eklenir
Kadınların, erkeklerin, evlilerin, dulların, bekarların, genç ve yaşlıların çoraplarındaki motifler ve dolayısıyla verdiği mesajlar farklıdır Örneğin; köylerde bekar erkekler “Küçük Ağa” motifli çorapları, evliler “Büyük Ağa” motifli çorapları giyerler Aşık Kirpiği, Fincan Göbeği, İnce Tütün, Dallı, Abani adlı motifler arasında “Dallı”yı gelinler, “Abani”yi damatlar giyer Bu çoraplar altın ve gümüş tellerle işlenir Ayrıca çoraplar, Ak, Kara, Alaca, Kınalı, Nakışlı, Buruncaklı, Tüylü olarak gruplandırılabilir
Çorapta kullanılan malzeme istenirse boyanır Boyamada ceviz kabuğu, soğan, asma, ayva ve yaprağı, patlıcan kabuğu gibi maddeler kullanılır Bazı yörelerde çorap üzerine çeşitli adet ve inanışlar da vardır Örneğin; beyazı çok olan bir çift çorabın hediye edilmesi hayra, siyahı çok olan bir çift çorabın hediye edilmesi şerre yorumlanırken, dul bir kadının erkek çorabı giymesi evlenmek istediğini anlatır Kaybolan çorap teki o evdeki evli ya da nişanlıların ayrılık habercisi iken uzakta çalışan eşe gönderilen çorapla gebelik ya da yeni doğan çocuğun cinsiyeti bildirilebilir

Kumaş Dokumacılığı
Dokumacılık konusunda belirleyici etken olan iklim şartları ve ihtiyaçlar, farklı kültürlerde farklı malzemeyle dokumanın yapılmasına neden olmuştur Dokuma alanında kullanılan malzemeler; önceleri dallar ve kamışlardır Bunların basit bir biçimde örülmesiyle başlayan süreçte, daha sonraki aşamalarda yün, pamuk, tiftik, ipek, keten ve kenevir gibi bükülebilirliği, yumuşaklığı daha fazla olan malzemeler kullanılmıştır
Dokumalar; kalın-ince ya da kumaşlar- yaygılar olarak ikiye ayrılır Yaygı olarak kullanılan dokumalar “kirkit” adı verilen tarakla sıkıştırıldığı için “kirkitli dokumalar” olarak da adlandırılır ve halı, kilim, cicim, zili (sili), sumak bu grupta değerlendirilir Bu tür dokumalar iki veya dört pedallı tezgahlarda birbirine paralel olarak bağlanan ve “çözgü” adı verilen iplerin arasından “atkı” denilen diğer ipin geçirilmesiyle meydana getirilir
Dokumada kullanılan ipler, bitkilerden (pamuk, keten), hayvanlardan (yün, tiftik, ipek), metallerden (altın, gümüş) ve diğer materyallerden (naylon, perlon) elde edilir Bu iplerin boyanması iki biçimde yapılır: Doğal ve sentetik boyama Doğal boyamada ceviz kabuğu ve yaprağı, çay, soğan, yabani erik, siyah meşe palamudu, saman, turşu ve peynir suyu, yakılmış bitki külleri, pas, boyama özelliği olan çamur ve toprak, ayva ve yaprağı, patlıcan kabuğu, domates ve asma yaprağı, yumurta boyası (kök boya) gibi maddeler kullanılır Katalizör olarak da tuz ve şaptan yararlanılır
Anadolu’da yapılan kirkitli dokumalarda motifleri; geometrik desenler, bitki motifleri, stilize edilmiş hayvan figürleri ile küfi yazılar oluşturur Bunlar zenginleşerek günümüze kadar gelmiştir En sık kullanılan motifler; insan, el, eli belinde, koç boynuzu, bereket, saç bağı, pıtırak, göz, im, bukağı, ejder, akrep, canavar ayağı, kurt izi, kuş ve sandıktır
Sakarya’da “düzen” adı verilen tezgahlarda çoğunlukla keten-pamuk karışımlı olarak veya Kandıra Bezi’nden dokuma, günümüzde birkaç kişi tarafından yapılmaktadır İlde el dokuma tezgahlarının sayısı günden güne azalmaktadır Ancak bu tezgahlarda önceden dokunan halı, kilim ve bez dokuma örnekleri bazı evlerde, çeyiz sandıklarında saklanılmaktadır
Taraklı İlçesinde ise, dokumacılık çok eski tarihlere dayanmaktadır Evlerde kurulu ağaç dokuma tezgahlarda, yer döşemesi olarak pala bezi dokunmaktadır Yörede eskiyen giysiler yaklaşık 1 santimetre genişliğinde şerit halinde kesilerek birbirine eklenir Önce yumak, sonra çile haline getirilir Kök boyalarla boyanıp, dokuma tezgahında dokunarak yer döşemesi (pala bezi) yapılır Kadınların baş örtü olarak kullandıkları “örtü bezi,” giysi olarak kullandıkları “bezdon,” dokunur Bezdondan şalvar, gömlek, çarşaf ve yastık örtüsü yapılır

Kilim Dokumacılığı
Kilim iki iplik sistemine dayanılarak yapılan tersi ve düzü aynı olan havsız bir dokumadır Yer sergisi (yaygı), duvar örtüsü (duvar kilimi), yük örtüsü, perde, yastık ve bunun gibi amaçlarda kullanılmaktadır Halıcılıktan çok daha önce gelişmiş bir dokumacılık dalı olan kilimcilik; hafifliği, katlama kolaylığından dolayı çadırlı medeniyetin vazgeçilmez bir eşyası haline gelmiştir Malzemesi yün olan kilimde kullanılan desenler, halıya göre daha zengindir Çünkü kilimin serbest bir işleme tekniği ile yapılır Bazen deseni zenginleştirmek için tıpkı zili ve cicim dokumalarda olduğu gibi araya renkli yün, boyanmış keçi kılı (tiftik), kumaş parçaları, saç teli, boncuk gibi malzemeler katılır; bazen de kilim dokuma arasına kuşaklar veya parçalar şeklinde cicim, zili, sumak tekniklerinden biri veya birkaçı işlenebilir
Anadolu kilimlerinde motifler parça parça işlenir Motifler arasında boşluklar bırakılırsa bu boşluğa “ilik”, tekniğine de “ilikli dokuma” denir Dokuma sırasında bir desenden diğerine atlama yapmadan bağlanırsa buna da “iliksiz dokuma” adı verilir
Kilimde ne kadar çok ilik bulunursa kilimin yapısı o ölçüde zayıflar Bu nedenle iliksiz kilim daha makbüldür Ancak, desenler ilik tekniği ile daha iyi ortaya çıkar
İlimizde yerle-yerleşik Manavlar tarafından kök boya ve saf yün ipliklerle dokunan kilimlerin adları; “Nakışlı”, “Yeni Dünya”, “Sofralı”, “Çubuklu”, “Dik Ağaç”, “Aykırı Ağaç”, “Parmaklı”, “Halı Kilim”, “Yeşilli” ve “Küpçü” isimleriyle anılmaktadır

Mutafçılık/Keçecilik
Bugün Taraklı’da yaşayan ve nadirde olsa bu işi zaman zaman yapan iki-üç usta vardır Keçi kılından kılçan, (kilim) çuval, heybe, yem torbası, urgan, kolan ve benzeri eşyaların dokunarak üretilmesidir Günümüzde bu eşyaların sentetik ve benzeri maddelerden yapılması ve yörede keçi sayısının da azalması nedeniyle “mutafçılık” eskiye oranla çok az sayıda yapılmaktadır

Saraçlık
“Kösele” denilen kalın deri ve ince deri ile hayvan koşum takımları, kemer, silah kılıfı, mermi kılıfı, çanta gibi avcı gereçlerinin yapıldığı sanata saraçlık, bu işle uğraşanlara da saraç denilmektedir Yörede deri ve köseleden hamut (koşum atlarının boynuna takılan düzenek) dizgin ve yular yapımı anlamında kullanılmaktadır
Atçılık At’a verilen önem dolayısıyla Saraçlığın eski Türk sanatları arasında önemli bir yeri vardır Bilhassa At’ın toplum hayatındaki yeri kaybetmiş olması Saraçlık sanatının gerilemesine neden olmuştur
Saraçlıkta kullanılan kalın deriler düz kösele, sabunlu kösele, yağlı kösele,ve glase (kundura derisi-ince deri) olmak üzere dört sınıfa ayrılır Bu deriler eskiden tabbakhanelerden sağlanırdı
Kaba işlerde tosun (öküz) ve manda derisi, ince işlerde dana derisi (glase deri) kullanılmaktadır Saraçlık sanatında deri malzeme yanında toka, düğme, çıt çıt, gem, üzengi, zincir, çapraz (maşa) gibi metal malzemeler de kullanılmaktadır
Bel kemeri, eğer, livan başlığı, üzengi takımları sabunlu kösele ve düz kösele ile yapılmaktadır Sabunlu kösele daha sağlam oluğundan tercih edilmektedir Dizgin ve benzeri koşum takımları da yağlı kösele ile üretilmektedir “Glase” denilen deri ile tabanca kılıfı ve tüfek rahtı yapılmaktadır
Modern tarım aletlerinin yaygılaşması nedeniyle tarlada olsun, harmanda olsun artık önceden atla görülen işler traktörle yapıldığından bu mesleğe rağbet azalmaktadır Ancak birkaç usta Taraklı İlçesi’nde bu işle uğraşmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla