Prof. Dr. Sinsi
|
Bursa'nın Doğal Güzellikleri - Bursa'nın Tarihi Yerleri
Bursanın Doğal Güzellikleri Nelerdir?
Bursanın Doğal Güzellikleri
Bursanın Tarihi ve Güzellikleri - Bursanın Doğal Güzellikleri
Tarih öncesine ait Bursa’daki ilk yerleşim, yörede yapılan kazılar sonucunda aydınlığa kavuşmuştur Bursa yöresinde yapılan yüzey araştırmaları Kalkolitik devirlerde (MÖ 5500-3500) yıllarında yörede yerleşildiğini ortaya koymuştur Prof Dr Kılıç Kökten, yöredeki yüzey çalışmalarını daha sonra İznik Gölü’nün kuzeyindeki höyüklere yöneltmiştir Prof Dr Şevket Aziz Kansu da İznik Gölü çevresinde yaptığı araştırmalarda Prehistorik yerleşim alanları ile karşılaşmıştır Bütün bu araştırmalar Bursa yöresinin Kalkolitik Dönemde (MÖ 5500-3500) ve onu izleyen Erken Tunç Çağında (MÖ 3000-2000) yörede yerleşildiğini ve bu yörede maden işletildiğini ortaya koymuştur
Bazı antik kaynaklara göre; kentin kurucusu I Prusias’dır (M Ö 232-192) Kartaca Kralı Hannibal, Roma İmparatorluğu ile yaptığı savaşı kaybedince, birlikleriyle beraber I Prusias’a sığınmıştır Burada zafer kazanan bir komutan gibi karşılanıp, saygı görmüş ve buna karşılık olarak Hannibal, emrindeki askerlerle bir kent kurarak, Prusias’ın adını verip Ona armağan etmiştir İlkçağ Prousa’sının bulunduğu alanda, çok az İlkçağ kalıntılarına, mimari parçalara rastlanmıştır Bunlar arasında en önemlileri, bugün Tophane semtinde, Okçu Baba Türbesi bitişiğindeki İlkçağa tarihlenen sur parçaları ile aynı yerde, caddenin karşı yanındaki Ortaçağ surlarının yapımında kullanıldığı görülen mimari parçalardır
Bursa yöresi MÖ 1200-700 yıllarında Balkanlardan gelen kavimlerin yerleşmesine de sahne olmuştur Bursa İl merkezinde özellikle Muradiye semtinde bulunan Frig ve Hitit kalıntıları, yeterince açıklık getirmemekle beraber, onların da bu bölgede yaşamış olduklarını göstermektedir MÖ 700 yıllarında İskit saldırılarından kaçan Bithynialılar da İzmit Körfezi’nden başlayarak Sakarya ile Bursa arasındaki alana yerleşmişlerdir Bu durumda Bursa Bithynialıların önemli bir kenti konumuna gelmiştir MÖ 600’de Bursa yöresi Lydialıların eline geçmiş, daha sonra Persler burada egemenlik kurmuşlardır Daskyleion’daki (Karacabey) Pers satrabının yönetimine bütün bölge girmiştir MÖ 88’de Mithridates (Pontus Kralı) Bursa yöresini ele geçirmiş ve Bithynia Krallığını da kontrolü altına almıştır MÖ 75 ve 74’te Bithynia kralı IV Nikomedes burasını vasiyet yoluyla Romalılara bırakmıştır
Roma İmparatoru Traianus (MS 98-117) zamanında Bursa büyük bir gelişim göstermiştir Bu dönemde Bursa kaplıcalarının özelliği fark edilmiş ve kent Gaius Plinius zamanında sur dışına kadar yayılmıştır O dönemde yapılan kaplıca hamamları, saray, kütüphane, gymnasium ve agora ile Bursa yeni bir görünüm kazanmıştır Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasından sonra Bursa, Doğu Roma’nın beş eyaletinden biri olmuştur Bu dönemlerde Bursa, kuzeyden gelen Gotların, Hunların ve güneyden gelen Arapların akınlarına uğramış ve çok zor günler geçirmiştir Bizans İmparatoru Iustinianus zamanında kent yeni baştan imar edilmiş, İmparatoriçe Thedora 525’te beraberindeki 4000 kişi ile Bursa’ya gelerek buradaki kaplıcalardan yararlanmıştır İmparator Constantinius VII (919-944) kenti bir kez daha onarmış, kiliseler, manastırlar ve yeni hamamlar eklemiştir
Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra Selçuklu Sultanı Kutulmuşoğlu Süleyman Şah, önce İznik’i ele geçirmiş (1008) ve Bizans’a karşı büyük bir üstünlük sağlamıştır Ancak, Haçlıların da yardımıyla Bizanslılar Bursa yöresini yeniden ele geçirmişlerdir Bursa birkaç kez Selçuklular ile Bizanslılar arasında el değiştirmiştir Osmanlı Devletinin kurulmasını ve güçlenmesini izleyen yıllarda Osmanlılar buraya yoğun akınlar yapmışlar, sonunda Orhan Gazi 1326’das Bursa’yı ele geçirmiştir Orhan Gazi’nin ölümünden sonra 1360’ta Sultan I Nurat Hüdavendigâr Bursa’da imar çalışmalarına girmiş, Çekirge semtinde kendi ismini taşıyan yapı topluluğunu yaptırmıştır Yıldırım Beyazıt döneminde ise şehir, yeni yapılan eserlerle daha da genişlemiştir Ancak Yıldırım Beyazıt’ın 1402’de Ankara Savaşı’nda yenilmesinden sonra Timur Bursa’ya girmiş ve şehri tahrip etmiştir Yıldırım Beyazıt’ın ölümünden sonra on yıl süren kardeş kavgası sonunda Çelebi Sultan Mehmet Bursa’da yıkılan yapıları yenilemiş ve yeni yapılarla da şehri imar etmiştir Bundan sonra Osmanlı’nın başkenti olan Bursa, İstanbul’un fethine kadar Osmanlının siyasi ve kültürel bir merkezi olmuştur
Bursa 1841 yılında eyalet merkezi olmuştur 1855 depremi Bursa’ya büyük zarar vermiştir 1859 yılında sancak merkezi, 1867 yılında Hüdavendigâr eyalet merkezi olan Bursa, 1923 yılında da il olmuştur
Kurtuluş Savaşı öncesi 8 Temmuz 1920’de Yunanlılar Bursa’yı işgal etmişler, 30 Ağustos Zaferinden sonra da 10-11 Eylül 1922’de şehirden çekilmişlerdir Cumhuriyetin ilanından sonra Bursa il konumunu korumuştur
Tarihi geçmişi oldukça eskiye inen Bursa’da o dönemlerden günümüze ulaşabilen yapılar yok denecek kadar azdır Antik çağ yapıları Bursa’nın çeşitli tarihlerde uğradığı akınlarda yıkılmış, Osmanlı yapılanmasında da onların taşlarından yararlanılmıştır Kentin ilk kurulduğu Hisar Mahallesi’nde az da olsa antik çağın mimari kalıntılarına ve küçük buluntularına rastlanılmaktadır Bunlar arasında Bithynialılar zamanında yapıldığı sanılan, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde de kullanıldığı sanılan ve onarım geçiren surların bazı bölümleri günümüze ulaşmıştır Osmanlı döneminde yapılan I Beyazıt’ın işa ettirdiği Ulu Cami, Osman Gazi’nin oğlu Alaeddin Bey’in yaptırdığı Alaeddin Camisi, Orhan Camisi, Timurtaş Paşa Camisi, Emir Sultan Camisi, Altıparmak Camisi, Hacı İskender Camisi, İvaz Paşa Camisi, Hoca Alizade Camisi, Molla Fenari Camisi, Şehabeddin Paşa Camisi, Şahadet Camisi, Selçuk Hatun Mescidi, Yeşil Külliye, Muradiye Külliyesi, Hüdavendigâr Külliyesi, Yıldırım Külliyesi kentin belli başlı camileridir Ayrıca Osman Bey’den Fatih Sultan Mehmet’e kadar olan Osmanlı padişahlarının türbeleri de burada bulunmaktadır Gülçiçek Hatun Türbesi, Devlet hatun Türbesi, Nalıncılar Hamamı, Şengül hamamı, Mahkeme Hamamı, Umurbey Hamamı, Atpazarı Hamamı, Emir Hanı, Kapan Hanı, Çukur Han, Geyve Hanı, İpek Hanı, Tuzpazarı Hanı, Koza Hanı, Fidan Hanı, Pirinç Hanı, Büyük Kapalı Çarşı, Yıldırım Beyazıt Bedesteni günümüze gelebilen diğer Osmanlı eserleridir Bursa kaplıcalarının en ünlüleri olan Eski Kaplıca, Çekirge Hamamı, Kükürtlü Kaplıca, Yeni Kaplıca, Kaynarca hamamı ve Karamustafapaşa Kaplıcası da onları tamamlamaktadır
Bursa Gezgin Gözüyle

Turizm potansiyeli açısından İstanbul'dan sonra en önemli merkezlerden olan Bursa, tarihi eserlerinin zenginliği ile gözleri kamaştırmaktadır
Bursa ve İznik erken Hıristiyanlık ve Osmanlı döneminin eşsiz eserleri ile süslüdür
Türkiye'nin kış turizmi merkezi olan Uludağ Kayak Merkezi Bursa'ya 40 dakika uzaklıktadır ve kış turizminin bütün olanaklarına sahiptir
Marmara Denizi kıyıları uzun yıllardan beri bütün Türkiye'nin tercih ettiği tatil yöreleridir
Uludağ Milli Parkı günübirlik turizm, kampçılık ve trekking için ideal bir ortamdır
Uludağ etekleri özel araçları ve cip safari ile geziye çıkanlara sihirli güzelliklerini sunar Pek çok keşfedilecek yer arasında Bursa ilçelerinin tabii güzellikleri, çağlayanları, mağaraları ve otantik Osmanlı köyleri yer alır
Bursa kaplıcaları Roma Dönemi'nden beri kullanılan sağlık merkezleridir
Emir Sultan Camii ve Türbesi ursa'nın doğusunda Emir Sultan mezarlığının yanında selvi ve çınar ağaçlarının arasında yer almaktadır Cami ilk yapıldığı zaman tek kubbeli iken 1507'de avlu ve üç kubbeli revak eklenmiştir Batıdaki merdivenlerden çıkılarak iki sütun arasındaki kapıdan geçilip geniş avluya girilir Ortada şadırvan, güneyde cami, kuzeyde türbe ve ahşap odalar yer almaktadır Avlu ahşap revakla çevrelenmiştir Cami sekizgen kasnak üzerine oturan tek kubbeye sahiptir Kuzey cephesinin köşelerinde kesme taştan birer minaresi vardır Mihrabı XVII yüzyılda İznik çinileriyle yaptırılmıştır Emir Sultan Buhara'da doğmuştur Kendisi Es-Seyyid Şemsüddin Mehmed bin Aliyyül Buhari olarak bilinir Bursa'ya 1391'de göç etmiş ve Yıldırım Bayezıd'in kızı Hundi Hatun'la evlenmiştir 1429'da vebadan vefat etmiştir Türbenin ilk yapıldığı zamandan günümüze bir şey kalmamıştır Şimdiki Türbe Sultan Abdülaziz tarafından 1868 yılında yaptırılmıştır Sekizgen planlıdır Doğudaki kapıdan girilmektedir Türbe zemini avlu seviyesinden aşağıdadır
Bursa içinde Çekirge semti bir kaplıcalar merkezidir Bursa ilçelerinin çoğunda da kaplıcalar yılın her döneminde büyük rağbet görür
İznik ve Uluabat (Apolyont) gölleri yüzme, kano ve sörf gibi su sporları için ideal alanlardır
Bursa'yı tanımak için kent içinde en az iki gün konaklamak gerekir Tabiat güzelliklerini tanımak tamamen arzuya bağlıdır İlk ve Orta çağın en önemli merkezlerinden biri olan İznik'e bir gün ayırmak gerekir
Bursa bütün zenginliklerini keşfe çıkan Türkiye ve Dün ya insanlarını ünlü konukseverliği ile ağırlamaktan gurur duyan insanların yönettiği her zevke hitabeden konaklama tesislerine sahiptir
Emir Sultan Camii ve Türbesi: Bursa'nın doğusunda Emir Sultan mezarlığının yanında selvi ve çınar ağaçlarının arasında yer almaktadır Cami ilk yapıldığı zaman tek kubbeli iken 1507'de avlu ve üç kubbeli revak eklenmiştir Batıdaki merdivenlerden çıkılarak iki sütun arasındaki kapıdan geçilip geniş avluya girilir Ortada şadırvan, güneyde cami, kuzeyde türbe ve ahşap odalar yer almaktadır Avlu ahşap revakla çevrelenmiştir Cami sekizgen kasnak üzerine oturan tek kubbeye sahiptir Kuzey cephesinin köşelerinde kesme taştan birer minaresi vardır Mihrabı XVII yüzyılda İznik çinileriyle yaptırılmıştır Emir Sultan Buhara'da doğmuştur
Kendisi Es-Seyyid Şemsüddin Mehmed bin Aliyyül Buhari olarak bilinir Bursa'ya 1391'de göç etmiş ve Yıldırım Bayezıd'in kızı Hundi Hatun'la evlenmiştir 1429'da vebadan vefat etmiştir Türbenin ilk yapıldığı zamandan günümüze bir şey kalmamıştır Şimdiki Türbe Sultan Abdülaziz tarafından 1868 yılında yaptırılmıştır Sekizgen planlıdır Doğudaki kapıdan girilmektedir Türbe zemini avlu seviyesinden aşağıdadır
YEŞİL TÜRBE: Türbe'ye Yeşile bakan çinilerle kaplı olmasından dolayı Yeşil Türbe ismi halk tarafından verilmiştir Portal 1855 depreminde büyük hasar görmüş 1864'de horasanla sıvanarak bugünkü görünümüne sokulmuştur Sağlı sollu mihrapçıklar, ayakkabılıklar, türbenin kitabesi ve 13 dilimli yarım kubbe, çeşitli renk ve motiflerle kabartma renkli sır tekniğinde işlenmiştir Rumiler, palmetler ve rozet motifleri ile oya gibi işlenen kapının kanatları günümüzde tüm çarpıcılığı ile ortadadır Bir sanat şaheseri olan kapıyı Tebrizli Ahmed oğlu Ali yapmıştır Sekizgen bedeni, sıvalı yüksek kasnağa oturan kurşunla örtülü büyük bir kubbe örtmektedir Türbenin içine geçildiğinde iç mekân sanki çini cennetine girildiği hissini verir Duvarlar 2,94m yüksekliğe kadar iki bordürle çevrili, altıgen türkuaz çinilerle kaplıdır Bunların aralarında iri madalyonlar yer almaktadır Türbe günümüze ulaşan en muhteşem çinili mihraba sahiptir Renkli süsleme sanatının bir şaheseridir Yivli süs sütunları, üç sıra mukarnası, rumi palmetleri, kıvrık dal motif leri, kalın yazı dizileri ve tepeliği ile Yeşil Camii mihrabını andırmaktadır Sekizgen platformun ortasında Çelebi Sultan Mehmet'in kendisine has vakarı ile duran tamamen çini dekorasyona sahip sandukası yer almaktadır Üzerinde kabartma sülüs celisi ile yazılı kitabesi vardır Güneyinde oğulları Mustafa ve Mahmud'a ait sandukalar yer almaktadır Kuzeyindeki ise oğlu Yusufa aittir
Platformun arkasındakiler, kuzeyden itibaren Çelebi Mehmet'in kızı Selçuk Hatun'un kabartma kitabeli sandukası, kızı Sitti Hatun (Safiye)'un beyaz zemine lacivert motifli, altıgen ve üçgen çinilerle kaplı sandukası, Ayşe Hatun ve dadısı Daya Hatun'un sandukalarıdır 328 metrekarelik alana oturan türbenin oktogonal prizma gövdesi, zeminden aşağıda da devam ederek mezar dairesini oluşturur Beşik tonozla kaplı mezar dairesi örme duvarlarla beş ayrı bölüme ayrılmıştır
KOZA HANI: Ulucami ile Orhan Cami arasındaki geniş sahadadır 1492 yılında II Bayezıd İstanbul'daki cami ve medresesine gelir temin etmek için yaptırmıştır Hanın mimari Abdül-ula bin Pulad Şah'dır İki katlıdır Üst katta 50, alt katta 45 olmak üzere 95 odası vardır Kuzeydeki taç kapı büyük taştan kabartma süslerle yapılmış olup muhteşem görünüşe sahiptir Üst katta güneye açılan bir kapısı, avludan ilave kapılara açılan geniş kapı ve buradan da Orhan Cami tarafına açılan bir kapısı vardır Hanın iç kısmındaki geniş avlunun merkezinde mescid yer almaktadır Mescid sekiz cephelidir, köşelerdeki ve ortadaki bir ayak üzerine oturmaktadır Alt kısmı şadırvan şeklindedir Günümüzde ünlü Bursa ipekçiliğinin merkezi durumundadır
ULU CAMİİ: Bursa'nın en heybetli ve en çok cemaat alan camiidir Sultan Yıldırım Bayezıd Niğbolu savaşını kazandıktan sonra 1398-1400 yıllarında inşa ettirmiştir Cami kalın duvarlara ve 12 büyük yığma ayaklara bağlanan kemerlere ve pandantiflere oturan 20 kubbe ile örtülüdür Orta kısmındaki kubbenin üstü camlıdır Altında 16 köşeli mermer şadırvan vardır Caminin inşa edileceği yerdeki yapıların istimlakı sırasında bir kadın evini satmak istemeyince zorla alınır Gönül rızası olmadan alınan yerde namaz kılınmaz gerekçesiyle evin yerine gelen kısımda şadırvan yaptırıldığı rivayet edilmektedir Minberi ağaç işçiliğinin bir şaheseridir Oyma kabartma, geometrik, yıldız, çivi başları ve gülçelerle süslüdür Taç kapısı başlı başına sanat abidesidir 1399-1400 yıllarında tamamlanmıştır Sanatkarı Mehmed bin Abdülaziz Dakıva'dır Zarif sekiz ceviz sütun üzerine oturan müezzin mahfili 1549 yılında yapılmıştır Mihrabı sekiz sıra stalaktitlidir Kum saatinin etrafındaki Ayet'el-kürsi sülüsle yazılmıştır Ayrıca küfi ihlas suresi yazılıdır Mihrap 1571 yılında tamamlanmıştır Camideki diğer yazılar ve yaldız boyalar 1904 yılında Mehmed Usta tarafından yapılmıştır Caminin ilk yapıldığı zaman üç tane olan kapısına 1740 yılında Hünkâr Mahfili kapısı eklenmiştir Kapıların ikisi yenidir Altıngenlerin oluşturduğu, yıldızların dekore ettiği tablalardan meydana gelen doğudaki ceviz kapı, cami ile aynı yaştadır Tek sütun üzerine oturan yuvarlak mermerden kürsü 1815 yılında yapılmıştır Cepheler sağır kemerler içinde, altta ve üstte ikişer pencereden oluşmaktadır Cephelerin tümü kesme taştan yapılmıştır Caminin kuzey cephesinin köşelerinde, kaidesi mermerden gövdeleri tuğladan örülmüş birer minaresi vardır Batıdaki minarelerin içinde çift merdiven mevcuttur Bunun yardımı ile çatıya çıkılmaktadır Cami, Moğol Şeyhi Emir Bedrüddin tarafından 1403 yılında ve Karamanoğlu Mehmed Bey'in 1413 yılındaki Bursa muharasası sırasında yaktırılmıştır 1 Mart 1855 tarihlerindeki büyük depremde ve 1889 yangınında hasar görmüştür
BURSA KALESİ: Brithynialılar zamanında yapılmaya başlanan kale daha sonra ihtiyaç duyuldukça Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğunca çeşitli onarımlara tabi tutulmuştur Surlarda görülen kiklopien taşların önemli kısmı Roma devrine ait sütunlar, lahit parçaları, adak mezar steli, heykel kaideleri, şeref kitabeleridir Bunlar hisar kapının doğusunda yoğunluk kazanmaktadır Surların sadece güney kısmındakiler çift duvarlı ve beş köşeli burçlarla sağlamlaştırılmıştır 1326 yılında Bizanslılardan alınan Bursa'nın surları Orhan Gazi tarafından üç köşeli burçlarla takviye edilmiştir Çakır Ağa Hamamı ile Tophane arasında biri silindir gövdeli, ikisi üç köşeli büyük burç kalıntıları vardır Bunların arasında yer alan Hisar Kapı 1855 yılındaki depremde yıkılmıştır Buradan doğuya dönen surlar, evin bahçe duvarlarına temel vazifesi yapmıştir Yıldız Kahve'den güneye uzanan surlarda yuvarlak kemerlerle mazgal delikleri görülmektedir Kahvenin önünde Kaplıca Kapı yer almaktadır Yıkık duvarlar halinde devam eden surlar, Zindan Kapıya bağlanmaktadır Zindan Kapı yanındaki köşeli burç Çelebi Sultan Mehmet tarafından 1418 yılında yaptırılmıştır Zindan Kapıdan Üftade'ye kadar nisbeten sağlam devam eden surlar, Pınarbaşı Kapısı'na oradan da Üftade yanındaki Yer Kapı'ya ve tekrar Çakır Ağa Hamamı karşısında bağlanmaktadır Pınarbaşı Kapı ile Zindan Kapı arasında birbirine paralel uzanan surların kesme taşlı bölümleri yerlerinden sökülmüş olduğundan şimdi sadece moloz taştan kireç kum harcı ile örülmüş kısımları ayaktadır Pınarbaşı Kapı ile Zindan Kapı arasındaki ön surlar, evler arasında kaybolmuştur Diğer sur kalıntılarında ise bu kısımda yapılan evlere giriş kapıları ve boşluklar Osman Gaz oluşturulmak maksadı ile tahribatlar yapılmıştır
OSMANGAZİ TÜRBESİ: Bursa kuşatmasının devam ettiği sırada Osman Gazi oğlu Orhan Bey'e şehir içindeki kubbeli yapıyı göstererek "Oğul; ben öldüğüm vakit beni Bursa'da şol gümüşlü kubbenin altına koyasın" demiştir Günümüz Tophane Parkı'nın girişinde solda kalan bu kubbeli yapı Mesihilerin şapeline aitti Bursa fethedildikten sonra, şapel mescide çevrildi ve Osman Gazi buraya defnedildi Saint Elias(Elia-İlyas) Manastırı'nın bölümüne ait olan şapelin içi 8,3 m genişliğindeki duvarlara bitişik çift sütüncuklarla ayrılmış, yarım yuvarlak nişli, sekizgen plana sahipti XI yüzyılda yapıldığı bilinen bu şapel'in şekli, Roma İmparatorluk devrinden itibaren uygulamaya başlanan örneklerle büyük benzerlik göstermektedir Şapel'in narteks kısmının olduğu yere gömülen mezarlar, günümüzde açıkta kalmıştır 1855 depreminde yıkılan türbe 1863'te Sultan Abdülaziz tarafından eski plana sadık kalınarak yapılmıştır Türbe kubbe ile örtülü sekizgen plana sahiptir Türbe'ye kuzeydeki ahşap antreden geçilerek girilir Ortada sedef kakmalı muhteşem ahşap sanduka Osman Gazi'ye (1258-1326) aittir Solunda oğlu Alaaddin Bey, bunun yanında Hüdavendigâr oğlu Savcı Bey sağında, Aspurça Hatun'un oğlu ibrahim Bey ile adları bilinmeyen on iki sanduka vardır Türbe'de Konya Sultanı Alaaddin tarafından Osman Bey'e gönderilen çok büyük bir davul ve tesbih sergilendiğinden, halk arasında Davullu (Davud) manastırı denmesine neden olmuştur Bunlar bir yangın sırasında yanarak kül olmuştur Türbe, konak salonları dekorasyonu şeklinde bezenmiş, pencerelere kumaş perdeler takılmıştır Fransız mimari stilinde yapılan bu kısımda ufak bir mihrap görülmektedir Pencere parmaklıkları dökme demirdendir
ORHANGAZİ TÜRBESİ:
Tophane parkının girişinde sağdadır Bursa'nın fethinden önce şehrin metropolit manastırı olan Saint Elias manastırı XI yüzyılda yaptırılmıştır Kilise bir orta nef ile iki yan neften oluşmaktadır Ortada gri mermerden dört sütunun taşıdığı kubbe vardır İçi gri mermer levhalarla kaplanmıştır Apsis kısmında gri mermerden sütunların ayırdığı üç pencere vardır Bu kısmın önünde dört basamak bulunmaktaydı Giriş kısmında altı adet yeşil somaki mermer sütun yükselmekteydi Zemin bugün de izleri görülen mozaik döşemeye alternatif olarak porfir, diğer renklerde küçük mozaiklerden meydana gelmiş tezyinat, yuvarlak antraklar ve düz mermer levhalardan oluşmaktadır Orhan Gazi'nin defnedildiği bu bina 1801 kasım ayında büyük bir yangında hasar görür ve onarılır 1855 yılındaki depremde ise önemli kısmı yıkılır 1863 yılında Sultan Abdülaziz tarafından eskisine sadık kalınarak yaptırılır Türbe kare planlıdır Her cephesinde üçer pencere vardır
Güney cephesindeki orta pencere kapı şekline çevrilmiştir Daha önce giriş kapısının önünde bir sundurma vardı Orta kısmında dört sütunla ayrılmış ve birbirine kemerlerle bağlanmış, üstüne kubbe oturtulmuştur Yan kısımlar beşik tonozla örtülüdür İç duvarlar beyaz kireç badanadır Pencere üstlerinde alınlık şeklinde sade süslemeler görülmektedir Ortadaki sanduka Orhan Gazi'ye aittir Etrafı dökme pirinç parmaklıklıdır Kuzeyinde Cem Sultan'ın oğlu Abdullah, sağında Şehzade Korkud, hanımı Nilüfer Hatun, oğlu Kasım, kızı Fatma ve Yıldırım Bayezıd'in oğlu Musa Çelebi ile isimleri tespit edilemeyen on dört sanduka vardır

ULUDAĞ: Bursa'nın 32 kilometre güneyinde, karayolu ile Bursa'ya 40, havaalanına 60 dakikadır Antik dönemde Olympos Misios adıyla tanınan Uludağ, Troya Savaşı'nı tanrıların izlediği yer olarak ta mitolojideki yerini almıştır 2543 metreye ulaşan doruğu ile Batı Anadolu'nun en yüksek dağıdır Olağanüstü tabii yapısı, flora ve faunasının zenginliği ile 1961 yılında Milli Park ilan edilmiştir Türkiye'nin en önemli Kış Sporları ve kış turizmi merkezidir Kayak tesislerinin yeterliliği ile konaklama imkanları Uludağın vazgeçilmez bir tatil yöresi olmasını sağlamaktadır Yaz aylarında kampçılık, trekking ve günübirlik piknik alanı olarak yararlanılması Uludağ'ı her mevsim çekici kılmaktadır Uludağ 20 Aralık - 20 Mart tarihleri arasında 120 gün/yıl süreli kayak mevsimine sahiptir Merkezde 5 telesiyej, 7 teleski ve 1 adet teleferik vardır Ulaşım Bursa’dan Uludağ Milli Parkı giriş kapısına (Karabelen) 22 km lik asfalt yol ile ulaşılabilmektedir
Buradan oteller yöresi ve kayak merkezine 10 Km lik asfalt + parke yolla ulaşılmaktadır Ayrıca Bursa’dan 20 dakikalık bir teleferik yolculuğu ile Uludağ Milli Parkı Sarılan kamp ve kullanım alanına ulaşılabilmektedir
Bursa Sözlü Tarih
Sarı Kız efsanesi
Bir tarihte, Uludağ’ın ya şu, ya da bu yamacında yeşilliklere gömülmüş bir kulübecik, içinde de bir ihtiyar ana, anacağızın da sarı bir kızı varmış Sarı kızının da sarı bir ineği Bu ineğin bir memesinden süt, bir memesinden bal akarmış Altın saçlı, ayva tenli, yakut dudaklı Sarı Kız, bir gün, aşağıya, sarı ineğin yanına inmiş, yine sütünü içip, balını emecekmiş Bu sırada derinden derine, inler gibi, dokunaklı donuk bir ses duymuş:
- Sarı Kız, Sarı Kız! Ha geldim ha geliyorum Ağlayarak mı geleyim, çağlayarak mı?
Sarı Kız, ürpermiş, titremiş, soğuk soğuk terler dökmüş, koşmuş anasına, atılmış kucağına Hüngür hüngür ağlamış Başından geçenleri bir bir anlatmış Anası:
- Bu ses boşuna değil Var bir hikmeti Bir daha duyarsan cevap ver Bakalım ne olur?
Sarı Kız akşama değin, korka korka ineğinin yanına inmiş Çevresine bakınmış, kimsecikler yok Derken bir uğultu, bir gürültü Aynı ses:
- Sarı Kız, Sarı Kız! Ha geldim ha geliyorum Ağlayarak mı geleyim, çağlayarak mı?
Toplamış Sarı Kız kendini:
- Çağlayarak gel, deyivermiş 
Sen misin bunu diyen? Kayalar çatlamış, taşlar yarılmış Bir su, bir su çağlamış ki köpük köpük, önünde durulmaz Sarı kız köpüklere belenmiş, büklüm büklüm sarı saçları çözülmüş, tel tel yayılmış Alev alev yüreciği sularda erimiş
Sular, onun saçından sarı, onun yüreğiyle sıcakmış
İşte Bursa kaplıcalarının efsanesi böyle  İçerisindeki erimiş kükürt ve kimyasal maddeler yüzünden sarı ve sıcak, bu sular, Yeşil Bursa’nın kehribar güzeli Bursa, yüzyıllardır bu güzele hayrandır
Bursa Cami ve Mescitleri 1
Murad II (Muradiye) Cami (Osmangazi)
Muradiye semtinde, Sultan II Murat tarafından h 828 (1425) yılında yapımına başlanılan cami h 830 (1426) yılında tamamlanmıştır Kapı kemeri üzerinde mermer sülüs harflerle Arapça yazılmış üç satırlık kitabe bulunmaktadır Bu satırlar şöyledir:
1-Emere bi binaî hâzihi’l-imaretiş-şerifeti’l-mübareketi Sultanül Arabî vel Acemî Zıllullahi
2-Fî’l-âlem es-sultan ibnis-sultan es-sultan Murad ibni Mehmed bin Bâyezid Han
3-Halledallâhü mülkehû fî şehri recebe sene semainin ve işrîne ve semane mie ve vakaa’l-
itmam fî şehri muharremi’l-yaremi sene selâsin ve semane mie
Kanatlı camiler grubundan olan Muradiye Cami planı, Orhan Cami planına benzemektedir Ard arda iki büyük kubbeli, geniş eyvanlı kanatlı bir camidir
Son cemaat yeri, dört yığma mermer ayak ve iki granit orta sütun ile birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmıştır Sivri kemerler üç sıra tuğla, bir sıra kesme taş ile örülmüştür Kemer yanları ve saçak silmesi altı sıra tuğla ve taş malzemelidir Doğubatı yan bölmeler çapraz tonoz, diğerleri dıştan sekizgen kasnaklı kubbelerle örtülüdür Büyük yapının sağ ve solundaki pencereler kapıya dönüştürülmüştür
Asıl ibadet alanına giriş kapısı Bursa kemerli, ayaklar niş ve yedi sıra mukarnaslı yan hücrelere sahiptir Kemer alınlığında, lacivert, firuze, beyaz ve sarı renkte yapılan, bitkisel motiflerle süslü bezeme bulunmaktadır Kapı kanatları, ahşap işçiliğinin en güzel örneklerinden biridir Kapı giriş eyvanının tavanı, geometrik motiflerle süslü çini ile kaplanmıştır Kapı önündeki yıldız ve geometrik motifli ahşap tavan eski müezzin mahfilinden alınarak buraya yerleştirilmiştir Kapının yatay ve dikey söveleri mermerle kaplıdır
Asıl ibadet alanı art arda iki büyük kubbe ve yanlarda daha küçük kubbelerle örtülü geniş bir eyvandan ibarettir
Giriş kubbesi dışardan sekizgen kasnaklı, içeride geçişler prizmatik üçgenlerden oluşan bir kuşakla sağlanmıştır Kubbe köşelikleri; silindirik kıvrımlar, yaprak sıraları, boğumlu püsküllerden oluşan yedi sıralı halkalardan meydana getirilmiştir
Doğu-batı yan kanatların kubbe köşelikleri daha zarif ve zengin, sıraları birbirinden farklı olan mukarnaslarla süslüdür Kasnaktaki prizmatik üçgenlerden oluşan kuşak da, kubbe köşelikleri kadar zarif ve güzeldir
Büyük eyvan kemeri altıgen firuze, etrafında lacivert altışar kare ve beyaz üçgen çinilerden yapılmıştır
Asma kata batı eyvanındaki bir kapıdan çıkılmaktadır Bu kattan minareye geçen bir yol bulunmaktadır
Mihrap, XVIII Yüzyıl başlarında meydana gelen bir yangın sonucu, Rokoko üslubunda yeniden yapılmıştır Sağ ve Solu altıgen biçimli lacivert, firuze renkli çinilerle bezenmiştir Asıl minberi yanmış, yerine 1897 yılında yapılan bir minber konulmuştur
Pencere alınlıkları Rumî süslemeli çinilerle kaplı olup, sivri kemerlidir Doğu-batı kanatların birer penceresi XX Yüzyıl başlarında yapılan onarım sırasında kapı haline dönüştürülmüştür Topuzlu demir parmaklıkları, orijinal olan pencere alınlıkları genişletilerek yükseltilmiştir
Yapının beden duvarları üç sıra tuğla, bir sıra moloztaş ve dikey tek tuğla dizileriyle örülmüştür Kubbe kasnakları dıştan sadece tuğla ile inşa edilmiştir
XIX Yüzyılda yıkılan batı yönündeki minare, Nisan 1904 yılında yeniden yapılmıştır Doğu minaresinin girişi dışarıdan, batı yönündekinin girişi asma kattan geçen bir yol ile sağlanmış, her ikisi de beden duvarları üzerine inşa edilmiştir
Murad I (Hüdavendigâr) Cami (Osmangazi)
Murad I (Hüdavendigâr) Cami, Çekirge semtinde, Bursa ovasına bakan tepenin üzerinde, Sultan I Murad tarafından h 767 (1365-1366) yılında yaptırılmıştır Yapının alt katı cami, üst katı medrese olarak düzenlenmiştir
Alt katta; son cemaat yeri giriş kapısının açıldığı bir dış sofa, tek kubbeli merkezi alana dört yönden bağlanan üzeri tonoz örtülü dört eyvandan, meydana gelen asıl ibadet alanı ile üzeri beşik tonoz örtülü altı odadan oluşmaktadır
Son cemaat yeri, yerden 1,00 metre yukarıdadır Kesme taş örgülü ayaklar, üç sıra tuğla, bir sıra kesme taş olan sivri kemerleri birbirlerine bağlamaktadır İki baştaki ikiz kemerlerin boşlukları sonradan doldurulmuş, doğu-batı yanlarına birer oda yapılmıştır
Ortada tek kubbeli merkezî alanı örten kubbe; içeriden pandantifler, dışarıdan onaltı kenarlı kasnak üzerine oturmuştur XIX Yüzyılda inşa edilen şadırvanı, merkezî alanın ortasındadır
İçeriden bir niş halinde olan mihrap, yapının dışında beş köşeli ve dışa çıkıntılıdır Alçı Mihrap oldukça geniş boyutlarda tutulmuş, etrafını çeviren yazılar, kalem işi tezyinatı h 1322 (1904) yılı onarımında yapılmıştır
Doğu ve batı yönlerinde çift taraflı merdivenlerle çıkılan üst katta ise, bir koridor ile bu koridora açılan sağlı sollu oniki oda, güney eyvanının mihrap çıkıntısı üzerinde bir oda, merdivenin iki yanında bulunan iki küçük galeriye açılan dört oda ve son cemaat yeri üzerindeki beş bölmeli, revakı bulunur Koridorlar, odalar, salon, beşik tonoz, mihrap üzertindeki oda, kubbe ile örtülüdür Alt kat revakının iki yan bölmesi çapraz tonoz, diğer bölmeler ise kubbelidir İkiz kemerleri taşıyan son cemaat yeri revak ayakları, kalın ve büyük boyutlardadır
Caminin doğu köşesinde, yapının bünyesinde yer alan tek minaresi yükselmektedir Tuğla silindirik gövdesi, tek ve çift zincir, iki sıra kuş gagası, balık sırtı motifleri ile bezenmiştir Altı sıra şerefe altına sahip olup takke biçimi basık külahlıdır
Caminin yapımında taş, tuğla ve devşirme malzeme kullanılmıştır Tuğla hatıllı kesme taş duvarlar, bir dizi yarım daire kemerciklerden oluşan saçak ile sona ermektedir Kemercikler yan duvarlarda daha geniş tutulmuştur
Yapıdaki kolonlar, kolon başlıkları ile akantus yapraklı mermer kornişler ve kapı söveleri, Bizans yapılarından devşirmedir
Medresenin oda pencereleri demir parmaklıklı, orta sıradakiler sövesiz, yalnız üstlerinde mermer lentolar bulunmaktadır
Cami 1521, 1563, 1619, 1635, 1975 ve 1976 yıllarında onarım geçirmiş olup, günümüzde ibadete açıktır
Abdal Mehmed Cami (Osmangazi)
Abdal Caddesi, Tahıl Caddesi ve Gül Sokağı’nın kesiştikleri kavşakta yer almaktadır Bazı kaynaklarda caminin Fatih döneminde, Başçı İbrahim tarafından yaptırıldığı belirtilmektedir Ancak türbesinin kitabesine göre II Murad dönemine ait olabileceği düşünülebiri
Asıl ibadet mekânı doğu-batı yönünde, iç ölçüleri 8,19 x 15,34 metre dikdörtgen planlı olan yapı, yanyana iki kubbe ile örtülüdür
Son cemaat yeri; iki yan duvar ve ortada yığma iki ayağı birbirine bağlayan üç sivri kemerin belirlediği üç bölüm halindedir Bölümlerin üstü dıştan kurşunla kaplı kubbelerle örtülüdür Doğu-batı yan duvarları kapalı olup, sivri kemerli birer pencere yer almaktadır Ayaklar ve cephe kesme taş, aralarında dikey iki tuğla ile taş aralarında yatay iki sıra tuğla örgülüdür Kemer üzengi düzeyinden başlayan, iki sıralı kirpi saçağın altını dolanan dışa çıkıntılı bir çerçeve yer almaktadır
Doğu-batı yönünde dikdörtgen planlı ana mekân; ortada sivri kemerle birbirinden farklı iki bölüme ayrılmıştır Bu kemerin son cemaat yerindeki ayağının her iki yanına birer girişi vardır Aynı zamanda bu ayak son cemaat yerinin mihrabı görevini yapan üç köşeli bir niş haline getirilmiştir Büyük kemerin ayırdığı her iki bölümün boyutları eşit ve kare olmadığından kubbeler ovaldir Kubbeler duvarlara ve tromp bingilere oturmaktadır
Pencereler 0,10 metrelik bir girinti içerisinde olup, kapakları düz meşe ağacındandır Üç sıra halindeki sivri kemerli pencereyle caminin aydınlanması sağlanmıştır
Mihrap; büyük sivri kemerin güneydeki ayağına yapılmıştır Mihrap kavsarası beş dilimli bir tepelikle iki mukarnas arasından oluşmaktadır Dar ve küçük çerçevelidir Çerçevede geometrik motifli kalem işleri ve Ayet-el Kürsî göze çarpmaktadır Minberi basit, yanlıkları büyük geçmeli olarak yapılmıştır
Duvarlar kubbe kasnakları, iki sıra tuğla, bir sıra kesme taş, araları dikey tek tuğla örgülüdür
Batı yönünde, yapay bitişik olan minareye son cemaat yerindeki bir kapıdan çıkılmaktadır Silindirik tuğla gövde tamamen sıvanmıştır
Ahmed Dâi Cami (Osmangazi)
Cumhuriyet Caddesi ile birleşen Ahmed Dâi Sokağı’nın başında yer almaktadır Kitabesine göre; Edincikli Hızıroğlu Yahşi Bey tarafından, Fatih döneminde h 876 (1471) yılında yaptırılmıştır
Daha önce giriş kapısı üzerinde bulunan kitâbe, 1953 yılında yapılan onarım sırasında, kuzey yönündeki son cemaat yerinin kalkan duvarına yerleştirilmiştir Mermerden üzerine küçük boy nesih harflerle, Arapça olarak yazılmış beş satır bulunmaktadır
Mahallenin adı Ahmed Dâi olduğundan, cami de aynı adla anılmıştır Ahmed Dâi; Germiyanlı olup, Gazi Süleyman Paşa’nın hizmetinde bulunmuş, I Murad döneminde öldüğü belirlenmiş bir şairdir
Yapı esas olarak iki kısımdan meydana gelmektedir Tek kubbeli asıl ibadet yeri ile kuzey yönündeki son cemaat yerinden oluşmaktadır Tek kubbeli asıl mekân; kare bir plana sahiptir
Son cemaat yeri 4,47 metre derinliğinde, ortada dar, yanlarda geniş üç göz halindedir Ortada iki yığma ayak, doğu ve batı yan duvarlarına sivri kemerlerle birbirlerine bağlanmıştır Yan bölmeler beşik, orta bölme daire tonoz ile örtülüdür Son cemaat yeri kuzey yönündeki kalkan duvarında üç niş, değişik tuğla biçimleri ile süslenmiştir Orta nişte sonradan yerleştirilen, caminin kitabesi bulunmaktadır Kemer üzengi düzeyinden başlayan, dışa çıkıntılı profilli kuşak, üç sıra kirpi saçaklı kalkan duvarının altını dolanmaktadır Cephe; üç sıra tuğla, bir sıra kesme taş, aralarında dikey, tek sıra tuğla ile kurulmuştur Kemer boşlukları sonradan demir konstrüksiyonlu camekânla kapatılmıştır
Asıl ibadet alanının üstünü örten kubbe, dıştan sekizgen kasnaklı, üstten kurşunla kaplıdır İçeride, aktarmalar, büyük boyda baklava motifleri veren, bir kuşakla sağlanmış bulunmaktadır
Güney duvarında iki alt pencere kapatılarak dolaba dönüştürülmüştür Alt sırada altı, üstte dört, kubbe kasnağında açılan üç sivri kemerli pencereyle caminin içerisinin aydınlanması sağlanmıştır
Yarım daire kesitli mihrap nişi, dokuz sırayla düzenlenmiş mukarnaslardan oluşmaktadır Dikdörtgen çerçeveli, dış köşeliklerde sütunçeleri bulunan mihrap, kalın bir yağlı boya tabakasıyla kapatılmış, üzerine kalem işi ile Ayet-el Kürsî yazılmıştır
Minareye son cemaat yerinin batısındaki bir kapıdan çıkılmaktadır Tuğla ve taş örgülü minare kaidesinden üçgenler aracılığı ile yirmi dört dilimi bulunan tuğla gövdeye geçilmektedir Beş sıra kirpi saçaklı diziye sahip olan şerefe altı, kademeli olarak genişletilmiştir Peteği yıkık olan minare, 1953 yılında Bursa Eski eserleri sevenler Kurumu tarafından aslına uygun olarak onarılmıştır Aynı yıl, cami bünyesinde de onarım yapılmıştır Minarenin korkuluğu demir parmaklıklı, petek kısmı gövdenin devamı şeklindedir Yapı günümüzde sağlam ve ibadete açıktır
Ahmed Paşa Fenâri Cami (Osmangazi)
Cumhuriyet Caddesi’nin kuzeyinde, kendi adı ile anılan mahallede, Büyük Molla Fenâri’nin torunu, Yusuf Bâli Efendi’nin oğlu Sadr-ı Âzam Fenâri Ahmed Paşa tarafından, Fatih döneminde yaptırılmıştır
Tamamen yanan camiyi, Şerife Nefise Hanım’ın 1803 yılında kısmen onarttığı, minarenin şerefeden sonrasını yeniden yaptırdığı bazı kaynaklarda belirtilmektedir Uzun bir süre harap halde kalan cami 1911 yılında Hacı Atika ailesinden Fethiye Hanım ve halkın yardımları ile büyük ölçüde onarılmıştır
Bugün sağlam ve ibadete açık olan cami binası tamamen yenidir İç ölçüleri 7,60 x 10,80 metre olan dikdörtgen planlı caminin duvar kalınlığı 0,85 metredir Tuğla ve taş ile inşa edilmiş, üstü ahşap çatılı, yerli kiremitle kaplıdır Mihrapta iki sıra mukarnas parçaları ilk yapıldığı dönemden olduğu kanısını uyandırmaktadır Minare de caminin son büyük onarımında yeniden yapılmıştır
Alâaddin Cami (Osmangazi)
Alâaddin Caddesi’nin sonunda yer almaktadır Caminin giriş kapısı üzerine h 1306 (1890) tarihi konulmuş, yaldızlı, açık sülüs harflerle yazılmış kitabede; Alâaddin Camii olduğu “726 bina-i evvel, 1278 H Bina-i sâni” yazılıdır Bundan da yapının Osman Gazi’nin büyük oğlu Alâaddin Paşa tarafından h 726 (1335) yılında inşa edildiği, h 1278 (1862) yılında da onarım geçirdiği anlaşılmaktadır
Yapı, kuzey yönünde üç bölümlü son cemaat yeriyle birlikte tek kubbeli klasik biçime uyarken, Bursa’da kanatlı (zaviyeli) ters T planlı camilerinde yeni bir gelişime öncülük etmiştir Bu plan şeması aslında Selçuklu döneminin kubbeli medreselerine kadar uzanmaktadır Selçuklu dönemi medreselerinden esinlenilerek, Osmanlı döneminde Bursa’da uygulamaya konulan bu plan biçimi camilerde mimari açıdan iyi değerlendirilmiştir Osmanlı döneminin Bursa’da bu tipin ilk uygulandığı caminin Alâaddin cami olduğu anlaşılmaktadır
Cami, 8,20 x 8,20 metre ölçüsünde, kare planlı asıl ibadet alanı ile kuzey yönünde buna ekli üç sivri kemerli, üzeri kubbelerle örtülü bir son cemaat yerinden oluşmaktadır
Kare planlı asıl ibadet yeri, yelpaze biçimli trompalara ve onaltıgen bir yüksek kasnağa oturan, 8,20 metre çapında tek kubbe örtmektedir Güney duvarında yer alan mihrabı pek fazla bir özellik taşımamaktadır Minberi ise Mevlevihane’den buraya getirilmiştir
Ortada küçük bir kubbe, doğu-batı yanlarda birer aynalı tonoz örtülü, dört sütunu birbirine bağlayan üç sivri kemerle son cemaat yeri, üç göz halindedir Sütun başlıkları Korint ve İon tarzında olup, Bizans dönemi yapılarından alınmıştır Kuzey cephesindeki sivri kemerler tuğla örgülü üç sıra kirpi saçaklı bir kalkan duvara sahiptir Doğu-batı yanları duvarla kapalı durumdadır
Yapının beden duvarları moloz taş, aralarına yatay ve dikey birer tuğla konularak seyrek hatıllı örülmüştür
Minare sekizgen bir kaideye oturtulmuş olup, kaide ve küp kısmı taş, gövdeye geçişler silindirik, gövde tuğla örgülüdür Taştan yapılmış silindirik bir bilezikten sonra dört sıra stalaktitli, değişik biçimli şerefe altına sahiptir Mermer korkuluğu, peteği ve sivri külâhı yeni yapılmıştır
|