Prof. Dr. Sinsi
|
Sanlıurfa Hakkında Genel Bilgiler
İKİNCİ BÖLÜM
Urfa'nın 20 km doğusundaki Örencik Köyü yakınlarında bulunan Göbekli Tepe'de 1996 yılında başlayan ve önümüzdeki yıllarda da devam edecek olan arkeolojik kazılarda, dünyanın ilk tapınak tepesi tespit edilmiştir Elde edilen bulguların Cilali Taş Devri'ne (M Ö 9000'lere) ait olduğu tarihlenmiştir Buna göre Urfa, şu anda 11000 yıllık bir tarihe sahiptir Adı geçen yerdeki kazıların sona ermesinden sonra belki bu tarih daha da eskilere gidecektir
Bu yazımızda, M Ö XXV yüzyıldan başlayarak, çivi yazılı kaynaklar göz önünde bulundurulmak suretiyle Urfa'nın yaklaşık 4500 yıllık yazılı bir tarihi özetlenmiştir Göbekli Tepe hakkındaki geniş bilgi, kitabın Mimari bölümünde verilmiştir
I) EBLA KRALLIĞI DÖNEMİ (M Ö XXV yy )
Ele geçen en eski belgelere göre; Urfa bölgesi kısmen M Ö XXV yüzyılda Kuzey Suriye’de Halep yakınlarında kurulmuş Ebla Krallığı’nın hâkimiyetine girmiştir Bizce bölgenin tarihini de şimdilik bu dönemden başlatmak gerekir
M Ö 2500 yıllarına ait Ebla Krallığı’nın merkezi Ebla'da (Tell el-Mardikh) yapılan arkeolojik kazılarda bulunan çivi yazılı arşivlerde, adı geçen krallığa bağlı olarak, Harran’ın bu dönemde Zugalum adındaki bir kraliçe tarafından yönetildiğini görmekteyiz
Bu dönemde Urfa’nın durumunu veya adını şimdilik bilemiyoruz Bununla birlikte tabletlere göre, Kuzey Suriye’de geniş ve işlek bir ticaret ağı bulunuyordu Ancak bölgenin en eski tarihi dönemine ait elimizdeki bilgiler şimdilik çok azdır
II) AKKAD KRALLIĞI DÖNEMİ (M Ö XXIII yy-XXI yy )
Mezopotamya tarihinde kurulmuş ilk devlet olan Akkad Krallığı (M Ö 2350-2150), gittikçe güçlenerek Kuzey Suriye, Güneydoğu Anadolu ve Kilikya bölgelerini bir dönem hâkimiyeti altında tutmuştur
Akkad Kralı I Sargon (saltanatı M Ö 2340-2284), Amanos ve Toroslar’a doğru bir sefer düzenlerken bölgemizin de içinde bulunduğu Kuzey Suriye’yi ele geçirerek, Akkad Krallığı’nın hâkimiyetine katmıştır
I Sargon’dan bir süre sonra, tahta geçen torunu Naram-Sin'in (saltanatı M Ö 2260-2220) Kuzey Mezopotamya’daki Subartu (Irmaklararası; Fırat ile Dicle arası olup daha çok Kuzey Suriye’yi ifade eder) ülkesini çeşitli düşman unsurlara karşı savunduğu görülür Ona ait kitabeli bir bazalt zafer steli de Diyarbakır’ın Pir Hüseyin köyünde bulunmuştur Urfa merkez Konuklu (Kazane) Köyü'nde yapılan kazılarda, ilk Tunç Çağı tabakasında bulunan üç çivi yazılı tabletten ikisi, Eski Babil dönemine ait mektup, diğeri ise Akkadça çivi yazılı olup, Akkad alfabesini öğretmektedir Yukarıda bahsedilen stel ve çivi yazılı tablet, Akkad Krallığı'nın bölgemizi de hâkimiyet sınırlarına katmış olduğunu göstermektedir
Akkad Krallığı, iran’ın batısındaki Zagros Dağları’nda devlet kuran Gutiler’in istilâsı ile başlayan savaşlar neticesinde yaklaşık M Ö 2150 yılında tarihe karışır
III) III SUMER-UR HANEDANİ VE ESKİ BABİL KRALLIĞI DÖNEMI (M Ö XXI-?)
Kaynaklara göre Akkad döneminden sonra,, bölgemizi de içine alan Anadolu'nun bir kısmı, III Sumer-Ur Hanedanı (M Ö 2060-1960)'nın hâkimiyetine girmişti Anadolu ve bölgemiz ahalisi bunların kültürlerinden oldukça etkilenmişler ve yazılarını bile kullanmışlardır
Eski Babil Krallığı'nın ünlü Kralı Hammurabi'nin (saltanatı M Ö 1728-1686), Mari (Tell Hariri, Suriye’de Fırat üzerinde) bölgesiyle Assur ili de dahil olmak üzere, bütün Subartu’yu, Elam’ı ve civardaki bütün ülkeleri zaptettiği bu başarısının kendisine, “Sümer-Akkad Kralı, Dört iklim Hükümdârı ve Cihan imparatoru“ gibi ünvanları kazandırdığı bilinir Maalesef bu döneme ait bilgilerimiz de çok azdır
IV) HURRİ-MİTANNiLER VE HiTiT KRALLiKLARi DÖNEMi (M Ö 2000-1270)
Güneydoğu Anadolu’nın En Eski Ahalisi Hurriler
Hurriler, M Ö 2000 yıllarından itibaren, kuzeyde Kafkaslar’dan, güneyde Suriye ve Yukarı Mezopotamya’ya, batıda Toroslar’dan, doğuda iran’daki Zagros Dağları’nın ötesindeki Urmiye Gölü’ne kadar uzanan, oldukça geniş bir coğrafik alana yerleşmişlerdi Ancak, bu tarihlerde henüz siyâsi bir teşekkül oluşturmamışlardı
Hurri, Babilcede “Mağara” demektir Urfa bölgesinde birçok mağaranın bulunduğu ve Hurri kentinin de bugünkü Urfa’nın yerinde bulunduğu tahmin edilir Ancak bu bilgi henüz teyit edilememiştir
Bölgemizde Hurriler'e ait herhangi bir tablet ya da sanat eseri bulunmamış olması dikkat çekicidir Bunun sebebini de arkeolojik kazıların Urfa'nın güney veya güneydoğusunda değil de kuzeyinde yapılmasına bağlıyoruz
M Ö 1800 yıllarında başkent Hattuşaş (Boğazköy) olmak üzere Anadolu’da bir devlet kuran Hititler, ekonomik güçlerini arttırmak ve daha geniş topraklara sahip olmak amacıyla Kuzey Suriye’ye seferler düzenlemişler Ancak daha çok Hatay bölgesine yapılan bu seferlerde bölge ahalisi Hurriler’le karşılaşmamışlardır Hitit Kralı i Hattuşili (saltanatı M Ö 1660-1630) Kuzey Suriye’ye yönelik son askeri harekâtı esnasında Kargamış ve Halpa'yı (Halep) ele geçirmeye çalışırken, Hurriler’in adı geçen kentleri savunma yönünden desteklemesi sonucu başarısızlığa uğrayarak, geri çekilmek zorunda kalır Bu başarısızlığın sebebi; Hurriler’in sahip olduğu atlı arabalardır Henüz savaşlarda atlı araba kullanmayan civardaki topluluklar, Hurriler’in atlarla süratli bir şekilde hücumları karşısında oldukça şaşırırlar
Hititler’in Kuzey Suriye’ye Yayılma Faaliyetleri
I Hattuşili’nin yerine geçen oğlu i Murşili (saltanatı M Ö 1630-1600) Kuzey Suriye’deki yayılma siyasetinin ilk hedefi olarak, önce Halep’i ele geçirir Bu arada Güneydoğu Anadolu bölgesindeki Hurri prensleri bu süper güce karşı koyamayıp geri çekilirler Halep’ten sonra Suriye’deki Mari krallıklarını da ortadan kaldıran i Murşili’ye artık Babil yolu görünür M Ö 1605 yılında Fırat’ı izleyerek güneye iner ve Babil önlerine ulaşır Bölgemizden oldukça uzakta cereyan eden ve Mezopotamya tarihinin seyrini değiştiren bu olay sonucunda, muhteşem kent zapt ve yağma edilerek alınan ganimetlerle Anadolu’ya dönülür
I Murşili’nin M Ö 1600 yılında öldürülmesi üzerine Hitit Krallığı'nın bocalama dönemine girdiği görülür Tahta geçen i Hantili (saltanatı M Ö 1600-1570) yeni askeri seferler düzenleyerek Kuzey Suriye’deki Hitit etki alanını elde tutmaya çalışırsa da bunda başarılı olamaz Hurriler Anadolu’ya girerler ve kendi etkilerini arttırarak güçlenirler, Hitit sarayını basarak Kraliçe Harapşili ile birkaç prensi de öldürürler Bu felâkete bağlı olarak, Hitit ülkesinde kavgalar ve kargaşalar uzun süre devam eder
Hurriler’in ikiye Ayrılması
Bölgemiz ahalisi Hurriler’in gittikçe güçlenerek, ırkdaşları olan Subaru aşiretlerini de hâkimiyetleri altına alarak; batıda Akdeniz’e, doğuda Kerkük bölgesine, güneyde ise Ken’an iline kadar yayıldıkları görülür
Yaklaşık M Ö 1500-1450 yıllarında Hurriler, biri Hurri diğeri Mitanni adında iki konfederasyona ayrılırlar
Bu dönemde Önasya’da büyük olaylar meydana gelir Nereden geldikleri ve kimler oldukları henüz bilinmeyen Hiksoslar (Çoban Krallar) istilâsının bölgemizi ne derece etkilemiş olduğunu bilmiyoruz Belki de Hiksoslar’ın müdâhalesi sonucu Hurriler ikiye ayrılmak zorunda kalmışlardı Hiksoslar istilâsı; Hitit, Amurru, Assur ve Babil gibi devletlerin de sarsılmalarına sebep olur
Mitanniler Kuzey Suriye’de
Mitanniler tarafından yazılmış bir tablete henüz rastlanmamıştır Ancak komşu ülkelere ait arşivlerde XV yüzyıldan itibaren bunların güç ve hırslarını anlatan belgeler bulunmuştur Kerkük tabletlerinde kendileri tarafından “Maiteni“ şeklinde, Mısır belgelerinde ise “Mitan“ ve “Mitanni” adlarıyla bahsedilmektedir Mitanni ülkesine Mısırlılar ve Suriyeliler “Naharina“ (iki nehirarası), Asurlular ise “Hanigalbat“ adını veriyorlardı
“Bereketli Hilal“ bölgesinde kurulan Mitanni Krallığı, bugünkü Ceylanpınar civarında bulunduğu sanılan Vaşşuganni kentini başkent yapar Mitanni Krallığı daha sonra Hurri Krallığı aleyhine güçlenerek gelişir ve M Ö XIV yüzyıl sonlarında tamamiyle onun yerine geçer Bu arada Kargamış, Harran, Urfa, Halep ve Antakya gibi kentler Mitanni hâkimiyetine girerler
Mitanniler ülkesi, o dönemin dünya siyaseti bakımından çok önemli stratejik bir bölge idi Mezopotamya’dan Karadeniz’e, Akdeniz’e, Mısır’a ve buralardan yine Mezopotamya’ya giden yollar Mitanniler ülkesinden geçiyordu Bu coğrafik durum Önasya’da Mitanniler’e büyük bir üstünlük kazandırmıştır Mitanniler, daha sonra bu avantajı kullanıp, Mısır ve Hitit krallıkları arasında üçüncü bir güç durumuna gelmiştir
Kuzey Suriye’de Mitanni-Mısır Mücâdelesi
Mitanniler, Mısırlılar’a karşı koyabilmek ve Suriye-Filistin hâkimiyetini Firavunlara kaptırmamak için civardaki küçük prenslikleri idâreleri altına alarak büyük bir ordu ile Mısır Firavunu III Tutmes'in (saltanatı M Ö 1490-1436) ordularını Megiddo’da durdurmayı başarırlar Ancak Mitanniler’in bu başarılarının ömrü, Mısır’ın güçlü orduları karşısında pek de uzun sürmez
III Tutmes M Ö 1477’de ordularıyla Mitanniler üzerine yürüyerek uzun ve kanlı savaşlardan sonra Kadeş’i ele geçirir; sonra da Fırat boylarına kadar ilerleyerek M Ö 1473’de Kuzey Suriye’yi kısa bir süre denetimi altına alır Mitanni büyükleri olan Mariannular, bu kanlı savaşlar esnasında mağaralara kaçarlar işgal altındaki Mitanni kentlerinde, çıkan isyânlardan dolayı Firavun bunları birkaç kez bastırmak zorunda kalır
Böylece Kuzey Suriye ve tabiatıyla bölgemiz, kısmen Mısır etkisinde kalır ve bu durum Mitanni Kralı Sauşşatar'ın (saltanatı M Ö 1440-1410) M Ö 1435’te Kuzey Suriye’yi ve bölgemizi tümüyle ele geçirmesine kadar devam eder
M Ö 1453 yılında Firavun'un Fırat’ı geçerek, Mitanni başkenti Vaşşuganni’yi tehdit etmesi üzerine, Sauşşatar’ın onunla Suriye ve Filistin’de Firavun'un hâkimiyetini ve her sene belirli bir vergi vermeyi kabul etmek suretiyle bir anlaşma yapmış olduğu görülür Bu olay Mitanniler’in düşmanı olan Hititler’i oldukça sevindirir ve II Tuthaliya'nın (saltanatı M Ö 1460-1440) Firavun'u tebrik edip, ona hediyeler ve elçiler göndermesine sebep olur
Mitanniler’in Yeniden Canlanışı ve Fetihleri
Mitanni Kralı Sauşşatar, Firavun'un bölgeden uzaklaşmasını fırsat bilerek, ülkesinin yaralarını sarmak ve ekonomik yönden ayakta durmasını sağlamak için bütün gücüyle çalışır M Ö 1435’de Harran üzerinden geçerek, herhalde bu sıralarda Mitanniler ile Subarular’ın arası açılmış olmalı ki, Subarular ülkesine yürür ve burayı ele geçirir
Subarular ülkesini ele geçiren Sauşşatar, zaman geçirmeden Assur üzerine yürür ve kenti ele geçirir Assur prensliğinde i Assurrabi ve II Assurnirari’nin bulunduğu bu zamanda Assur, Kas krallarının etkisinden kurtulur, ancak bu kez de Mitanniler’e tabi olmak zorunda kalır Sauşşatar, Assur kentinden birçok kıymetli eşyalarla birlikte bir altın kapıyı da ganimet olarak başkenti Vaşşuganni’ye götürür
Sauşşatar’ın bu başarılı faaliyetinden sonra, Mitanniler’in doğu sınırları Zağros Dağları’na kadar genişler Kuzey Suriye’deki eski denetim alanları olan Halep ve Kadeş bölgeleri de tekrar Mitanni hâkimiyetine girer
Hitit Tehlikesi ve Mitanni-Mısır ittifakı
Biraz rahatlama dönemine girmiş olan Mitanni Krallığı'nın karşısına tehdit olarak, bu kez de Hitit Krallığı çıkar Nitekim uzun zamanlar kendi hallerinde yaşayan Hititler tekrar güçlenmişler ve sınırlarından taşıp Önasya’ya hakim olma emellerini gerçekleştirmeye başlamışlardı Bir ara Kral II Tuthaliya Kuzey Suriye’ye yürümüş ve Halep’i zaptetmişti Güneye doğru genişleyen Hitit akınları, Firavunların Suriye ve Filistin’deki sınırlarını yıkabilirdi Sauşşatar da bu yeni ve tehlikeli durum karşısında Firavun'la birleşme gereğini duyuyordu Ayrıca Mitanniler’in doğu ve güneydoğu sınırları da pek güvenilir görünmüyordu Bu arada Assurlular intikam savaşlarına hazırlanıyorlardı Bütün bu tehlike ve tehditler karşısında güçlü bir müttefike ihtiyaç duyan Mitanni kralı, Firavun II Amenofis'e (saltanatı M Ö 1436-1412) bir heyet göndererek kesin bir antlaşma, birleşme ve işbirliği yapmak isteğini bildirir
Mitanniler, M Ö 1411 yılında Hanigalbat’ın batısındaki Kizzuvatna (Adana ve kuzey civarı) bölgesini zaptedip, topraklarını genişletmek imkânına sahip olurlar
Mısır ile Mitanniler arasında yapılan antlaşma, sonradan bu iki hânedan arasında meydana gelen evlenmeler ve yapılan ticaret anlaşmaları ile pekiştirilir Sauşşatar’dan sonra Mitanni tahtına geçen i Artatama (saltanatı M Ö 1410-1400) Firavun IV Tutmes ile dostluk ve barış anlaşması imzalar ve kızını Firavuna eş olarak verir Mitanni prensesi ile evlenen Firavun, ona kraliçe ünvanını verir Mitanni prensesi, IV Tutmes’in yerine geçecek olan III Amenofis’i doğurmuştur Firavun III ve IV Amenofis’ler de birer Mitanni prensesi ile evleneceklerdir
Mitanni Krallığın ikiye Bölünmesi
Mitanni Krallığı, Önasya’nın güçlü devletlerinden biri olmaya çalışırken, i Artatama’dan sonra tahta geçen oğlu II şuttarna'nın (saltanatı M Ö 1400-1385) ölümünden sonra, taht varisleri arsında mücâdeleler başlar ve sonuçta, devletin arazisi varisler arasında paylaşılır II Artatama, ülkenin kuzeybatı kısmını alarak burada başkenti Urfa (?) olan bağımsız bir Hurri Krallığı kurar Güneydoğu Anadolu bölgesinde de kardeşi Artaşumara (saltanatı M Ö 1385-1380) Mitanni tahtına oturur
Beş yıl sonra M Ö 1380’de, Uthi adlı bir isyâncı, Artaşumara’yı öldürerek Mitanni tahtına henüz çocuk olan Tuşratta'yı (saltanatı M Ö 1380-1350) oturtarak ülkenin idâresini ele geçirir Tuşratta büyüdükten sonra, Uthi'yi ortadan kaldırarak babasının tahtı üzerinde tek yetkili olarak hükmedecektir
Hititler’in Mitanni Ülkesine Saldırıları
Hurri Kralı II Artatama, düşmanları olan Hitit Kralı I şuppiluliuma (saltanatı M Ö 1380-1345) ile birleşerek onun da yardımıyla, kardeşi Tuşratta’nın üzerine yürür
Hitit kralının Mitanni kralına haber göndermesine karşılık, kral başkenti Vaşşuganni’den çıkmaz; Hitit ordusu oraya ilerleyince, Mitanni askerleri tarafından yakılan ekinler ve kapatılan kuyular yüzünden, aç ve susuz kalarak geri çekilmek zorunda kalır (M Ö 1380) Tuşratta, hezimete uğrattığı Hitit ordusundan eline geçen ganimetlerden bir kısmını ve iki Hitit esirini akrabası ve dostu olan Firavun III Amenofis’e gönderir 
İlk saldırısı başarısızlıkla sonuçlanan i şuppiluliuma, düşmanı olan bu ülkenin içişlerini her zaman dikkatle izlemiş ve patlak veren bazı iç kavgaları kendi lehine kullanmak istemişti Aslında Mitanni sorunu şimdilik kolayca çözülebilecek bir sorun değildi
Anadolu’daki güvenliği sağlamak ve siyasal alanlarda güçlenmek amacına yönelik olarak, Mitanni ile Hitit ülkeleri arasında bir tampon bölge oluşturan Kizzuvatna Kralı şanuşşara ile bir andlaşma yapıp, bu ülkeyi de yanına alan i şuppiluliuma’nın, Mitanni ülkesine ikinci bir sefer düzenleyerek başkent Vaşşuganni’yi yağmaladığı görülür Tuşratta, her nedense kesin bir savaştan kaçınır ve bu durum Hitit kralının Kuzey Suriye’yi yağmalamasına, Halep’i M Ö 1377 yılında tekrar Hitit hâkimiyetine sokmasına sebep olur Büyük bir hezimete uğrayan Tuşratta, istemiyerek de olsa, Fırat’ın batı kısımlarını Hititler’e bırakmak zorunda kalır Bu dönemde Tuşratta için Hititler’den sonra ikinci bir potansiyel tehlike ise, Assur kentinde filizlenmekteydi Mitanni karşıtı olan gruplar güçlenmişler ve Assur prensliğine Eriba-Adad’ı getirmişlerdi Bu prens, göreve gelir gelmez, Mitanni bağımlılığından kurtulmak için bütün gücüyle çalışmaya başlamıştı
Bize göre, Tuşratta esasen Hitit kralı ile zamanında iyi ilişkiler içinde bulunmamıştır Bu kötü ilişki, hiç beklemediği ve hazırlıksız olduğu zamanlarda karşısında Hititler’i görmesine sebep olmuştur ihtimal ki Tuşratta, Hititler’in bu kadar güçleneceğini düşünmemişti
|