Yalnız Mesajı Göster

Sanlıurfa Hakkında Genel Bilgiler

Eski 08-14-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sanlıurfa Hakkında Genel Bilgiler



İsminin Kökeni


Kuvvetli rivâyetlere göre, şehir Semûd kavminin meşhur hükümdarı Ruhha tarafından kurulmuş ve şehre bunun adına izafeden Rehha denmiştir Türkler bu bölgeyi fethedince şehre “Uruha” demişlerdir Zamanla bu kelime Urfa şekline dönüşmüştür Eski Târih ve dînî kitaplarda ve bu arada İncil’de geçen Ur şehrinin Urfa olduğu söylenir Ur, eski Altay Türk dilinde etrafı hendekle çevrili şehir, demektir 1649 Kasım'ında Urfa’ya gelen Evliya Çelebi Seyâhatname isimli eserinde “Urfa” hazret-i Nûh tufanından sonra yapılan şehirlerden biridir Semud kavminden Ruhâ isimli bir hükümdarın eseridir” demektedir
12 Haziran 1984’te Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen bir kânunla Urfa ismi Şanlı Urfa olarak değiştirilmiştir



Şanlıurfa ekonomisi geniş ölçüde tarıma dayanır Sanâyi yeterli ölçüde gelişmemiştir Faal nüfusun % 70’i tarımla uğraşır Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) bittiğinde bu ilimiz Türkiye’nin tarım ambarı olacak ve tarıma dayalı sanâyiyle diğer sanâyi kolları gelişerek, sanâyi merkezi hâline gelecektir

Tarım: Şanlıurfa ilinin hâlen ekonomisinin % 60’ı bitki üretimi ve % 40’ı hayvancılığa dayanır Yağışı az ve sulama imkânı sınırlı olan ilde verim düşüktür Fakat Güneydoğu Anadolu Projesi gerçekleştiğinde bu bölgenin çehresi değişecektir Harran, Ceylânpınar ve Mardin ovalarında sulu tarıma geçilerek verim artacaktır Ceylanpınar hâlen dünyânın sayılı çiftliklerindendir GAP tamamlandığında da Harran Ovası bir çiftlik hâline gelecektir

Başlıca tarım ürünleri mercimek, burçak, pamuk ve kenevirdir Bu il Türkiye’nin mercimek ambarıdır

Sebzecilik sulama imkânı az olduğu için gelişmemiştir Meyvecilik önemlidir Tektek Dağlarında yabânî fıstık ağaçları aşılanmaktadır Antep fıstığı üretimi artmaktadır 80 bin hektarlık bağlardan yaklaşık 100 bin ton üzüm elde edilir Halfeti ve Birecik ilçelerinde zeytincilik yapılır Gün geçtikçe zeytinin yerini daha kârlı olan fıstık ağaçları almaktadır

Hayvancılık: Bitki tarımından sonra en önemli gelir kaynağı hayvancılıktır 60 köyde hayvancılık birinci derecede gelir kaynağıdır 375 köyde ise ikinci derecede gelir kaynağıdır İlde sığır, koyun, kılkeçisi ve hindi beslenir Arıcılık gelişmektedir Urfa’nın tereyağı çok meşhurdur Siverek’te yağcılık bir sanâyi koludur Türkiye’nin en iyi yarış atları bu ilde yetiştirilir

Ormancılık: İlde orman yok denecek kadar azdır Tektek Dağlarında yabânî fıstık ormanları, Karacadağ’da yer yer meşe, iğde, palamut korulukları bulunur

Mâdenleri: Şanlıurfa mâdencilik bakımından zengin sayılmaz Başlıca mâdenler asfaltit, fosfor tuzu, kurşun ve mermerdir Bu yataklar zengin sayılmaz

Sanâyi: Şanlıurfa’da sanâyi az gelişmiştir Fakat GAP ile kurulacak hidroelektrik santralının devreye girmesiyle sanâyinin hızla gelişerek bu ilin bir sanâyi merkezi hâline geleceği tahmin edilmektedir Başlıca sanâyi kuruluşları: Un fabrikaları, tuğla-kiremit fabrikaları, Urfa Pamuk İpliği Sanyii AŞ, Çimento Fabrikası, Hilvan Yem Fabrikası, Siverek Tereyağ Fabrikası, Tarım Âletleri ve Makinası Fabrikası, Et ve Balık Kurumu Et Kombinası ve Yapağı Yıkama ve Yün İpliği Fabrikası

Ulaşım: Şanlıurfa, karayolu ağının önemli kavşaklarından biridir Gaziantep-Şanlıurfa-Nusaybin-Cizre-Habur yoluyla ülkenin güneydoğu ve güneybatısına bağlandığı gibi Gaziantep’ten ayrılan kollarla Batı ve İç Anadolu’ya da bağlanır Adıyaman ve Diyarbakır yönlerinden gelerek Hilvan’ın kuzeydoğusunda birleşen yol Urfa’dan geçer ve güneye, sınır kapısına inerek Suriye’ye ulaşır Bu yol transit taşımacılık açısından çok önemlidir
İl dâhilinde devlet yolları 510 km ve il yolları 400 km’dir Demiryolu hattıSuriye sınırına paralel geçer Şanlıurfa’da demiryolu ilin güneyindedir İl dâhilinde 11 istasyon vardır


1990 sayımına göre toplam nüfus 1001455 olup, bunun 551124’ü ilçe merkezlerinde, 450331’i köylerde yaşamaktadır Yüzölçümü 18584 km2dir

Örf ve âdetleri: Şanlıurfa çok eski bir yerleşim merkezidir Târih boyunca pekçok millet ve medeniyetler bu bölgeye hâkim olmuşlarsa da; 11 asırdan bu yana bu ilde Türk-İslâm kültürü hâkimdir

Mahallî kıyâfet: Kadınlarda başlara yaşmak ve peçe giyilir Genç kızlar al fes üzerine poşu sararlar “Köfü” denilen gelin başlıkları altınla süslenir Uzun etekli entâri giyilir Kadifeden ceket dize kadar uzanır ve sırmayla işlenir Entârilere zıbın veya fistan denir Ceket ve yeleğin üzerine üç etek geçirilir Bunun üstüne peştemal (önlük) bağlanır Fistan altına şalvar; ayağa da “kaliç” denilen ayakkabı giyilir

Erkekler, önü kapalı göğsü açık entariyle üste ceket giyerler Kışın keçe abalar, pamukludan yapılan şalvar, tercih edilir Yerli deriden yapılan postal giyilir Şehirlerde mest lastikle potin ve kundura kullanılır

Mahallî halk oyunları: Şanlıurfa efsâneler, türküler, mâniler, halk oyunları bakımından çok zengindir Halk musikisi Güneydoğu Anadolu bölgesinin özelliğini taşır Başlıca halk oyunları: İki ayak, üç ayak, beş ayak, Urfalı, tekir ve derik halayları, dörtlük, kılıçkalkan, isfahan, ağır hava, lorke, keriboz, kol oyunu, mimiteşi, şeyhanlı ve velyişhâne’dir

Mahallî yemekler: Çiğ köfte, bayram köftesi, peynirli helva ve Urfa baklavası Bunlardan en meşhuru ise çiğ köftedir

Çiğ köfteler ne acı

Ayran bunun ilâcı

Tez yoğur gelin bacı

İster canım çiğ köfte

Çiğ köfteyi yoğuran

Bulgurunu savuran

Bol ayran, tâze soğan

İlle canım çiğ köfte

Şanlıurfa’nın yağı, bakır tepsileri, gümüş işleri, halı ve kilim işleri meşhurdur
Eğitim: Şanlıurfa ilinde okur-yazar oranı düşük olup, % 60 civârındadır İl dâhilinde 50 ana sınıfı (okul öncesi eğitim), 1292 ilkokul, 13 ilköğretim okulu, 7 yatılı ilköğretim bölge okulu, 20 bağımsız ortaokul, 17 genel lise, 4 Anadolu Lisesi, 6 endüstri meslek lisesi, 1 teknik lise, 4 ticâret lisesi, 5 kız meslek lisesi, 4 imam-hatip lisesi, 2 çıraklık eğitim merkezi vardır Ayrıca yeni kurulan Harran Üniversitesine bağlı Ziraat Fakültesi, Mîmarlık ve Mühendislik Fakültesi vardır


Urfa tarihi

Peygamberler şehri diye anılan Urfa’nın 8000 yıl öncesine kadar uzanan zengin bir târihi vardır Hatta hazret-i Âdem ile Havva’nın bir müddet Urfa’da kaldığı rivâyet edilir Arap târihçilerine göre “Tufan”dan sonra hazret-i Nûh tarafından kurulan 18 şehirden biri de Urfa’dır Böylece Urfa ilk yerleşim merkezlerinden biridir Kuruluşundan bu yanaUrfa, yüzlerce efsâne ve hikâyeye konu olmuştur

Urfa bağrında kurulan dünyânın ilk üniversitesi olarak bilinen Harran Üniversitesi ile ilk çağların kültür merkezi olmuştur Urfa her köşesinde ve her taşın altında (târihi eser) efsâne yatan Efsâneler şehridir Urfa Sümerler ve eski Babillilerin nüfûzu altında kalmıştır Anadolu’da ilk siyâsî birliği kuran Hitit İmparatorluğu bu bölgeyi sınırları içine almıştır Hititlerden sonra Âsurlular, onlardan sonra da Babilliler tekrar Urfa bölgesini ele geçirdiler Medler Babilleri yenice bu bölge ve Bâbil topraklarını Medler ele geçirdiler Medlerin yerine geçen Persler bu bölgedeki hâkimiyetlerini devam ettirdiler MÖ 4 asırda Makedonya Kralı İskender, İran Pers Devletini yenerek ortadan kaldırınca bu bölgeyi Makedonya İmparatorluğu topraklarına katmıştır Makedonya Kralı İskender ölünce, imparatorluk komutanları arasında paylaşıldı Bölge, Asya İmparatorluğu Salevkosların payına düştü

Hurrilerin yaşadıkları Murri-Mitanni Devleti bu bölgede kuruldu Krallığın başşehri “Vaşşugar” bugün Suriye sınırı üzerinde Habur Nehri doğusunda Resûleyn kasabasıdır MS 1 asırda Romalılar bölgeye erişmişlerse de Urfa şehri Roma ile Patlar ve bunların yerine geçen Sasaniler arasında mücâdele konusu oldu Pat ve Sasaniler bölgeyi daha çok ellerinde tuttular MS 395’teRoma İmparatorluğu bölününce, Fırat ve Torosların ötesi olan Doğu Anadolu bölümü bütün Anadolu gibi Doğu Roma (Bizans)nın payına düştü ve bu bölge Bizans ile İran arasında jeopolitik mücâdele konusu oldu Bizans devrinde Urfa’ya Edessa dendi ve bu şehirde Arâmi kültürü ve Sâmiler hâkim oldu Arâmi kralları Bizans ve İran’a harac vermek sûretiyle varlığını devam ettirdiler

Asr-ı Saadette, hazret-i Ömer’in halifeliği zamânında Urfa, Müslümanlar tarafından fethedilerek İslâm devletine katıldı Abbâsîler devrindeyse Urfa ve Harran, iki mühim yerleşim ve kültür merkeziydi

1086’da Selçuklu Türkleri bölgeyi Emir Bozan Bey emrindeki Türk ordusuyla Bizans’tan alarak fethetti Birinci Haçlı Seferinde Urfa, Lâtinlerin eline geçti Burada bir Haçlı Devleti kuruldu 1098-1146 arasında 48 sene içinde Fransız asıllı 4 kont, Haçlı Devletini idâre etti Zengilerin başkumandanlığındaki Türk orduları bu kontları yenerek esir aldılar ve nihâyet Nûreddîn Zengi Urfa’yı geri alarak kontluğa (Haçlı Devletine) son verdi Urfa topraklarında Beyteginler isimli bir Türk hanedanı 1144’ten 1233’e kadar 89 yıl beylik kurdu ve bu devlet Zengilere, Artukoğullarına, Eyyûbilere ve Anadolu Selçuklu Devletine tâbi olarak varlığını devam ettirdi

On üçüncü asır ikinci çeyreğinden sonra İlhanlılar, Türkleşmiş İran Moğolları ve Mısır-Suriye Türk Memlûk İmparatorluğu bölgeye hâkim oldular Akkoyunlular ve Karakoyunlular Mısır-Suriye Türk Memlûk Devletine tâbi olarak bu bölgeyi ele geçirdiler

Yavuz Sultan Selim Han 1516’da Urfa ve civârını Osmanlı Devleti sınırları içine kattı Urfa, Osmanlı Devrinde 8 sancaklı “Rakka” beylerbeyliğinin (eyâletinin) çok defâ merkezi oldu Osmanlı Devrinde “Ruhâ” veya “Urfa” ismiyle anıldı Kânûnî Sultan Süleymân Han Irakeyn Seferine giderken iki gün Urfa’da kaldı Osmanlılar zamânında Urfa önemli bir şehir olmak sıfatını muhâfaza etti ve mühim şahsiyetler yetiştirdi Urfalı meşhurların sonuna Ruhâvî, Rehâvî veya Urfalı lakabı eklenmiştir Şâir Nâbi Urfalıdır

Tanzimattan sonra Urfa, Halep vilâyetinin (eyâletinin) 5 sancağından (vilâyetinden) birine merkez oldu Sancağın 5 kazâsı bulunuyordu Bilâhare Halep’ten ayrılarak müstakil sancak oldu

Birinci Dünyâ Harbinden sonra 7 Mart 1919’da İngilizler tarafından işgal edildi ve 1 Kasım 1919’da Urfa’yı Fransız işgal kuvvetlerine devrettiler Fransızlar Urfa’da bulunan Ermeni azınlığını silahlandırarak, Ermenilere aşırı imtiyazlar tanıdılar Türklere âit malları Ermenilere devretmeye başladılar 29 Aralık 1919’da Urfa’ya tâyin olan hemşehrileri Jandarma Komutanı Yüzbaşı Ali Saip (Ursavaş) Beyin liderliği altında Fransızları kovmak için teşkilât kurdular Siverek’ten Said Bey idâresinde Badıllı Aşiretiyle güneyde Aneze Aşireti Reisleri düşmanı kovmak için gönüllülerini bu teşkilâta verdiler 15 Ocak 1920’de başlaması düşünülen savaş ikmal zorlukları ile 8/9 Şubat 1920’ye tehir edildi Millî Kuvvetler Fransız işgal birlik komutanına ültimatom vererek yirmi dört saat içinde Urfa’yı terk etmesini istediler Fransızlar reddedince 9 Şubatta Millî Kuvvetler Urfa’nın yarısını ele geçirdiler Urfa köylüleriyse Suruç ve Birecik’teki Fransız birliklerini kuşattılar 12 Şubat’ta şiddetli çarpışmalar oldu Urfa Müdâfaası 60 gün sürdü Fransız askerleri atlarını kesip yemeye başladılar ve cephaneleri tükendi Paris Gazetelerinde asker âilelerinin yazdığı:

“Haçlı Seferlerinde yüzbinlerce Hıristiyana mezar olan Türk Yurdu Anadolu’ya, evlatlarımızı bile bile ölüme göndermeye râzı değiliz Hükümet istifâ etsin!” şeklinde mektuplar çıktı Bir Fransız teğmenin:

“Marsilya’dan ayrılıyoruz Bile bile Türkiye’ye kendi mezbahamıza sürükleniyoruz” şeklinde başlayan hâtıra defteri Fransız kamuoyunda tesirler meydana getirdi
Nihâyet Fransız işgal birlikleri müzakereyi kabul etiler Urfalıların verdiği 60 deve, 20 katır ve Türk askerinin himâyesinde gece karanlığında Urfa’yı terk ederek, Suruç’a gittiler 11 Nisan 1920 günü duâ, tekbir, gözyaşlarıyla Urfa Kalesine Türk Bayrağı kıyâmete kadar burada kalsın duâlarıyla çekildi Urfalılar Fransız askerleriyle kahramanca savaşarak Urfayı düşman istilâsından kurtardılar Cumhûriyet Devrinde bütün sancaklar gibi Urfa da kendi ismini taşıyan ilin merkezi oldu
Peygamberler diyarı olarak adlandırılan Şanlıurfa târih hazinesiyle dolu bir ilimizdir Târihî eserler bakımından zengin olan Şanlıurfa’da hazret-i İbrâhim, hazret-i Eyyûb ve hazret-i Şuayb’a (aleyhimüsselâm) âit izler vardır Hazret-i Âdem ile hazret-i Havva’nın bir müddet bu şehirde yaşadığı rivâyet edilir

Halilürrahman Câmii: (Mevlid-i Halil): Selahaddîn Eyyûbî’nin yeğeni, Melik Eşref tarafından 1211’de yaptırılmıştır Câminin yanında medrese odaları, hazire ve türbeler vardır Bu câmi, Şanlıurfa ve Güneydoğunun en büyük câmisidir 500 m2 üzerinde 2 minâreli, bir büyük ve 35 küçük kubbe üzerine kurulmuştur Selçuklu mîmârî tarzında yapılmıştır Câminin yanında 17 asırda yapılmış bir havuz vardır Bu havuz bir kanalla Ayn-i Zelihâ (Zelihâ Kaynağı) adı verilen 1500 m2 lik göle bağlanır Nemrut isimli zâlim bir kral, İbrâhim aleyhisselâmı bir tepe üzerinde kurdurduğu mancınıkla muazzam bir odun yığını hazırlatıp ateşe attırır Fakat Allahü teâlâ bu ateşi ânında berrak bir göl hâline getirir Hazret-i İbrâhim ateşe atıldığı ve ateşin onu yakmadığı Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerle sâbittir Bu göl ve havuzda bulunan balıklar kutsal sayılır ve halk tarafından yenmez

Ulu Câmi: Câmii Kebir Mahallesindedir Yapım târihi kesin belli değildir Urfa’nın en eski câmisidir Sekiz köşeli mîmârisi ayrı bir özellik taşır Avludaki kuyunun suyuna Îsâ aleyhisselâmın mendili batırılarak hastalara su getirildiği rivâyet edilir Eski aslî ismi “Kızıl Kilise” olan bu yerde daha önceleri ay ve güneş tapınakları vardı Nemrut Sarayı diye eskiden anılırdı Taşları kızıl renktedir Câmi avlusunun doğu köşesinde Selâhaddîn Medresesi yer alır Câmi avlusunun batısındaki mezarlıkta Haçlılara karşı şehit düşen yedi kumandanın kabirleriyle Mevlânâ Halîd-iBağdâdî hazretlerinin mübârek oğullarına âit tek kubbeli türbe bulunmaktadır Minârenin genişliğiyle uzunluğu eşittir Hâlen saat kulesidir Câminin içinde, 48, dışında 15 sütun vardır

Rizvâniye Câmii: Balıklı Gölün yanındadır Rakka Vâlisi, Hamârizâde Ahmed Rizvare Paşa 1736’da yaptırmıştır 30 hücreli ve 2 dershâneli medresesi vardır Bağdat’tan kütüphânesine iki katır yükü yazma kitap getirilmiş olduğu söylenir

Hasan Paşa Câmii (Tokdemir Câmii): Gölbaşı MahallesiyleAharbaşı Çarşısı arasındadır Tek kubleli kısmını Tokdemir adlı bir Türk beyi, yanındaki ana kısmı ise 1499’da Uzun Hasan adına Şeyh Yâkup yaptırmıştır Bu câmiye sonradan üç kubbeli Hasan Paşa Câmii eklenmiştir Dikdörtgen avlunun doğusunda bulunduğu tahmin edilen medrese günümüze ulaşmamıştır Yavuz Sultan Selim Han devrinde tâmir ettirilmiştir Daha sonraki tâmirlerle de orijinalliğini kaybetmiştir

Ak Câmi (Nîmetullah Câmii): Nîmetullah Mahallesinde olup, yapım târihi kesin olarak belli değildir Plânı Edirne’de bulunan üç şerefeli câmiye benzemektedir Minâresi Urfa’daki minârelerin en uzunudur Avluda mesire odaları ve türbeler vardır

Hazret-i Eyyûb Mağarası: Eyyûb aleyhisselâmın çile çektiği mağaradır İl merkezinin 2 km güneyinde yer alır Dar ve karanlık bir mağara olup, 4 basamakla inilir

Dergah (Nakşın) Mağarası: Urfa Kalesinin eteklerindedir İbrâhim aleyhisselâmın doğduğu mağara olarak bilinir En çok ziyâret edilen yerlerdendir Mağaranın yanındaki kuyudan çıkan suya zemzem denilir Suyun tadı zemzeme benzemektedir Bu bölgede yedi mağara vardır Bir mağarada da İbrâhim aleyhisselâmın annesinin yattığı söylenir

Hazret-i Şuayb Mağarası: Târihî Şuayb şehrindedir Bu şehir kalıntısı Şanlıurfa’ya 120 km uzaklıktadır Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesinde “Devr-i Mesih” denilen yere (kiliseye) seyâhatı esnâsında hazret-i Îsâ’nın geldiğini ifâde eder Havariler burada İncil’i hazin sesle okudukları için buraya “ruhâvî” denir

Hayat bin Kays Harrâni Türbesi: Harran ilçesindedir Büyük veli, âlim Hayat bin Kays el-Harrânî hazretleri medfundur Ziyâret mahallidir

Urfa Kalesi: Şehir yakınında Dambak Tepesindedir MÖ 2000 yılında yapıltığı tahmin edilmektedir Haçlı Seferleri sırasında önemli rol oynamıştır Osmanlılar zamânında tâmir ettirilen kale, iç ve dış olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir Dış kale dört kapılıdır İç kale 25 burçlu ve tek kapılıdır Kale üstünde bulunan iki taş sütunun İbrâhim aleyhisselâmın ateşe atılmasında Mancınık olarak kullanıldığı söylenir Kalenin arkasındaki mahalleye Kırk Mağara ismi verilir Her evin bir mağarası vardır Şehrin etrâfını çevreleyen surların Harran Kapısı, Bey Kapısına âit Mahmudoğlu Kulesiyle bâzı duvar ve burç kalıntıları günümüze kadar gelebilmiştir

Birecik Kalesi: Birecik ilçesindedir Kale 1900’de Haçlı ordusu tarafından işgal edildiyse de, şehir merkezi Türklerin elinde kaldı Kale 56 m yüksekliğindedir

Harran Şehir Harâbeleri: Şanlıurfa’nın 44 km güneyindedir Mezopotamya’daki çeşitli medeniyetlerin izlerini taşır Hitit, Roma ve Türk devirlerine âit çok değerli târihi eserler ve belgeler bulunmaktadır Dünyânın ilk üniversitesi kabul edilen Harran İslâm Üniversitesinin kalıntıları buradadır 75 m yükseklikte olduğu sanılan “Rasat Kulesi”nin hâlâ ayakta kalan 40 m’lik bölümü ilgi çekmektedir Harran İslâm Üniversitesi Urfa ile Akçakale arasındadır Harran Ovası milletlerarası ölçülere göre dünyânın üçüncü ve Türkiye’nin birinci ve en verimli arâzisidir Güney Anadolu Projesiyle bu ova sulu tarıma geçerek Türkiye’de tarım üretiminde büyük bir patlama olacaktır

Târihçi Batlemyus’a göre, Harran’ı Sümerler MÖ 6000 senesinde kurmuşlardır Harran yol mânâsına gelir 1185’te Endülüslü Muhammed el Cübeyr Harran’ı gezdiğinde 2 üniversite, 2 hastâne, düzgün, geniş caddeler, güzel evlerden bahseder Sâbit bin Kurra ile El Battânî Harran Üniversitesinden yetişmiştir MÖ 3000 senesinden MS 1260’ta Moğolların şehri yıkmasına kadar medeniyetlerin beşiği olan Harran’ın sırları hâlâ çözülememiştir İncelemeler devam etmektedir

Târihte ilk astronomi çalışmalarının başladığı yer olduğu sanılan Harran’da, kazı çalışmalarını 1952’de İngiliz Arkeolog SRice başlatmıştır Bu kazılarda Bâbil Kralı Nabonid’in mezartaşı bulunmuş olup, Şanlıurfa Müzesindedir Külâh (arı kovanı) biçimli kerpiç yapı dünyâda sâdece bu bölgede bulunmaktadır Harran elips biçiminde 5 m yükseklikte ve 4 km uzunluğunda bir duvarla çevrilidir Kale duvarlarının Anadolu, Aslanlı, Bağdat, Musul, Rakka ve Halep kapıları vardır

Selçukluların kurduğu, Moğolların yıktığı üniversiteyi Yavuz Sultan Selim Han yeniden inşâ ettirmiştir

Sumatar: Şuayip şehrine giden yol üzerinde bulunan bu eski şehir harâbeleri Asurlulardan kalmadır Hazret-i Şuayb’in mağarası da buradadır Fırfırlı Kilisesi; çok eski bir kilisedir Simetrik bir yapıdır

Nemrud Tahtı: Urfa’nın güneybatısındaki dağ silsilesi içinde sarp ve yüksek bir tepenin zirvesindeki düz kayalığa bu ad verilmiştir Düzlüğün gerisinde kayalara oyulmuş odunluklar bulunur

Mesire Yerleri: Urfa’da tabiî bitki örtüsü zayıf olduğundan fazla mesire yeri yoktur Başlıca mesire yerleri şunlardır:

Aynızeliha Gölü: İl merkezinde olup, gölün etrafı kavak, söğüt, dut, nar ve incir ağaçlarıyla kaplıdır Gölde yaşayan balıklar kutsal sayıldığından yenmez Burası Urfa’nın önemli mesire yerlerindendir

Halilürrahman Gölü: İl merkezinde olup, gölün etrafı söğüt ve çınar ağaçlarıyla kaplıdır Göldeki balıklar kutsal sayıldığından yenmez Turizm açısından önemli olduğundan çevresinde çeşitli tesisler yapılmıştır

Karaköprü: İl merkezine 5 km mesâfede, Karaköprü Köyünün yamaçlarında güzel bir mesire yeridir Çevresi söğüt, kavak, nar ve dut ağaçlarıyla kaplıdır Çok güzel soğuk su kaynağı da vardır
Direkli: İl merkezinin kuzeybatısındaki Direkli Deresi çevresi ağaçlarla kaplı bir dinlenme yeridir Bu bölgede ayrıca büyük bir yeraltı suyu vardır Su çok tatlı olup, şifâlı olduğu söylenir

Alıntı Yaparak Cevapla