08-14-2012
|
#2
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Tarihten Kalan Kent: Midyat
Şehrin tüm yapısı tarihi olmasa da Midyat'a özgü kataro taşı ile yapılan ve Mezopotamya figürleri ile süslenen yapılar, tüm kentin tarih öncesine ait olduğu hissiyatını uyandırıyor
Evlerin avlusunda bulunan derin bîrler (su kuyuları) ise dikkatlerden kaçmıyor Nerede ise her evde temiz su kuyuları bulunuyor  
Kentteki kilise ve cami yoğunluğu dikkat çekiyor Az ileride duran bir Ermeni Kilisesi'ni dolaşmak istiyoruz  Ne yazık ki, kapalı Çünkü bir zamanlar yaşadıkları kenti Ermeniler terk edeli epey zaman oluyor Buradaki Ermenilere ne olduğunu bilen bir mahcubiyetle kilisenin kapalı kapısından dönüyoruz  
Aklımız 1915 olaylarında kalıyor Bu kentte 1915'in can yakan bakışları dolaşıyor Ermenilerin 'Büyük Felaket' dedikleri o günlere, yaşananlardan Ermeniler kadar nasiplerini alan Süryaniler 'Seyfo' yani 'Kılıç zamanı' diyor Gayrimüslimlerin gözlerindeki Seyfo zamanından kalma korku ve birazcık da ürkeklik dikkatten kaçmıyor  
Az sonra kızlı erkekli bir grup çocuk etrafımızı sarıyor Seriye takılmış gibi konuşuyorlar: 'Abla sizi kiliselere, Sıla'nın evine, Bir Bulut Olsam'ın evine götürelim mi?' Arada bize şehrin tarihinden bahsediyorlar Ama maalesef bilgilerine bizden alıcı bulamıyorlar  
Davetsiz konuklar
Hafif yokuşlu dar sokakları dolaşırken kendimizi büyük kapılı bir evin önünde buluyoruz Destursuz daldığımız iki katlı evin girişinde önce bir su kuyusuna, sonra da ev yapımı Midyat şaraplarına rastlıyoruz Evin üst katındaki ev sahipleri şaşkın bakışlarla bize bakıyorlar  Sonra şaşkınlıklarını bir kenara bırakıp davetsiz konuklarına bir Midyat evini göstermenin telaşı ile davet ediyorlar
Evin kimi yerleri eski, kimi yerleri ise yeni yapılmış  Geniş avlulu ev bir konak gibi  Süslü trabzanlarla çevrili merdivenleri çıkıp damından Midyat'ı izliyoruz Muhteşem görünüyor Çanlar, konaklar, kıvrımlı yapılar Midyat taşına bürünmüş  Tüm kent tek elden çıkmış gibi geliyor  
Evren'in konuştuğu yerde
Hemen yanıbaşımızda yükselen bir yapı ise muhteşem bir konak gibi Oraya gidiyoruz Bu tarihi yapı şimdi bir konukevi olarak kullanılsa da tüm Türkiye burayı 'Sıla'nın evi' olarak tanıyor
Alt katta tertemiz bir su kuyusu ve genişçe bir mutfak uzanıyor Karşı tarafta ahşap damlı bir yapı daha uzanıyor Merdivenleri ve katları önce bir çırpıda çıkıyoruz  Sonra inceleye inceleye iniyoruz  
En üst katta demir trabzanlarla süslenen küçük balkona çıkıyoruz Balkonun dışa bakan yüzünde dikkat çeken figürleri izliyoruz Ordan da Midyat'a bakıyoruz  
Rehberimiz '1980 Askeri Darbesi'nden sonra cumhurbaşkanı olan Kenan Evren burada halka hitap etti' diyor Bu bilgi bir anda balkona başka bir nazarla bakmamıza yol açıyor 'Burada kaç kişiye bu darbe generali hitap etti acaba?' diye düşünüyorum  
Az ilerde kentin dışına doğru görülen geniş yapıya gözüm takılıyor Oraya Topçular Kilisesi deniyormuş Asıl adı Mor Hobil olan kiliseye bir vakitler ordunun topçuları yerleştirilince adı halk arasında Topçular Kilisesi olarak kalıyor
Konukevinin bir alt katına inerken balkon kısmında gözcü kulesini ve mevziyi hatırlatan kapalı bir mekan dikkat çekiyor Buranın çok eskiden savaş için kullanıldığı söyleniyor bize Bu muhteşem konağın bir yüzünde saklı olan savaş hikayesi şaşırtıyor Yaşam ve savaş madalyonun iki vazgeçilmez yüzü gibi duruyor konakta  
Katları dolaşmayı bitirdiğimizde, 'Burada ancak bir aşiret reisi yaşamıştır' diyoruz ve yanılmıyoruz Kentte hâlâ varlığını sürdüren ağa-aşiret düzenine has çizgilere pek çok yerde rastlıyoruz  
Topçular Kilisesi'nde 'adanmış' bir hayat
Az ilerde ise siyahlar giyinmiş bir başka kadın ise arkasını dönüyor Bunların manastırın rahibeleri olduğunu anlıyoruz Onları daha çok utandırmadan tarihi yapının kilise kısmına geçiyoruz
Orada dikkatimizi Arap yazısına benzer yazılar çekiyor Yazıların Aramice olduğunu öğreniyoruz Farklı farklı yazılan yazılar dikkatimizi çekince kilisedeki bir genç 'Aynı yazının 7 farklı çeşidi var' diyerek şaşkınlığımızı gideriyor
Metropolitlerin resim ve mezarlıklarını da gösteriyor Metropolitlerin mahşer günü İsa'yı ayakta karşılamak için dik ya da oturulmuş şekilde defnedildiklerini anlatıyor
Kiliseden çıkarken manastır bahçesinde ufak tefek işlerle uğraşan rahibe kadınlar aklıma takılıyor Yaşlıca ama dingin yüzlü bir tanesinin yanına oturuyoruz Yanımdaki arkadaşım resim çekmeye kalkınca Kürtçe istemediğini anlatıyor 'İnancımıza göre bizim resim çektirmemiz günah' deyince, fotoğraflarını çekmekten vazgeçiyoruz
Ama o dingin yüzün hikayesini de merak ediyoruz Adının Feride olduğunu söyleyen Süryani rahibe, birkaç yıldır manastırdan çıkmadığını anlatıyor Çok konuşmaktan hoşlanmıyor Ama sorularımıza da yanıt veriyor
Türkçe sorularıma ısrarla Kürtçe yanıt vermesi üzerine 'Niçin' diyorum 'Dilimiz babamızdır, atamızdır Dilimizi unutursak atamızı babamızı unutmuş oluruz' diyor Niçin fotoğraf çektirmediğini sorduğum anda ise bize geniş demir kapıyı gösteriyor: 'Şu kapıdan girdiğimiz andan itibaren dünyevi her şeye sırtımızı döneriz Kalıcı olan öbür dünyaya hazırlanırız Biz buraya ömrümüzü tamamlamaya geldik Kendimizi bu dünya için ölü sayıyoruz '
Anlatımından ve bakışlarındaki dinginlikten Feride'nin öyküsünün 'adanmış' olduğunu anlıyoruz  
İnançların ve dillerin acılardan sonra kardeşliğe ulaştığı bu kentte herkesin; bir yüzünün Hıristiyan, bir yüzünün ise Müslüman ya da Yezidi olduğunu  Dilinin bir yanının Kürt, bir yanının ise Asuri ya da Mehellimice olduğunu anlıyoruz  Hayatların bir yüzünün bu dünya, diğer yüzünün ise öbür dünyaya döndüğünü öğreniyoruz  Tıpkı tarihten çıkıp gelen, ancak bugünü de yaşayan Midyat gibi  
Sitere Ana'nın ferman korkusu
Tombul ve güleç yüzüne hemen ısınıyoruz Bizimle önce Kürtçe konuşuyor Rehberimiz Süryanice konuşmaya başlayınca o da keyiflenerek anadilinde konuşmaya başlıyor Rehberimiz bir Kürt Ancak Süryanice öğrenmek için kursa gidiyor 'Bir Midyatlı Midyat'ın olan şeyleri bilmeli' diyor Bu çok dilli hal bizi biraz da mest ediyor Halkın hemen hemen hepsi Kürtçe biliyor Bunun yanında ise Mehellimiler ve Süryaniler kendi dillerini de biliyor Çok az Kürt'ün diğer dilleri bilmesi ise bizi düşündürüyor Egemen olanın diğer yerel dillere ilgisizliği dikkatimden kaçmıyor
Sitere Ana, eli kolu ile Midyat'ı anlatıyor Biz, Süryanilerin buralarda güvenli yaşayıp yaşamadığını sordukça, o çevreyi anlatıyor Israrlı sorularımız karşısında dayanamayarak, 'Buralarda aşiret var, onlarsa Süryanileri bir de yoksulları eziyor' diyor Eli ile tarlaları işaret ederek 'Hepsi onların, bizler onların xulamlarıyız' diyor Süryanilerde ağalığın hiç olmadığını söyleyen Sitere Ana, şimdiki aşiret reisi ağaların aynı zamanda korucu olduğunu anlatıyor Felemeze Cuma, Felemeze Aslan, Süleyman Çelebi, Abdullah Taş isimli ağaların isimlerini bir solukta sıralıyor
Ağalardan bahsederken ferman zamanından korktuğunu anlatıyor Fermanın ise gayrimüslimlerin geçmişte yaşadığı mezalime denk geldiğini daha sonra anlıyoruz Sitere Ana'dan ayrılıp Topçular Kilisesi'ne doğru ilerliyoruz  Yolda tarlalarda açan çiçekleri hayranlıkla izliyoruz  
|
|
|