Prof. Dr. Sinsi
|
Mardin Şiirleri - Mardin İle İlgili Şiirler
Mardin - Kültürler Kavşağı
Kusursuz bir işçilik
Aşkla, sevgiyle yontulup perdahlanmış,
Belki de, acıyla yoğrulmuş,
Emek ile, ter ile şekillenmiş,
Büyük taş bloklar,
İşlemeli kapılar  
Yüzyılların sararttığı,
Taş konaklarla süslü,
Her taşın tanıklığında,
Her evin ayrı bir hikayesi,
Ayrı bir gizemi ve sırrı olan,
Her taşı tarih kokan bir şehir,
Bir taş yapı simgesi  
Doğaya, taşa, toprağa ve güneşe saygılı,
İklime ve insana dost,
'Marduk' kuralları geçerli burada  
Yazılı olmayan,
Ama, Babil'den beri geçerli olan yaşam kuralları;
Kimse,
Kimsenin güneşini, havasını kesmez,
Kimse,
Kimsenin suyunu kirletmez  
Zamana karşı bir direnişe tanık olursunuz,
Zamanın durduğu bu kentte
Öykülerle bezeli bu kent  Mardin  
Mezopotamya'da,
Bir dağ yamacında kurulmuş,
Kervan ve savaş yolları olmuş bin yıllarca
Timur, Kustus, İskender ve diğerlerinin,
Hep ağzını sulandırmış  
İçinde,
Çeşitli dinlerin ve dillerin,
Kapı komşu yaşadığı;
Müslümanlar, Kameriler ve Museviler,
Süryani, Ermeni, Keldani ve Yezidiler,
Kürtler, Araplar, Çeçenler ve diğerleri
Bir dinsel ve dilsel mozaik  
Hiçbir din ve dil baskın olmamış diğerine,
Yaşam damarını kesmemiş, gücü elinde bulundurduğunda  
Sevgi, saygı ve hoşgörü bir gelenek buralarda,
Nusaybin'de Zeynel Abidin Camii,
Süryani bir usta ve oğulları tarafından inşa edilmiş  
Deyru'z- Zafaran Manastırı'nın alt katında;
Tavanı, 'Kilit Taşı' ile ayakta duran,
Harçsız, dev taş bloklarla örülmüş Zerdüşti ateş ve güneş tapınağı,
Rahatsız etmemiş bugünkü sahiplerini
Ve korumuşlar gözbebekleri gibi,
Bu güne taşımışlar hiç gocunmadan,
Binlerce yıllık bir kültür abidesini
Büyüleyici ve muhteşem bir insanlık mirası  Bu şehir Mardin  
Sapsarı,
Safran sarısı bir gün ışığında,
Mor lacivert akşamlarda,
Üzerine kurulduğu dağa yaslanıp,
Mezopotamya ovasını seyre dalar
Yüzyılların yorgunluğunu;
Aşağıda dalgalanan yeşil denize,
Üzerinde yaşayan insanlara,
Taşa toprağa ve tüm canlılara
Sevgiyle, coşkuyla bakarak atmaya çalışır,
Kentin yaşlıları gibi  
Yaşlılar;
Çarşıda,
Kapı önlerinde,
Kaldırımlara konulan,
Alçak iskemlelerde oturur çoğu zaman
Bir yandan serinlenirken gölgede,
Bir yandan da,
Tespih çekilir, tütün sarılır,
Geçmiş yad edilir,
Doyulmamış yaşama,
Ve,
Yaşanmamış anlara derinden bir ahhh çekilir  
Biraz sonra,
Sıcak bir yağmur yağar,
Ve yıkamaya başlar,
Kentin,
Dar ve biçimsiz sokaklarını,
Yaşanmamış anlarla beraber  
Dantel gibi işlenmiş evler;
Çoğunun girişinde geniş merdivenler,
Heybetli sütunlarla desteklenmiş sahanlıklar,
İçerden açmak için,
Bahçe kapısı mandalına bağlı uzunca ipler,
Güneşi boylu boyunca alan,
Dar ve uzun odalar,
Seyrine doyum olmayan cumbalar,
Yol veren abbaralar  
Buralarda ne sevdalar,
Ne acılar,
Ne sevinçler yaşandı kim bilir 
Güneş;
Bütün ihtişamı ve tüm çıplaklığıyla,
En güzel renklerini buraya taşır,
Sarı, tüm tonlarıyla,
Bir renk akustiği oluşturur dağda, ovada
Renk sıtmasına tutulur, toprak ve su
Debelleşir tatlı bir heyecanla,
Bu sancının ürünü,
Muhteşem bir doğum olur,
Güneşin altın renginde,
Üzüm, zeytin, incir ve nar  
Geleneklerin belirlediği haşin bir yaşam
Kahve içmekten,
Konak ağırlamaya,
Düğünden ölüme
Yaşama yön veren ritüeller,
Uyulması zorunlu katı kurallar  
Bazen de güçsüze, yurtsuza,
Uçsuz bucaksız bir sığınak olur
Zamansız zamanlarda,
Şiirsel zamansızlık,
Çağlar ötesi kültürlerin harmanladığı,
Kültürler kavşağı  
Dirlik, düzen ve gücün sembolü,
Siyah kıl çadırlarda düğün ve taziyeler;
Sohbet, barış ve dostlukta,
Bazen de ölümde Acı kahve 'Mırra',
Büyük bir huşu ve saygıyla,
Sunulur misafire
Konukseverlik;
Buralarda bir ibadet gibi,
Bir ayine hazırlanır gibi,
İkrama hazırlanılır,
Kurallarıyla, adetleriyle  
Öyle ki;
Kestiği hayvanın başı ve organları bile,
Büyük tepsilerdeki yemeğin üstüne konur,
Misafire saygı ifadesi olarak  
İp atlayan,
İstop, körebe, saklambaç oynayan çocuklar,
Karanfil kokan kırık leblebi  
Hafif is kokan mis gibi yoğurt,
Toprak gibi kokan toprak,
Damlarda beslenen keklikler,
Taklabaz güvercinler,
Gökyüzünün yorgan olduğu,
Yıldızların şarkı söylediği yaz akşamları,
Gündüzleri,
Van Gogh'un resimlerindeki mutluluk güneşi,
Akrep ve Yelkovanın koşmaktan yorulduğu,
Zamanın durduğu,
Dokunulmamış zamanlar;
Geçmişin ve geleceğin o an yaşandığı,
Çocuksu, özgür ve insancıl zamanlar  
Tek bir dilin sözcükleri değildir,
Burada konuşulanlar
Birkaç ayrı dil konuşulur şehrin sokaklarında,
Ama herkes her sözcüğü anlar,
Kendisine lazım olacak kadar  
Bir yanda;
Camilerde okunan ezan,
Bir yanda;
Aziz Petrus'tan bu yana,
Zangoçun çaldığı çan,
Diğer tarafta;
Doğan güneşe saf tutan insanlar  
Bu kadar baştan çıkarıcı,
Sürükleyici,
Davetkar,
İnsanı başka alemlere götüren,
Şaşırtan,
Ağlatan,
Güldüren bir mekan,
Yeryüzünün hiçbir yerinde yoktur  
Necat İltaş
Tarihi Mardin
kalesinden bakınca kuş bakışı manzarası
deniz gibi görünür o yemyeşil ovası
uzaktan görüntüsü sanki kartal yuvası
nakışlı minareler,medreseler cabası
deyrulzafaran,dara,ulucami ve kırklar
her birisi ap ayrı bir tarih anlatırlar
camiler,hanlar,kilise ve hamamlar
başka yerde bulunmaz bin yüzyıllık çarşılar
ihtişamdan geçilmez cihangir kasımiye
her hanıyla gizemli yedi asırlık zinciriye
avrupa ilan etmiş uygarlık baş kenti diye
bu haysiyet ve onur yakışır mardin'liye
her ırktan her mezhepten her dilden ve her dinden
yaşarlar bir arada kürt,arap,türk demeden
modern avrupa bile ibret alıyor bizden
gel sende gör şahit ol yolun geçse mardin'den
Abdulvahap Altay
|