08-14-2012
|
#6
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Batman Hakkında Bilgi
Batman Cami ve Mescitleri
Ulu Cami (Hasankeyf)
Ancak bu yapı XII yüzyılın başlarında Mezopotamya bölgesine egemen olan Artuklular zamanında (1101-1232) yapılan Mardin, Dunaysir (Kızıltepe) ve Manyafarikin (Silvan) Ulu Camileri gibi yapıların bir devamıdır Kalenin en yüksek noktasında bulunan bu cami Eyyubiler döneminden kalmıştır
Hasankeyf Ulu Camisinin silindirik gövdesinin alt kısmı ile kaidesi kalabilmiş minaresindeki 1327, eyvandaki 1394 ve minberdeki 1396 tarihlerini veren yazıtlar bulunmaktadır Burada kazı yapan Prof Dr M Oluş Arık’a göre bu kitabelerin Eyyubilerin (1232-1524) Hasankeyf’te yapmış oldukları onarımlar sırasında konulmuştur Oluş Arık bu kitabelerin hiç birisinin ilk yapılış tarihine ait olduğunu düşünmemektedir
Ulu Cami Büyük Saray höyüğü ile iç içe olacak kadar yakın ve karışık bir konumdadır Buradaki sarayın Ulu Caminin ve çevresinde yapılacak kazılar bu eserin ne zaman yapıldığı konusunda bir açıklık getirecektir Bununla beraber yapının bugünkü bulgulara göre XIV yüzyılın ilk yarısında yapılmış olabileceği sanılmaktadır
Ulu Caminin güneybatısında çukurlaşan arazide, caminin altındaki mağara ve kayalarla kaynaşmış eski yapılar ve kalıntılar da görülmektedir Bu yapıların bir avlu etrafında toplanan caminin müştemilat yapıları olması da muhtemeldir
El-Rızk Cami (Hasankeyf)
Hasankeyf’in kuzeybatısındaki bu caminin birçok bölümü yıkılmış olmasına rağmen yine de planı çıkarılmıştır Caminin güneyde kale tarafındaki ibadet mekanı heyelan yüzünden nehre uçmuştur Günümüze ibadet mekanının bir bölümü ile en kuzeydeki anıtsal taç kapısına kadar olan 53 28 m uzunluğundaki kalıntıları gelebilmiştir
Camiden günümüze gelebilen en önemli eser başlı başına bir anıt niteliğinde olan silindirik gövdeli minaresi, anıtsal kapısı ve ibadet mekanının kalıntılarıdır Yapının hemen hemen bütünü gibi bunlar da düzgün kesme taş bloklardan yapılmıştır Ayrıca ileri düzeydeki taş oymalarla süslenmiştir
Hasankeyf’in simgesi olan bu minare, üzerindeki kitabeye göre 1409’da Eyyubi Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştır Ancak caminin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır Minare, doğudaki sokak zemininden 37 57 m , çukurda kalan ibadet mekanından 40 85 m olarak ölçülmektedir Kare prizma şeklindeki kaidesi 3 61 m , silindirik gövdesinin çapı da 3 41 m dir Caminin kuzeydoğu köşesine bitişik yüksek kare prizma kaide üzerindeki minare küçük mozaikler halinde kesilmiş renkli taşlar ve kakma tekniği ile düzenlenmiş ince geometrik örgülerle bezenmiştir Bu kaidenin üzerinde daha çok Selçuklu kubbeye geçiş sistemlerine benzeyen biri baş aşağı, ondan sonra gelen başı yukarda olmak üzere üçgenler dizisi bulunmaktadır Bunları sekizgen prizma şeklinde ara bölümler tamamlamaktadır Bunun üzerinde yükselen silindirik gövdenin tüm dış yüzleri son derece ileri düzeyde bir taş işçiliği ile yapılmıştır Gövde üzerinde plastik etki bırakan yatay profil kuşaklar minareyi üçe bölmüştür İlk bölümde damla motifi şeklinde dört büyük rozet belirli aralıklarla dizilmiştir Bu rozetlerin içerisine girift örgü kompozisyonları işlenmiştir İkinci katta ise profil kuşakları sekiz kemer oluşturacak şekilde gövdeyi dolaşmaktadır Üçüncü kat profilli sütuncuklar, mukarnas dilimleri ile bezelidir Minarenin şerefesi dışarıya fazla çıkıntı yapmamakta, üzerindeki petek kısmı da oldukça kısadır Burası da küçük sivri kemerlerle sekiz sahte cepheye ayrılmıştır Bunun üzerine de dilimli bir kubbe şeklinde minare külahı oturtulmuştur
Minarenin gövdesi içerisinden iki ayrı merdivenle şerefeye ulaşılmaktadır
Anadolu taş mimarisinde o zamana kadar görülmeyen, yalnızca anıtsal kapılarda uygulanan bu tür bezemeler Artuklular döneminde kullanılmıştır Büyük olasılıkla da bu tür süsleme Zengiler döneminde başlayarak İlhanlıların etkisi ile zenginleşmiş ve Eyyubiler zamanında da klasik bir konuma getirilmiştir
Günümüze harap bir durumda gelebilen avlunun kuzey duvarının ön yüzü de ileri düzeyde bir taş işçiliği göstermektedir Ancak arka yüzü çeşitli dönemlerde değişikliklere uğramıştır
Sultan Süleyman Camisi (Hasankeyf)
Yapının doğu ucundaki kubbeli odanın 1432’de ölen Sultan Süleyman’ın türbesi olduğu da iddia edilmektedir
Sultan Süleyman Camisinin en önemli bölümü günümüze kadar gelebilmiş olan minaresidir Avlu giriş kapısının güneyinde bulunan dikdörtgen kaideli minarenin her cephesine Arapça kûfi yazı frizleri yerleştirilmiştir Kaidenin üzerinde yükselen silindirik gövde dört kuşakla bölümlere ayrılmıştır Buradaki her kuşak birbirinden farklı şekilde motifler kapsamaktadır Şerefenin yukarısı ne zaman ve nasıl olduğu bilinmeyen bir nedenden ötürü yıkılmıştır Bugün minare gövdesinde de derin çatlaklar bulunmaktadır
Caminin kıble duvarı boyunca doğudan batıya doğru sıralanan bir takım mekanların camiyi oluşturduğu anlaşılmaktadır Kubbe içerisi alçı bezemelerle süslenmiştir Mihrabı Mardin Artuklu eserlerini andıracak şekilde çift renkli taş geçmelerden yapılmıştır Minberinde ise oldukça ileri düzeyde taş işçiliği ile yapıldığı günümüze gelebilen kaidesinden anlaşılmaktadır Minberin kendisi yok olmuştur
Caminin ibadet mekanı ve üst örtüsü yıkılmış olup, Prof Dr Oluş Arık başkanlığındaki kazılar burada yapılmaktadır
Koç Cami (Hasankeyf)
Kitabesi bulunmadığından ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı bilinmemektedir Büyük olasılıkla XIII yüzyıla ait bir eser olduğu sanılmaktadır
Bu camide Mezopotamya ve Arap ülkelerinde ortaya çıkan ilk camilerin çizgileri görülmektedir Ayrıca burada İran geleneğinin kubbe-eyvan ikilisini bir araya getiren sentez de görülmektedir Mihrap duvarı önündeki ince uzun dikdörtgen planlı bir ibadet yeri, doğudan batıya doğru uzanmaktadır İbadet mekanının önünde oldukça büyük bir alanı kaplayan anıtsal bir avlu bulunmaktadır Bütün bu bölümler 32x44 m lik bir alanı kaplamaktadır
İbadet mekanının güney duvarının ortasına 5x3 m2 boyutlarında bir alçı mihrap yerleştirilmiştir Mihrabın önünde maksura kubbesini taşıyan dört büyük kemer bulunmaktadır Bu kemerlerden ikisi mihrap ve kuzey duvarına yaslanmaktadır Diğer ikisi de ibadet mekanının doğu ve batısındaki duvarlara bağlantılıdır Böylece bu dört kemerle yapı ortasında baldaken denilen bir iç bölüm meydana getirilmiştir
İbadet mekanının ana ekseni ortasındaki büyük eyvan kuzeye, avluya açılmaktadır Çeşitli dönemlerde onarımlar geçiren bu eyvan duvarlarında her türlü taş kullanılmıştır Eyvanın iki yanına peş peşe ikişer oda simetrik olarak yerleştirilmiştir Bu eklemelerin yapı ile birlikte tasarlandığı sanılmaktadır
Kızlar Camisi (Hasankeyf)
Aşağı Şehirde Koç Camisinin doğusunda yer alan Kızlar Camisi’nin ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı, kitabesi günümüze gelemediğinden bilinmemektedir Bununla beraber bu yapının Eyyubiler dönemine ait olduğu sanılmaktadır
Bu cami alışılmadık bir plan düzeni göstermektedir Düzgün duvarlarla çevrili kare şeklindeki bir orta avlunun dört köşesinin her birine kubbeli birer yapı yerleştirilmiştir Büyük olasılıkla bu yapı Albert Gabriel’in dediği gibi; bir anıt mezar külliyesidir
Yapının kuzey cephesinin ortasında bulunan girişinde ve pencerelerinde ileri düzeyde bir taş işçiliği görülmektedir Bu bezeme kalıntılarının Mardin Artuklular dönemi kalıntıları ile Halep Eyyubi eserlerinde benzerleri görülmektedir Yapının korunabilen kuzey cephesinde ve türbelerin duvarları kûfi yazı frizleri ve dekoratif bitkisel bezeme ile süslenmiştir
Günümüzde bu yapı topluluğundaki dört odadan biri odunluk haline getirilmiş, diğerleri birer camekanlı koridorla birleştirilerek içerisi yeni Kütahya çinileri ile kaplanarak cami haline getirilmiştir
Küçük Mescit (Hasankeyf)
Küçük Mescit’in ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir Yapı üslubundan XIV yüzyıl Artuklulara ait olduğu anlaşılmaktadır Ancak burada Zengi mimarisine ait özellikler de görülmektedir
Caminin planı enine dikdörtgen olup, sütun ve ayaklarla desteklenmeyen bir ibadet yeri olduğu kalıntılarından anlaşılmaktadır Mihrap, kıble duvarının ortasında olup, önü kubbe iki yanı da tonoz ile örtülüdür Böylece İslâm mimarisinde görülen enine planlı cami planı burada uygulanmıştır İbadet mekânı doğu yönünde düzgün taş döşeli bir avluya açılmaktadır Ancak bu avlunun çevresinde başka yapıların olup olmadığı anlaşılamamaktadır
Hasankeyf’te yapılan arkeolojik araştırmalar buna benzer biçimde bir çok küçük caminin yapıldığını da göstermektedir
Küçük Külliye (Hasankeyf)
Prof Dr Oluş Arık’ın başkanlığında, Hasankeyf Aşağı Şehirde yapılan kazılarda ortaya çıkmıştır Ancak bu alan buldozerlerle tahrip edildiğinden plan düzeni anlaşılamamıştır Kazılarda ortaya çıkarılan bu külliyenin mescidinin taş süslemeli mihrabı, düzgün kesme taşlarla kaplı zemini, havuzlu avlusu ortaya çıkarılmıştır
İbadet mekanı küçük mescit ile benzerlik göstermektedir Avlunun batı cephesi boyunca uzanan dikdörtgen mekanın avlu cephesi önünde bir kuyu ve havuza su çeken bir ark bulunmuştur Avlunun güneyindeki küçük bir kapı ve bölgeye özgü kaburgalı tonoz kalıntıları ile karşılaşılmıştır
Anonim Külliye (Hasankeyf)
Hasankeyf Aşağı Şehirde Küçük Külliye’nin güneydoğusunda yapılan kazılarda ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmeyen bir külliye ortaya çıkarılmıştır İsmi bilinmediğinden de buraya Anonim Külliye denmiştir Yapılan kazılar sonucunda Küçük Cami’ye benzeyen bir mescit ve onun müştemilat kısımları ortaya çıkarılmıştır
Diğerleri gibi gösterişli olmayan bu yapının mihrabı ve ibadet yerinin yanındaki bir oda dikkati çekmektedir
Yamaç Külliyesi (Hasankeyf)
Hasankeyf Aşağı Şehir’de Mevlâna Camisi’nin arkasında, mağaralarla kaplı kayalık alanda ortaya çıkarılan bu yapının ne olduğu kesinlik kazanamamıştır Burada dik kayalar içerisine yerleştirilmiş setlerde çok katlı ve çok gözlü bölümler ortaya çıkarılmıştır Bu bölümdeki kazılar tamamlanamamıştır
Mevlâna Camisi (Hasankeyf)
Hasankeyf Aşağı Şehir’de Anonim Külliye denilen yapının 200 m doğusundadır Bu yapı ile ilgili kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanmamaktadır Gabriel’in gördüğü ve yerini işaretlemekle kaldığı bu yapı ile ilgili olarak 1985’te yörede araştırmalar yapan Prof Dr Oluş Arık; yapılan onarımlarla caminin büyük ölçüde orijinalliğini yitirdiğini belirtmektedir Büyük olasılıkla bu yapı küçük avlusu, havuzu ve küçük bir revakı ile bir semt camisidir
Mevlâna isminin bu camiye verilmesini Prof Dr Oluş Arık şöyle tanımlamaktadır: “Adı sanı belli olmayan camilere bir takım tarihi büyüklerin adını vermek, Hasankeyf’te ilginç bir moda haline gelmiş, Hasankeyf’te 1985’te çalışmaya başladığımda, bu mütevazı semt camisi de dahil, bir çok eserin adı sanı yoktu Son yıllarda buna Mevlana, Kızlar Camisi ve Selahattin Eyyubi Camisi gibi aslı olmayan isimler verildiğini görüyorum”
|
|
|