Yalnız Mesajı Göster

Konya Hakkında Bilgi

Eski 08-13-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Konya Hakkında Bilgi



Konya Dergâhları


Mevlana Dergâhı (Karatay)

500 m2’lik geniş bir avlu içerisine alınmıştır Bu avlunun batısında Dervişan Kapısı, güneyde Hadikat’ül-Ervah (Ruhlar Bahçesi) ve Hamuşan (Susanlar) Kapısı, kuzeyde de Çelebi Kapısı bulunuyordu Bunlardan Hamuşan Kapısı daha önce burada bulunan mezarlığa açılıyordu Dergâhın türbe kapısı üzerinde Molla Camisi’nin “Bu makam âşıklar kâbesi oldu Buraya noksan gelen tamamlandı” anlamında bir kitabe bulunmaktadır

Mevlana Dergâhı, Mevlana’nın Türbesi, Semahane, Mescit, Matbah, Çelebi Dairesi, Derviş Hücreleri, Misafirhane, Meydan-ı Şerif, Şadırvan, Şeb’i Aruz Havuzu’ndan meydana gelmiştir

Türbe:
Hz Mevlana öldüğü zaman babası Sultan-Ül Ulema’nın başucuna gömülmüştür Üzerine de bir türbe yapılmaya başlanmıştır Selçuklu Emiri Süleyman Pervane’nin karısı Gürcü Hatun, Emir Alemeddin Kayser ve Sultan Veled’in birlikte çalışması ile Mimar Tebrizli Bedreddin bu türbeyi 1274’te yapmıştır Mevlana’nın ölümünden sonra yapılan ilk türbenin ne şekilde olduğu kesinlik kazanamamıştır Kanuni Sultan Süleyman, kare planlı, kesme köfeki taşından bir mescidi bu yapı topluluğuna eklemiştir Aynı dönemde yapılan semahanenin Mimar Sinan’a ait olduğu iddia edilmişse de bu iddia kesinlik kazanamamıştır

Üzerine Sultan Veled’in “Ey talib, öğüdümü canla başla kabul et Doğruların eşiğine baş koy” anlamında Farsça bir beyit kabartma olarak yazılmıştır Türbe kapısından Tilavet Odası diye isimlendirilen, daha önce Bevvap (kapıcı) ve Dervişlerin kuran okuduğu, kubbeli küçük bir salona geçilmektedir Buradan üzeri gümüş levhalarla kaplanmış ceviz ağacından, Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’nın oğlu Hasan Paşa’nın yaptırdığı gümüş bir kapı ile Huzur-u Pir denilen türbe salonuna girilmektedir Bu salon üç kubbe ile örtülü olup, aşıklar girişi (dahil-i uşşak) ismini almıştır Bu salonun sağında ve karşısında iki kubbenin örttüğü ve mezar sandukalarının bulunduğu bir set ile karşısındaki iki kubbeli ikinci sete ve Mevlana’nın üzerindeki yeşil kubbeye Kıbab’ül-Aktab (kutupların kubbeleri) ismi verilmiştir Salonun solunda semahane ve mescidi bir birinden ayıran kemerlerin altındaki sette de ikişer sıra halinde altı sanduka yerleştirilmiştir Bu altı mezarın Mevlana ve babası ile birlikte Belh’ten Konya’ya göçen dervişlere ait olduğu söylenmektedir

İlk türbenin dört ayağa oturan güneydoğu ve batı yanları kapalı, kuzey yönü eyvanlı, üzeri piramidal örtülü Selçuklu kümbetlerine benzediği sanılmaktadır 1396 yıllarına doğru dıştaki çini kaplı dilimli külah yapılmıştır Sultan IIBeyazıt devrinde de türbenin doğu ve batı duvarları kaldırılarak buraya bazı ilaveler yapılmış, içerisi kalem işleri ile bezenmiştir Bugünkü türbenin Anadolu’daki en yakın benzerleri Sivas’taki Şeyh Hasan Türbesi ile Akşehir’deki Seyyid Mahmud Hayrani Türbesi’dir Günümüzdeki türbe dört paye üzerine oturmuş 25 m yüksekliğindedir Bu yüksekliği ile de XIII yüzyılda yapılmış hiçbir türbe ile karşılaştırılamaz Türbe gövdesi dıştan 16 dilimli silindir şeklindedir Gövde taş bir kornişle sona erer Bunun üzerine yine 16 dilimli konik bir külah yerleştirilmiştir Türbenin dilimli külahının çinilerinin Alaeddin Ali Bey’in eseri olduğu sanılmaktadır Gövde ve külah üzerindeki firuze renkteki çiniler zaman zaman yenilenmiştir Bundan ötürü de bu kubbeye Yeşil Kubbe (Kubbe-i Harda) ismi verilmiştir Kubbe gövdesinin üst kornişinin altındaki lacivert şeride beyaz sülüs yazı ile Besmele ve Ayet-ül Kürsi yazılmıştır Külahın en üst noktasında altın kaplama bir alem bulunmaktadır

Tepe noktasından sekiz köşeli bir yıldızın kolları etrafa dağılmaktadır Yeşil kubbenin altında Mevlana ve oğlu Sultan Velet’in mavi mermerden yapılmış sandukaları bulunmaktadır Bu sandukaların üzerinde 1894 yılında Sultan II Abdülhamit’in hediye ettiği deri üzerine siyah atlas kaplamalı büyük bir puşide örtülmüştür Mevlana’nın ölümünden sonra mezarı üzerine yerleştirilen ilk sanduka ahşaptan olup, XVI yüzyılda buradan kaldırılarak babası Sultan-ül Ulema’nın üzerine konulmuştur Selçuklu devri ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden biri olan bu sanduka Selimoğlu Abdülvahit ve Hüsameddin Muhammed isimli iki ustaya aittir Sanduka kündekâri ve oyma tekniğinde yapılmıştır Sandukanın ön, arka ve yanlarında Ayet-ül Kürsi, Mevlana’ya ait beyitler, Divan-ı Kebir’den seçilmiş gazeller ile Mesnevi’den alınmış beyitler yazılıdır

Yeşil Kubbe’nin batısında ve Mevlana’nın başucunda eşi Kerra Hatun (1292), Mevlana’nın kızı Melike Hatun (1306), Mevlana’nın oğlu Muzaferüddin Emir Alim Çelebi (1277), Mevlana’nın torunu Celale Hatun (1283), Kadı Tacettin’in kızı Melike Hatun (1330), Çelebi Hüsamettin (1284) ve bu dergâhta postnişinlik yapmış çelebiler ile onların ailelerine ait 65 sanduka bulunmaktadır

Mevlana’nın sandukasının üzerini örten stalâktitli kubbeye Post Kubbesi ismi verilmiştir Mevlana’nın sandukasını Huzur’dan ayıran gümüş bir şebeke vardır Gümüş Kafes adı verilen bu şebekeyi 1579 yılında Maraş Mirimiranı Mahmut Paşa 1579 yılında Kalemkâr İlyas isimli bir ustaya yaptırmıştır Bu kafesin üzerindeki gümüş plakada Şair Mani’nin 32 beyitlik Türkçe bir şiiri yazılıdır

Semahane:
Yanındaki mescit ile birlikte Kanuni Sultan Süleyman zamanında XVI yüzyılda yapılmıştır Semahane oldukça geniş ve kubbeli bir salondur Mevlevi kültüründe semanın yapıldığı Meydan-ı Şerif denilen geniş salonun kapıları ahşaptır Doğu ve kuzeyinde semayı izlemeye gelen kadınların bulunduğu kafesli mahfeler, altta da erkek ziyaretçiler için sedirli mahfeler, naat kürsüsü, Mevlevi musikisini icra edenlere mahsus mutrıp hücresi ve post makamı bulunmaktadır

Semahanenin kubbe ve kubbe köşelerine çeşitli desenler yapılmış ve 1888 yılında Konyalı Hattat Mahbub Efendi tarafından Mesnevi’den alınma yazılar yazılmıştır Ayrıca semahane girişine Kütahya çinisi üzerine Ya Hazreti Mevlâna yazılmıştır

Mescit:
Mescit semahanenin batı yönüne bitişiktir Buraya semahaneden girildiği gibi, türbe girişindeki Çerağ Kapısından da girilmektedir Mescidin asıl giriş kapısı dergâhın avlusuna batı yönünde açılmaktadır

Kanuni Sultan Süleyman’ın emri ile XVI yüzyılda yaptırılan mescidin mavi bir mihrabı, vaaz ve müezzin kürsüleri ile tek şerefeli kesme taştan bir de minaresi bulunmaktadır

Derviş Hücreleri:
Murat tarafından 1584 yılında yaptırılmıştır Bu hücreler kare planlı olup, üzerleri birer kubbe ile örtülüdür İçlerinde ocak nişleri ve dolap nişleri bulunmaktadır Bunlar avluya yuvarlak kemerli birer kapı ile açılmaktadır Bu hücrelerin avluya bakan cepheleri sonraki yıllarda camekânlı bir koridorla önleri kapatılmıştır

Dergâh 1927 yılında müze olarak ziyarete açıldıktan sonra birkaç hücre dışındakilerin aralarındaki duvarlar kaldırılarak sergileme salonuna dönüştürülmüştür Baştaki hücrelerden biri postnişin odası olarak tanzim edilmiştir Diğer hücreler ise Mesnevi okuyan bir derviş ile sema eden bir derviş tasvirine ayrılmıştır

Matbah:
Bu matbah Sultan III Murat zamanında 1584 yılında onarılmış ve yeni eklemeler yapılmıştır Dergâhın avlusunda bir sahından girilen matbahın ilk bölümünde saka postu mahalli (nevniyaz), ocaklar ve dergâha ilk katılan canların üç gün oturarak ikrar verdikleri post; ikinci kademede somat-sımat (sofra) ve sema talim yerleri bulunmaktadır Matbahın altında da erzak depoları yer almaktadır

Dergâhın bu bölümü yemeklerin piştiği, tarikata girmek isteyen nev-niyazlara ait çilehane görevini de üstlenmektedir Mevlevilikte çile süresi 1001 gün olup, bu süre içerisinde çile çeken derviş 18 türlü matbah hizmetini de üstlenmek zorundadır Matbaha Mevlevi kültüründe sertabbah (aşçıbaşı) ve kazancı dede (terbiyeci dede) kontrol ederdi

Çelebi Dairesi:
Bu oda dergâh şeyhlerinin misafir kabul ettiği Çelebi Dairesi’dir Çelebi dairesi yeşil kubbeye bitişik olduğu gibi Niyaz Penceresi denilen bir pencere ile de Mevlana’nın türbesine açılır Bu pencerenin çini işlemeli kemeri üzerine de destarlı bir Mevlevi sikkesi resmedilmiş, üzerine de Mevlana’nın talik yazılı rubaisi eklenmiştir

Rubai:
“Derhâ heme besteend illâ der-i tû
Ta reh nebered garib illâ ber-i tû
Ey der kerem-u izzet-u nûr efşâni
Horşid-u meh-u sitâregân çâker-i tû”

Günümüzde Çelebi Dairesi Mevlâna Müzesi’nin ihtisas kitaplığıdır

Meydan-ı Şerif:
Mevlevi Dergâhı’nda derviş hücrelerinin güneyinde, matbahın bitişiğinde meydan-ı şerif veya meydan-ı erenler denilen geniş bir oda bulunmaktadır Meydan-ı şerifte, dergâh şeyhleri dervişlerle sohbet eder, yemek yerdi Bu odanın duvarlarındaki yağlıboya resimler XIX yüzyılda yapılmıştır Günümüzde müze yönetiminin bürosudur

Misafirhane (Eski Matbah):
Mevlana Dergâhı’nın avlusunun kuzeyinde, Çelebi Kapısı yakınında ayrı bir bahçe içerisinde tek katlı bir binadan meydana gelmiştir Bu binanın arkasında da dergâhın eski matbahı bulunuyordu

Şadırvan:
Dergâhın avlusunda, mavi mermerden yapılmış olan şadırvanı Yavuz Sultan Selim 1512 yılında yaptırmıştır Sonraki yıllarda Sultan III Mehmet 1595 ve Sultan Abdülaziz 1868 yılında onarmıştır

Şeb’i Aruz Havuzu:
Dergâhın matbahı önünde altı köşeli mermerden Şeb’i Aruz Havuzu bulunmaktadır Bu havuza aslanağzına benzer mermer bir oluktan su verildiği için Aslanlı Havuz diye de anılmaktadır

Mevlâna’nın ölümünün (düğün gecesi) her yılında burada toplanılır, sohbet edilir ve sema meclisi kurulurdu

Dergâha Sultan II Selim iki minareli bir cami eklemiştir Sonraki yıllarda Hüsrev Paşa Türbesi (1527), Mehmet Bey Türbesi (1534), Hasan Paşa Türbesi (1573) ve Sinan Paşa Türbesi (1574) aynı yere yapılmıştır Bu arada Mevlana dergâhı da çeşitli ilavelerle genişletilmiş ve büyük bir külliye görünümünü almıştır Osmanlı sultanlarının hemen hepsi de bu yapı topluluğuna yeni ilaveler yapmışlardır


Bulgur Tekkesi (Merkez)

Konya Tuzcular Bölgesi, Demirciler Çarşısı denilen yerde Bulgur Tekkesi’nin kalıntıları bulunmaktadır XIX yüzyılın başlarında harap olan bu dergâh bir süre depo olarak kullanılmış, daha sonra mescit haline getirilmiştir Dergâhın kesin tarihini ortaya koyacak belge ve kitabeler bulunamamıştır Buradaki bir mezar taşı üzerindeki 1443 tarihi dikkate alınacak olunursa, yapının XV yüzyıl başlarına ait olduğu sanılmaktadır

Dergâhın kuzey yönündeki basık kemerli kapısından avluya girilmektedir Buraya son yıllarda ahşap bir minare eklenmiştir Yapı kesme taş temeller üzerine tuğla örgülüdür Avlunun güneyinde ve yapının kuzeyinde kesme taştan payeler XIX yüzyılda eklenmiş olup, dergâhın asma katını taşımaktadır Kuzey duvarında kesme taştan mukarnas dolgulu mihrabı bulunmaktadır Dergâhın mescit kısmı Türk üçgenlerinin taşıdığı bir kubbe ile örtülmüştür İçerisi koyu yeşil renkte altıgen çinilerle kaplı iken bunların büyük bir kısmı dökülmüştür


Seyyid Mahmud Hayran (Hayrani) Zaviyesi (Akşehir)

Konya Akşehir ilçesinin batısında sur içerisinde bulunan bu zaviye, mescit, türbe ve hamamdan meydana gelmiştir Bu zaviyeyi Kuluzade Ferruh Şah 1224 yılında yaptırmıştır Bunu belirten sülüs yazılı bir kitabe zaviyenin mescit kısmının duvarında bulunmaktadır

Zaviyenin mescidi kare planlı ve tek kubbeli olup, yapımında daha önceki tarihlere ait devşirme malzemeler kullanılmıştır İbadet mekânını örten kubbe trompludur Dergâh mescidinin kapı ve pencere üstleri firuze ve mor çiçeklerle bezenmiştir Kapı kanatları ise kündekâri tekniğinde rumi ve geometrik bezelidir Yaygın bir söylentiye göre; Ankara Savaşı’nda (1402) Timur’a yenilen Yıldırım Beyazıt bir süre bu yapıda hapsedilmiş, Bursa’ya gönderilinceye kadar da burada tutulmuştur


Şeyh Şehabeddin-i Şuhreverdi Zaviyesi (Ereğli)

Zaviye mescit, imaret, türbe, tevhithane ve sekiz derviş hücresinden oluşuyordu Kitabesi Ereğli Müzesi’nde bulunmaktadır

Şeyh Şehabeddin, Suhreverdi tarikatındandı Müritleri Suriye, Irak ve Anadolu’nun bazı yerlerinde dergâhlar açmış, bu arada da Ereğli’de de bu dergâh açılmıştır Selçuklular ve Karamanoğulları döneminde önem kazanan bu dergâh 1950-1951 yıllarında yıktırılmış ve yerine bir cami yaptırılmıştır Dergâhın orijinal yapısından yalnızca Selçuklu dönemine tarihlenen Besmele ve ayetlerin yazılı olduğu dört pano günümüze gelebilmiştir

ProfDrBeyhan Karamağaralı 1986 yılında burada yaptığı kazılarda zaviyenin temellerini ortaya çıkarmıştır Kazılar sırasında Selçuklu çinileri, sırlı keramikler, ştük parçaları ve Sultan IIMahmut dönemine (1784-1839) ait sikkeler bulunmuştur Zaviyenin bahçesinde Konya Meclisi Kebir Azası Ömer Ağa’nın 1864 tarihli mezarı ile üzerinde yazı bulunmayan ve halk arasında Yatır olarak tanımlanan iki mezar daha bulunmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla