Yalnız Mesajı Göster

Konya Hakkında Bilgi

Eski 08-13-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Konya Hakkında Bilgi



Konya Sarayları


Sultan Kılıçaslan Sarayı (Alâeddin Keykubat Köşkü) (Karatay)

Kılıçaslan (1156-1192) tarafından, İç Kale sur kulelerinden biri genişletilerek 10 m Yüksekliğinde bir köşk yapılmıştır Bu köşkün yalnızca doğu duvarı günümüze gelebilmiştir Sonraki yıllarda, Evliya Çelebi’den öğrenildiğine göre depremden yıkılan bu köşkü Alâeddin Keykubat bu köşkü genişletmiş ve onarmıştır Bu nedenle de Alâeddin Keykubat ismi ile tanınmıştır Alâeddin Köşkü Konya Selçuklu Sarayı’nın bir parçası olarak düşünülmektedir

Alaeddin Köşkü Konya’nın ortasındaki Alaeddin Tepesi denilen höyüğü çeviren Selçuklu surlarının bir burcu üzerine oturtulmuştur Bu köşk Alaeddin Sarayı’nın bir cihannüması şeklinde idi

Bu köşk Alâeddin Köşkü ismi ile tanınmakta ise de Kâtip Çelebi Seyahatnamesi’nde Konya’da Kılıçaslan’ın yaptırdığı bir köşkten söz etmiştir JHLöytved 1907’de Konya kitabelerini yayınlamış, burada pencere etrafındaki çini kitabelerde de Kılıçaslan’ın isminin geçtiğini belirtmiştir Ardından Max van Berchem köşkün II Kılıçaslan tarafından yapıldığını ileri sürmüştür FSarre, Abdülkadir Erdoğan, Mehmet Önder ve ProfDr Oktay Aslanapa da sarayın II Kılıçaslan’a ait olduğu görüşünü benimsemişlerdir Evliya Çelebi de II Kılıçaslan’ın 1173-1174’te Konya Kalesi ve bu arada kemerli büyük bir köşk ile divanhane yaptırdığını ileri sürmüştür

Köşk kesme taş ve tuğladan yapılmış olup, etrafı balkonlarla çevrilmiştir Bu balkonlar dışarıya taşan büyük tuğla konsollar üzerine oturmuş kare bir mekândan meydana gelmiştir Kesme taş kaplamalı bu kulenin altındaki iki niş içerisine mermerden oturmuş durumda birer aslan figürü yerleştirilmiştir Balkonla çevrili üst kattaki sivri kemerli balkon kapısı üzerine bir kitabe yerleştirilmiştir Lacivert üzerine beyaz kabartma harflerle yazılı olan bu kitabede, Kılıçaslan adını FSarre 1896 yılında okumuş ve yayınlamıştır

Köşkün içerisi ve dışarısı son derece zengin çini ve ştükolarla bezenmiştir Bu çinilerin ve ştükoların günümüze gelebilen bazı parçaları Konya Müzeleri’nde bulunmaktadır Buradaki doğancı süvari figürü ile büyük kare çiniler minai tekniğinde yapılmıştır Ayrıca bu çiniler geometrik çerçeveler içerisine alınmıştır Yerel gri hamurdan yapılmış olan bu çiniler Büyük Selçukluların Rey ve Keşan’da yaptırmış oldukları keramiklerle aynı tekniktedir Anadolu’da bu tür çini yapım tekniği XIII yüzyılda ortaya çıkmış ve XIII yüzyıl boyunca da devam etmiştir Sekizgen yıldız ve baklavalardan oluşan bu tür çiniler yapıların tüm duvarlarını kaplamıştır Bu çiniler üzerinde insan tasvirleri görülmektedir Ayrıca minai tekniğinde bağdaş kurmuş halde karşılıklı oturan, çalgı çalan insanlar, simurg (kanatlı aslan) figürleri bulunuyordu Bu çinilerden bir bölümü Almanya, Fransa, Amerika ve İsveç’teki müze ve koleksiyonlara kaçırılmıştır Çini yüzeylerinin etrafını şerit halinde dolaşan alçı kabartmalarda çeşitli süs motifleri, zencerekler, kaçan av hayvanları, onları kovalayan av köpekleri, at üzerinde ejderle çarpışan insanlar, çeşitli hayvanlar ve kuşlar bulunuyordu

Bu köşk Selçuklulardan sonra Karamanoğulları tarafından da kullanılmış, XVII yüzyıla kadar da Osmanlı Beylerbeylerinin ikametgâhı olmuştur Ardından terk edilen köşkün taşlarının alınmaması için 1672 yılında bir ferman çıkarılmıştır ChTexier XIXyüzyılın başlarında köşkün harap halde olduğunu belirtmiştir 1905-1908 yıllarında yapılan bütün karşı koymalara rağmen Konya Valisi Cevat Bey’in emri ile yıkılmıştır


Kubadabad Sarayı (Beyşehir)

Sultanın av emiri ve aynı zamanda da mimarbaşılık görevini sürdüren Vezir Sadedin Köpek denetiminde ve sultanın çizdiği kroki doğrultusunda bu saray 1236 yılında yapılmıştır Alâeddin Keykubat bu sarayı yaptırırken çevresine de bir şehir kurulmasını emretmiştir

Alâeddin Keykubat’ın burada yaptırdığı saray 1949 yılında Konya Müzesi Müdürü Zeki Oral tarafından bulunmuş, ön kazıları yapıldıktan sonra yayınlanmıştır Konya Müzesi Müdür Mehmet Önder 1956 yılında kazı çalışmalarını sürdürmüştür KOtto-Dorn 1965 yılında burada kazılara başlamış, 5200 m2’lik alana yayılan ve sarayları da kapsayan Selçuklu şehrinin planını ortaya çıkarmıştır ProfDrRüçhan Arık 1980 yılından itibaren kazıları yönetmekte ve yapıların ana birimlerini ortaya çıkarmaktadır

Burada büyük ve küçük saray gibi yapıların dışında 16’ya yakın yapı kalıntısı, birbirlerinden çitlerle ayrılmış av hayvanları için bir park bulunuyordu Ayrıca büyük sarayın altında göl kıyısında iki de küçük tersane yapılmıştı Bütün bu yapı kompleksi bir surla çevrilmiştir Bu yapıların en büyük özelliği de eyvanların yapılarda ön planda tutulmasıdır

Büyük saray 5000x3500 m Ölçüsünde olup, önünde Beyşehir Gölü’ne doğru uzanan geniş bir terası bulunuyordu Sarayın güney ve doğusu odalarla çevrilmiş, oldukça düzgün taş döşeli büyük bir avlusu vardı Buradan büyük salon ve tuğla döşemeli yüksek taht eyvanı ile harem ve misafirlere özgü odaların bulunduğu asıl saray bölümüne geçiliyordu Sarayın planı simetrik bir düzen göstermemektedir Burada yapılan kazılarda sarayın son derece zengin çini süslemelerle kaplı olduğunu gösteren buluntularla karşılaşılmıştır Çinilerin bazıları duvarlar üzerinde, yerinde kalmıştır Bu çiniler sekizgen yıldız ve haç biçiminde levhalar halinde 2 m Yüksekliğe kadar tüm duvarları kaplamıştır Ayrıca aralarına yer yer dört köşe levhalar da yerleştirilmiştir
Bunların yanı sıra ilk defa Kubadabat’ta görülen sır altına yapılmış çok renkli dekorlu çiniler perdah tekniğinde yapılmıştır Yıldız levhalar halindeki çinilerde ise sır altı tekniğinde firuze, yeşil, mor ve mavi renkler ağırlık kazanmıştır Ayrıca saray kazılarında figürlü alçı kabartmalara da rastlanmıştır Kazılarda ele geçen çiniler ve ştükolar Konya Çini Eserleri Müzesi’nde sergilenmektedir

Büyük sarayın yanındaki ikinci saray simetrik planlı olup, çok küçük ölçüdedir Duvarları ve tonozları kısmen ayakta kalan bu saray yeterince incelenememiştir Bununla beraber sarayın küçük bir planı çıkarılmış ve bu plana göre dikdörtgen planlı dış avlunun iki yanına odalar sıralanmıştır Dış avludan içeriye girilen bölümde küçük taşlık bir avlunun çevresinde iç içe geçmiş odalar bulunmaktadır

Kubadabat Sarayı’nın tamamlandığı yıl Alaeddin Keykubat ölmüş ve bu sarayda oğlu IIGıyaseddin Keyhüsrev oturmuştur

Alıntı Yaparak Cevapla