Prof. Dr. Sinsi
|
Topraktan Şüheda Fışkırır Mı?
Topraktan Şüheda Fışkırı Mı?
Bir 18 Mart Çanakkale şehitlerini anma gününde,şehitlik gezilirke,topluluk içinden biri çıkar ve etrafındakilere yüksek sesle şöyle der:
-Bu nasıl ilkel ve geri bir anlayıştır İşte tam burası şehitlik Bir adam çıkmış diyor ki
''Kim bu cennet vatan uğruna olmaz ki feda,
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda  ''
Kardeşim bu topraktır Hiç toprak sıkılınca şüheda fışkırı mı?,diyerek imanı volkan gibi olan İstiklal marşı şairimiz M Akif'in inancı ve sanatıyla alay eder gibi yere eğilir bir avuç toprak alır ve çevresindekilere ''işte bir avuç toprak elime aldım ve sıkacağım bakalım şüheda fışkıracak mı?'' der ve toprağı sıkmak amacıyla toprağı sıkmasııyla beraber bütün eliyle beraber parmaklarından kanlar fışkırmaya başlar çevresindekilerin şaşkın bakışları altında meydana gelen bu olay karşısında adam da şoke olmuştur mesele araştırılınca görülmüştür ki o toprak içinde yoğun bir şekilde bulunan ve avusturya dikeni denilen küçük dikenler, elin kılcal damarlarının patlaması sonucunda kanların o tazyikle fışkırmasına neden olmuştur kutsal değerlerle alay eden bu zavallı da uzunca bir süre cımbızla dikenleri temizlemek zorunda kalmış ve o dikenler de kendisine iyi bir ders olmuştur
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ  
Hani, tâ'ûna da zuldür bu rezil istilâ!
Ah, o yirminci asır yok mu, o mahhlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcud ise, hakkıyle sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz  
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz
Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam,
Atılan her lâğamın yaktığı yüzlerce adam
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer  
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak,
Boşanır sırtlara, vâdilere, sağnak sağnak
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler  
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlâhî o metin istihkâm
Âsım'ın nesli  diyordum ya  nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek
Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar  
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar  
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i  
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber
Mehmet Akif Ersoy
|