Prof. Dr. Sinsi
|
Aramızda Tanrı Var
Ankara’da bir partinin şenliği vardı Şenlik Keçiören’deki Düğün salonunda yapılacaktı Beni de çağırmışlardı Küba büyükelçiliğinden, Kore Halk Cumhuriyeti’nden gelenler de olacaktı
Şenlikte; kapitalizmin acımasızlığından, son aşamasının emperyalizm olduğundan söz ediliyordu Konuşmalar uzadıkça içerde hava almak zorlaşıyordu
Salondaki sigara dumanları beni boğuyordu; bizim solcular, kapalı alanda sigara içmeye bayılıyordu 
Bunun üzerine yukarıdaki salona çıktım, penceresini açtım Dışarıya bakarak temiz hava aldım Birinin arkamdan yaklaştığını anladım Yaklaşan kişi: “Bir dakika bakar mısın!” dedi, dönüp baktım 
Gencecik, esmer güzeli bir kızdı Sepetinde partisinin kendisine satmak üzere verdiği kitaplar, rozetler vardı
Kitapları, tek tek pencere kenarına serdi; özelliklerini saydı, adını ve yazarını söyledi 
Bense sevecen ve hayran bakışlarla kendisini izliyordum: “Acaba bu kız güzelliğinin ayrımında mı?” diyordum 
“Bu kitaplar bende de var Çoğunu da okudum, bir zamanlar!” dedim, yanıt verdi: “Ben kitap satmak istiyorum sana; sense, herkesin gösterdiği gerekçeyi gösteriyorsun bana  ” diye darıldı…
Hatırı kalmasın diye sattıklarından, almaya karar verdim Bunun üzerine kendisine: “Senin adın nedir?” dedim…
Kendisi ile ilgilenmeme sevindi, “Adım Sevgi!” dedi
“Bir bakayım, bende olmayandan alayım  ”
Zaten elinde bende olmayan kitaplardan iki-üç tane vardı Bunların da parası beni sarsmazdı 
Gözlerinde sevinç ışıkları, yanıp söndü Çünkü bu gün kendisi için çok önemli bir gündü
Satmış olduğu bu kitaplar, rozetler sayesinde partisine gelir sağlamış olacaktı Onlara başarısını gösterecekti, kendisini kanıtlayacaktı  
İki kitap, bir rozet seçtim “Borcumuz ne kadar?” dedim Kitapların ederini topladı “Sana indirim uygulayacağım!” dedi
İndirim yaptıktan sonra o günün parası ile 150 bin lira istedi Dönüş için dolmuş parasını ayırdıktan sonra cebimde kalan para 150 bin lira idi…
"Sevgi hanım, sizi kırar mıyım  Sevgi benim Tanrım! “ dedim, parasını verdim
Ne demek istediğimi anlamaya çalıştı Yüzüme baktı: Kendisine ilan-ı aşk ettiğimi sandı 
Oysa düşünmeden söylediğim söz kutsal kitaplardan birinde yazılı idi (İncil 1 Yuhanna 4/16): “Her olayda sevgi yanında yer alın, sevgiye sarılın, nefrete yer vermeyin, sevgiyi yeğleyerek (tercih ederek) baş tacı edin  ” demekti
Siyah saçlarının altındaki o güzel ve sevimli yüzü ile, dudaklarındaki kırmızı renkli ruju ile, benziyordu bir meleğe  
Kara saçları arasında uzun kirpikleri, kara gözleri, kara kaşları, kırlarda açan kırmızı-kara gelinciğe benziyordu kırmızı dudakları Bu güzellik baştan çıkarıp atardı en aklı başında olanları 
Kendisini hayran hayran, sevecen bakışlarla incelediğimin ayrımına vardı Sevgi hanım olsa olsa 25 yaşından yukarı olamazdı
Benim yaşım ise altmışına merdiven dayamıştı Bu yaşa gelinceye değin böyle bir şey olmamıştı
Kendisi ile ilgilenmeme öylesine sevinmişti ki: “Ben de seni sevdim!” demesi ile beni sersemletti
“Ben de seni sevdim sözünü eşimden bile duymamıştım!”  ”Sevdim” sözünü ilk defa duyuyordum, şaşıp kaldım 
”Sevdim” sözünü duyar duymaz tanımlanamaz mutluluk duydum Böylesine bir mutluluğu tatmamıştım, tattım 
“Ben de seni sevdim! ” dedim; ama der demez utandım Bu yaşta böyle bir sözü kendime yakıştıramadım, saçımdan sakalımdan utandım
Ben utandım ama o sevindi “Ver telefonunu, ben seni ararım!” dedi…
Telefon numaramı verdim Nasıl verdiğimi ben de bilmedim
Ben de kendisinin telefon numarasını isteyecektim, utandım isteyemedim 
Bir süre birbirimize bakıştık Sonra ayrıldık…
Merdivenlerden inip giderken döndü baktı Aman Allahım! O ne güzel bakıştı…
Hayran hayran ben de kendisine baktım, az daha düşüp bayılacaktım
Gülerek salladı elini, “Görüşürüz! ” diyerek merdivenlerden indi gitti O an, altmış yıllık ömrüme yetti  Hani derler ya: “Öyle bir an yaşanır ki hayali cihan değerdi…”
Yaşamın en mutlu anını yaşamıştım Sevmek bu denli mi tatlı olurmuş, tattım
Bir hafta geçti, geçmedi Bir telefon geldi Sesinden anladım: Sevgi idi 
Dediği yerde, dediği saatte buluştuk İkimiz de birbirimizin yüzüne bakmaya çekiniyorduk, mahcuptuk 
Kızılay, Emek işhanında çalgılı, içkili bir lokantaya girdik Karşılıklı oturup yemek yedik, şarap yedik, dans ettik…
O güzel yüzüne bakmaya utanıyordum Nasıl bu duruma düştüm diye şaşıyordum
Benim gibi irade sahibi biri Nasıl oldu da böyle kendini yitirdi 
Hemen aklımı başıma topladım Durumumu kendisine anlattım: “Hastayım, yaşlıyım, evliyim; dört kız, altı da torun sahibiyim Bunlar aramızda aşılmaz bir engeldir Aramızdaki bu aşılmaz engele düşünce âleminde Tanrı denir  ”
Ne demek istediğimi anlamadı Kendisini reddettiğimi sandı, alındı
“Sevgi gelince cümle eksikler biter, sen bu sözü hiç duymadın mı” dedi…
Ne diyeceğimi şaşırdım Söyleyecek söz bulamadım
Söylediği söz bana tokat gibi geldi: “Sevgi için cesaret gerek  Tanrı sevgi ise sevmek gerek  ” dedi ve dansı bırakıp gitti…
|