08-13-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Solan Gülün Tomurcugu
Üzerine bir ağırlık çökmüştü , bakışları donuklaşmış, gözleri kapanır olmuştu Süt kokan yavrusunu sımsıkı tuttuğu, kolu tüm çabasına rağmen canlılığını kaybedip yanına düşüvermişti
Önünde bir gölge belirdi
– Hayır dedi, hayır, yalvarıyorum 
- Alma beni
-Daha yavruma doyamadım bile, diye bağırdığı halde yatağın etrafındakiler ağlıyor, kimse onu duymuyordu
Kendisini yatakta yatar gördü, nasıl olurda kendisini karşısında görebilirdi Bir kuvvet onu adeta çekiyordu Git gide yataktan uzaklaştığını hissetti
Bir çığlık koptu, yakarışlara gözyaşları karıştı
Genç adam karısının soğuk ellerini avuçlarının arasına aldı , başını göğsüne dayadı, yanan bağrından acı bir sesle;
-Ölemezsin Bizi bırakamazsın Diye haykırırken annesinin yokluğunu, onun öldüğünü anlarcasına ağlayan küçük kızını ilk kez kucağına aldı ve sarıldı
-Hıçkırıklara boğuldu
Bir ara aklını kaybedeceğini düşündü
Bebeği yatağa bırakıp dışarı fırladı Hastanenin merdivenlerini koşarak indi Mutlu gülen insanları gördükçe çıldırıyordu Çimenliğin içindeki gül dalına ilişti gözleri
O an karısını düşündü Karısı da bir çiçekti Çiçeklerin en güzeli, ama o solmuştu
O artık yaşamıyordu Bütün çiçeklerde solmalı , yok olmalıydı
O kin ve nefretle gül dalına yaklaştı, tuttuğu her çiçeği parçalıyor, düşen çiçeklerde nefretini kusuyordu
Derken eline bir tomurcuk dikeni battı
Birden duraksadı, avucunun arasındaki tomurcuğa baktı, aklına kızı geldi
O da bir tomurcuk tu açmamış masum bir güldü
Onun ne suçu vardı ki,elindekini yere bıraktı Ama aynı yavrusu gibi onunda tutunacak dalı kırılmıştı artık
|
|
|