Prof. Dr. Sinsi
|
:::Efsaneler:::(Ekleme Yapılabilir)
Ankakuşu Efsanesi
Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacı nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş 
Kuşlar Simurg a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg u bekler dururlarmış Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler
Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg un kanadından bir tüy bulmuş Simurg un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler
Ancak Simurg un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı nın tepesindeymiş Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar Yorulanlar ve düşenler olmuş
Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp;
papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş(oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış):
Kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış;
baykuş yıkıntılarını özlemiş,
balıkçıl kuşu bataklığını
Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış
Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi 'şaşkınlık' ve sonuncusu Yedinci Vadi 'yokoluş'ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş  Kaf Dağı na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış
Simurg un yuvasını bulunca ögrenmişler ki;
'SİMURG ANKA - Otuz Kuş' demekmiş
Onların hepsi Simurg muş Her biri de Simurg muş
Simurg Anka yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yokoluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız
Şimdi kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır  
-----------------------------------------------------------------------
HiLaLin GöZüKTüGü İLk GeCe
Ege' de bir efsane vardır; " Hilal' in gözüktüğü ilk gece, yıldızların altında denize dileğinizi iletirseniz, deniz size mutlaka geri döner ve dileğinizi yerine getirir  "
Gülay, iskelenin ucuna doğru yürümeye başladı Güneş, batmaya hazırlanıyordu ve deniz oldukça dalgalıydı Dalgalar zaman zaman iskeleyi aşıp, ayak bileklerini ıslatıyordu Yavaş ve donuk gözlerle, iskelenin ucuna kadar yürüdü ve durdu Yavaş hareketlerle oturarak ayaklarını denize bıraktı Bacakları ıslanıyor, arada bir gelen dalgalarla da baldırlarına kadar ıslanıyordu Gözlerini kısarak ufuğa baktı Turuncu ve kırmızının karışımından oluşan karışım, hafif hafif karanlık maviye karışıyor ve bulutların arasından karşıdaki adalar gözüküyordu Gökyüzünde bulutlar simetrik bir şekilde duruyorlar ve çok hafif bir şekilde ilerliyorlardı
Gülay bir İstanbul çocuğuydu Genç yaşta aşık olmuş, okuduğu üniversiteyi sevdiği adamla evlenmek için bırakmıştı Çok kısa bir zamanda hazırlıklarını tamamlamışlar ve sade bir düğünle evlenmişlerdi
Evliliklerinde, kimsenin çözemediği bir mutluluk sırrı vardı Onlar hiç tartışmaz, kavga etmez ve daima iyi geçinirlerdi Herkes bunu kötüye yorsa bile, onlar böylesine mutlu ve huzurlu iki sene geçirmişler, ikibin sene daha geçirmeye yetecek kadar da yanlarında sevgi biriktirmişlerdi Mutluluk sırları eşinin trafik kazasında hayatını kaybetmesiyle son buldu Gülay, adeta yıkılmış ve erimişti Kazadan aylar sonra bile halen eşinin eve döneceğini düşünür, her akşam onu karşılamak için en güzel kıyafetlerini giyerdi Gece olduğu halde halen eşi eve gelmeyince, sinir krizleri geçirir, ağlayarak sabahı bulurdu Ailesi bir süre sonra Gülay' ı yanına almıştı Daha sonraları iyice içine kapanan genç kadın, zamanla insanlarla konuşmayı bile bırakmış ve sadece dalgın dalgın düşünür olmuştu Böyle zor geçen 1 senenin ardından Gülay psikolojik tedavi görmeye başlamış ve ilaçlarla yaşamaya alışmıştı İlaçlar onu bol bol uyutuyordu Uyandığı zamanlarda karnını doyuruyor, eşine mektuplar yazıyor ve akşamları erken saatlerde tekrar uykuya dalıyordu Bir süre sonra uyku ilaçlarının müptelası olan genç kadın, doktor tavsiyesiyle, ailesi ile birlikte Çanakkale' ye taşındı Evleri Çanakkale yolu üzerinde bir köyün biraz uzağındaydı Evlerinin hemen arkasında yükselen yüksek dağlar ağaçlarla kaplıydı Evlerinin hemen önünde ufak bir bahçeleri ve deniz balkonları vardı Bahçenin önünde taşlıkla kaplı bir sahil ve hemen ilerisinde deniz vardı Gülay denize girmeyi çok sevmesine rağmen, buraya taşındıklarından beri hiç denize girmemişti Gündüzleri bahçedeki çiçekler ve ağaçlar ile uğraşıyor, ailesinin sohbetlerini dinliyor ve akşamları deniz balkonlarında eşine mektuplar yazıyordu
Ayaklarına gelen suyun soğukluğu ile irkildi Hava iyice kararmaya yüz tutmuş ve az önceki o güzel renk karışımı, yerini sise bırakmıştı Deniz biraz daha durgunlaşmış ve dalgalar yerini ufak çırpıntılara bırakmıştı Burada her insan mutluluğu tadabilirdi çünkü doğanın güzelliklerini her saat görebilirdiniz Sabahları adeta bir havuz gibi sakin olan denizde yürüyerek bile balıkları seyredebilir, akşamları çıkan rüzgarlar ile ruhunuzun en derinliklerinde yolculuklara çıkabilirdiniz Fakat bunlar genç kadını mutlu etmeye yetmiyordu O, eşinin ölümüyle birlikte sanki bir yarısınıda kaybetmişti Gördüğü her güzelliği ve tadına baktığı her mutluluğu onunla paylaşmadığı sürece, ne anlamı vardı bu güzelliklerin ? İçi her zamanki gibi, kara bulutlarla kaplanmıştı Ufukta görebildiği son noktayı seçmeye çalışıyor ve amansız bir şekilde içinin yandığını hissediyordu Bu acımasız olay neden onun başına gelmişti ? Devamlı mutluluğunun neden ve kimin tarafından kıskanılıp, yok edildiğini düşünüyor fakat bir türlü düşüncelerini bir yere bağlayamıyordu Eşini her düşünüşünde, ona bir daha dokunamayacağını, bir daha öpemeyeceğini ve bir daha asla onun kokusunu koklayamayacağını farkediyor ve bu düşünce yüreğini sıkıyordu Kurtulmak için çırpınsa bile kurtulamıyor, çevresinde ki herşeyin bir çaresizlik çemberiyle sarıldığını hissediyordu Her gece uyurken, rüyasında eşi ile buluşacağını düşünüyor ve bu düşünce onun karanlıklarında, sıcak ve parlak bir ışık oluşturuyordu Bu ümitle uykuya dalıyor, fakat bir türlü eşini rüyasında göremiyordu
Rüyasında onu görebilmek için bir çok yol denemiş fakat hiç birinde başarılı olamamıştı Bu onu gitgide dahada ruhunun derinliklerine götürüyor, saatlerce boş boş düşünmekten başka birşey yapmıyordu Ailesi bu duruma çok fazla üzülüyor, biricik kızlarının tekrar eski haline gelmesi için ellerinden geleni yapıyorlardı Lakin hiç biri genç kadının yüzünü güldürmüyordu, o sanki intihar etmeyi gururuna yediremediğinden dolayı sadece yaşamını sürdüren biri haline gelmişti Bu durumdan nasıl ve ne zaman çıkacağını hiç kimse bilmiyor fakat bunun böyle sürüp gidemeyeceğini tahmin ediyorlardı Buraya geldiklerinden beri ilaçlarını da kullanmıyordu Ailesi, onu ilaç kullandığı zamanlardan daha iyi görüyordu Çünkü kızları ilaç kullanırken devamlı uyuyor, söylenen hiç birşeyi anlamıyor ve daima hasta gibi oluyordu Oysa şimdi, sabah erken kalkıyor, bahçeyle uğraşıyor, deniz kenarında oturuyor ve alışagelmiş mektuplarını yazıyordu Onlar için bu bile, oldukça iyi bir gelişmeydi
Gülay iskeleden kalktı ve eve doğru yürümeye başladı Sahilde ki taşlardan dolayı düzgün yürüyemiyor ve yalpalıyordu Çocukluğundan beri buraya gelip gittiklerinden, denize dair olan tüm hikayeleri bilirdi Yarın ay hilal şeklini alacaktı ve genç kadın bir dilek dileyecekti Eve ulaştığında akşam yemeği hazırlanmıştı Sessiz bir şekilde yemeğini yedi ve odasına çekildi Yarın için içi umutla dolmuştu Kimbilir belki gerçekten deniz ona geri döner ve isteğini yerine getirirdi Bu düşüncelerin verdiği garip bir huzurla uykuya daldı
Sabah uyandığında henüz güneş yeni doğuyordu Uzun zamandır yaptığı gevşek hareketlerin tersine, büyük bir çeviklikle yatağından sıçradı Üzerini değiştirip yatağını ve odasını topladı Kahvaltısını yaptıktan sonra her zamanki gibi bahçedeki çiçeklerle ilgilenmeye başladı Çiçeklerin hepsi bugün daha bir canlıydılar Gülümsemeyi unutan yüzü ile onlara gülümsedi ve her biriyle tek tek ilgilenmeye başladı Diplerini temizliyor, sularını veriyor ve hepsine birer öpücük konduruyordu Gülay' ı balkondan izleyen annesi ve babası birbirlerine sarıldılar Onu böyle görmek onları çok mutlu etmişti Akşama doğru genç kadın deniz balkonuna gitti ve büyük bir titizlikle kağıdı önüne yerleştirip, kalemini çantasından çıkardı Yazacağı her kelimeyi özenle seçmeliydi Düşüncelerini netleştirdi ve yazısına başladı ;
" Sevgili Deniz,
Bilirsin, çocukluğumdan beri devamlı seninleyim Tatil için geldiğimiz zamanlarda saatlerce seninle dans eder, İstanbul' a döndüğümüzde devamlı seni izlerdim Sen kimi zaman durgun, kimi zaman neşeli olurdun Hep bunu çözmeye çalıştım ve artık çözdüğümü sanıyorum Sanırım sen aya aşıksın deniz Ne zaman ay çıksa, onun ışıklarını alıp, binlerce yakutmuş gibi yansıtıyorsun Rüzgar ile konuşuyor, kıyı ile oyunlar oynuyorsun Akşamları kimseye içini göstermiyor, adeta içine bakmaya çalışan olursa, sendeki aşkı göreceklermiş gibi kendini saklıyorsun Fakat sabahları ayın yerini güneşe bırakmasıyla birlikte durgunlaşıyor, kendini unutuyorsun Akşama kadar böyle zaman geçirip, akşam kendini aya hazırlıyorsun Kimi zamanlar rüzgar şiddetleniyor ve bulutlar ayı kapatıyor Böyle zamanlarda, sevdiğini göremediğin için oldukça sinirleniyor ve içinde ne bulursan darmadağın ediyorsun Ben senin öfkeni kıyılara vurduğun tekmelerden bile anlıyorum denizim İnan bana, belki de seni benden iyi anlayacak kimse yoktur 
Söyle bana denizim, bir gün ayın hiç bir zaman doğmayacağını anlasan ne yapardın ? Bir daha hiç yakamozlar oluşturamayacağını, onunla olan sevginizin içinde olmasına rağmen onu asla göremeyeceğini bilsen ne düşünür, ne hissederdin ? Eminim ki öfkeyle buraları yıkardın ve bir daha hiç yüzün gülmezdi İşte sevdiğini kaybetmek böyle birşey denizim Sen ayını asla kaybetmeyeceksin ama ben güneşimi kaybettim Onu her düşündüğümde içim ağlıyor, yaşam duruyor Hiç bir şey yapmak istemiyorum Bedenimi yırtmak ve gökyüzüne yükselmek, her neredeyse onu bulmak istiyorum Lakin hiç bir şekilde onu tekrar göremiyor ve ona tekrar sarılamıyorum Anlattıklarımı her gün az çok gözlerimden anladığını farzediyorum Bu yüzden sana yazmaya ve senden yardım istemeye karar verdim denizim Hilal' in göründüğü ve senin en sevinçli olduğun bugün senden bir dileğim olacak Beni sevdiğime kavuştur denizim Bir defalığına bile olsa onu görmek istiyorum Beni aydınlatan, neşemi yerine getiren ve zamanla hayatımın anlamı olmuş o gülümseyişini görmek istiyorum Artık buralarda daha fazla onsuz kalmak istemiyorum Ne olur denizim, beni onunla buluştur Onu görmeme ve bir defacık dahi olsa sarılmama aracı ol Beni anlayacağını umud ediyor ve bana dileğim ile ilgili geri dönmeni bekliyorum "
Gülay, mektubunu dikkatle katladı ve göğsüne yerleştirdi Akşam yemeğini yedikten sonra iskeleye çıkarak bir süre karanlıkta hiç bir ışığın meydana getiremeyeceği o güzel yakamozu izledi Ardından yaşlı gözlerle dileğini denize bıraktı ve gözlerini kapattı Sanki deniz dileğini hemen yerine getirecek gibi hissediyordu Sanki gözlerini açsa, sevdiğini karşısında görecek ve bu doğaüstü olaya deniz neden olacaktı Yavaşça gözlerini açtı ama sevdiğini göremedi Gözlerinden bir kaç damla yaş, denize damladı Genç kadın büyük bir hüzünle yürüyerek evine gitti ve kimsenin yüzüne dahi bakmadan odasına kapandı Ağladı, ağladı, ağladı Hayat, yaşanılabilecek bir olgu olmaktan çıkmış ve adeta bir çileye dönüşmüştü Buna daha fazla sabredemiyordu Fakat aksi yöndede yapabilecek hiç birşeyi yoktu Kalbi daralıyor ve nefes alması zorlaşıyordu Derin derin nefes alarak kendine gelmeye çalıştı fakat her nefes alışında göğsü sızlıyor adeta nefes alırken bedeni yırtınıyordu Hırıltılar çıkarmaya başladı Hızlı hızlı öksürdü ve bir süre sonra kendine geldi Oldukça halsiz kalmıştı, yatağına uzandı gözlerini kapattı
Gece uykusunda bir rüzgar hissetti Galiba balkon kapısını açık unutmuştu Ama kalkıp kapatabilecek hali de yoktu Rüzgar ayaklarından beline doğru ilerledi ve göğsünden başına kadar inanılmaz bir yumuşaklıkla esip gitti Gülay, rüzgar ile birlikte muhteşem bir huzur duygusuna sarınmıştı Gözlerini açtı Gördüklerine inanamayıp, gözlerini tekrar kapatıp açtı Denizin ortasındaydı Sahilden bir hayli uzakta olmasına rağmen evlerini zar zor görebiliyordu Denizde yürüyebiliyor ve koşabiliyordu Büyük bir sevinçle ordan oraya koşup durdu, kendince rüyasının tadını çıkartıyordu " Gülay  " Duyduğu sesle irkildi Ses tam arkasından geliyordu ve yıllardır hasret kaldığı bir sesti Hızla arkasını döndü Kocası yüzünde o bilindik gülümsemesiyle kendisine bakıyordu Hiç birşey diyemeden, hasretle kocasına sarıldı İşte dileği gerçek olmuştu, onca zamandır başaramadığı şeyi deniz başarmıştı Kocasının kollarından ayrılmadan tüm gücüyle onu sıktı Kokusunu öylesine özlemişti ki, yıllarca böyle durabilirdi " Ah seni öyle özledim, öyle bekledim ki " Eşi yanıt vermeden onun yüzüne baktı Gözlerinde hafif bir keder vardı Genç kadın, gayet iyi tanıdığı kocasının yüzündeki gülümsemesinin ardına saklanmış, gözlerindeki kederi hemen farketmiş ve onunda yıllardır kendisini özlediğini düşünmüştü Onu görmenin verdiği sevinçle hiç birşey düşünemiyordu Kocasına tekrar sarıldı, onu tekrar kokladı Hiç uyanmak istemiyor, kalan tüm yaşamı boyunca bu rüyanın devam etmesini istiyordu Yılların verdiği özlem ve hasretle saatlerce konuştular Birbirlerini ne kadar özlediklerini, birisinin olmadığı yaşamda diğerinin eksikliğinin nasıl hissedildiğini anlatıp durdular Her ikiside heyecanlı ve sevinçliydi Bir o kadarda hüzünlüydüler Genç kadın güneş ufuktan yavaş yavaş doğarken, gözlerini bakmaya doyamadığı kocasından alarak denize çevirdi ve ağlamaya başladı Kocası " Ağlama " dedi Ağlamaması imkansızdı, birazdan uyanacak ve bu güzel gece sona erecekti Bir ay boyunca yine kocasına hasret kalacaktı Ona hızlı hızlı yine mektup yazacağını, hiç durmayacağını, her ay hilali sabırsızlıkla bekleyeceğini söyledi Kocası elleriyle karısının ağzını kapattı Gözlerinde garip bir bakış vardı Gülay' ı öptü " Gitme desem de, gideceksin, fakat döneceğinde unutma, burada seni bekliyor olacağım " dedi Güneş doğmuştu, gülay artık uyanması gerektiğini ve uyanmazsa ailesinin endişeleneceğinden, onu zorla uyandıracaklarından, bu güzel rüyanın sarsıntılarla bitmesini istemediğinden bahsetti Ona son defa sarılarak, denizin üzerinden yürümeye başladı Evine doğru yaklaştıkça yüreği sızlıyordu Ara ara arkasına bakıyor ve kocasının orada beklediğini görmek içine tarifi imkansız bir huzur veriyordu Gözyaşları içerisinde sahile çıktı ve evlerinin önündeki kalabalığı farketti Biraz daha yaklaşınca, kulakları annesinin feryatlarıyla çınladı
" Gülay, Gülaaay, Gülaaaay   "
------------------------------------------------------------------
KEÇİ AYAKLI PAN
Hermes'in bütün çocuklarının en efsanevi olanı, sürülerin, çobanların ve kırların tanrısı olan Pan idi Pan dağlık Arkadia'da doğmuştu Efsaneye göre Hermes genç bir Nympha ile evlenmek için kızın babasının yanında çoban olarak çalışmaya başlamış Onun koyunlarını gütmüş ve kısa bir süre sonra hem babanın hemde kızın gönlünü kazanmış Böylece sevdiği kızla evlenebilmiş Bu evliliğin sonucunda keçi ayakları ve kuyruğu ile Pan dünyaya gelmiş Alnında iki boynuzu çenesinde de bir teke sakalı varmış
Ormanlarda, kayalarda ve mağaralarda yaşayan Pan, sürüleri göz etmekten, perileri seyretmekten, flüdünün ahenkli sesleri ile çobanları şaırtmaktan büyük zevk alırdı Ama bazen de kötü niyetli kötü bir varlık gibi ıssız yerlerde, dağ başlarında, yolunu şaşıran, tek kalan insanlara görünür onları korkuturdu Bütün tabiat zevkleri ve aynı zamanda korkuları Pan'dan gelirdi
--------------------------------------------------------------
Karadut Efsanesi
Bir zamanlar birbirlerine aşık iki genç vardi
Kızın adı Tispe ,delikanlinin ise Piremus
Komsu olduklarindan birlikte büyüdüler Cocukken baslayan ask atesi,serpildikce onlarla birlikte buyudu
Aileleri hic istemezdi gorusmelerini Birbirlerine uygun olmadiklarini dusunurlerdi nedense?
Oysa onlar olesiye bir ask beslemeye basladilar birbirlerine
Ikisinden baska kimselerin bilmedigi bir sirlari vardi Iki evin arasindaki gizli catlak
Bazi geceler gizlice bu aralikta bulusur birbirlerine seslerini duyurup asklarini sozcuklere dokerlerdi
Bir gece ormandaki agacin altinda bulusmaya karar verdiler
Tispe, agaca Piremus'dan once varmisti
Gittiginde, avini yeni yemis, agzindan kanlar akan kocaman bir aslanla karsi karsiya geldi
korkarak bir magaraya dogru kosmaya basladi
Boynundaki esarp, farkinda olmadan dusuverdi O sirada Piremus geldi gordukleri karsisinda donup, kalmisti
Kocaman aslan, agzinda kanlarla birlikte, biricik sevgilisi Tispe'nin esarbini parcaliyordu O an aklina gelen ilk ve tek sey,aslanin Tispe'yi oldurerek yedigiydi Tispe'siz yasayamazdi
Aklindan gecen, sadece aski ugruna canina kiymakti Belinden hancerini cikardi ve gogsune sapladi Kanlar icindeki cansiz bedeni yere dustu Tispe'yse korkusunu bir kenara atip, bir an once askini gormek icin magaradan cikmaya karar vermisti
Agacin altina geldiginde, o korkunc sahneyle yuzlesti
Piremus'un cansiz vucudu yerdeydi ve elinde Tispe'nin dusurdugu esarbi tutuyordu
Tispe sevdigi gencin elindeki esarbi ve uzaklasan aslani gorunce anladi herseyi Tispe bir an bile dusunmeden hanceri cekip cikardi ve kendi gogsune goturdu
Yasadiklari olesiye derin bir askti ve onlari olum bile ayirmamaliydi Az sonra sevgili Piremus'un bedeninin ustune yigildi
O anda tanrilar bu yuce aski olumsuzlestirmek istediler ve bu ciftin ustunde duran agaci, onlarin aşkına adadilar
Piremus'un kanini bu agacin meyvalarina , Tispe'nin gozyaslariniysa, agacin yapraklarina verdiler
O gunden beri kara dutun cikmayan lekesini, dut agacinin yapraklari temizler
Bilir misiniz dut agacinin meyvasinin lekesicikmaz ama elinize agacin yapragini alir ovusturursaniz , lekenin yok oldugunu gorursunuz 
Ortusen, birbirini temizleyen, arindiran buyuk asklar yasamaniz dilegiyle  
-------------------------------------------------------
|