Prof. Dr. Sinsi
|
Cilt Hastalıkları
ektodermal displazi
Deri ve derinin eklerinin (saç, tırnaklar, dişler ve ter bezleri) gelişim bozukluğu ile kendini gösteren kalıtımsal bir hastalıktır Ektodermal displazinin çok sayıda tipi bulunmakla birlikte en sık rastlanılan tipi; X-kromozomuna bağlı olarak geçiş gösteren anhidrotik ektodermal displazidir (terleme yokluğu/azlığı ile birlikte olan tipi) ve sadece erkeklerde gözlenir Otozomal kromozomlara (cinsiyet kromozomları dışındaki kromozomlar) bağlı olarak dominant (baskın) geçiş gösteren diğer bir tipi ise hem erkek hem de kız bebeklerde aynı oranda gözlenir Otozomal dominant tip ile X-geçişli tipde gözlenen şikayetler ve belirtiler aynıdır
Ektodermal displazide, derinin tüm ekleri değişik derecelerde etkilenmiş olabilir Anhidrotik ektodermal displazide ter bezlerinin anne karnında iken gelişmemesi sonucu meydana gelir Etkilenen bebeklerde vücut sıcaklığının kontrolünde sorun vardır ve çok hafif hastalıklarda bile son derece yüksek ve tehlikeli ateş yükselmesi gözlenebilir, çünkü teleyerek ateşin kontrol mekanizması ortadan kalkmaktadır Yetişkin hastalarda ise sıcak ortamlarda bulunmak ve çalışmak zorlaşır
Mukozaların (vücudun iç boşluklarını döşeyen deri) tutulduğu hastalarda burunla ilgili kronik enfeksiyonlar daha sık gözlenir, solunum yolu enfeksiyonları artmıştır ve burundan sürekli kötü kokulu bir akıntı gelebilir Saç telleri çok ince olabilir veya saçta dökülmeler görülebilir Cİlt ince ve rengi açık olabilir Diş gelişimi anormaldir ve bir çok diş eksik olabilir
Bu hastalıktan korunmak için yapılması gereken en önemli şey; ailesinde ektoermal displazi olduğu bilinen anne - babaların hamilelik öncesi genetik danışmanlık hizmetleri için için ilgili bir birime müracaat etmeleridir, hamilelik sırasında hastalığın saptanmasını sağlayacak bir analiz bulunmamaktadır
Belirtiler ve Şikayetler
- diş sayısının az olması
- sivri dişler
- diş çıkmasının gecikmesi
- terleme yokluğu
- gözyaşı yokluğu (nadiren)
- ince deri
- cilt rengi açıklığı
- kötü kokulu burun akıntısı
- sıcağa tahammül edememe
- vücut sıcaklığınd aani yükselmeler
- ince saş telleri
- saç yokluğu
- tırnaklarda şekil bozukluğu (kalınlaşma)
- burunda basıklık
Tanı
Biyopsi ile tanı konur (deri ve mukozalardan örnek alınır)
Tedavi
Ektodermal displazinin özel bir tedavisi yoktur
Tedavide genelde kozmetik yöntemler kullanılır: Takma diş veya protez, saç için peruk gibi çözümler kullanılabilir Gözlerde kurumayı engellemek için sentetik gözyaşı damlaları kullanılabilir Burundaki akıntıları ve enfeksiyon gelişimini engellemek için sık sık bir hekim tarafından burun iç kısmının temizlenmesi gerekebilir
Erken yaşlarda panaromik diş grafisi çekilir Erken aşamada protezlerin kullanılması yüzde yapısal anomalilerin ortaya çıkmasını önleyebilir Daha yeni yöntemlerden biri de protetik dişlerin içine yerleştirildiği kemik implantları kullanmaktır
Vücut sıcaklığının kontrolü sürekli bir problem olabilir; sık sık soğuk su ile duş almak, serin ortamlarda bulunmak ve serinletici spreyler kullanmak gerekebilir Aktiviteler, giysiler, soğutma yöntemleri ve hatta daha serin iklimli bir yere taşınmak gerekebilir
Anhidrotik ektodermal displazili hastalarda atopik ekzema da sıktır ve tedavi edilmelidir Hastaların çoğunun derisi kurudur ve nemlendiriciler kullanılmalıdır Palmoplantar keratoderma varsa keratolitikler kullanılır
Bu hastalıkla birlikte bulunabilecek yarık damak ve dudak, uretral stenoz, vaginal adezyonlar, mukozal ve kutanöz malignite, sindaktili ve diğer yapısal anormallikler için cerrahi tedavi gereklidir Mukozal lökoplaki ve atrofik deri bulunursa malignite açısından; diskeratozis konjenita varsa kan diskrazileri için düzenli izlem gereklidir
Tırnak distrofisi olan hastalarda özel ayakkabı kullanılmalıdır Akut paronişi varsa antibiyoterapi uygulanır
Sonuç
Ektodermal displazi hayat boyu sürecek ve gerekli önlemler alındığında hayatı tehdit etmeden kontrol edilebilecek bir hastalıktır Ancak özellikle vücut sıcaklığının kontrolü konusuna özellikle dikkat edilmelidir
Ateş yükselmesine bağlı havale geçirilebilir, bu konuya özellikle dikkat edilmelidir Ayrıca vücut sıcaklığındaki aşırı yükselmeler beyinde hasara neden olabilir
epilasyon
EPİLASYON TEKNİKLERİ
Hazırlayan: Eda BİLSEL
1 Tüylenme
Doğumdan sonra 3 veya 4 ayda tüylenme başlar İki tip kıl oluşur; bunlar, kısa, renksiz, ince olan vellus (ayva tüyleri) ve koyu, kalın, uzun olan terminal kıllardır Terminal kılların kalıtımsal nedenlerle büyümesine 'hipertriker', androjen etkisiyle erkeksi karakterde büyümesine 'hirsutizm' denir Hirsutizm sorunu olan kişilerin doktor kontrolünde tedavi olması gerekir, ancak tedaviyle bu kılların tamamı dökülmeyeceğinden epilasyon da uygulanmalıdır Hipertrinerin tedavisi yoktur, oluşan kıllar değişik yöntemlerle yok edilir Belli başlı epilasyon yöntemleri şunlardır:
2 İğneli Klasik Yöntem
Epilasyon yapılacak bölge önce alkolle temizlenir, sonra ince bir iğneyle kıl köküne girilerek elektrik verilir Bu şekilde kıl kökü tahrip edilmiş olur Jilet ya da tüy dökücülerle alınarak kalınlaşmış tüylere daha fazla elekrik verilmesi gerektiğinden, bu durumda daha fazla acı hissedilir Seanslar yüze haftada bir, vücuda 1,5-2 haftada bir tekrarlanır, süreleri epilasyon yapılan bölgeye göre değişir Bir seans yüzde 15 dakika sürerken, vücutta birkaç saatten uzun sürebilir Bu yöntem hamileler dışında herkese uygulanabilir Yanda SORISA cihazı ile uygulama görülüyor
3 Blend Yöntemi
Bu yöntem klasik iğneli yönteme çok benzer Aynı şekilde iğneyle kıl köküne girilerek elektrik verilmesine dayanır Farkı akımdan sonra yüksek frekans uygulanmasıdır Verilen yüksek frekans nedeniyle kıl kökünde bir çeşit sıvı oluşarak kılı öldürür Bu sıvının oluşması beklendiğinden seanslar klasik iğneli yönteme göre daha uzun sürer Epilasyondan sonraki ilk 24 saat içinde cilde su ve fondoten, ilk 48 saat içinde de sabun değdirilmemesi gerekmektedir Bu yöntem hamilelere, vücudunda platin taşıyanlara, yüksek tansiyon hastalarına ve regl dönemindekilere uygulanmaz
Yanda BIOTRON iğneli Dijital Blend epilasyon cihazını görüyorsunuz
4 Bio-Aktif Sistem
Öncekilerden oldukça farklı olan bu yöntemde epilasyon yapılacak bölgeye, epilasyondan önce 3 gün üst üste bitkisel ağırlıklı bir solüsyon olan Biodepyl sürülür Bu sürede kesinlikle su değdirilmez Seans sırasında solüsyon sayesinde yumuşamış bölgedeki tüyler sır ağda ile alınır ve tekrar Biodepyl sürülür Sonra epilasyon makinasının bob adı verilen başlığı ile bu bölgeye 15 dakika kadar masaj yapılır Bu yöntemin esasını oluşturan solüsyonun amacı kılları zayıflatmaktır Bu şekilde gittikçe zayıflayan kıllar 6 ayla 1 yıl arası bir sürede tamamen yok olurlar Seans aralıklerı kılların tekrar uzamasına göre değişir Az miktarda da olsa uzayan kıllar için fazla vakit geçirmeden tekrar epilasyona girilmesi gerekir Seans uzunluğu komple vücutta en az 2,5 saattir ve bu süre kılın alınma zorluğuna göre daha da uzayabilir
Yanda SORISA cihazı ile uygulama görülüyor
5 Radyo Frekansı İle Epilasyon
Bu yöntem ses dalgalarının kıl kökünde ısıya dönüşerek kıl kökünü yakmasına dayanır Acı vermez ve iz bırakmaz Diğer yöntemlerden farklı olarak seanslardan sonra denize girilebilir, yıkanılabilir ya da güneşe çıkılabilir Kesin sonuç alınması 6 ayla 1 yıl arasında değişir, jilet kullanımı ya da hormon dengesizliği bu süreyi uzatan faktörlerdendir Seans aralığı ise kılların tekrar uzamasına bağlıdır
6 Foto Epilasyon
Foto epilasyon, lazer gibi ışığın yoğun biçimde deriye verilerek kıl köklerinin yakılmasıdır Ancak ışığın dalga boyu lazerinkinden daha düşüktür Beyaz ışığın önüne 590-755 nm arasında değişik dalga boyları için filtreler takılıp, derinin ve kılın tipine göre seçilerek yöntem tatbik edilir 2-5 pals'te 1-5 mm derinlikteki kıl köklerine ulaşılabilir Dalga boyunun değişebilir olması tek dalga boyunda çalışan lazerlere olan üstünlüğüdür Epilasyon yapılacak bölge acıyı hafifletmek ve oluşabilecek kızarıklıkları engellemek için önce buz ile soğutulur Yeni sitemlerde acı diğer yötemlere göre daha az hale getirilmiştir
Daha sonra özel bir jel sürülerek ışık verilir Bu sistemde tenin ve kılın rengi çok önemlidir çünkü ten rengi koyulaştıkça ışık dağılır ve sonuç alma süresi uzar Bu nedenle bu yöntem zencilere uygulanamaz Önemli olan kılın deri içindeki renginin, deri renginden koyu olmasıdır Kesin sonuç 2-5 seans arası alınır ve seans aralıkları aynı bölge için en az 3 hafta olmalıdır Tedavi süresince ve tedaviden sonraki belirli bir süre boyunca güneşe çıkmak ve bronzlaşmak yasaktır
7 Lazer İle Epilasyon
Lazer seçilmiş dalga boyundaki yoğun ışıktır Doku, lazer ışığını emerek ısınır Özel olarak seçilen dalga boyundaki lazer ışığı, çevre dokuları etkilemeden sadece kıl köküne etki eder Lazer ışığı, epilasyonda 2 önemli vücut yapısı tarafından tutulur Melanin (cilde rengini veren koyu renkli piment) ve oksihemoglobin (kandaki oksijen taşıyan molekül) Melanin kıl ve kıl kökünde bulunduğundan lazer ışığını daha çok tutar ve ısınır Kıl köklerinin zayıflamasına ve uygun gelişmişlikteki kılların yok edilmesini sağlar İyi bir lazer cihazının dalga boyu, kıl çevresindeki epidermis deri tabakasının zarar görmeyeceği bir dalga boyuna sahiptir Bu yöntemde verilen ışın demeti kıl köküne ulaşıp, ısı etkisiyle kıl kökünü yok eder Foto epilasyonda olduğu gibi ten rengi çok önemlidir, aynı şekilde açık ten ve koyu renkli kıllar işi kolaylaştırır Kıl köklerinin tamamen yok edilmesi 2-3 kere lazer uygulanması ile olur Uygulaması da foto epilasyona benzer şekilde jel sürüldükten sonra lazer verilmesinden ibarettir Yine aynı şekilde tedaviden sonra güneşe çıkmamak gerekir Seans süresi yaklaşık 15 dakikadır ve bu süre içerisinde tüm yüz ya da iki koltuk altı tamamen temizlenebilir
8 Bazı Lazer Teknikleri
Nd-YAG (Q tetikli) Lazer
Katı hal lazeridir 1064 ve 532 nanometre dalga boylarındadır Değişik teknikler ile daha farklı dalga boylarında da elde etmek mümkündür Uygulaması basit, yan etkileri azdır Çok amaçlı kullanıma izin veren, oldukça acısız bir yöntemdir Süratli uygulama yapmak mümkündür Çevre dokulara etkisinin az olduğu söylenmektedir
Ruby (Yakut) Lazer
Katı hal lazeridir En eski lazer sistemidir 694 3 nanometre dalga boyunda, yüksek enerjili ışınlardır Melanin tarafından tutulur Epidermis ve kan hücrelerince de tutulduğu bilinmektedir Epilasyon uygulamasında, mutlaka soğutucu ellikler kullanılmalıdır Yavaş ve hantal bir sistemdir
Alexandrite Lazer
Alexandrite lazerinin dalga boyu 755 nanometredir Melanin tarafından emilirken, önemli ölçüde oksihemoglobin tarafından tutulur Süratli bir yöntemdir Isı ile kıl dışı dokuların etkilenmesi ve zarar görmesi, bu sistemde daha ön plandadır Epidermal cilt yanıklarına neden olabilir Acı hissi, diğer lazerlere göre daha fazla olduğu söylenmektedir
Diode Lazer
Yeni bir lazer sistemidir Gallium Arsenid diod lazerinin dalga boyu 800-840 nanometredir Bu lazerlere ait fazla klinik uygulama henüz tamamlanmamıştır
Genital Herpes uçuk
Yaygın adı ile uçuk olarak bilinen lezyon, Herpes Simpleks Virus (HSV) adı verilen virüsün yol açtığı bir enfeksiyondur
Sadece 45 milyon kişi A B D 'de bu hastalğa yakalanmıştır ve her yıl 500 000 yeni vaka ortaya çıkmaktadır Bu tablonun dramatik olan yanı hastaların %80'i ya herhangi bir yakınma ortaya çıkmadığı ya da belirtileri yanlış yorumladığı için hasta olduğunun farkında değildir
HSV'nin 2 tipi vardır: HSV1 ve HSV2 HSV1 genelde dudak etrafındaki uçuk şeklinde lezyonlara neden olurken, HSV2 genelde genital organlarda enfeksiyon yaratmaktadır
Virus ilk defa enfeksiyon yarattıktan sonra sinir düğümlerinde sessiz olarak yıllarca bekleyebilmekte ve uygun ortam ve zamanda yeniden enfeksiyona neden olabilmektedir Bu nedenle HSV enfeksiyonları sinsi enfeksiyonlardır
Belirtiler
Herpes bulguları kişiden kişiye değişir İlk atakta genelde virüs ile tamastan sonra 2 gün 3 hafta arası bir sürelik kuluçka devresini takiben yanma, kaşıntı, bacaklarda ağrı, kalça ve genital bölgede ağrı, vajinal akıntı, karın boşluğunda dolgunluk hissi görülebilir Bu ilk bulgulardan birkaç gün sonra enfeksiyon alanında uçuk tarzı yaralar ortaya çıkar Bu yaralar vajinada ve rahim ağzında olabilir 3-4 gün içinde bu yaralar iz bırakmadan kaybolurlar Bu aşamadan sonra virus omurilik düzeyinde sinir köklerine giderek yerleşir ve burada inaktive halde beklemeye başlar Pekçok kişide de periyodik olarak re-enfeksiyona neden olur Bu reenfeksiyonlar esnasında virusler sinirler boyunca ilerleyerek genelde ilk enfeksiyonu yarattığı alanların yakınında yeni lezyonları yapar Her enfeksiyon atağı esnasında gözle görülebilen lezyonların bulunması şart değildir Çoğu zaman fark edilmeyen ataklar olur Bu dönemlerde vajinal salgılar ile virüs yayılımı olduğundan kadın cinsel partnerine hastalığı bulaştırabilir
Genital herpes lezyonunun
tipik görüntüsü
Tanı
Gözle görülebilen lezyonların varlığında tanıyı koymak kolaydır Ancak bunun HSV olduğunu göstermek için bazı laboratuvar tetkikleri gerekebilir Bunun en iyi yolu aktif enfeksiyon sırasında lezyonlardan alınacak materyalde viral kültür yapmaktır Ancak bu oldukça masraflı bir tekniktir Materyalde virus üretilememesi hastalık olmadığı anl    da gelmez Kesin tanının çok zor olması nedeni ile pekçok vaka hatalı olarak teşhis ve tedavi edilmektedir Kanda yapılan immünolojik testler ile de HSV varlığı saptanabilir Ancak bu testler aktif enfeksiyonu göstermez Sadece kişinin hayatının herhangi bir döneminde enfeksiyon geçirip geçirmediğini ve bağışıklık sisteminin virüse karşı antikor geliştirip geliştirmediğini belirler Antikorlar bulunsa bile bunlar kişiyi yeni enfeksiyonlardan korumaz Kan testi ayrıca oral ve genital enfeksiyonların ayrımını da sağlayamaz Son zamanlarda HSV1 ve HSV2'yi ayrıdedebilen kan testleri geliştirilmiş olmakla beraber bunların yaygın kullanımı henüz daha mevcut değildir
Tedavi
Günümüzde Herpes tedavisi için değişik ilaçlar mevcuttur ancak bu ilaçlar kesin tedavi sağlayamamaktadırlar Viral bir enfeksiyon olduğu için antibiyotikler etkisiz olmaktadır İlaçlar sedece ilk atağın şiddetini azaltmakta ve süresini kısaltmakta , daha sonraki atakların ise sıklığını düşürmektedir HSV enfeksiyonu geçiren kişiler bazı birkaç basit kurala uyarak enfeksiyonun süresini ve bulaşıcılığı azaltabilirler Bu önlemlerden en basit fakat en önemli olanı enfekte alanı temiz ve kuru tutmaktır
Uçuk olan bölgeye dokunmamak ya da dokunduktan sonra hemen elleri yıkamak son derece önemlidir
Lezyonlar tamamen iyileşene kadar cinsel ilişkiden kaçınmak da önemli bir konudur
Tekrarlayan enfeksiyonlar travma, soğuk algınlığı, adet görme ya da stress gibi vücut direncini düşüren durumlarda ortaya çıkmaktadır
Riskler
Genital Herpes enfeksiyonu bazı riskleri de beraberinde getirir Ancak uzun dönem hayat kalitesini etkileyebilecek etkileri yoktur Gebelik gibi genel vücut direncinin azaldığı durumda olan kişiler aktif enfeksiyon açısından dikkatli takip edilmelidirler Eğer Herpesin ilk atağı gebelik esnasında ortaya çıkarsa bu durumda virüs bebeğe geçebilir ve bu tür gebeliklerde erken doğum riski her zaman bulunur Neonatal herpes ile doğan (anne karnında iken virüs ile temas eden ve enfekte olan) bebeklerin %50'sinde nörolojik hasarlar ve ölüm meydana gelir Bebeklerde beyin iltihabı, göz problemleri, ciddi boyutta döküntüler ortaya çıkar ancak bu bebeklerin büyük bir kısmı antiviral ilaç tedavilerinden yarar görürler Bebeklerdeki risk büyük ölçüde annenin geçirdiği atağın ilk ya da tekrarlayan atak olmasına bağlıdır Aktif enfeksiyon varlığını araştırmak için yapılan viral kültürlerin sonucu uzun bir süre aldığı için genital herpesden şüphelenilen vakalarda doğum şekli olarak sezaryen tercih edilir Eğer aktif enfeksiyon yok ise sezaryen şart değildir
Bua yazı Dr Alper MUMCU
Genital Siğil uçuk
Kondilom ya da condyloma accumunata adı verilen genital siğiller pek çok kadına sıkıntı veren tatsız lezyonlardır Tekrarlama eğiliminin olması çoğu zaman kadının moralini bozar Kondilomlar cinsel yolla bulaşan ve human papilloma virus (HPV) adı verilen bir virusun neden olduğu enfeksiyonlardır
Kondilomlar cinsel yolla bulaşan ve human papilloma virus (HPV) adı verilen bir virusun neden olduğu enfeksiyonlardır
HPV sadece genital siğillere neden olmaz Bu virusun 60'dan fazla değişik alt grubu vardır ve bu gruplardan bazılarının rahim ağzı kanserine neden olduğu bilinmektedir Bazı tipleri ise anus kanserine yol açabilmektedir Her HPV enfeksiyonu kondilom ya da kansere neden olmaz Aslında çoğu enfeksiyon belirti vermeden geçirilir Kişinin bağışıklık sistemi bu virüs ile başedebilir ve belirtiler ortaya çıkmadan hastalık etkisiz hale getirilir Ancak bu başarı HPV'nin tehlikesiz olduğu sonucunu çıkarmaz HPV enfeksiyonunun henüz bir tedavisi ya da aşısı olmadığından bu hastalığın tedavisinde en önemli faktör hastalığı bilmek ve
Bulaşma genital HPV hastalığı taşıyan bir bireyle girilen her türlü cinsel ilişki ile bulaşabilir Virüs, ilişki sırasında ciltte ortaya çıkan mikroskopik yırtıklar ve sıyrıklar vasıtası ile ciltten cilde temas yolu ile bulaşır Virüsün erkek menisi içinde de saptanması vücut sıvılarının teması yolu ile de bulaşabileceğini düşündürmektedir Virus ile tamas eden herkesde enfeksiyon bulguları ortaya çıkmaz ancak kondilom ortaya çıkan bireylerin %60-90'ının partnerinde de virüs olduğu saptanmıştır Virüs birkere vücuda girdikten sonra uzun yıllar sessiz kalabilir Cinsel yönden aktif olan herkeste görülebilir En çok birden fazla sayıda partneri olan, ya da partneri birden fazla kişi ile birlikte olmuş 15-30 yaş arası kişilerde görülür Gebelik esnasında çok hızlı bir seyir izler Nadiren anneden bebeğine geçebilir
Kuluçka dönemi
Kuluçka süresi belirli değildir Virüsle temasdan aylar ya da yıllar sonra bulgular ortaya çıkabilir Hastaların büyük kısmında 1-6 ay içinde belirti verir
Belirtileri
Genelde dış genital bölgede küçük siğiller ortaya çıkar Bunlar kişinin kendisi tarafından görülebilir ya da elle hissedilebilir Siğiller yumuşak, pembe-beyaz renkli, karnıbahar benzeri oluşumlardır Tek ya da grup halinde olabilirler Zaman zaman dışarı kabarık olmayıp düz olarak bulunurlar Nadiren vajina içinde,makat çevresinde ağız ve boğazda da görülebilirler Kondilomda ağrı olmaz, fakat arasıra kaşıntı ve yanma görülebilir
Tedavi olmadığı taktirde siğiller hiçbir değişikliğe uğramadan uzun bir süre kalabilir, acak bu davranışları oldukça nadirdir Genelde sürekli olarak büyüme ve yayılma eğilimleri vardır Kondilom ile birlikte başka bir vajinal enfeksiyon varsa bu büyüme daha hızlı olur Çoğunlukla vücudun nemli ve sıcak bölgelerine doğru yayılma gösterir Eğer vajina ve makat civarında anormal renk ve şekil değişiklikleri ile anormal kabarıklıklar görülürse, genital bölgede kaşıntı, yanma ve kanama varsa,partnerde kondilom var ise ya da daha önceden geçirmiş ise mutlaka bir jinekolojik muayeneden geçmek gerekir
Tipik bir kondilom lezyonu
Kondilomun tipik görünüşü
Tanı
Tanı muayene esnasında lezyonların görülmesi ile konur Bazen bazı solüsyonlar uygulanarak ciltteki renk değişikliklerinden siğil olup olmadığı anlaşılabilir Dıştan görünen herhangi bir lezyonun olmadığı durumlarda rahim ağzının büyüteç benzeri kolposkop adı verilen bir cihaz ile incelenmesi ile tanı konabilir Smear testi kondilomun tanı ve takibinde son derece önemlidir Hayatının herhangi bir döneminde kondilom geçiren kişiler yılda bir defa smear yaptırmalıdırlar Kondilom tanısı konan kişilerin partnerleri de mutlaka muayene olmalı ve gerekir ise tedavi edilmelidir Çünkü tedavi edilmemiş bir eş enfeksiyonun sürekli yeniden bulaşmasına neden olabilir
Tedavi
Kondilom ihmal edilmemesi gereken bir hastalıktır Tedavide virüsü yok etmek mümkün değildir Tedavi sadece siğilleri ortadan kaldırır Pek çok vakada tek sefer tedavi yeterli olmamakta en az 2 seans gerekmektedir Tedavide tıbbi ve cerrahi yaklaşımların ikiside uygulanabilir Tıbbi tedavi olarak dıştan sürülen bazı ilaçlar kullanılabilir ancak bu uzun süreli ve zahmetli bir tedavidir Çoğu ilaç hasta tarafından değil hekim tarafından uygulanmalı ve direk lezyonun üstüne tatbik edilmelidir Normal dokuya temas ettiğinde pekçok ilaç tahribata neden olur Bu nedenle son derece dikkatli uygulama gerekir Bazı ilaçlar ise direk olarak lezyona hekim tarafından enjekte edilir
Cerrahi tedavide en çok uygulanan yöntem lezyonun yakılması ya da dondurulmasıdır Burada amaç lezyonun tahrip edilmesidir Dondurma işleminde (krioterapi, cryotherapy) sıvı nitrojen ya da karbondioksit kullanılır yakma işleminde ise laser ya da elektrokoter uygulanır Bazı büyük lezyonlar cerrahi olarak çıkarılmayı gerektirebilir Dondurma hariç diğer cerrahi işlemler için lokal ya da tercihan genel anestezi uygulanır
Önlem
Genital siğil riskini azaltmanın en etkili yolu birden fazla sayıda partner ile birlikte olmamaktır Ancak bunun mümkün olmadığı durumlarda prezervatif en etkili önlem yoludur Prezervatif siğillerin yanısıra cinsel yolla bulaşan AIDS'de dahil olmak üzere pekçok hastalığa karşı koruma sağlar Siğiller kondomun kapladığı alan dışında da bulunabildiğinden prezervatif zaman zaman etkisiz kalabilir
Genital tüberküloz
Tüberküloz yani verem bir zamanların en tehlikeli ve en ölümcül hastalığıydı Günümüzde ise eskisi kadar yaygın olmasa bile hala daha özellikle ülkemizde yaygın olarak görülmekte olan bir hastalıktır
Ancak geliştirilen antibiyotik ve aşılar sayesinde hem önlenebilen hem de tedavi edilebilen bir hastalıktır Son 50 yılda tüberküloz tedavisindeki gelişmelere ve gelişmiş ülkelerde büyük ölçüde yok edilmiş olmasına karşın tüm dünyada bakıldığında önlenebilen ölüm sebepleri arasında 5 sıradadır
Dünya Sağlık teşkilatı 1990 yılında tüm dünyada 2 910 000 kişinin bu hastalık nedeni ile hayatını kaybettiğini açıklamıştır Çarpıcı olan bu ölüm vakalarının sadece 40 000'inin gelişmiş ülkelerde meydana gelmesidir
Uzun süre belirti vermemesi nedeni ile ve ihmalkarlıklar sonucu ülkemizdeki tüberküloz görülme sıklığı tam olarak bilinmemekte, hastaların önemli bir kısmı saptanamamakta ve teşhis konulan hastalar yeterli düzeyde takip edilememektedir Tüberküloz en sık solunum yollarını tutmaktadır Bu hastaların %2-5 kadarında da genital tüberküloz saptanmaktadır
Genital tüberküloz primer ve sekonder olarak ikiye ayrılır Son derece nadir olan primer genital tüberkülozda mikroorganizmanın ilk enfeksiyon yarattığı alan genital organlardır Vakaların %99'dan fazlası sekonder tüberkülozdur Burada vücudun başka bir yerinde (genelde akciğerler) bulunan enfeksiyon kan yolu ile genital organlara yayılır (dessendan enfeksiyon)
Dış genital organların tüberkülozu son derece nadirdir En sık endometrium ve adneksler (yumurtalıklar ve tüpler) tutulur
Klinik
Genital tüberküloz vakalarında tüberküloz için tipik olan yorgunluk, kilo kaybı, gece terlemeleri, gece yükselen ateş çok nadir görülür Genital tüberkülozlu hastalarda en sık başvuru sebebi infertilitedir Hastalarda %25-50 oranında pelvik ağrı ve %10-40 oranında anormal kanama görülür Endometriumda olan harabiyet nedeni ile zarlar birbirine yapışır (Asherman sendromu) ve bu durum hem infertiliteye hem de adet kanamasının azalmasına ya da olmamasına neden olur Tüpler sıklıkla iki taraflı tutulur ve histerosapingografide (rahim filmi) görünümü tipiktir
Tanı
Genital tüberkülozdan şüphelenilen vakalarda aile ve kişinin kendi öyküsü önemlidir Daha önceden tüberküloz tanısı alıp almadığı, ailesi ve yakın çevresinde bu hastalığa sahip kişi olup olmadığı araştırılmalı ve detaylı bir fizik muayene yapılmalıdır Tanıya yardımcı olması açısından akciğer grafisi çekilmeli ve PPD testi yapılmalıdır İnfertilite nedeni ile müracaat etmiş hastalarda HSG çekilmeli, gerekli vakalarda endometrium biopsisi yapılmalıdır
Tedavi
Genital tüberkülozun tedavisi tıbbidir Ancak gelişmiş olan infertilite vakalarında tedaviye yanıt çok iyi değildir Sebat eden vakalarda cerrahi tedavi de uygulanabilir Çocuk isteği olmayan kadınlarda rahim alınabilir Genital tüberküloz tedavisi güç ve yüzgüldürücü olmayan bir hastalıktır
impetigo
Klinik bulgular : Büllöz olmayan formu, sıklıkla yüz ve ekstremitelerde , kesi, çizik, böcek ısırması gibi minör bir travma sonucu oluşur Eritemli bir zeminde papül, ardından küçük bir vezikül şeklinde başlar, hızla püstüle ve rüptüre olur Pürülan akıntı kurur ve karekteristik kalın, sarı-yeşil kabuklar oluşur Bal peteği görünümündedir Kaşıntı sıktır ve kaşınmayla yayılır Yüzeyeldir, ülsere olmaz ve dermisi infiltre etmez Hafif bölgesel bir lenfadenopati olabilir Sistemik infeksiyon bulguları , ateş çok nadirdir Ağrısızdır ve skar bırakmaz Grup A streptokoklar tarafından oluşan impetigo bazen poststreptokokal glomerulonefrite yol açabilir Büllöz impetigo; yenidoğan ve infantlarda oluşur Vezikül olarak başlar, sonra bül haline geçer , büller kolayca rüptüre olur, kırmızı bir yüzey oluşur, sonra açık kahverengi krutlar ortaya çıkar Sıklıkla boyun, yüz ve çeneyi tutar
Etyoloji : Etken genellikle A grubu beta hemolitik streptokok veya Staphylococcus aureustur Birlikte de olabilirler Büllöz impetigoda S aureus etkendir(grup II bakteriofaj içeren ) Yenidoğan da B grubu streptokoklar da etken olabilir
Epidemiyoloji : Streptokokal impetigoda genelde fiziksel temasla geçiş söz konusudur Epidemiler yapabilir İmpetigoyu takiben de çoğunlukla üst solunum yolunda da kolonize olur
Tanı : Kesin tanı enfekte bölgeden S pyogenes veya S aureus’un kültürde izolasyonu ile konur Genellikle mikrobiyolojik çalışma gerekmez Gram boyama yapılabilir
Ayırıcı tanı : Tipik olmakla birlikte başlangıçta su çiçeği, mantar enfeksiyonları, Herpes simplex virus enfeksiyonları, akut püstüler psöriazis ile karışabilir
Tedavi : Lokal yara bakımı yararlıdır(su ve sabunla yıkama) Topikal antibiyotik; bacitracin, neomycin-bacitracin, mupirocin de kullanılabilir Günde 3 kez , 7-8 gün uygulama yeterlidir Yaygın impetigo, aile içi infeksiyon varsa , kreş grubu veya atletik takım ve büllöz impetigoda topikal ajanlar yeterli olmaz Sistemik antimikrobiyal ajan kullanımını gerektiriyorsa; Penisilin veya amoksisilin verilir Oral 1 jenerasyon sefalosporinler, penisiline allerjisi olanlarda; eritromisin, azithromycin doz clarithromycin verilir Stafilokokların etkin olduğu düşünülüyorsa, büllözse; penisilinaza dirençli oral penisilin ör:dicloxacillin--cloxacillin veya I jenerasyon sefalosporinler; cephalexin, cephradine veya , cefadroxil oral kullanılabilir Cefixim S aureusa etkin olmadığı için kullanılmaz Amoksisilin/clavulanic asit, Clindamycin veya trimethoprim/sulfamethoxazole 160/800 mg lıktan oral yolla günde iki kez verilebilir Gerekirse diğer antistafilokokal ajanlar da kullanılabilir Oral ajanlarla tedavi süresi bir haftadır
Dozlar : Penisilin : Oral penisilinV ; 25000-90 000Ü/kg/gün, dört dozda, 10 gün ,erişkinde; 250 mg , oral, 4 kez/gün veya benzathin penisilinG ;300 000-600 000Ü çocuk, 1200 000Ü erişkin olarak tek doz kas içine uygulanır
Amoksisilin : 25-50mg/kg/gün, üç dozda, erişkin:1 5gr iki-üç dozda
Ampicillin : 50-100mg/kg/gün, 4 dozda, erişkin: 2-4 gr/gün, 4 dozda
Oral 1 jenerasyon sefalosporinler : Cephadroxil oral; 30mg/kg/gün, iki doza bölünerek, erişkinde 2gr iki doza bölünüp, , cefpodoxime; 10mg/kg/gün 2 dozda, erişkinde 800mg, iki doza bölünüp, cefprozil; 15-30mg/kg/gün iki doza bölünüp, erişkinde 1 gr/gün iki dozda, ceftibuten 9mg/kg/gün, bir doz, cephalexin ; 25-50mg/kg/gün 4 doza bölünerek, erişkinde günlük doz 1-4 gr, cephradine; 25-50mg/kg/gün 2-4 dozda ,erişkinde 250mgx4 doz
Erythromycin: Yenidoğanda doz : 2000gr dan düşük ağırlıklı bebekte;10mg/kg ağırlıklıda 12 saatte bir , 2000gr dan büyükte; 10mg/kg, 8 saatte bir , 20-50mg/kg 2-4 dozda erişkinde 6 saatte bir 250-500mg olarak
Azithromycin 5-12mg/kg gün tek doz, erişkin : 500mg/gün veya İlk gün 0 5 gr daha sonra 250 mg/gün toplam 5 gün maksimum doz; 600 mg
Clarithromycin 7 5 mg/kg/gün iki dozda, erişkinde 1 gr/gün, iki dozda, 10 gün verilir
Dicloxacillin : 3 125-6 25 mg/kg-cloxacillin 12 5 mg/kg dörde bölünüp, erişkinde 250mg oral 4 kez/günde) veya sefalosporin: cephalexin, cephradine (25-50mg/kg) ikiye bölünüp(erişkinde 250mg , oral, günde 4 kez) veya , cefadroxil 30mg/kg /gün, iki dozda kullanılabilir
Amoksisilin/clavulanic asit:25-45 mg/kg/gün, 2-3 dozda(formülasyona göre), erişkin:1 5 gr /gün, üç dozda
Clindamycin : 2000gr dan düşük yenidoğanda 5mg/kg, 12 saatte bir, 1 haftadan büyükse 5mg/kg 8 saatte bir, 2000gr dan büyük ve 1 haftadan küçüklerde 5mg/kg, 8 saatte bir, bir haftadan büyüklerde 5mg/kg 6 saatte bir , infantlarda; 15-25mg/kg/gün 3-4 doz oral, erişkinde 150mg-450mg, 4 kez günde oral
Trimethoprim/sulfamethoxazole : 8mg/kg/gün(trimethoprime göre), 2 dozda, erişkin; 160/800 mg lıktan oral yolla günde iki kez verilebilir
Korunma : Kişisel temizlik kurallarına uymak Cilt infeksiyonu olanlar antimikrobiyal tedaviye başladıktan 24 saat sonraya dek okula gönderilmemeli, mümkünse o sürede yakın temastan uzak durmalı
|