Yalnız Mesajı Göster

Kanser Çeşitleri

Eski 08-13-2012   #17
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kanser Çeşitleri




YUMURTALIK KANSERİ


Yumurtalık kanseri kadınlarda görülen kanserlerin %5’ini, jinekolojik kanserlerin ise %30’unu oluşturmaktadır En sık 50-60 yaşlarda görülür Sosyoekonomik düzeyi yüksek ülkelerde görülme sıklığı artmaktadır Gebe kalmamış ve doğum yapmamış, küçük yaşta adet gören ve geç menopoza giren ve infertil kadınlarda görülme olasılığı daha fazladır Uzun süre oral doğum kontrol hapı kullanımı, çoğul gebelik, tüplerin bağlanması ve rahmin alınmış olması ise riski azaltan faktörlerdir Bazı ailelerde ise genetik yatkınlık vardır Yumurtalık kanseri asında tek bir patolojik tanı değildir, bu başlık altında çok sayıda kanser bulunmaktadır Buna karşılık düzenli jinekolojik muayene dışında yumurtalık kanserinin erken tanısında kullanılacak bir yöntem henüz bulunamamıştır


Hastaların çoğunluğu (%70) tanı anında ileri evrededir Hastalığın belirtileri ileri evrede ortaya çıkmaktadır ve hastayı hekime getiren şikayet genellikle karın ağrısı ve karın şişliğidir Bulantı, hazım güçlüğü, ince bağırsak tıkanması hastalığın diğer belirtileri arasındadır Küçük bir grup hasta ise hekime adet düzensizliği ve anormal kanama şikayeti ile başvurmaktadır Bunun nedeni ise genelde hormon salgılayan tümörlerdir Bilgisayarlı tomografi ya da manyetik rezonans görüntüleme gibi yöntemler tanı ve evreleme açısından gereklidir Akciğerlerde sıvı birikimi olabilir Tümör belirteçlerinden CA 125 ve CA 19-9 düzeylerinin yükselmesi tanı ve takip açısından yönlendiricidir Tedavinin sonuçları açısından evre en önemli belirleyici faktördür Bununla birlikte cerrahi sonrası kalan hastalığın 1 cm’den az olması, histolojik tip, tümörün derecesinin düşük olması, yaşın genç olması ve performansın yüksek olması da olumlu faktörlerdir


Yumurtalık kanserinde gerçek evreleme ancak cerrahi sırasında yapılabilmektedir Hastalığın esas tedavisi cerrahi olmakla birlikte, cerrahiye uygun olmayan hastalarda tedaviye kemoterapi ile başlanır “Neoadjuvan” olarak adlandırılan bu kemoterapinin amacı tümör yükünün olabildiğince azaltılmasıdır Cerrahi girişim sırasında her iki yumurtalık ve tüplerle birlikte rahim ve karın zarı da çıkarılır; lenf düğümlerinden, bağırsak ve karaciğer yüzeyinden biyopsi ve batın yıkantı sıvısı örneği alınır Söz konusu cerrahi girişimin eksik uygulanması durumunda eksik ya da “suboptimal” cerrahiden söz edilmektedir Cerrahi tedavinin amacı tümörün bütün yayıldığı yerlerden mümkün olduğunca tamamen çıkarılmasıdır Cerrahi sonrası patolojik değerlendirme ise hastalığın bundan sonraki tedavisi konusunda ışık tutucudur Karın içine yayılmış yumurtalık kanserlerinde cerrahi sonrası kemoterapi uygulanarak hastalık kontrol altına alınmaya çalışılır Bunun ardından hastaya tekrar cerrahi tedavi uygulanır (ikinci bakış operasyonu) ve geriye kalan tümör dokusu da çıkarılır Tedaviye alınan yanıt böylelikle değerlendirilmiş olur, o aşamadan sonra uygulanacak kemoterapi protokolü belirlenir Benzer yaklaşım hastalığın yinelemesi durumunda da söz konusudur, kemoterapi yapılarak hastalık kontrol altına alınır ve ardından cerrahi ile kalan tümör dokuları da çıkarılır


LÖSEMİ NEDİR?


Lösemi; akyuvar olarak adlandırılan kemik iliğinde yapılan beyaz kan hücrelerinin çoğalması ile karakterize bir kanser türüdür Akut lösemiler; birden ortaya çıkar, akut lenfoblastik (ALL) ve akut miyeloblastik (AML) olmak üzere iki ana formdan oluşur Kronik lösemiler ise yavaş seyirlidir, kronik miyelositer (KML) ve kronik lenfositer lösemi (KLL) olmak üzere iki ana tipten oluşur Löseminin hangi tip olduğu, hastalığının genel özelliklerinin yanı sıra, kan ve kemik örneklerinin mikroskop altında incelenmesi ile belirlenir


AKUT LÖSEMİ NEDİR?


Akut lösemiler kan yapan hücrelerin henüz olgunlaşmamış formlarının hızla çoğalmasıyla ortaya çıkan ve hızlı bir şekilde tedavi edilmediği takdirde öldürücü seyreden hastalıktır Akut lenfoblastik lösemi (ALL) denen lenfosit kökenli formu %80 çocuklarda görülür Buna karşılık akut miyelositer lösemilerin (AML) %90’ı erişkinlerde ortaya çıkar Akut lösemiler FAB (French-American-British) sistemine göre sınıflanırlar İlk saptanan fizik bulgular genellikle kansızlıkla (anemi) ilişkilidir Hastalar halsizlik ve yorgunluktan yakınırlar Kırmızı kan hücrelerinin yetersizliğine bağlı solukluk, çarpıntı; lökositlerin işlev yetersizliğine bağlı enfeksiyonlar ya da pıhtılaşma hücrelerinin (trombositler) eksikliğine bağlı kanama eğilimi ortaya çıkabilir Hastalığın tanısı kan ve kemik iliği örneklerinin incelenmesi ile konur Her iki tipte de tedavi genel olarak üç aşamada toplanır İlk aşama hastalığın kontrole alınması için remisyon (indüksiyon) tedavisidir Bu amaçla neredeyse çok ciddi bir kemik iliği baskılanmasına neden olacak yoğun kemoterapi uygulanır Hastalık kontrolü sağlandığında, önceki tedavi deneyiminin ışığında pekiştirme (konsolidasyon) ve idame tedavisine geçilir Bu tedavilerden yeterli yanıt alınamayan ya da yineleme görülen hastalarda allojenik (doku grubu tutan akrabalardan) ya da otolog (kendi kemik iliğinden) kök hücre tedavisi uygulanır


KRONİK LÖSEMİ NEDİR?


Kronik miyelositer lösemi (KML), granülosit olarak adlandırılan akyuvar altgrubunun kanseridir, bu hastalıkta bu nedenle granülositlerin sayısı artar KML en sık 40-50 yaşları arasında ortaya çıkar Bütün lösemilerin %20-30’u KML’dir, çocuklarda nadir görülür Normalde beyaz kan hücrelerinin sayısı 5-10 bin arası iken bu hastalıkta 50-200 bine ulaşabilir Bu hastalıkta “Philadelphia kromozomu” olarak adlandırılan bir genetik değişiklik görülür ve hastalığın ortaya çıkmasından sorumludur Hastalığın erken dönemlerinde hastaların genellikle şikayetleri yoktur, tanı kan testlerinde tesadüfen lökosit düzeyinin yüksek bulunması ile konur Hastalığın ilerlemesi ile yorgunluk, ateş, gece terlemesi, kilo kaybı, dalak büyümesine bağlı şikayetler ortaya çıkar


Hastalığın tanısı hematoloji uzmanı tarafından konur Kesin tanı Philadelphia kromozomunun görülmesi ile doğrulanır Hastaların yaklaşık %90-95’inde Philadelphia kromozomu saptanır KML enfeksiyonlar, kronik miyelomonositer lösemi gibi lökosit sayısının artmasına neden olan diğer hastalıklarla da karıştırılabilir KML’de hastalar ilk tanı konulduğunda genellikle kronik fazdadırlar ve beyaz kürelerin sayısı çok yüksektir Çok yüksek sayıda beyaz küre olduğunda hücre ayırıcı denilen aletlerle lökoferez denilen işlem yapılarak lökositler vücuttan uzaklaştırılır Lökoferez gerekmeyen hastalarda yüksek lökosit sayısını düşürmek amacıyla ilaç tedavisi de yapılabilir “Akselere” ya da “blastik” faz olarak adlandırılan dönemde ise yine ilaç tedavisi veya kök hücre tedavisi uygulanabilir Kök hücre nakli kronik fazın ilk yılında yapılırsa en iyi sonuçlar alınmaktadır


Kronik lenfositik lösemi (KLL) bütün lösemilerin %25-30’unu oluşturur Hastaların bir çoğunda belirti bulunmaz Belirtiler ortaya çıktığında ise halsizlik, kilo kaybı, tekrarlayan enfeksiyonlar ve kanama görülür Lenf düğümleri büyüyerek ele gelir KML’de olduğu gibi dalak da büyüyebilir ve hastalarda karında dolgunluk hissine neden olur KLL hastalarının üçte biri çok iyi seyreder, bu hastalarda KLL yaşamın seyrini etkilemez İkinci üçte birlik grupta hastalık yavaş bir seyir gösterir Buna karşılık diğer üçte birlik kesimde hastalığın seyri hızlıdır ve hastalar kısa sürede kaybedilir Bu nedenle tedavide hastalığın seyri anlaşıldıktan sonra ancak gereken durumlarda ilaçlara başvurulur Tedavi gerektiren durumlar kilo kaybı, ateş, gece terlemesi, halsizlik gibi hastalığın ilerlediğini gösteren belirtiler, kansızlık, kanama eğilimi, tekrarlayan enfeksiyonlar, lenf düğümlerinin, karaciğer ve dalağın ileri derecede büyümesidir


Alıntı Yaparak Cevapla