Prof. Dr. Sinsi
|
Bazı Mevzu Hadisler Ve Günümüze Mevzu Damgası Vurulan Sahih Hadislere Misaller
Mevzû’ Damgası Vurulan Sahih Hadîsler
Misal olarak getirdiğimiz bunlar ve daha bunlar gibi yüzlerce mevzû’ hadîse dokunulmaz, hattâ konuşmalara konu edilirken, bugün Buharî, Müslim ve Kütüb-i Sitte’den diğer dört kitapda geçen ve muhaddisîn-i kirâmca sahih kabul edilen pek çok sahih hadîse dil uzatılmaktadır
Tevrat’ın Müjdesi</B>
Meselâ, bunlardan biri, Buhârî’nin rivayet ettiği şu hadîstir: “Tevrat’ta (Rasûlullah (sav) hakkında) şu âyet vardır: “Ey Nebî, seni şâhid, (ümmet-i Muhammed’in imanlarına, İslâmlarına şahâdet ve nezâret edici), (doğru yolu, doğru yolun encâmı cenneti) müjdeleyen (eğri yolun encâmından) sakındıran, şu ümmî cemâate bir zırh, bir kale olarak gönderdik Sen, Benim kulum ve rasûlümsün Ben, seni mütevekkil, (her nebî tevekkül etmişse de, husûsiyle seni hakkıyla tevekkül eden) olarak isimlendirdim O, haşin, kaba, öfkeli, hiddetli, şiddetli ve sokaklarda gezerken bağıran bir insan değildir Kötülüğü kötülükle savmaz Fakat affeder, bağışlar Şu binbir puta tapan, eğri (büğrü yollara sapmış) kavmi ‘lâ ilâhe illa’llah’ diyerek doğrultuncaya ve bununla görmeyen gözleri, duymayan kulakları ve kapalı kalpleri açıncaya kadar, Allah O’nun ruhunu kabzetmeyecektir”
Müsteşrikler ve İslâm dünyasında onların çizgisini takip edenler, bu hadîsi tenkid, hatta onun mevzû olduğu iddiasında bulunmaktadırlar Sebep ise basit, gayr-i ilmî ve gayr-i mantıkî hadîsin ravîsinin Abdullah İbn Amr İbn el-Âs olması ve İbn Abbas, Enes, Ebû Hureyre gibi onun da, rivayetlerinde Kâ’bu’l-Ahbâr kaynaklı hadîslerin olması
Evvela, bu hadîsin Efendimiz’in sıfatlarına, tarihî vâkıalara ve Kur’ân-ı Kerim’in Efendimiz’le (sav) alâkalı ifadelerine zıt hiçbir yönü, hiçbir harfi yoktur İkinci olarak, Tevrat ve İncil’de hem de bunca tahrifden sonra, hâlâ Efendimiz hakkında dünya kadar işaret ve beşaretin var olduğunu söyleyebiliriz Zaten Kur’ân-ı Kerim’de, Rasû-lullah’a inanan Tevrat ve İncil ehli hakkında:
“Onlar ki, yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı olarak buldukları (sıfatlarını ve geleceğinin müjdelendiğini okudukları) bu ümmî, nebî Rasûl’e ittibâ ederler” (A’raf, 7/157)
buyurmuyor mu? Yine, Kur’ân-ı Kerim, Fetih sûresinin son âyetinde:
“Onların Tevrat’taki misâli buna benzer; İncil’deki misallerine gelince”(Fetih, 48/29)
diyerek, Tevrat’ta ve İncil’de Rasûlullah’tan (sav) ve O’nun ashâbından nasıl bahsedildiğini haber vermiyor mu? Hatta günümüzde bile, allâme Hüseyin Cisrî, mevcut Tevrat ve İncil nüshalarında, 114 yerde Efendimiz’le alâkalı işaret tesbit etmiştir ki; doğrusu, onca tağyirden sonra buna hayret etmemek kabil değil Bir gün gereken tetkikler yapıldığında inşaallah sahih olduğu ortaya çıkacak olan Barnabas İncili’nde zaten apaçık Efendimiz’in (sav) isminden bahsedilmektedir Evet, kendinden sonra gelecek peygamberi ismiyle haber vermesi Hz Mesih’in (as) en önemli mes’elelerinden biriydi
Üçüncü olarak, İslâm’a giren çoğunluk ya müşrik ya Hıristiyan veya Yahudi idi Kâ’bü’l-Ahbâr da Yahudilikten gelme bir Müslümandı Asrımızın dev mütefekkirinin ifadesiyle: “Malûmatı da kendisiyle beraber Müslüman olmuştu” Kur’ân ve sünnete ters düşmeyen ve hakkında Kur’an ve sünnetin sükût ettiği mevzularda İsrâiliyat’a ait bazı şeyler naklediyordu İddia edildiği gibi, katı, mutaassıb, İslâm düşmanı ve sert biri de değildi Onu Hz Ömer’in katliyle alâkalı göstermek ise, daha sonraki asırlarda uydurulmuş bir hezeyandır İbn Abbas, Ebû Hureyre, Enes b Malik ve Abdullah İbn Amr gibi büyük sahâbîler, onun Tevrat’tan yaptığı nakilleri dinlerlerdi; ama ne Kâ’bü’l-Ahbâr yalan söylerdi ne de bu büyük sahâbîler Abdullah İbn Amr ki, kılı kırk yaran, âbid, zâhid bir sahabîydi Evlendiğinde: “Bu kadın benim ibadetime manî olacak” diye beş on gün hanımının yanına varmamış ve ancak Efendimiz’in (sav): “Hanımının da senin üzerinde hakkı vardır” diye zorlamasıyla gitmişti Yalan, onun rüyalarına bile girmemişti Tarihî vak’alar böylesine berrak ve açıkken, son derece indî mütâlaalarla sahih hadîslere ve bu hadîslerin ravîsi sahabîlere dil uzatmak, İslâm’ın ikinci büyük rüknü olan sünneti yıkma gayesinden başka bir şey değildir
|