Yalnız Mesajı Göster

Sahabelerin Hayatları (Eshab-İ Kiram)

Eski 08-11-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sahabelerin Hayatları (Eshab-İ Kiram)



Peygamberimizin amcası:
ABBÂS BİN ABDÜLMUTTALİB



Hz Abbâs, gençlik zamanında, ticâretle uğraştı ve çok zengin oldu Kardeşlerinin içinde en zengini oydu Abisi Ebû Tâlib’in ise mâli durumu çok kötü idi Resûlullah efendimizin teklîfi ile Ebû Tâlib’in oğlu Ukayl’in yetişmesine yardımcı oldu ve abisinin yükünü hafifletti

Resûlullah efendimiz, İslâmiyeti anlatmaya başlayınca, Hz Abbâs muhâlefet etmeyip, akrabâlık şefkatinden dolayı, Peygamber efendimize yardımda bulundu ve destek oldu

Biz Onu koruduk

Müslüman olmadığı hâlde, Akabe bî’atında Peygamber efendimizin yanında bulunup, orada te’sîrli konuşmalar yaptı Bî’at etmek için gelen Medîneli Müslümanlara şöyle hitâb etti:

- Ey Medîneliler! Bu, kardeşimin oğludur İnsanların içinde en çok sevdiğim Odur Eğer, Onu tasdîk edip, Allahtan getirdiklerine inanıyor ve beraberinizde alıp götürmek istiyorsanız, beni tatmîn edecek sağlam bir söz vermeniz lâzımdır

Bildiğiniz gibi, Muhammed aleyhisselâm bizdendir Biz, Onu, Ona inanmıyan kimselerden koruduk O, bizim aramızda izzet ve şerefiyle korunmuş olarak yaşamaktadır Bütün bunlara rağmen, herkesten yüz çevirmiş ve sizinle beraber gitmeye karar vermiş bulunmaktadır

Eğer siz, bütün Arap kabîlelerinin birleşip, üzerinize hücûm ettiğinde, onlara karşı koyacak kadar savaş gücüne sahipseniz, bu işe karar veriniz! Bu husûsu aranızda iyice görüşüp konuşunuz Sonradan ayrılığa düşmeyiniz! Verdiğiniz sözde durup, Onu düşmanlarından koruyabilecek misiniz?

Bunu lâyıkıyla yapabilirseniz ne âlâ Yok, Mekke’den çıktıktan sonra Onu yalnız bırakacaksanız, şimdiden bu işten vazgeçiniz ki, yurdunda şerefiyle korunmuş hâlde yaşasın!

Buna karşılık Medîneli Müslümanlar, “Biz, Resûlullahı malımız ve canımız pahasına koruyacağız Biz, bu sözümüzde sâdıkız” dediler ve Resûlullah efendimize bî’at ettiler Sonra Hz Abbâs şöyle duâ etti:

- Allahım! Sen onların, yeğenim hakkında verdikleri sözü, Onu korumak için ettikleri yemîni işiten ve görensin Kardeşimin oğlunu sana emânet ediyorum yâ Rabbî!

Peygamber efendimizin amcası olan Hz Abbâs çok zengin olup, çok cömert idi İkrâm ve ihsânları çok meşhûr idi Fakîr, fukarâyı sevindirmeyi çok severdi Özellikle köle satın alıp, azâd etmekten çok memnun olurdu Yetmiş kadar köle azâd etmiştir

Yakın akrabâyı ziyâret etmeye, onların haklarına riâyete çok dikkat ederdi Peygamber efendimiz, kendisini çok severdi Bir defasında buyurdu ki:

- Allahım, Abbâs’ı ve oğullarını magfiret eyle ve bağışla! Öyle ki, hiç günâhları kalmasın! Yâ Rabbî, onu ve oğullarını meydana gelecek âfet ve belâlardan koru!

Akrabâlık hakkı

Peygamber efendimiz birgün, Hz Abbâs’a sordu:

- Sana bir ihsânda bulunayım mı? Sana, akrabâlık hakkını ödeyip faydalı olayım mı?

- Evet yâ Resûlallah!

- Sana bir şey öğreteyim ki, onu yaptığın zaman, eski- yeni, önceki-sonraki, gizli-açık, hatâen veya kasten işlediğin bütün günâhları Allahü teâlâ affeder

- Yâ Resûlallah öğreteceğin bu şey nedir?

- Dört rek’atli namaz kıl! Her rek’atte, sübhânekeden sonra on defa, (Sübhânallahi velhamdülillâhi velâ ilâhe illâllahü vallahü ekber) dersin Fâtiha’dan sonra bir zammı sûre okuyup ayakta iken onbeş defa tekrar, (Sübhânallahi velhamdülillâhi velâ ilâhe illâllahü vallahü ekber) dersin!

Rükü’a eğilince bunu on defa söylersin! Rükü’dan kalktığında ayakta olduğun hâlde, bunu on defa söylersin! Sonra secdeye varır, orada on defa söylersin! Secdeden kalkıp oturduğunda on defa söylersin! Tekrar secdeye vardığında on defa söylersin!

Sonra ikinci rek’ata kalkarsın! Birinci rek’attaki gibi dört rek’atı da kılarsın! Bu her rek’atta yetmişbeş, dört rek’atta üçyüz eder Artık senin günâhların Alic’in (yürümekle dört gecede katedilen kumluk bir yer) kumlarının sayısı kadar da olsa, Allahü teâlâ seni bağışlar Bunu hergün bir defa kılmaya gücün yeterse kıl!

- Yâ Resûlallah, bunu hergün yapmaya kimin gücü yeter?

- Hergün kılmaya gücün yetmezse, her Cum’a bir defa kıl! Her Cum’a kılamazsan, ayda bir defa kıl! Ayda bir defa kılamazsan senede bir defa kıl! Senede bir defa kılamazsan ömründe bir defa olsun kıl!

Kazâ borcu olanlar

Kazâ borcu olan, nâfile namaz yerine kazâ namazlarını kılarak, önce borcunu ödemelidir! Çünkü kazâ borcu olanların nâfilelerine sevâb verilmez

Hz Abbâs, Kureyş’in ileri gelenlerinden ve reislerinden idi Mescid-i Harâmın tâmirâtı ve gelen hacılara su dağıtmak (sikâye) hizmetini yürütürdü Müslüman olduktan sonra da bu vazîfeyi devam ettirdi Hz Abbâs ve kardeşleri, hac mevsiminde zemzem kuyusu önünde dururlar, isteyenlere, kuyudan su çekip verirlerdi

Hz Abbâs, Peygamber efendimizin en çok sevdiği amcalarındandır Abdülmuttalib’in en küçük oğludur Peygamber efendimizden üç yaş büyüktür

Kurtuluş akçesi

Bedir savaşında daha Müslüman olmamıştı Müşriklerin zoruyla savaşa sokuldu Savaş sonunda, esîr edilip Medîne’ye götürüldü Peygamber efendimiz kendisine buyurdu ki:

- Ey Abbâs, kendin, kardeşinin oğlu Ukayl bin Ebû Tâlib ve Nevfel bin Hâris için kurtuluş akçesi öde! Çünkü sen zenginsin

- Yâ Resûlallah, ben Müslümanım Kureyşliler beni zorla Bedir’e getirdiler

- Senin Müslümanlığını Allahü teâlâ bilir Doğru söylüyorsan Allah sana elbette onun ecrini verir Fakat senin hâlin, görünüş i’tibâriyle, aleyhimizedir Bunun için sen kurtuluş akçesi ödemelisin!

- Yâ Resûlallah, yanımda 800 dirhemden başka param yoktur

- Yâ Abbâs, o altınları niçin söylemiyorsun?

- Hangi altınları?

- Hani sen Mekke’den çıkacağın gün, hanımın Hâris’in kızı Ümmül Fadl’a verdiğin altınlar Onları verirken, yanınızda sizden başka kimse yoktu Sen, Ümmül Fadl’a, “Bu seferde başıma ne geleceğini bilmiyorum Eğer bir felâkete duçar olup da dönemezsem, şu kadarı senindir Şu kadarı Fadl içindir Şu kadarı Abdullah içindir Şu kadarı Ubeydullah içindir Şu kadarı da Kusem içindir” dediğin altınlar?

Peygamber efendimiz altınlar hakkında bu kadar teferruatlı bir şekilde bilgi verince, Hz Abbâs çok şaşırdı:

- Allaha yemîn ederim ki, ben bu altınları hanımıma verirken yanımızda kimse yoktu Bunları sen nereden biliyorsun?

- Allahü teâlâ haber verdi

- Senin, Allahü teâlânın Resûlü olduğuna şimdi gerçekten inandım Doğru söylediğine şehâdet ederim

Hemen Kelime-i şehâdet getirerek Müslüman oldu

Hz Abbâs Müslüman olunca, Resûlullah onu Mekke’de görevlendirdi Müslüman olduğunu kimseye söylemedi Mekke’de olup bitenleri, gizlice Peygamber efendimize bildirirdi Bir zaman sonra Peygamber efendimizin hasretine dayanamayıp, Medîne’ye gelmek istediğini mektupla bildirdiğinde, Peygamber efendimiz buyurdu ki:

- Senin bulunduğun yerdeki cihâdın daha güzel ve faydalıdır

Muhâcirlerin sonuncusu

Hz Abbâs, Mekke’nin fethine dâir yapılan hazırlıkların son safhada olduğunu haber alınca, artık Mekke’de kalmayı lüzûmlu bulmayıp, fetihten az bir zaman önce Medîne’ye hicret için yola çıktı Zü’l-huleyfe’de Resûlullaha kavuştu

Âilesini Medîne’ye gönderip, kendisi Mekke’nin fethinde, Peygamber efendimizin yanında bulundu Peygamber efendimiz ona buyurdular ki:

- Ey Abbâs! Ben, Peygamberlerin sonuncusu olduğum gibi, sen de muhâcirlerin sonuncususun

Hz Ebû Süfyân, Mekke’nin fethi sırasında Müslüman oldu Kendisiyle Hz Abbâs ilgilendi Ebû Süfyân, Müslümanların bir sabah vakti namaz için coşkun hazırlıklarını görünce dedi ki:

- Ey Abbâs! Müslümanlara yeni bir şey mi emredildi?

- Hayır, onlar namaza hazırlanıyorlar

Daha sonra Ebû Süfyân’a abdest aldırıp, Resûlullaha götürdü Resûl aleyhisselâm namaz için cemâ’atin önüne geçip tekbîr aldı Cemâ’at da büyük bir vecd içinde Ona uydu Onların rükü ve secdedeki hâllerini gören Ebû Süfyân dedi ki:

- Ey Abbâs! Böyle itâati ne İran saraylarında, ne Rum diyârlarında gördüm Doğrusu, yeğenin büyük bir hükümdâr olmuş

Bunun üzerine Hz Abbâs dedi ki:

- Ey Ebû Süfyân! Bu iş saltanat değil, nübüvvettir

Hz Abbâs, Resûlullahın yakını olması sebebiyle, Eshâb-ı kirâm arasında ayrı bir yeri vardı Sözü dinlenirdi

Peygamber efendimiz vefât edince, Eshâb-ı kirâmın aklı başından gitti Mescidde ağlaşmaya başladılar Hiç kimsenin inanası gelmiyordu

Hele Hz Ömer, tamamen kendinden geçmiş bir hâlde idi Peygamber efendimizin mübârek yüzüne bakıp, “Resûlullah bayılmış, fakat baygınlığı çok ağır” diyordu Ölüm sözünü ağzına almadığı gibi, kimsenin de söylemesini istemiyordu Dışarı çıkıp dedi ki:

- Kim, “Resûlullah öldü” derse, kılıcımla boynunu vururum!

Duyan var mı?

Hz Ebû Bekir ile Hz Abbâs’ın Eshâb-ı kirâm arasında bir ağırlığı vardı Eshâb-ı kirâmı ancak bunlar teskîn edebilirdi Bunun için beraber mescide gittiler Hz Abbâs buyurdu ki:

- Ey insanlar! Resûlullahın, “Ben vefât etmiyeceğim” dediğini içinizde duyan var mı?

- Hayır böyle bir söz duymadık

Sonra Hz Ömer’e dönüp sordu:

- Yâ Ömer, bu husûsta sen birşey duydun mu?

- Hayır duymadım

Sonra Eshâb-ı kirâma dönüp buyurdu ki:

- Hiç kimse Resûlullahın vefât etmiyeceğini söyleyemez Cenâb-ı Hakka yemîn ederim ki, Resûlullah ölümü tatmış bulunmaktadır Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde, “Muhakkak, sen de öleceksin, onlar da ölecektir” buyurmaktadır Resûlullah efendimiz, İslâmiyetin bütün hükümlerini tamamladıktan sonra aramızdan ayrıldı Artık kendimize gelip, defin işlerini tamamlayalım

Sonra, Hz Ebû Bekir de buna benzer konuşmalar yaptı Böylece Eshâb-ı kirâmın aklı başlarına geldi

Hayber gazâsından sonra, Haccâc bin İlât hazretleri, Peygamber efendimizin huzûruna gelip dedi ki:

- Yâ Resûlallah, benim Mekke’de çoluk çocuğum, mallarım var Bunları buraya getirmek istiyorum Fakat, benim Müslüman olduğumu öğrenirlerse, bunları vermezler Mekke’ye gittiğimde, sizin hakkınızda uygun olmayan sözler söylesem uygun olur mu?

Bunun üzerine Peygamber efendimiz izin verdi

Zafere ulaştı

Bu izin üzerine Mekke’ye gelip, Peygamber efendimizin esîr alındığını, öldürülmesi için Mekke’ye getirileceğini söyledi

Bu habere müşrikler çok sevindi Hz Abbâs ise, haberi alır almaz, üzüntüsünden bayıldı Kendinden geçmiş bir hâlde evine götürdüler Bir müddet sonra kendine geldiğinde, işin aslını öğrenmek için, kimsenin bulunmadığı bir zamanda, Haccâc’ı evine çağırdı Hz Abbâs’ın perişan hâlini gören Haccâc dedi ki:

- Yâ Abbâs sana müjde! Resûlullah, Hayber’de zafere ulaştı Ben mallarımı kurtarmak için Resûlullahtan izin alarak böyle söyledim Buradan ayrıldıktan üç gün sonra, yaptığım hîleyi onlara söyleyebilirsin

Hz Abbâs, Mekke’nin fethinden sonra yapılan Huneyn gazâsında da, Peygamber efendimizin yanından ayrılmadı İslâm ordusu, sabah gün ışımadan çukur ve geniş bir vâdiden aşağı iniyordu Düşman ordusu, önceden oraya geldiği için, vâdinin her iki yanında gizlenip pusu kurmuştu

Resûlullahın yanından ayrılmadı

Müslümanlar tam oraya geldiklerinde, düşman etraftan saldırmaya başladı Müslümanlar ne olduklarını anlayamadılar Bir an karışıklık oldu Hz Abbâs, Hz Ebû Bekir ve birkaç kahraman, ölümü göze alıp, Resûlullahla birlikte bir adım gerilemediler

Bunun üzerine Peygamber efendimiz buyurdu ki:

- Yâ Abbâs! Sen onlara; “Ey Medîneliler! Ey Semüre ağacının altında bî’at eden sahâbîler!” diye seslen!

Hz Abbâs, iri yapılı ve heybetli idi Bağırdığı zaman sesi çok uzaklardan duyulduğu için, bütün gücüyle bağırdı:

- Ey Medîneliler! Ey Semüre ağacının altında Peygamberimize söz veren Eshâb! Buraya toplanınız! Dağılmayınız!

Bunu işiten Eshâb-ı kirâm geri dönmek istediler Fakat binek hayvanları öyle ürkmüşlerdi ki, ba’zıları hayvanlarını geri döndüremediler Binek hayvanlarından kendilerini atmak mecbûriyetinde kaldılar Müslümanlar toparlandılar ve şiddetli bir muhârebeden sonra düşman yenik düştü Askerlerinin çoğu öldürüldü Bir kısmı da esîr alındı

Hz Abbâs bin Abdülmuttalib, çok yiğit idi Hz Câbir anlatır:

“Resûlullah efendimiz Tâif’e gittiğinde, oradaki halka, elçi olarak Hanzala bin Rebî’i göndermişti Hanzala Tâiflilerle görüşürken, kendisini yakalayıp kaleye hapsetmek istediler Bunu gören Resûl aleyhisselâm buyurdu ki:

- Kim bunların elinden Hanzala’yı kurtarır? Bu işi başarana bütün gâzilerin sevâbı verilecektir

Hz Abbâs bin Abdülmuttalib yerinden fırlayıp, yıldırım gibi koştu Hanzala’yı kaleye sokmak üzere olan Tâiflilere yetişerek, ellerinden aldı Kaleden Hz Abbâs’a taş atıyorlardı Bu sırada Resûlullah efendimiz de, Hz Abbâs’a duâ ediyordu Hz Abbâs yaralanmadan Hanzala’yı Resûlullaha getirdi

Fâizini kaldırdı

632 senesinde Resûlullah efendimiz Eshâbıyla vedâ haccına gittiler Peygamber efendimiz, vedâ hutbelerinde, sevgili amcasından da bahsettiler Fâizin yasak olduğunu, ilk kaldırdığı fâizin, amcası Hz Abbâs’ın fâizi olduğunu bildirdiler

Peygamber efendimizin vefâtından sonra mübârek cenâzelerini yıkamak üzere; Hz Ali, Hz Abbâs ve oğulları Fadl ve Kusem, Üsâme bin Zeyd ve Sâlih odaya girip kapıyı kapadılar Peygamber efendimizi, gömleği üzerinde olduğu hâlde yıkamaya başladılar

Hz Abbâs ve oğulları su döküp, Peygamber efendimizi sağa, sola döndürdüler Hz Ali de yıkadı Yıkadıkça, evin içine eşine rastlanmamış çok güzel bir koku yayıldı Üç parça kefen ile kefenledikten sonra, vefât ettiği yere kabr-i şerîfi kazılıp, lahd şekline getirildi ve Resûlullah efendimizi, kabr-i şerîfine koydular

Hz Ömer, fetihlerden elde edilen ganîmetlerden, Hz Abbâs’a hisse ayırırdı Hz Ömer, Mescid-i Nebevînin genişletilmesini istedi Mescidin hemen yanında Hz Abbâs’ın evi vardı Halîfe bu evi satın almak istedi Hz Abbâs ise evini hediye olarak verdi

Ayağa kalkarlardı

Hz Ömer, Medîne’de kuraklık olunca, Hz Abbâs’ın duâ etmesini istedi Hz Abbâs duâ edip, duâsı bereketiyle yağmur yağdı ve toprak yeşerdi Bundan sonra Hz Ömer buyurdu ki:

- Abbâs, Allahü teâlâ ile bizim aramızda vesîledir

Hz Abbâs, Peygamber efendimize yakınlığı ve fazîletlerinin çokluğundan dolayı herkes tarafından sevilir, sayılır, hürmet edilir bir zât idi Herkes kendisine imrenirdi Dört büyük halîfe gibi büyük zâtlar, o gelince, hürmetlerinden ve tevâzularından ayağa kalkarlardı

Çok zengin idi Medîne’ye yerleştikten sonra yapılan bütün muhârebelerde ve özellikle, Bizans’a karşı gerçekleştirilen seferde, İslâm ordusunun techîzi için çok yardım etti

Ziyâdesiyle cömert olup, ikrâm ve ihsânları çok idi Köleleri satın alıp azâd eder ve böyle yapmayı çok severdi Yetmiş köle azâd ettiği meşhûrdur Yakın akrabâyı ziyâret etmeye, onların haklarını yerine getirmeye çok dikkat eder, muhtaç olanlara yardım ederdi

Hz Abbâs bin Abdülmuttalib, ömrünün sonunda göremez oldu Hz Osman’ın şehîd edilmesinden iki sene evvel, 652 senesinde 88 yaşında Medîne-i münevverede vefât etti Cenâze namazını Hz Osman kıldırdı Bakî’ kabristanına defnedildi

Kızlarından başka on erkek evlâdı vardı Bunların içinde, Abdullah bin Abbâs hazretleri ilimde çok yüksekti Kızları içinde Ümmü Gülsüm ba’zı hadîs-i şerîfler rivâyet etti

Hz Âişe şöyle anlatır:

“Resûlullah efendimiz Eshâb-ı kirâmı ile oturuyordu Yanında Hz Ebû Bekir ile Hz Ömer vardı O esnâda Hz Abbâs içeri girdi Hz Ebû Bekir ona yer verdi Hz Abbâs, Resûlullahla Ebû Bekir arasına oturdu Resûl aleyhisselâm bu hareketinden dolayı Hz Ebû Bekir’e buyurdu ki:

- Büyüklerin kıymetini büyükler bilir

Ben Abbâs'danım

Peygamber efendimiz Hz Abbâs hakkında yine buyurdular ki:

(Bu Abdülmuttalib oğlu Abbâs’dır Kureyşte en cömert ve akrabâlık bağlarına en saygılı olandır)

(Abbâs, bendendir Ben Abbâs’danım)

(Abbâs, amcamdır Beni korumuştur Ona ezâ eden, bana ezâ etmiş olur)

(Abbâsoğullarından melikler olacak, ümmetimin başına geçecekler Allahü teâlâ dîni onlarla azîz ve hâkim kılacak)

Hz Abbâs bin Abdülmuttalib, ekseriyâ şöyle derdi:

- Kendisine iyilik yaptığım hiç kimsenin kötülüğünü görmedim Kendisine kötülük yaptığım hiç kimsenin de iyiliğini görmedim Onun için, herkese iyilik ve ihsânda bulunun! Çünkü bunlar, sizi kötülüğün zararlarından korur

İbni Şihâb’dan bildirildiğine göre; Hz Ebû Bekir ve Hz Ömer’in hilâfetleri sırasında, kendileri bir binek üzerinde iken Hz Abbâs’a rastlarlarsa, bineklerinden inerler, onunla beraber gideceği yere kadar yürürler, sonra dönerlerdi




Tefsîr âlimlerinin şâhı:
ABDULLAH BİN ABBÂS


Resûlullah efendimiz Mekke’de iken, Abdullah ibni Abbâs’ın annesine buyurmuştu ki:

- Senin bir oğlun olacak Doğduğu zaman bana getir!

Çocuğu getirdiklerinde, kulağına ezân ve ikâmet okuyup, ismini Abdullah koydular “Allahım! Onu dinde fakîh kıl ve kitabını ona öğret” diyerek duâ ettiler Sonra annesinin kucağına verip buyurdular ki:

- Halîfelerin babasını al, götür!

Abbâs bunu işitip, bu durumu Peygamber efendimize gelip sorunca, “Evet, böyle söyledim Bu çocuk halîfelerin babasıdır” buyurdu

Hepsi onun soyundan oldu

Abbâsî devletinin başına çok halîfeler geldi Bunların hepsi, Abdullah bin Abbâs’ın soyundan oldu

Abdullah bin Abbâs, Resûlullahın duâsı bereketiyle, ilimde çok yüksek derecelere ulaştı Daha küçük yaşta iken, Resûl-i ekrem efendimizin yanına giderdi Teyzesi Meymûne binti Hâris Resûlullahın zevcesi idi Bu sebeple pek çok defa Peygamberimizin evine gidip gelmiş, ba’zı geceler orada kalmıştır

Abdullah bin Abbâs, Resûlullahın abdest suyunu hazırlar, birlikte namaz kılarlardı Abdest almayı, namaz kılmayı, Resûlullahtan görerek öğrendi Devamlı hizmeti sebebiyle, Resûlullahın çok duâ ve iltifâtına kavuştu

Bir defasında Peygamber efendimiz, mübârek elini Abdullah bin Abbâs’ın başına koyarak şöyle duâ etti:

- Yâ Rabbî! Bütün ilim ve hikmeti, bu başa ver! Onları te’vîl ve tefsîr edebilsin

Bir başka gün de mübârek elini göğsü üzerine koyup:

- Allahım! İnsanoğluna ihsân ettiğin her ilim ve hikmet, bu güzel göğüste toplansın, buyurmuştur

Peygamberimiz, Medîne’ye hicret ettikten sonra, Abdullah bin Abbâs, âilesi ile birlikte hicretin sekizinci senesine kadar Mekke’de kaldı Mekke’nin fethinden önce Medîne’ye hicret etti Bu sıralarda henüz 11-12 yaşlarında bulunuyordu Aklı, zekâsı, çabuk kavrayışı ile dikkati çekiyor ve seviliyordu

En derin âlim

Peygamberimiz vefât ettiği sırada, İbni Abbâs onüç veya ondört yaşında bulunuyordu Eshâb-ı kirâmın büyüklerinin meclisinde bulundu Hz Ömer’in sohbetlerine ve ilim meclisine devam edip, onun, Peygamberimizden aldığı ilme, feyze ve ma’rifetlere kavuştu

Abdullah bin Abbâs, dört halîfe devrinde fetvâlar verdi Hz Osman devrinde yapılan Kuzey Afrika seferine katıldı Bu seferde, İslâm ordusu adına kendisine elçilik vazîfesi verildi Burada hükümdârlık eden Cercis ile görüştü Cercis ve adamları onun aklını, zekâsını, fikrî kuvvetini ve ilmini görerek şaşırmışlardı Hattâ onların, “Bu, Arabların en derin âlimidir” dedikleri bildirilmiştirDönüşlerinde Hz Osman’ın emriyle, onun yerine hac emirliği yaptı Bu vazîfeden döndüğü zaman, Hz Osman şehîd edilmişti Hz Ali’nin halîfeliği sırasında, Basra vâliliğinde bulundu

Abdullah bin Abbâs, Eshâb-ı kirâm arasında, ilminin üstünlüğü ile tanınmıştır Übey bin Ka’b onun hakkında buyurdu ki:

- O, bu ümmetin âlimidir Ona akıl ve anlayış verilmiştir Resûlullah efendimiz, onun dinde fakîh olması için duâ etmiştir

Bahr-ül ilim

Abdullah bin Abbâs hazretleri, Muhâcir ve Ensâr-ı kirâmdan birçoklarıyla görüşür, onlara Resûlullahın gazâları ve inzâl olan sûreler hakkında suâller sorardı İlminin çokluğu sebebiyle kendisine lakab olarak Bahr-ül ilim, ya’nî ilim deryâsı denildi

Çalışmaları, son derece muntazam ve belli bir plân dâhilinde idi Hangi gün ne iş yapacağını önceden tesbit eder ve onlara aynen riâyet ederdi

Dört büyük halîfe ve diğer Eshâb-ı kirâmdan çok iltifât gördü Bu iltifâtlar karşısında aslâ hâlini değiştirmedi Tevâzudan hiç ayrılmadı Çok methedildiği zaman; “Bana bu ni’meti ihsân eden Allahü teâlâdır Çünkü, Resûlullah efendimiz benim için duâ etti” derdi

Abdullah bin Abbâs hazretleri, bilhassa Kur’ân-ı kerîmin tefsîri ve âyet-i kerîmelerin îzâhında yüksek bir ilme sahipti Bu vasfından dolayı Tercümân-ül Kur’ân denilmiştir Hz Ömer, onu, ilim meclisinde bulundurur ve dâimâ ilme teşvîk ederdi Yaşının küçüklüğüne rağmen İbni Abbâs’a hürmet eder, onunla istişârede bulunur, ilim ve irfânını takdîr ve tebrik ederdi

Abdullah bin Abbâs hazretleri, Hz Ömer’in kendisini üstün tutup, meclisinde bulundurması hakkında şöyle demektedir:

“Hz Ömer, beni, Eshâb-ı Bedir’in meclisinde bulundururdu Onlardan ba’zıları Hz Ömer’e, “Niçin bu genci yanında bulunduruyorsun” diye suâl ettiklerinde buyururdu ki:

- Bu, sizin bildiklerinizden değil

Âlimler meclisine gelirdi

Talebesi Atâ bin Ebî Rebâh der ki:

- İbni Abbâs’ın ilim meclisinden daha üstün ve daha faydalı bir meclis görmedim Âlimler, sâlihler, şâirler onun meclisine devam ederler, her biri ilme doymuş olarak huzûrundan ayrılırlardı

Abdullah bin Amr bin Âs da, İbni Abbâs’ı methederek der ki:

- Sünneti ve Kur’ân-ı kerîmdeki âyet-i kerîmelerin ihtivâ ettiği hükümlerin inceliklerini, en iyi bilenlerimizdendir

Abdullah bin Abbâs hazretleri, devrinin ilim, irfân ve fazîlet bakımından önde gelenlerindendi

İlimde canlı bir kütüphâne olup, bütün ilimleri kendisinde toplamış; tefsîr, hadîs, fıkıh, edebiyât ve sahâbenin ihtilâf ettiği konularda ve diğer ilim dallarında mütehassıs olmuştu

Kur’ân-ı kerîmle ilgili ilmini, isteyen ve soranlara öğretirdi Kur’ân-ı kerîm âyetlerinin toplanmasında ve neşrinde büyük hizmeti olmuştur

Meşhûr velîlerden Şakîk, bir hac mevsiminde İbni Abbâs’ın bir hutbesini dinlemişti İbni Abbâs, Nûr sûresinin tefsîrini yapmıştı Şakîk buna hayrân olup dedi ki:

- Bu tefsîrin kadri, kıymeti yüksektir Eğer Mecûsîler, Rumlar bunu duysalardı, hepsi Müslüman olurdu

Tefsîr yazmadı

Abdullah bin Abbâs hazretlerinin, müstakil bir tefsîr kitabı yoktur Fakat tefsîre dâir muhtelif rivâyetleri vardır İslâm âlimleri, tefsîr kitaplarını onun rivâyetleriyle süslediler

Abdullah bin Abbâs hazretlerinin nakledilegelen rivâyetlerinden bir kısmını, Fîrûzâbâdî, Tenvîr-ül-Mikbâs min Tefsîr-i İbni Abbâs adlı bir kitapta toplamıştır Onun tefsîre dâir rivâyetleri çeşitli yollarla nakledilmiştir

İbni Abbâs hazretlerinin verdiği fetvâlar, fıkıh ilminin en kuvvetli temellerindendir Halîfe Me’mûn zamanında toplatılan fetvâları, yirmi cildi bulmakta idi Kendisine havâle edilen mes’elelere gâyet açık ve isâbetli cevaplar vermesiyle meşhûr oldu Bu sebeple müşkillerini sormak üzere kendisine çok sayıda gelen oluyordu Suâl sormak için gelenlerin çok kalabalık olması sebebiyle, gelenleri ellişer kişilik gruplar hâlinde yanına alıp, suâllerine cevap verirdi

Talebelerinden Ebû Sâlih anlatır:

“İnsanlar mes’elelerini sormak için Abdullah bin Abbâs’ın evi önünde toplanmışlardı Yol, insanla dolup taşmıştı Kimsenin gelip geçmesi mümkün değildi Huzûruna girip, kapı önündeki durumu haber verdim Bana, su getirmemi söyledi Getirdiğim su ile, abdest aldı ve buyurdu ki:

- Şimdi çık ve dışardakilere söyle! Onlardan, Kur’ân-ı kerîm ve kırâat ilmine dâir soru sormak isteyenler gelsinler!

Dışarı çıkıp söyledim O husûsta mes’elesi olanlar içeri girdiler Ev doldu Müşkillerini sordular ve cevaplarını fazlasıyla alıp dışarı çıktılar Sonra tekrar buyurdu ki:

- Şimdi Kur’ân-ı kerîmin tefsîr ve te’vîli husûsunda bilgi edinmek isteyenler gelsin!

Söyledim İçeri girdiler Onlar da evin odalarını doldurdular Onların da suâllerini cevaplandırdı Doymuş olarak çıktılar Arkasından tekrar buyurdu:

- Harâm, helâl ve fıkıhtan mes’elesi olanlar gelsinler!

Cevaplarını aldılar

Haber verdim, onlar da içeri girdiler Evde yine boş yer kalmadı

Gelenler de harâm, helâl ve fıkhî mevzûlarda çeşitli suâller sordular Onlara da çok güzel cevaplar verdi

Gelenler dışarı çıktılar Sonra tekrar buyurdu ki:

- Ferâiz ya’nî mîrâs mes’elesine dâir suâlleri olanlar girsinler!

Onlar gelip evi doldurdular Cevaplarını alıp çıktılar

Onlar çıktıktan sonra yine buyurdu:

- Lügat ilminden ve edebiyattan sormak isteyenler girsinler

Onlar da gelip suâllerini sorup cevaplarını aldılar Böylece, suâli olanların hepsi, cevaplarını teferruatlı bir şekilde aldılar

Bu duruma yakînen şâhit olduktan sonra anladım ki, Kureyş, Abdullah bin Abbâs hazretleri ile ne kadar iftihâr etse azdır Hayatımda, kapısında böyle kalabalık insanların toplandığı bir başka kimse görmedim

İbni Abbâs hazretleri, hadîs ilminde bir deryâ idi 2660 civârında hadîs-i şerîf rivâyet etti Hadîs-i şerîfleri tedkîk ve araştırma ile öğrenirdi Rivâyetleri Kütüb-i sitte denilen meşhûr altı hadîs kitabında yer almaktadır

Abdullah bin Abbâs hazretleri, ömrünün son günlerinde 7-8 gün hasta yattıktan sonra, 687 senesinde Tâif’te vefât etti Cenâze namazını, Hz Ali’nin oğlu Muhammed bin el-Hanefiyye kıldırdı ve buyurdu ki:

- Bugün, bu ümmetin en âlimi vefât etti Onun vefâtı Müslümanları çok üzdü

Gözleri görmez olmuştu

Abdullah bin Abbâs hazretleri, uzun boylu, güzel beyaz yüzlü, iri vücutlu bir zât idi Sakalını kına ile boyardı Çok ağlaması sebebiyle, yanaklarında, gözyaşlarının bıraktığı izler görünürdü Ömrünün sonuna doğru gözleri görmez olmuştu Bunun için şu beyti söylemişti:

Allah, gözlerimden görme nûrunu aldıysa, Dilimde ve kalbimde o nûr devam ediyor

Abdullah bin Abbâs hazretleri buyurdu ki:

“Dağlar dahî birbirine karşı azsa, azgın cezâsını bulacaktır

“İçinde harâm olanın, ya’nî harâm yiyenin, namazını Allahü teâlâ kabûl etmez

“Benim için gecenin az bir vaktini ilme ayırmak, bütün geceyi ibâdetle geçirmekten daha sevimlidir

“İnsanlara hayrı öğretenler için, denizdeki balıklara varıncaya kadar her şey, Allahü teâlâdan magfiret diler

“Resûlullah efendimiz misvâk kullanmak husûsunda bize öyle emirler verirdi ki, bu husûsta bir âyet geleceğini zannederdik

“Her binânın bir temeli vardır İslâm binâsının temeli de güzel ahlâktır

“Zengine ikrâm edip, fakîre ihânet eden mel’ûndur

“Kıyâmet günü Cennete ilk da’vet edilecek olanlar, her durumda Allahü teâlâya hamd edenlerdir

“Ey çok günâh işleyen! Yaptığın işin şerli sonucu seni bekliyor, onun için kendinden emîn olma! Gülmektesin, ama başına neler geleceğini anlamıyorsun Bu hâlin, günâhların en büyüğüdür Bir hatâlı işte başarı kazanır, sevinirsin Bu sevinmen, yaptığın hatâdan daha büyüktür

Sabır üç çeşittir

“İşleyeceğin yanlış bir işin fırsatını kaçırınca, üzülürsün Hâlbuki bu, o hatâdan daha tehlikelidir Sen hatâdasın Allahü teâlâ, seni dâimâ görmektedir Bu görüş, kalbini titretmez Bu hâlin, yaptığın hatâdan daha fenâdır

“Sabır üç çeşittir Birincisi, farzların yapılmasında güçlüklere sabretmek Bunun sevâbı üçyüz derecedir İkincisi harâmlardan ve yasak edilen şeylerden sakınma husûsunda sabır Bunun altıyüz derece sevâbı vardır Üçüncüsü, musîbetin ilk geldiği anda gösterilen sabırdır Bunun da fazîleti dokuzyüz derecedir

Talebesi Mücâhid bin Cebr, Abdullah bin Abbâs’ın şöyle buyurduğunu nakleder:

“Üzerine gerekmeyen ve sana faydası dokunmayan şeyler hakkında konuşma! Çünkü bu fuzûlî bir iştir, zararından da emîn değilsin

Yerini bulmadıkça lüzûmlu olan sözü de konuşma! Çok kere faydalı söz yerini bulmaz da kaybolur gider

Sen de öyle yap!

Sefîh ve ahmak kimselerle mücâdele etme! Çünkü sefîh, kalbinden sana buğzeder Ahmak, âdî kimseler, dili ile sana eziyet ederler

Tanıdığın kimse yanından ayrıldığı zaman, onun ayrı bir yerde seni nasıl anmasını istersen, sen de onu öyle an!

Sen, affedilmeni istediğin husûslarda, onu da affet! Kardeşinin sana ne şekilde muâmele yapmasını istersen, sen de ona o şekilde muâmele et!

Suçlu olarak yakalanıp da, ihsân ile mükâfât görenin ameli gibi amel et!”

Abdullah bin Abbâs bir dersinde şöyle buyurdu:

- Besmeleyi okuyan, Allahü teâlâyı zikretmiş olur Elhamdülillah diyen, şükretmiş olur Allahü ekber diyen, Allahü teâlâyı ta’zîm etmiş, büyük bilmiş olur Lâ ilâhe illallah diyen, Allahü teâlâyı tevhîd etmiş olur Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh diyen, Allahü teâlâya teslîm olmuş olur Onun için Cennette yüksek bir derece ve hazîneler vardır

Abdullah bin Abbâs hazretleri, farzlara çok önem verirdi Nasîhat istiyenlere buyururdu ki:

- İlk önce farzları yapmalıdır Allahü teâlânın emirlerini yerine getir ve O’ndan yardım iste! Allahü teâlâ bir kulunda, düzgün niyet ve katındaki sevâba kavuşma arzûsu görünce, onun istemediği şeyleri ondan men eder

Allahü teâlâ, mü’min, fâcir, günâhkâr herkesin rızkını helâlden takdîr etmiştir Helâl rızkı için sabrederse, Allahü teâlâ onu mutlaka gönderir Sabırsızlık gösterip harâmdan bir şey yerse, helâl rızkından eksiltir

O da seni gözetir

Abdullah bin Abbâs anlatır:

“Resûlullah efendimiz bana şöyle buyurdu:

- Ey oğlum! Sana faydalı olacak ve Allahü teâlânın râzı olduğu birkaç şey öğreteyim mi?

Sen Allahü teâlânın hakkını gözetirsen, O da seni gözetir Genişlik vaktinde O’nu unutmazsan, sıkıntılı zamanında imdâdına yetişir

İnsanlar sana bir şey vermek için bir araya gelseler, o şeyi Allahü teâlâ takdîr etmedi ise vermeye güçleri yetmez Bir şeyden seni men ettiklerinde, eğer Allahü teâlâ o şeyi takdîr etti ise, mâni olamazlar

Yaptığını Allah için yap! Nefsinin hoşuna gitmeyen şeylere sabretmekte, senin için çok hayır ve iyilikler vardır Allahü teâlânın yardımı, sabırla birlikte gelir Sıkıntıdan sonra rahatlık vardır

Abdullah bin Abbâs, kâinâtın yaratılışıyla ilgili olarak bir dersinde buyurdu ki:

Resûlullah efendimiz buyurdu ki:

İblîs, Âdem aleyhisselâm yeryüzüne indirilince, Allahü teâlâya sordu:

- Kullarına saâdet yolunu göstermek için, birçok kitap ve Peygamberler verdin Kullarını azdırmak için, bana ne vereceksin?

- Senin kitâbın, nefsi azdıran şiirler ve mûsikîdir Peygamberlerin, kâhinler, falcılar, büyücülerdir Aklı gideren, kalbleri karartan gıdaların da, Besmelesiz yenilen, içilen şeyler ve sarhoş eden içkilerdir Nasîhatların, yalan; evin, oyun sahaları ve hamamlar; tuzakların, çıplak gezen kızlar; mescidlerin, fısk meclisleridir

Ümmetine emret!

Abdullah bin Abbâs buyurdu ki:

“Allahü teâlâ Îsâ aleyhisselâma buyurdu:

- Yâ Îsâ! Muhammed aleyhisselâma îmân et! Senin ümmetinden, Onun zamanına yetişecek olanların, Ona îmân etmeleri için de ümmetine emret! Muhammed aleyhisselâm olmasaydı, Âdem Peygamberi yaratmazdım

Muhammed aleyhisselâm olmasaydı, Cenneti, Cehennemi yaratmazdım Arşı su üzerinde yarattım Hareket etti Üzerine, Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah yazınca durdu

Bir gün Abdullah bin Abbâs hazretlerine sordular:

- Beş vakit namazı emreden âyet-i kerîme, Kur’ân-ı kerîmin neresindedir?

Cevâbında buyurdu ki:

- Rûm sûresinin onyedinci ve onsekizinci âyetlerini oku! Bu iki âyet-i kerîmede meâlen buyuruldu ki:

(Akşam ve sabah vakitlerinde, Allahı tesbîh edin! Göklerde ve yeryüzünde olanların yaptıkları ve ikindi ve öğle vakitlerinde yapılan hamdler, Allahü teâlâ içindir)

Akşam yapılan tesbîh, akşam ve yatsı namazlarıdır Sabah yapılan tesbîh, sabah namazıdır İkindi ve öğle vakitlerinde yapılan hamdler, ikindi ve öğle namazlarıdır

Bu âyet-i kerîmeler, beş vakit namazı emretmektedir

Kabir azâbından kurtarır

Abdullah bin Abbâs anlatır:

“Birkaç Sahâbî yolculukta bir çadır kurduk Burada kabir olduğunu bilmiyorduk Birisinin Mülk sûresini başından sonuna kadar okuduğunu işittik Medîne’ye gelince, bunu Resûlullaha arz ettik Buyurdular ki:

- Bu sûre, ölüyü kabirdeki azâbdan kurtarır

Abdullah bin Abbâs buyurdu ki:

- Allahü teâlâ bütün emirleri için bir sınır koymuş, bu sınırı aşınca, özür saymıştır Özür olanı affetmiştir Yalnız, zikrediniz emri, böyle değildir

Bunun için bir sınır ve özür tanımamıştır Hiçbir özür ile zikir terkedilmez Çünkü O, “Dururken, otururken ve yatarken de zikrediniz! Her yerde, her hâlde, dil ile ve kalb ile zikredin! Beni hiç unutmayın” buyurdu

Bakara sûresinin yüzelliikinci âyetinde meâlen, “Beni zikredin! Ben de sizi zikrederim!” buyuruldu

Alıntı Yaparak Cevapla