Konu
:
Sanat Terimleri Sözlüğü
Yalnız Mesajı Göster
Sanat Terimleri Sözlüğü
08-11-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Sanat Terimleri Sözlüğü
Sanat Terimleri Sözlüğü
Sanat Terimleri
SANAT TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ
A
AÇIK KOMPOZİSYON (Open Composition) : Resim düzlemi üzerinde betimlenen gerçekliğin gerçekte resmin sınırları dışında da sürüp giden doğal gerçekliğin bir parçası olduğu izlenimini verecek şekilde kompoze edilmesi
Kapalı kompozisyonun tam karşıtı bir sanatsal davranış biçimidir
Açık kompozisyon asıl gerçekliğin tüm öğelerini resim düzlemi içine sığdırmayı amaçlamaz
Tersine böyle bir çabanın olanaksız olduğunu varsayar
Açık kompozisyon doğadaki gerçeklik düzleminin bir kesimini içeren bir çerçeve gibi de düşünülebilir
Rönesans'ın aksine Barok açık kompozisyonu yeğlemiştir
AKADEMİZM (Academicism) : Akademizm sözcüğü bir sanat dalında her türden yeni atılımı yadsıyarak değişmez olduğu varsayılan onaylanmış standartlaşmış ilke ve kurallara uygun olarak çalışmak anlamında kullanılır
Yeni sanatsal arayışlara karşı çıkan bir tutumu ifade ettiği için sözcük olumsuz niteliktedir
ALLEGORİ (Allegory) : Bir öykü bir düşünce ya da kavramın figüratif bir simge halinde betimlenişi
ALTIN ORAN (Golden Section) : "Altın Bölüm" ya da "Altın Kesit" de denir
Herhangi bir geometrik biçimde varlığı ESTETİK bir üstünlük sayılan ORAN
Parçalar arasındaki orantıda küçük parçanın büyük parçaya oranı büyük parçanın bütün parçaya oranına eşittir
Cebirsel olarak; a/b= b/ (a/b) biçiminde ifade edilir
Parçalar arasındaki oranın değeri olan 1
618 ya da ykş
3/5 "altın sayı" adını alır
Altın Oran geometrik olarak iki kareden oluşan bir dikdörtgenin köşegeni aracılığıyla kurulur
Antik Çağ' dan bu yana matematikçilere ve sanat kuramcılarına konu olan Altın Oran bu adı 19
yy' da almıştır
Eski Yunanlılar' ın kısaca bölüm olarak adlandırdıkları bu orana İtalyan matematikçi Luca Pacioli divina proportine; LEONARDO DA VINCI ise sectio aurea adını vermiştir
Altın Oran' ın aritmetik cebir ve geometri özellikleri taşımasının yanısıra doğada müzikte ve insan vücudunun organları arasında varolan çeşitli oranlarla da yakın ilişkisi bulunduğu bütün öteki oranlara üstünlüğününse çeşitlilik içinde birlik özelliğinden kaynaklandığı öne sürülür
Bazı kaynaklara göre insanlar Altın Oran' a yaklaşan orantıları daha çok beğenmektedir
AMORF ( fr
Amorfe) : BİÇİM' i belirli bir düzene uymayan
Tanımlanması zor düzensiz biçimlerde bulunan mineral madde ya da nesneler için kullanılır
AMULET (İngilizce) : Kötülükleri uzaklaştırdığına uğur getirdiğine hastalıkları iyileştirdiğine ve özel güçlere sahip olduğuna inanılan doğal ya da insan eliyle yapılmış nesne; bir tür nazarlık ya da muska
Üstte taşınabildiği gibi çeşitli yerlerde de saklanabilir
Değerli taşlar metaller hayvan dişleri ve pençeleri gibi pek çok nesne amulet olarak kullanılmıştır
Amuletin kökeni Eski Mısır'a dayanır
Mısırllar kendilerini kötü günlerden düşmanlardan ve tehlikelerden korumak için SKARABE engerek başı sembolik gözler ve KARTUŞ gibi amuletler kullanmıştır
Pek çok uygarlıkta da hematit yeşim ametis LAPİS LAZULİ ve kantaşı gibi taşların kendilerine özgü koruyucu güçleri olduğuna inanılmıştır
Bir inanışa göre mercen şeytanın evlerdeki kötü etkisini uzaklaştırma gücüne sahiptir
Hristiyanlıkta encolpia denen amulet haçlar aziz kemikleri vb
Dinle ilgili RÖLİK' lerdir
Boyna asılarak taşınanlar periapta ikiye katlanabilenler pyctacium adını alır
ANKOSTİK RESİM (Encaustic Painting) : Eriyik halde balmumu BAĞLAYICI ile PİGMENTLERİN karışımından elde edilmiş BOYA' larla yapılan RESİM türü
Romalı bilgin ve yazar Yaşlı Pilinus' a (MS 23-79) göre mermer üstüne yapılan ankostik resimde pigmentler balmumuyla fildişi üstüne yapılanlarda da (cero- strotum/ cestrotum) bitkisel kökenli saydam z***la karıştırılıyor cestrum ya da viriculum adı verilen bir tür SPATULA ile zemine yayılıyordu
Cestrum' un bir ucu sivri olduğundan fildişi üstüne ince çizgiler de çizilebiliyordu
Cauterium olarak bilinen ve ısıtılarak uygulanan yuvarlak uçlu bir aletle boyalı zemin üstündeki spatula ve fırça izleri gideriliyordu
Antik Çağ' daki belli başlı resim tekniklerinden biri olan ankostik resim MÖ 4
yy' da YUNAN sanatçı Pausias tarafından yetkinleştirilmişti
Günümüze ulaşan en önemli örnekler MISIR' da el- Feyyum Vahası' nda ROMA dönemine ait mezarlarda bulunan Feyyum Portreleri' dir (2
yy)
Ankostik tekniği erken Hristiyan Sanatı' nda da ( GEÇ ANTİK) kullanılmış ancak 8
ve 9
yy' larda unutulmuştur
19
yy' da Fransız koleksiyoncu Kont Caylus' un (1692- 1765) araştırmaları aracılığıyla canlandırılmak istenmişse de başarılı olunamamıştır
19
yy' da Fransa ve İngiltere' de çeşitli karışımlar denenmiş alman Ressam Julius Schnorr von Carolsfeld (1794-1872) orijinale en yakın karışımı uygulamıştır
Günümüzde yaygın olmamakla birlikte balmumu ve reçine bağlayıcılı bir karışım kullanılmaktadır
ANONİM (Anonymous) : 1
Sanat tarihinde sanatçısı bilinmeyen yapıtlar için kullanılır
Özellikle halk sanatı ürünleri anonim niteliktedir
2
Antik Yunan dönemi öncesinde Mısır ve Mezopotamya'da tarih öncesinde sanat yapıtı anonimdir
ATMOSFER (Atmosphere) : Sanat yapıtının izleyici üzerinde bıraktığı etki nedeni olduğu ruh hali
ATÖLYE : Tarihsel Gelişim: Tarih öncesi çağlarda ( PREHİSTORYA) zanaatçıların nasıl örgütlendiklerine ilşkin kesin bulgular olam***la birlikte EL SANATLARI kapsamındaki ürünlerin önceleri aile işliklerinde üretildiği ama daha zor işlenen metalin ( MADEN SANATI) kullanılmaya başlanmasıyla birlikte aile dışı bir örgütlemeye gidildiği varsayılabilir
Eski MISIR' da ya da MEZOPOTAMYA' da önemli yapıları inşasında da yapı ustalarıyla işçilerin belli bir hiyerarşi içinde çalıştıkları düşünülmektedir
Atölyelere ilişkin ilk arkeolojik bulgular Tel-el Amarna' nın ( Mısır) MÖ ykl
1375' te kuruluşu sırasında kent dolaylarında ustalar için kurulan yaşama ve çalışma alanlarının varlığıdır
Aynı dönemde günlük kullanım eşyası genellikle evlerde ve aile reisinin denetimi altında üretilirken özel yapım teknikleri gerektiren metal eşya çoğu kez gezgin ustalar tarafından ve geçici kurulan atölyelerde yapılmıştır
Yunanistan' da Antik Çağ' da üretilen SERAMİK' lerin üstün niteliği bu kapların geçici değil yerleşik atölyelerde üretildiğini kanıtlamaktadır
Bu dönemde babadan oğula geçen aile ilişkileri giderek ortadan kalkmış yerine özellikle ünlü ressamların açtığı özel atölyeler yaygınlaşmaya başlamıştır
Büyük yapı projeleriyse genellikle yapı alanında toplanan ustalarla sürdürülmüştür
ROMA döneminde de ilk atölyeler aile işletmeleriydi
Daha sonra geç Cumhuriyet Dönemi' nde bu işlikler aile egemenliğinden çıkarak aynı atadan gelen soy gruplarının (gens) eline geçmiş ve bu gruplar uzun yıllar saray ayrıcalıklarından yararlanmışlardır
Kuşaklar boyu zanaatçı yetiştiren Roma dönemi atölyeleri bir süre sonra bir anlamda seri üretime geçmiş dönemin beğenisini yansıtan farklı üsluplara bağlı olarak çalışmışlardır
İlk heykel atülyeleri de yine Roma döneminde açılmıştır
Roma' nın sanat atölyeleri genellikle babadan oğula geçerdi ama aile bireylerinden çok yöreden toplanan usta ve çıraklarla döndürülürdü
GEÇ ANTİK VE ERKEN HRİSTİYAN dönemiyle BİZANS döneminde sanatsal değerde üretim yapan atölyeler saray çevresinde toplanmaya başlamış ve giderek daha bürokratik bir örgüt niteliğine bürünmüştür
DUVAR HALISI DOKUMA ve mücevherlerin yapıldığı bu tür büyük atölyeler desteklenirken özel atölyeler yok olmuştur
Büyük Constantinos ( I
Constantinus) döneminde (306-337) ustaların aileleri ve atölyeleriyle birlikte imparatorluğun her yanından Konstantinopolis' e ( İSTANBUL) gelmeleri özendirilmiş aynı işle uğraşan atölyeler kentin aynı bölgesinde yerleşmiştir
Ortaçağ boyunca atölyeler LONCA' larla birlikte hem üretim hem de eğitim merkezleri olmuş saray manastır ya da kentler tarafından desteklenmiş ve korunmuşlardır
Bu tür büyük atölyelerde ya az sayıda müşteri için üstün nitelikli küçük eşya üretilmiş ya da yapımı uzun yıllar süren KATEDRAL' ler gibi büyük yapı projeleri yürütülmüştür
Ismarlayanlarla projeyi yürütenler arasında kurulan yakın ilişki sonucunda yeni yapım sistemleri denenebilmiş ROMANESK ve GOTİK gibi birçok ÜSLUP bu atölyelerdeki denemelerin de etkisiyle biçim bulmuştur
Ayrıca birer merkezi planlama ünitesi olarak da işlev gören ve mimari bezemelerle ilgili daha küçük atölyeleri bünyesinde barındıran bu tür atölyeler önceleri Fransız keşiş Suger gibi aydın din adamlarının denetimi altında çalışmış daha sonra bu görevi kilise meclisi ya da İtalya' da olduğu gibi sivil yönetim üstlenmiştir
13
yy' ın sonlarında atölyeler bir yandan projeler üretirken bir yandan da bunları gerçekleştirmek için gerekli ustaları da bulmaya başlamıştır
Çoğu gezgin olan ustalar atölyenin başıyla birlikte kent kent dolaşırlardı
Üslupların bir bölgeden öbür bölgeye yayılmasında bu gezici atölyelerin önemli katkısı olmuştur
14
yy' da sanatçı yaşam öykülerinin yazımına geçilmesiyle birlikte (VASARI) atölyelere ilişkin bilgiler de kesinlik kazanmaya başlamıştır
Atölyelerdeki usta yardımcı ve çırak düzeni de yasalarla belirlenmişti
Usta hem atölyenin başıydı hem de yanında çalışanların eğitiminden sorumluydu
Çıraklık 13-14 yaşında başlar beş- altı yıllık bir eğitimle sona ererdi
Bu süreyi izleyen üç- dört yıllık ikinci çalışma döneminden sonra zanaatçı artık usta sayılır ve dilerse kendi atölyesini açabilirdi
Eğitim işlevini 15
yy boyunca ve 16
yy' ın başlarında sürdüren atölyeler 16
yy içinde akademilerin ortaya çıkmaya başlamasıyla yalnız üretime yönelmiştir
18
yy ortalarında Endüstri Devrimi' yle birlikte KÜÇÜK EL SANATLARI makinelerde üretilmeye başlamış sanatsal değerdekilerse tek tek sanatçılar tarafından üretilmiştir
Ortadoğu' da da atölyeler çoğu kez saraya bağlı çalışırdı
Özellikle MİNYATÜR CİLT ve TEZHİP' in yanısıra HALI dokumacılığı gibi sanatlar bu saray atölyelerinde geliştirilmiş ve üsluplaşmıştır
Öte yandan Osmanlılar' da ilk saray atölyesi Fatih Sultan Mehmet (hd
1451-81) döneminde Topkapı Sarayı' nda açılmıştır
" Nakkaşhane" (OSMANLI Klasik Dönem) adıyla anılan bu atölyede küçük el sanatları üretiminin yanısıra İstanbul dışındaki bazı atölyeler için de desenler üretilmiştir
İznik ÇİNİ ve seramiklerinin doruk noktasını yaşadığı dönemlerde desenler Nakkaşhane' de geliştirilip üretim için İznik' e yollanıyordu
Osmanlı' nın HASSA MİMARLAR OCAĞI da benzer bir örgütlenme şeması içinde imparatorluğun hemen tüm mimarlık etkinliklerini yürütmüştür
B
BAKIŞ AÇISI ( Viewpoint Vantage Point) : Sanatçının bir konuyu resmetmek için baktığı varsayılan nokta
BİÇİM (Shape) : Bir nesnenin görme ya da dokunma duyuları ile algılanmasını sağlayan kendine özgü gerçekliği
BİÇİM BOZMA (Distortion) : Özellikle GÜZEL SANATLAR'da fotoğrafta (FOTOĞRAFÇILIK) ve dansta verilerini doğadan alan ve belirli normların ya da normal (olağan) biçimlerin bulunduğu kabul edilen görüntülerde biçimi abartarak sunma " normal" in göstergelerini tümüyle yok etmeden değiştirme
Biçimbozmada amaç daha güçlü bir etki yaratmak ya da güçlü bir anlatım sağlamaktır
DIŞAVURUMCULUK ya da GOTİK sanat gibi duygu ve anlatımın vurgulandığı izleyiciyle iletişimin etkili olmasının amaçlandığı sanat türlerinde biçimbozma yoğun olarak kullanılmıştır
Öte yandan özellikle 20
yy' ın serbest yaklaşımı içinde PICASSO ya da H
MOORE gibi bir çok sanatçı biçim olanaklarını artırmak için kaynakları doğa olsa bile biçimbozmayı bir araç olarak kullanmışlardır
GERÇEKÜSTÜCÜLÜK' teyse biçimbozma duygu ve düşlerdeki gerçekleri anlatabilmenin aracı olmuştur
Öte yandan YENİ- DIŞAVURUMCULUK gibi "normal" kavramlara bağlı olmayan ve doğanın tüm görüntü kullanımlarından bağımsız biçim yaratan sanat üsluplarında biçimbozmadan söz edilemez; çünkü bu üsluplarda normalin ne olduğu hakkında belli ilkeler yoktur
Fotoğrafta biçimbozma çekim sırasında aynalar ya da merceklerle ya da çekimden sonra baskı sırasında mekanik ve kimyevi yöntemlerle görüntüyü değiştirerek elde edilir
BİYOMORFİK BİÇİM (Biomorphic Form) : SOYUT SANAT'ta geometrik biçimlerden çok bitki ya da hayvan biçimlerini anımsatan eğrisel dış çizgilerle oluşturulmuş biçimler
En tipik örnekleri ARP'ın resimlerinde görülür
BİRLİK (Unity) : Resimde tüm öğelerin koordinasyonu ile asıl temanın amacın vurgulanacağı bir birlik yaratılması
BOYUT (Dimension) : 1
Bir nesnenin uzunluk ölçüsüyle ifade edilebilen büyüklüğü
2
Sanat yapıtında boyut kavramı onun algılayıcıyla olan ilişkisini anlatmaktadır
Örneğin resim sanatı iki boyutludur
Resmin betimlediği obje yüzeysel olmasa bile sanat ürünü onu iki boyutlu bir yüzey üzerinde sunmakta ve izleyicide onu iki boyutlu algılamaktadır
Buna karşılık heykel üç boyutlu bir sanat yapıtıdır
Mimari ürün ise dört boyutlu sayılmaktadır
Çünkü mimari ürünü kullanan kişi onu yalnızca eni boyu ve derinliği bulunan bir obje olarak değil içinde eylemde bulunulan bir yapıt olarak algılamaktadır
Kişinin yapıt içindeki ya da dışındaki sürekli devingenliği onu tek bir noktadan algılanan diğer sanat ürünlerinden ayırmaktadır
Mimari mekan zaman içinde değişen konuma göre farklı sanatsal yaşantılar edinilmesini sağlar
O halde en boy ve derinlik boyutlarına ek olarak mimari yapıtta bir de zaman boyutu söz konusudur
C
CHIAROSCURO (Chiaroscuro) : Yağlıboya resminde keskin karşıtlıklar yaratacak biçimde düzenlenmiş ışık-gölge dağılımı
İlk kez İtalyan ressamı Correggio tarafından 16
yüzyılın başında kullanıldı
Caravaggio ve izleyicileri bu tekniği geliştirdiler
Georges de la Tour bu alanda ilginç örnekler verdi
Rembrandt ise en büyük chiaroscuro ustası sayılır
ÇEŞİTLİLİK (Variety) : Resimdeki ana temanın birliğinin çerçevesi içerisinde canlı ve zengin bir çeşitliliğin de elde edilebilmesi resmin albenisini arttıran önemli bir unsurdur
ÇİZGİ (Line) : Nokta olarak başlarlar ve her yönde "düz kıvrımlı kırık kalın/ince koyu/açık" olabilirler
ÇİZGİSEL (Linear) : 1
Bir yüzey üzerinde bir çizgi doğrultusunda yapılmış ya da düzenlenmiş betileri ve ya öğeleri niteler
2
ince kontur çizgileriyle oluşturulmuş betileri ve bu tür betileri içeren resimsel yapıtları niteler
ÇİZGİSEL KOMPOZİSYON (Linear Composition) : Hareket eden bir noktanın yüzeyde bıraktığı iz olarak tanımlanabilecek olan çizginin kompozisyonda üstlendiği formu ortaya çıkaran hareketi ifade etme dokuyu verme dengeyi sağlama gibi rollerin başat olduğu türdeki kompozisyonlar "çizgisel kompozisyonlar" olarak tanımlanır
Sanatın ilk adımlarının Lascaux mağarasında olduğu gibi çizgiyle atıldığı ve çizginin özellikle perspektif kurallarının henüz yeterince bilinmediği Rönesans öncesinde önemli olduğu bilinir
Barok dönemde ışık-gölge kullanımının devreye girişiyle çizgisellik ışığın imkan verdiği ölçüde kullanılır
Bu dönemde konturlar çizgisel kompozisyonlarda olduğu gibi belirgin olmaz
19
yy'da Neo-klasik dönemde yeniden önem kazanan çizgi ve çizgisel kompozisyon Romantizm ile birlikte nerdeyse kaybolmuştur
Empresyonistler tarafından da tamamen kaldırılmıştır
Sanatçıların bireysel çıkışlar yaptığı 20
yy'da ise Henri Rosseau Paul Klee gibi sanatçılar tarafından kendi belirledikleri amaçlar doğrultusunda kullanılmıştır
D
DEĞER (Value) : Bir nesnenin maddi ya da parasal karşılığı değişim ortamı ya da benzeri bir standarda göre tahmin edilebilen miktar; ayrıca nesnenin gerçek ya da olması gereken kıymetine YARARLIK'ına ya da önemine göre göreceli statüsü
Felsefe hukuk işletme matematik dilbilim psikolinguistik resim müzik sibernetik televizyon gibi alanlarda "değer" sözcüğü değişik anlamlar taşımakta ve farklı tanımlanmaktadır
Felsefenin bir dalı olan "aksiyoloji" değerlerin estetikte dinde ahlakta ve metafiziksel alandaki tip ve nitelikleriyle ilgilenmektedir
Değer kuramıysa kıymetleri önem sırasına göre ayırıp sınıflandıran bir görüştür
Değerlerin nicel olarak ölçülebilme durumuna göre nesnel ve öznel değerlerden söz edilmektedir
Sanat ve mimarlık alanında mimari bir yapıya bir sanat nesnesine ya da endüstri ürününe ilişkin iki tür değer tanımlanmaktadır
: Kullanıcının gereksinimini karşılamaya yönelik ürünün faydasıyla tanımlanan "kullanım değeri" ve mimarlık ya da sanat ürününün özellikle pazarlama ürünü olarak ortaya çıkmasıyla belirlenen "değişim değeri"
Kullanım değerine ilişkin değer yargıları kişiden kişiye gruptan gruba değişebilmektedir
Örneğin bir sanat nesnesinin ESTETİK değerinden söz edildiğinde o ürünü oluşturan bileşenlerin KOMPOZİSYON'u BOYUT'ları ölçeği RENK'i DOKU'su UYUM'u vb
Sanat ve estetik kavramıyla ifade edilen öznel nitelikli göreceli kıymeti anlaşılmalıdır
Bir mimarlık ürününün ön kullanım değeriyse o ürünün PERFORMANS' ı yani kullanım sırasında ortaya çıkan fiziksel psikolojik örgütsel estetik vb gereksinmelere yanıt verebilme durumuyla tanımlanabilmektedir
Ayrıca herhangi bir ürünün bir olarak ekonomik değerinden (değişim değeri) söz edilebilir
DEKALKOMANİ : 1930' larda Oscar Dominguez' in (1906-58) GERÇEKÜSTÜCÜLÜK akımının OTOMATİZM kavramından yola çıkarak oluşturduğu teknik
Bu teknikte boya kalın bir fırçayla ince bir kağıdın üstüne sıçratılır ve kurumadan ikinci bir kağıtla yavaşça sürtülerek gelişigüzel dağılması sağlanır
Daha sonraları ERNST tarafından YAĞLIBOYA' ya uygulanan bu tekniğin en önemli özelliği yapıtın ön tasarımsız oluşturulmasıdır
DEKOLAJ : Duvarlara üst üste yapıştırılmış afiş ya da benzerlerinden koparılan parçalarla yapılmış bir tür KOLAJ
İlk kez 1950' lerde Alman sanatçı Wolf Vostell (d
1932) bu türde çalışmalar yapmış ayrıca Fransa'da AFİŞÇİLER de bu tekniği uygulamıştır
DENGE (Balance) : Dengenin sanatta nasıl kullanıldığı "tahtaravalli"yi modeli ile kolayca anlayabilirsiniz
Aynı kilodaki iki kişi "simetrik" olarak oturduklarında oluşan denge farklı kilolardaki kişilerle de "asimetrik" oturmalarla sağlanabilir; bu ikinci hal "dinamik denge" olarak da nitelendirilebilir
DERECELENDİRME (Gradation) : Tonlarla taramalarla vb
ile dereceli etkilerin yaratılması
DERİNLİK (Depth) : Resimde oluşturulan planlar ile elde edilen derinlik duygusu veya yanılsaması
DETRAMP : Kuru sıva üzerine z***lı boya ile yapılan duvar resmi
DEVİNİM (Movement) : Resim sanatında resim düzlemi üzerinde yer alan betilerin yoğunlaşıp seyrelmesinden ve pozlarından kaynaklanan durağan dengenin bilinçli biçimde bozulması etkisi
DIŞ SINIR (Contour) : Bir biçim (shape)in veya hacim (form)in dış çizgisi veya en dış kenarı ('siluet'i)
DİMETRİ (Dimetry) : Aksonometrik perspektifin bir türü
Üzerinde çizimi yapılacak nesnenin en boy ve yükseklik ölçülerinin alındığı eksenler dimetride birbirleriyle izometridekinin aksine eşit açılar yapmazlar
Dolayısıyla nesnenin iki boyutunun ölçüleri aynı oranda küçültülerek çizilirken üçüncü boyutu bunlardan farklı oranda küçültülür
DOKU (Texture) : Bir sanat yapıtının yüzeyinin görünümü ve/veya hissedilmesi ki düz ve/veya parlaktan kaba ve/veya mata kadar çeşitlenebilir
DÜZLEM (Plane) : MEKAN'ın iki boyutlu düşey ya da yatay bir uzantısı
Mimari kompozisyonlarda somut değeri olsa da RESİM'de mekan ve hareket yanılsamasının ön koşuludur
HEYKEL'de ise çok yalın geometrik biçimler dışında düzlem çokça ilgilenilen bir öğe değildir
Resimde tuvalin yüzeyi resimdeki mekanın en yakın boyutu olarak hissedilmekle birlikte bu yüzeyin alt bölümü izleyiciye en yakın en üstüyse en uzak mekanı içeren bir yer düzlemi olarak da yanılsanır
DERİNLİK yanılsamasını amaçlayam KOMPOZİSYON'larda ön plan orta plan arka plan anlatımları bunları algılatan farklı derinlik düzlemlerinin vurgulanmasıyla oluşturulur
E
EKLEKTİSİZM (Eclecticism) : Farklı sanatsal dizgelerden alınan öğelerin yeni bir dizge içinde yeniden kullanılması eylemi
Sanatta farklı çağ ve üsluplardan seçilip devşirilen öğelerin yeni bir tasarım ya da ürün oluşturmak için ele alınması olgusunu ifade eder
Bu durum 19
yüzyılda çok yaygın biçimde görülür
Bununla birlikte eklektisizm bir üslup değil bir davranış biçimi olarak değerlendirilmelidir
Ancak farklı eklektisist üsluplardan söz edilebilir
Bu üslupların hepsinde davranış biçimi ortak olduğu halde biçim malzemesinin devşirildiği çağ ya da üslup ve bunların yeniden düzgeleştirilişi farklıdır
EKORŞE (Ekorche) : İnsan ya da hayvan figürünü kas yapısını göstermek amacıyla derisi yüzülmüş olarak betimleyen anatomik çizim
15
yy'da Batılı sanatçıların anatomiye ilgilerinin artmasıyla atölyelerde bu türden yapma modeller kullanma geleneği yerleşmişti
Özellikle LEONARDO DA VINCI gibi birçok sanatçı böyle modellerden çizim yapmıştır
Ekorşe figür çalışmalarının en önemli örneği George Stubbs'ın (1724-1806) Anatomy of the Horse (1766; Atın Anatomisi) adlı ASİDE YEDİRME BASKI dizisidir
Stubbs bu çalışması için yaklaşık 10 yıl boyunca hayvan kadavralarını incelemiş ve 18 ay da çizim yapmıştır
Özgün çizimleri bugün Londra Kraliyet Akademisinde bulunan bu dizi özellikle veterinerler ve hayvan ressamları arasında gerçeğe uygunluğuyla ün yapmıştır
20
yy'da PARIS OKULU'ndan SOUTINE Derisi Yüzülmüş Öküz (1920 Grenoble Müzesi) adlı resminde olduğu gibi bazı yapıtlarında ekorşe figürler kullanmıştır
EKSENSEL (Aksial) : Bir eksen doğrultusunda ya da bir eksene göre oluşturulmuş kompozisyonları nitelemek için kullanılır
Örneğin Rönesans resimleri eksensel bir düzen gösterir
ETNOGRAFYA (Ethnography) : Toplumların kültürlerini inceleyen bilim dalı
Çoğunlukla ilkel toplulukları ve halk kültürünü ele alır
EX LIBRIS (Ex libris) : Bir kitabın başlık sayfasında yer alan ve sahibinin kim olduğunu gösteren özel simge ya da damga
F
FİGÜRATİF SANAT (Figürative Art) : Resim ve heykel sanatlarında yalnızca gerçek varlık ve nesnelere gönderme yapan betileri kullanan sanat anlayışı
Soyut yada nonfigüratif sanata karşıt bir yönelimdir
FROTAJ : OTOMATİZM doğrultusunda çalışan Gerçeküstücü sanatçıların uyguladığı "sürtme" tekniği
ERNST tarafından geliştirilen bu teknikte ahşap taş ya da dokuma gibi dokulu bir yüzey üstüne yerleştirilen kağıda siyah ya da renkli bir malzeme sürtülerek dokunun kağıda geçmesi sağlanır
Böyle elde edilen rastlantısal desenler resimsel tasarımın temelini oluşturur
Türkçe'de "sürtme" ya da "ovalama" terimleriyle de karşılanır
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul