Prof. Dr. Sinsi
|
Manisa Sardes (Sard)
MANİSA Sardes (Sard) Resimleri ve Tarihi
uzakta olup, İzmir-Ankara karayolunun ortasından geçer
M Ö VII yüzyıldan itibaren ismini Zeus’un oğlundan alan Attalos Çayı Sardes’e altın kırıntıları taşımış, bu M S I yüzyıla kadar sürmüştür Lydialılar bu altını değerlendirmişler, çeşitli eşyaların yanı sıra ilk altın parayı bastırmışlardır Böylece de Kral Alyattes M Ö 600’de ilk altın sikkeyi bastırmıştır Onun ardından da Kral Kezius (M Ö 560-547) saf altından sikke bastırarak Sardes’in Antik çağda, bu konuda önderliğini sürdürmüştür
Herodotos, Lydia’da üç ayrı kral ailesinin peşpeşe yaşadığını ileri sürmüştür Bunlar Atyatlar, heraklidler (Tylonidler) ve Mermadlardır M Ö 2000’in ilk yarısında yaşadıkları ileri sürülen Atyatlar ile ilgili bilgi çok sınırlıdır Ayrıca bu sülalenin Lydia’da yaşayıp yaşamadıkları da tartışmalıdır
Sardes kazıları yöredeki ilk yerleşmenin Tunç çağı (M Ö 3000-1200) sonlarında başladığı ve küçük bir köy özelliği taşıdığını göstermiştir Tunç çağının sonlarına doğru burada yaşayanlar yakarak gömmüşler, ağaç dallarından, kamışlardan ve balçıktan yapılmış yarım daire planlı evlerde yaşamışlardır Bundan sonra Yunanistan ile kültürel bağlar kurduklarını da Sardes’in alt tabakalarındaki Geç Hellas, Miken keramiklerinden anlaşılmıştır M Ö 1200-900 yıllarına tarihlendirilen Sardes’in boyalı, geometrik üsluptaki keramikleri üzerindeki bu etki çok açıkça kendisini göstermiştir
M Ö 900’lerde boyalı geometrik üslubu uyguladıkları gibi, onlara kırmızı üzerine siyah bezemeyi de katmışlar, bu durum Lidia’da Demirçağın arkeoloji yönünden en önemli olayı olmuştur
Sardes, Tunç çağının sonlarına doğru Batı Anadolu ve Akdeniz kentlerinde olduğu gibi bir saldırıya uğrayarak yakılıp yıkılmıştır M Ö 1200 yıllarında Anadolu’ya kadar uzanan Tharak göçünün bu yıkımda payı olduğu düşünülürse de, başka bir iddiaya göre Hitit Kralı IV Tuthaliye’nin bunda payı olmuştur Ancak bu yıkımda her iki topluluğun etkin olduğunu gösteren kanıt bulunmamaktadır Ancak bu yıkımdan sonra Lydia’nın başına geçen Heraklid (Tylonid) ailesinin Thrak kökenli olduğu tarihte belgelidir
Manisa yakınındaki Spylos Dağında, Kemalpaşa yakınındaki Karabel kaya kabartmaları da Hititlerin bu yöreye geldiklerini göstermektedir Sardes’te yaşayan Asias isimli bir topluluğun Hititlere meydan okuduğu, bu yüzden IV Tuthaliya’nın buraları yakıp yıktığı da akla uygun gelmektedir
Heredot, M Ö 1185’deki Thrak göçünden hemen sonra, Demirçağın başlarında hüküm süren Heraklidlerin aralıksız 505 yıl burada yaşadıklarını belirtmiştir M Ö V yüzyıl Lydia tarihçisi Xanthos’un bilgilerini yansıtan M S I yüzyılda yaşamış olan Damascus’lu Nicolaos’un yazdıkları ise efsane olarak kalmıştır Heraklidlerin M Ö 1185-680 yıllarında egemen oldukları, Kral Gyges’den itibaren Sardeis’e bu ismin verildiğini de Onlardan öğrenmekteyiz
M Ö VI yüzyılda Sardeis Batı Anadolu’nun sanat ve kültür merkezi konumundaydı Bunu Lydia’nın doğal zenginlikleri, özellikle altın madenleri de pekiştiriyordu
Kroisos’un krallığının ilk yılları barış ve diğer ülkelerle uyum içerisinde geçmiş ancak, yüzyılın ortalarına doğru doğuda Pers tehlikesi baş göstermiştir Bunun üzerine Kroisos M Ö 547’de Kappadokia bölgesine sefere çıkmıştır Kızılırmağı geçtikten sonra Perslerle karşılaşmıştır Savaş Sardeis’e yakın bir yerde Persler’e yenilmiş ve Sardeis askeri ile halkı akropole çekilmiştir
Sardeis’in Pers hükümdarı Kyros’un eline geçmesiyle M Ö547’de Pers egemenliğini tanımak zorunda kalmıştır
Akropol
Teraslar halinde yükselen tepede Arkaik döneme ait kalıntılara rastlanmıştır Burayı çepeçevre saran surlar Lydialılar tarafından yapılmıştır
M Ö V-VII yüzyıla tarihlenen bu surlar arasında M Ö 223-187 yıllarında, III Antiochos’un yaptırdığı tahkimat parçaları ile Perslerin bir başka savunma kalıntıları ile de karşılaşılmıştır Ancak tepenin güneyinde Bizans’lıların yapmış oldukları duvarların büyük bir bölümü görülmektedir Bunlar Lydia, Yunan ve Roma dönemine ait kalıntıların yardımıyla yapılmışlardır Nitekim tepenin orta terasında yapılan kazılarda M S V-VII Yüzyıllara, Bizans dönemine tarihlendirilen evler ortaya çıkmıştır
Tepenin altındaki küçük çukurların içerisindeki Lydia ve Yunan kap kacağı ise kalenin M Ö VII yüzyıldaki varlığını kanıtlamaktadır
Gymnasium

Sardeis Gymnasium’unun yapımına M S II yüzyılda Severius Simplicinius’un emri ile başlanmış, ikiyüz yılı aşkın çalışmadan sonra M S IV yüzyılda tamamlanmıştır Yapının bulunduğu yerde Geç Helenistik dönemde yapılmış bazı yapılar, Roma döneminde de bir nekropol bulunuyordu M S 17’de büyük bir deprem tüm bu yapıları yıkmıştır
Gymnasium üç ayrı bölümden oluşmuştur İlk bölümde; üstü örtülü olan bölüm, 8x12 ölçülerindeki hamam, ikici bölümde; hamam kısmına açılan, törenlerin yapıldığı mermer avlu Ayrıca bu avlu 15x33 boyutlarındaki iki katlı sütun sıraları ile görkemli hale getirilmiş, büyük bir portal de bunu tamamlamıştır
Üçüncü bölüm ise; Doğudaki 80 m2’lik bir alanı kapsayan Palaestra (antrenman alanı) ile kuzey ve güney duvarına bitişik, birbirlerine simetrik iki holden oluşmaktadır Özellikle buradaki sütunlar Erken Bizans üslubu başlıkları ile dikkat çekmektedir
S III yüzyıla ait bir sinagog daha çıkarılmıştır
Bu yapının ilk defa M S 17 depreminde yıkılan Gymnasion’un bir bölümü olarak sonradan yapıldığı anlaşılmaktadır
Burada ele geçen İbranice bir yazıttan İmparator Licinius Valerianus’un ismi geçmektedir
Arkeoloji kazılarında ele geçen yazıttan, döşeme ve mimari parçaları da yapının M S IV yüzyılda kullanılmış olduğunu göstermektedir
Artemis Tapınağı
Bunun ardından M Ö 330 yılına doğru asıl tapınak yapılmasına girişilmiş, ancak tamamlanamamıştır Helenistik dönemde Zeus ve Artemis’in isimleri kullanılmış, Roma döneminde ise tapınağın batı bölümü Artemis, doğu bölümü de Antoninus Pius’a (M S 138-161) adanmıştır
Roma döneminde pseuda-dipteras plan düzeni uygulanan yapı, İon üslubundaydı Hıristiyanlık’tan sonra tahrip edilmiş, yapı taşları başka yapılarda kullanılmıştır Hıristiyan’ların egemen olduğu dönemde ise tapınağın güney-doğu köşesine doğal bir platform üzerine küçük bir kilise yapılmıştır
M S 17’de Sardeis’i tamamıyle yıkan deprem, tapınağa da çok zarar vermiştir M S II yüzyılın ortalarına doğru Antonius Pius ve karısı Faustina tapınağı onarmış, içerisine imparatorların dini törenlerinde kullanılmak üzere iki bölüm yapılmıştır Buraya normal bir insan boyunun dört katı heykeller konulmuştur
Bunlardan doğu yönündeki heykel İmparator Antonius Pius’u, batı yönündeki de eşi Faustina’yı temsil ediyordu Faustina heykelinin başı bugün British Museum’dadır

Buradan da tapınağın dinsel törenler dışında banka görevi yaptığı da öğrenilmektedir
Tapınak, Doğu Roma İmparatoru Büyük Konstantinius’un (324-337) Hıristiyanlığı kabul edişine kadar ve ondan bir süre sonra daha önemini korumuştur İmparator Julianus (361-363) tarafından yenilenmiş ancak, İmparator II Thedosius’un (404-450) çıkardığı paganlığa karşı yasalardan sonra tamamen terkedilmiştir
Tapınağın güney-doğu köşesindeki Küçük Bizans Kilisesi M S V yüzyılda yapılmıştır Yarım yuvarlak apsisli, tek nefli bir yapıya daha geç devirlerde bazı ekler yapılmıştır Bu arada V yüzyılın sonu ile VI yüzyılın başında yapının uzunluğu boyunca bir bölüm eklenmiştir
Artemis Tapınağı ile kilise arasında mimari hiçbir bağlantı bulunmamaktadır VII yüzyıldaki bir deprem her iki yapıyı da yıkmıştır
Amerikan Arkeoloji gurubunun 1910’da başlattığı kazılardan sonra tapınak tümüyle ortaya çıkarılmış, 1961’de de kilise onarılmıştır
Kilise, Hamam, Mahkeme Binası ve Evler
İmparator Justinianus (527-565) bu yapıyı kentin başlıca kilisesi olarak yaptırmıştır Günümüze çok harap gelebilen kilisenin yalnızca dört büyük desteği ayaktadır Ayrıca sart çayı’na paralel, yol bıyunca iki Bizans kilisesi kalıntısı bulunmaktadır IV yüzyıla tarihlenen bu yapıların yapım tarihleri bilinmemektedir Bununla birlikte laskarisler (1204-1282) dönemindeki bsilikanın üzerine kısmen kalıntıları görülebilen bugünkü kilise yapılmıştır
Kilisenin 300 m kuzey-batısındaki bağlar arasında da mahkeme binası olarak tanımlanan bir kalıntı bulunmaktadır Yan duvarlara ait bazı parçalar ile doğu ve batı yönündeki temel kalıntıları dikkati çekmektedir
Surlar dışında, kentin doğu ucunda, ana yolun yakınında bulunan hamamın M S II yüzyıla ait olduğu sanılmaktadır Roma ve Bizans dönemlerinde de kullanılan yapı, yakınındaki çayın getirdiği birikintilerle neredeyse tamamen çamur içerisinde kalmıştır Bunun yanı sıra V yüzyıla ait olduğu sanılan havuz kalıntıları görülen kırmızı tuğladan, bir başka hamam kalıntısı daha bulunmuştur
Sardes’e yeni yapılmış karayolunun güneyinde VI yüzyıla ait büyük bir ev kalıntısı ortaya çıkarılmıştır Kalıntılardan anlaşıldığına göre iki katlı, 30x25 m ölçüsündeki bu evin yıkıntıları arasında bazı dinsel eşyalarla da karşılaşılmıştır Bu kalıntının biraz ilerisinde alanda ise çanak-çömlek parçalarının bulunduğu geniş bir alan vardır Burasının M Ö 700-200 yıllarına ait, önce Lydialıların sonra da Helenistik Sardeslilerin kullandıkları bir Pazar yeri olduğu düşünülmektedir
Mezarlar
Sart Çayı’na doğru eğimli arazi üzerinde M S IV V yüzyıllara ait bir mezar odası bulunmuştur Duvar freskleri Manisa Müzesi’ne götürülmüş olan anıtın bezemelerindeki tavus kuşları ile benzerleri Anadolu’da çok sık rastlanan bir geleneği işaret etmektedir
Bu mezar anıtın biraz ilerisinde de Piramit Mezarı diye isimlendirilen ve M Ö VII yüzyıla tarihlenen bir başka mezar anıtı ile de karşılaşılmıştır Bugün yalnızca temel kalıntıları ile bazı mimari parçaları sağlam kalmıştır Bu anıtların yanı sıra Sart Çayı’nın karşı kıyısındaki tepede de çok sayıda Lydia kaya mezarları bulunmaktadır
Bintepe
Bunlar Lydia kralları ile krallığa hizmet veren, devlet önde gelenlerinin mezarlarıdır
Bu tümülüslerden en önemlileri 1852 ve 1962 yıllarında araştırılmış olan Kral Alyattes ile Gyges’e ait oldukları ileri sürülen mezarlardır Oldukça iyi durumda olan ve içerisinde taştan mezar odaları olan tümülüsler, çok eski yıllarda soyulmuşlardır
|