Prof. Dr. Sinsi
|
Antik Çağda Dogu Karadeniz!!
PSEUDO- SKYLAX’IN COĞRAFYA NOTLARI (34-36)
MÖ 335 yılına doğru, PseudoSkylax tarafından hazırlanan bir coğrafya kitabında da, Kolkha ülkesi ile ilgili bilgiler yer almaktadır Bu kayıtlarda, daha kuzeydeki bazı Sarmatia kabilelerinin isimleri sıralandıktan sonra, Kolkha sahilleri hakkında bilgiler verilir Buna göre sahilde kuzeyden güneye sırasıyla, Dioskuria [Bugünkü Sohumi kenti], Gyenos [Muhtemelen bugünkü Oçamçire yakınlarında], ve Phasis [Muhtemelen bugünkü Poti yakınlarında] isimli Yunan koloni kentleri ile Gyenos, Kherobios, Khorsos, Arios ve Phasis isili akarsular bulunur Phasis’den sonra da sırasıyla güneybatıya doğru, Ris, İsis ve Latronun isimli akarsular ve Apsaros bulunur Ardından da, Byzeri [farklı kaynaklarda Buzeri ya da Bueri olarak da geçer] kabilesi ile Daraanon ve Arion dereleri, Ekekhiri [Farklı kaynaklarda Ekriti ] kabilesi, Pordanis [Farklı kaynaklarda Byritanis olarak da geçen bugünkü Furtuna deresi] ve Arabis dereleri [Farklı kaynaklarda rkhabis olarak da geçen bugünkü Arhavi deresi] dereleri,Limne kenti ve Odini isimli Yunan koloni kenti ve ardından Bekhiri limanı, Bekhiri kabilesi ve yine Bekhiri adıyla anılan Yunan koloni kenti, Makrokephali kabilesi[Uzun kafalılar anlamına gelen Mkarokephali tabiri, Makhroni adıyla bilinen ve bu bölgenin yüksek kesimlerinde yaşayan yerli bir kabileye Yunanlılarca yakıştırılmış bir isim olmalıdır Xenophon da aynı kabileyi Makron adıyla kaydetmiştir]
Skylax, sahil boyunca sıraladığı tüm bu yerlerin dışında, Kolkha ülkesinin iç kısımlarında, Phasis nehrinden yaklaşık 30-35 km iç kısımlarında olduğunu belirttiği, ancak ismini açıklamadığı, yerlilere aiy büyük bir kentin varlığı da belirtilmektedir [Müller, K (1855)] Skylax’ın bahsettiği bu kent, muhtemelen Phasis nehri havzasında, bugünkü Vani mevkiinde kalıntılarına ulaşılan antik Kolha kentidir Bu bölgede yıllardır yürütülen kazılar sonucu, Kolkha uygarlığına ait bir çok buluntu elde edilmiştir Bu yerleşime ait kalıntılar, yine Sairkhe civarında bulunan diğer bir antik Kolkha yerleşim kalıntılarıyla birlikte, şu ana dek ulaşılabilen en büyük iki yerleşlim kalıntılarıyla birlikte, şu ana dek ulaşılabilen en büyük iki yerleşimden birinin ve muhtemelen de Kolkha başkentinin izlerini günümüze taşımaktadır Kolkhalıların yazı dilleri olmaması nedeniyle, Kolkha ülkesinin bu en büyük kentinin ismine dair kesin bir kayda ulaşmak mümkün olmamaıştır
Ancak, D Braund’a göre; son dönem kazılarda, bu kentin kalıntıları arasında bulunan bronz bir parça üzerinde, yer adı olarak geçen “Souris” şeklindeki bir yazı, coğrafyacı Ptolemeus’un Kolkha haritesında görülen ve ondan önce de Plinius tarafından bahsedilen Surium kentinin ismiyle benzeşmektedir [Braund, D (1994)] Plinius’Un kendi döneminde, Phasis havzasında ayakta kalabilmiş tek Kolkha kenti olarak tanıttığı Surium kenti, büyük ihtimalle Skylax’ın kayıtlarında da “yerlilere ait büyük kent” olarak geçen yerleşimdir ve Braund tarafından işaret edildiği gibi bugünkü Vani civarında bulunan kalıntılar da ine aynı kentin harabeleri olmalıdır  Bu kalıntılar arasında, özellikle Skylax’ın yaşadığı döneme ait zengin buluntular elde edilmesi, bu bilgileri doğrulamakta; aynı zamanda, yine bu kalıntılar arasında bulunan ve Kolkhalı yöneticilere ait oldukları düşünülen [Braund, D (1994)] bir grup damga, Surium kentinin o dönemde Kolkha ülkesinin başkenti olabileceğini göstermektedir Bu damgaların büyük olanında Grek harfleri ile “Kral Melabe” yazmaktadır Daha küçük olan diğer damgalarda ise, “Khorsip”, “Orazo” ve “Ermo  ” isimleri okunmaktadır [Tsetskhladze,G R (1991)] ve bu diğerleri, kraldan sonra gelen Kolkhalı yöneticilere aitmiş gibi görünmektedir
BÜYÜK İSKENDER DÖNEMİ VE SONRASI (37-41)
Büyük İskender’in, Pers İmparatorluğu’nu ele geçirerek, Önasya’da İran egemenliğine son verdiği yıllarda, Doğu Karadeniz’De varlığını devam ettirmekte olan Kolkha krallığı, bu gelişmelerden etkilenmemiş ve bağımsızlığını korumuştur Bu yıllara tarihlendirilen çok sayıda Kolkha sikkesi, ülkede merkezi bir siyasi otoritenin varlığını göstermektedir
Bu yüzyılda gelişen arz talep ilişkileri sonucu, Doğu Karadeniz’de dış pazarlara yönelik köle ticareti, oldukça yoğunlaşmıştır Özellikle, Yunanistan’da ve Kırım bölgesinde elde edilen arkeolojik bulgular, bu ticaretin izlerini günümüze kadar taşımaktadır Bu bölgelerde, bu döneme ait kayıtlarda sıkça rastlanan “Kolkh” ve “Kolkhos” benzeri insan isimlerinin, Kolkha kökenli köleleri ve onların soylarını temsil ettiği düşünülmektedir [Braund, D ve Tsetskhlazde, G R (1989)] Bu döneme tarihlendirilen, Yunanistan’da çömlek imalatında çalıştırılan bir grup kölenin puantaj tablosu da, bu yöndeki örneklerden sadece bir tanesidir Bu tabloda, etnik kökenleriyle ya da isimleriyle tanımlanan köle listesi içinde, Kolkh ibaresine de rastlanmaktadır
Bu yıllarda Kolkha ülkesi ile ilginç bir kayıt da, Büyük İskender’in Doğu seferine katılarak, Anadolu ve Ortadoğu’yu dolaşan Aristoteles’e aittir Hyavancılığı konu aldığı bir yazısında Aristoteles, Phasis bölgesindeki küçük cins sığırların Yunanistandaki büyük sığırlara göre çok daha fazla süt verimine sahip olduğunu belirtmektedir Kolkhalıların, sadece hayvancılıkta değil, diğer alanlardaki gelişmişlik düzeyleri de ilgi çekici ayrıntılarla günümüze ulaşmıştır Xenophon “avcılık” isimli bir çalışmasında, keten dokumalarıyla tanınan Kolkhalıların, ürettikleri kendir iplerinin de, ağ yapımındaen makbul malzemelrden biri olduğunu vurgulamaktadır Çok eski bir metalurji birikimine sahip olan Kolkhalılar, para basımı konusunda da oldukça yetenekliydiler Elde edilen arkeolojik bulgular, onların bu potansiyellerini, kendi Kolkha sikkelerinin dışında da kullanılmış olduklarını göstermektedir
Kolkhalılar, gerek bu yıllarda; gerekse MÖ 323 yılında Büyük iskenderin ölümünden [Suzanne,B (1998)] sonra ve onun halefi olan Lysimakhus döneminde; kendi sikkeleri dışında bol miktarda sahte Makedonya sikkesi de basarak ülkeler arası dolaşıma sokmuşlardır Kolkha’da basılan bu taklit sikkelerin, Makedonyalıların siyasi itibarlarından yararlanılarak, Kuzey Kafkasya’dan, Orta Avrupa’ya kadar çok geniş bir alanda piyasaya sürülmüş olduğu anlaşılmaktadır [Golenko, K V (1972)]
Doğu Karadeniz ile ilgili gözlemleri dolaylı olarak günümüze ulaşmış olanlardan birisi de, MÖ 283 YILINDA Mısır kralı olan Philadelphus’un [Tsetskhladze,GR 1993] Timosthenes isimli donanma komuatnıdır Plinius’un, Timosthenes’i referans olarak göstererek aktardığı bir rivayete göre; Kolkha ülkesindeki sahil kenti Dioskuria [Sokhumi], o zamanlarda, farklı diller konuşan 300 ayrı kabilenin uğrak yeriydi ve buradaki tüccarlar, ticari faaliyetlerini yürütebilmek için kadrolarında, 130 kişilik bir çevirmen kadrosu bulundururlardı [Rackham, H (1942)] Gerçekten de, bu yıllarda kendi sikkelerini basan, bağımsız bir Yunan koloni kenti olan Dioskuria, bölge ticaretinin en öenmli merkezlerinde birisi durumundaydı [Bernhard, M L (1976)]
Bir sonraki yüzyılın başlarında basıldığı tahmin edilen ve üzerinde “Kral AKİ” İBARESİ BULUNAN Kolkha sikkeleri, Kolkha Krallığı’nın, bu yıllarda da varlığını devam ettirmekte olduğunu göstermektedir Kral Aki sikkelerinin bilinen iki örneğinden birisi, merkezi Kolkha’nın iç kısımlarında, Tsulukidze civarında, diğeri ise Trabzon yakınlarında bulunmuştur [Braund, D (1994)] Yine aynı dönemde, MÖ 144 yılına kadar olan gelişmeleri yazan, Yunan tarihçisi Polybius, eserinin bir bölümünde, Yunanistan ile Karadeniz ülkeleri arasındaki ticari ilşkilere dair bilgiler vermekteir Buna göre, Karadeniz ülkeleri, büyükbaş hayvan ve köle kaynakları açısından oldukça bereketlidir Aynı bölgenin diğer ideal ürünleri, “bal, balmumu ve tuzlanmış balık” olarak sıralanır Polybius’a göre, Yunanlılar ithal ettikleri ürünlere karşılık, bölgeye “zeytinyağı ve şarap ihraç” etmektedirler [Braund, D ve Tsetskhladze, G r (1989); Paton, W R (1922)] Bahsedien tüm bu ticari ürünler, diğer antik çağ kaynaklarında da, Doğu Karadeniz sahillerinin önemli ihraç ürünleri olarak geçmektedir ve söz konusu ticaretin ağırlıklı olarak gerçekleştiği yer de, muhtemelen Kolkha ülkesidir
MİTHRİDAT EGEMENLİĞİ DÖNEMİ (42-44)
Büyük İskender döneminde İran egemenliğine son verilmesinin ardından, Anadolu’da bir çok eni siyasi oluşum ortaya çıkmış, çoğu İran kökenli olan eski valiler, kendilerini bulundukları bölgelerin kralı olarak ilan etmişlerdi Bunlardan biri de, Karadeniz Kapadokyası olarak bilinen bölgede, Amasya kentini kendilerine yönetim merkezi olarak bilinen bölgede, Amasya kentini kendilerinine yönetim merkezi olarak seçen, İran menşeli Mithridat hanedanıdır MÖ 114 yılında iktidara gelen Mithridat VI Eupator’un saltanatı sırasında en parlak çağını yaşayan bu hanedan batılı kaynaklarca daha sonra farklı ünvanlarla anılmış olsa da, gerçekte; Mithridatların yaşadığı çağa tanıklık eden tarihçiler, bu siyasi oluşumu genellikle krallarının ismi ile anmışlardır Dönemin kaynaklarında, sadece Mithridatların şahsi iktidarları ön plana çıkarılmış ve son kral Mithridat VI’dan söz edilirken de, her hangi bir ülke ya da devlet adı anılmadan, sadece “Büyük Kral Mithridat” ya da “Mithridat Eupator” ünvanları kullanılmıştır [Walton, F R (1957), f r (1967); Platon, W R (1926)
Mithridat VI, saltanatının ilk yıllarında, başkentini önce Amasya’dan Sinop’a taşımış, sonraki yıllarda, egemenlik alanı Trakya ve Yunanistan’a doğru genişlediğinde de, Ege sahillerindeki Bergama kentini yeni yönetim merkezi olarak belirlemiştir MÖ 110 yılına doğru, Kolkha ülkesini de egemenliği altına alan Mithridat, bu ülkeyi valileri aracılığıyla yönetmeye başlamıştır Mithridat egemenliğinde Kolkha ülkesinin durumu ile ilgili bilgiler oldukça yatersiz olmakla birlikte, MÖ 83 yılında, Kolkhalıların ayaklanması ve valinin değiştirilmesi talebinde bulunmaları, bu dönemde, bölgeye ilişkin tarihsel kayıtlarda yer almaktadır [Dundua, G F ve Lordkipanidze, G A (1979)
MÖ 65 yılında Romalılara karşı yürüttüğü savaşı kesin olarak kaybeden ve Anadolu’daki egemenliğinden vazgeçmek zorunda kalan Mithridat, son çare olarak Kırım bölgesindeki topraklarına giderek, hükümranlığını orada sürdürmeye karar verir Bu yolculuğunda, Roma donanmasının Karadenizdeki varlığı nedeniyle, kara yolculuğunu tercih eder ve Karadeniz’in doğusundan Kolkha ülkesi toprakları üzerinden geçerek, Kırım bölgesine ulaşır Onun bu maceralı yolculuğu ile ilgili olarak aktarılan rivayetlerde, özellikle Kolkha’nın kuzeyindeki sahillerde karşılaştığı yerli kabilelere ve onlarla olan ilişkilerine değinilir;
“  Mithridat’In kendi ülkesini terk edip, Bosphorus’a kaçtığı dönemde Heniokhi’lerin dört kralı vardı Mithridat onların ülkesinden herhangi bir engelleme ile karşılaşmadan geçebilmiş; ancak Zygi kabilesinin topraklarından geçerken, bu memleketin engebeli, sarp arazisi ve sakinlerinin vahşiliği nedeniyle, yolun büyük bir kısında ancak denizin kenarından yürüyerek ilerleyebilmiş, Akhai topraklarına zorlukla ulaşabilmişti (Strabon, 11 2 13)[Jones, H L (1917)]
|