Prof. Dr. Sinsi
|
Antik Çağda Dogu Karadeniz!!
ROMA EGEMENLİĞİ DÖNEMİ (Sf 45-47)
MÖ 64 yılında, Roma imparatoru Pompeius, Mithridat’a karşı kazandığı seferin ardından, daha önce Mithridat’ın egemenliği yada etkisi altında olan ülkelerin yönetimlerini, savaşta kendisini destekleyen müttefik dostlarına paye olarak dağıtmıştır Bu paylaşım sırasında,Kolkha ülkesi de, Aristarkhus adıyla bilinen yerli bir derebeyinin mülkiyetine verilmiştir Kendisini Kolkha kralı olarak ilan etmiş ve adına sikkeler bastırmış olmasına rağmen, Aristarkhus’un Kolkha ülkesinede merkezi bir otorite kuramadığı ve doğrudan Roma’ya bağlı yerel bir vali olmanın ötesine geçemediği düşünülmektedir Bastırmış olduğu sikkelerden birinin üzerinde yer alan “onikinci yıl” ibaresi onun, MÖ 52 yılında da saltanatını devam ettirmekte olduğunu göstermektedir [Golenko, K V (1974)] Antik çağda Kolkha kültüründe önemli bir olgu olan “Güneş Tanrı” kültü onun sikelerinde de izlerini devam ettirmiştir Sonraki yıllarda, Roma imparatorluğu’nda Pompeius ile Sezar arasındaki iktidar mücadelesi, bağlı devletleri de kapsayan büyük bir iç savaşa dönüşmüş ve bu dönemde Kolkha ülkesi de bu gelişmelerden etkilenmiştir Latin şairi Lucan, Roma iç savaşını konu alan “Pharsalia” isimli eserinde, Pompeius’un müttefikleri arasında Kolkhi ve Heniokhileri de saymaktayız Yine aynı dönemde, MÖ 48 yılına doğru, Mithridat’ın oğlu Pharnak, Roma’daki iç karışıklıklardan yararlanılarak Kolkha ülkesini istila etmiş ve ardından Romalılarca yenilgiye uğratılmıştır (Braund, D 1994)
Romalı mimar Vitruvius, MÖ 25 yılına doğru yayınladığı (Slivnik, L (1997) on ciltlik ünlü eserinde, farklı kültürlerin, farklı inşaat tekniklerinden ve mimarilerinden bahsederken, Kolkhalıların kendilerine özgü ahşap konutlarına ve yapı tekniklerine değinir;
“Karadenizdeki Kolkhi kavmi, bol kereste kaynaklarına sahiptir ve onların yapı teknikleri de bu kaynaklara bağımlıdır Onlar, iki ağacı zeminin üzerine paralel bir şekilde yatırarak aralarında bir ağaç boyu mesafe bırakırlar, sonra da bunları; üzerlerinde, uç kısımlarından karşılıklı iki ağaç daha koyarak birleştirirler Bu belirlenmiş alan içinde kalan yer evin iç kısmı olur Bu dört kenardaki duvar aynı şekilde üstüste ağaçlar koyarak, yukarıya doğru yükseltilir Böylece köşelerde, her ağaç bir diğerini düşey olarak desteklemiş olur Ağaçların kalınlıklarına bağlı olarak arta kalan karşılıklı boşluklar, çamurla ve küçük parçalarla kapatılır Çatının yapımı için deaynı yöntem uygulanır Ağaçların uzunlukları aşamalı olarak azaltılarak, köşeler arası mesafe giderek daraltılr ve böylece piramite benzer bir çatı formu elde edilir
Çatıyı dal parçaları ile ötrterler ve üzerini balçıkla sıvarlar Böylece onların bu dört kenarlı çatıları, kabaca bir tonoz şeklini almış olur (Vitruvus; De Architectura, II,1, 4) [ Granger, F (1931) ]
Vitruvius’un eserini yazdığı bu yıllarda, Roma imparatorluğu da doğu eyaletlerinin yönetimi ile ilgili yeni düzenlemeleri, yürürlüğe koymuştur Buna göre, bugünkü Trabzon ve çevresi, Amasya’da hüküm süren “Polemon” hanedanının yönetimine verilmiş ve bu şekilde bu bölgeyiğ de içine alacak şekilde, Roma’ya bağlı “Karadenzi Polemonia Krallığı” kurulmuştur Kolkha ülkesi de, MÖ 8 yılında Kral Polemon I’in ölümünden sonra tahta geçen kraliçe Pythodoris tarafından Polemonia Krallığı’nın topraklarına dahil edilmiş ve bu kraliçenin saltanatı süresince, Polemonia Krallığı’nın egemenliği altında kalmıştır [Braund, D (1994)]
STRABON’UN NOTLARI
Çağının en önemli coğrafya kitabını yazan Amasyalı Strabon, daha sonra yaptığı bazı düzeltme ve eklemelerin dışında, büyük kısmını, en geç MÖ 5 yılına doğru tamamladığı düşünülen [Dilke, O A W (1985)] bu eserinde, Doğu Karadeniz sahilleri ile ilgili önemli biğlgiler vermiştir Strabon, Doğu Karadeniz’den bahsettiği bölümün ilk kısmında, Kolkha’nın kuzeyindeki sahillerde yerleşik olan denizci kabilelerin yaşam biçimleri ile ilgili ayrıntılı bilgiler verir;
“Kafkas dağlarının uzantısı olan, bu sarp ve dağlık sahil kesiminde, kuzeyden günye sırasıyla, Achaei, Zygi ve Heniokhi kabilelerinin toprakları yer alır Bu insanlar denizde korsanlık yaparak geçinirler Onalrın Yunanlılarca “Kamarae” olarak isimlendirilen küçük ve hafif tekneleri, ortalama yirmibeş, en fazla otuz kişi alabilecek boyutlardadır (  )
Gerektiğinde bu tekneleri süratle bir araya toplayarak, korsan filoları oluştururlar, ticari gemilere, ülkelere ve sahil kentlerine saldırılar düzenlerler, bu şeklide denizdeki hakimiyeti ellerinde tutarlar Ve hatta onlar bazen Kırım sahillerindeki topluluklarla işbirliği yaparak, dönüş yolunda ve bu iskelelere ve Pazar yerlerine uğrarlar, elde ettikleri ganimetleri elden çıkararak, ihtiyaçlarını temin ederler Memleketlerine döndüklerinde ise, teknelerini sahilde bırakmayarak, omuzlarında karaya çıkarırlar ve onları ormanların arasında yer alan barınaklarına kadar götürürler Yeni bir sefere çıkacaklarında da, teknelerini tekrarsahile götürürler Ve bu sahillerde yerleşik kabilelerin tümü, her zaman bu tür korsanlıklarla geçinirler; gece yada gündüz, adam kaçırma amacı amacı ile ormanlık sahillerde gizledikleri tekneleriyle pusuya yatarlar ve bu şekilde esir aldıkları insanlar için hemen bir fidye tutarı belirleyerek, onların yakınlarına haber gönderirler (  )
Bu insanların yaşam biçimi böyledir Onlar, “asa taşıyanlar” [“Skeptukhi” ] olarak adlandırılan kabile şeflerine bağlıdırlar, ama ‘asa taşıyanların’ kendileri de bir tiranın veya bir kralın tebasıdır ” ( Strabon 11 2 1213) [ Jones, H L (1917)]
Sahildeki denizci toplulukladan farklı olarak, Kafkas dağlarının Güneybatı yamaçlarında oturan dağlı topluluklar da, sahil bölgelerinde Pazar yerleri ile ticari ilişkiler içindedirler Starbon eserinde, bu dağlı kabilelerden de bahseder;
“Bölge halkı, çoğunlukla tuz satın almak için Dioskuria [Bugünkü Sokhumi kenti] kentinde toplanır Bu kabilelerin bazıları, yüksek dağ yamaçlarında, dar vadilerin arasındaki mekanlarda yaşarlar Çoğunlukla av hayvanlarıyla, yabani meyvelerle ve süle beslenirler Dağların dorukları kışın geçit vermez, ama bu insanlar yaz aylarında, işlenmemeiş öküz derisinden yapılan ve karda, buzda yürüyebilmek için çivilerle donatılan, davulo gibi geniş ayakkabıları ayaklarına geçirerek oralara çıkarlar ve yükleri ile birlikte postların üzerine oturup kayarak aşağıya inerler [Strabon 11 5 6] [Jones, h l (1917) ]
Doğu Karadeniz’de, sarp kayalık sahillerde oturan ve denizcilikle geçinen topluluklar [ Eski kaynaklarda, bu toplulukların tamamı, coğrafi ayrım gözetilmeksizin Heniokhi adı anılmaktadır “Heniokhi” tabiri, ortak bir soydan çok ortak bir yaşam biçimini ifade ediyor gibi görünmektedir ] ile dağlık kesimlerde yaşayan dağlı toplulukların dışında; üretim ilişkileri ve yaşam biçimleri açısından üçüncü temel gurubu teşkil eden, merkezi bölgelerdeki ova toplumu da, Srabon tarafından ayrıca değerlendirmişler Uzun süredir Yunan kültürü ile yakın ilişkiler içinde olan merkezi Kolkha halkı, diğer batılı antik yazarlar gibi Strabon’u gözünde de, nisbeten daha uygar bir toplum görünümündedir;
“Bunun dışında, Kolkhida ülkesinin arta kalan bölümünün büyük kısmı Karadeniz sahili üzerinde yer alır ve büyük bir nehir olan Phasis bu sahilin orta yerinde denize dökülür Bu nehir kaynağını Ermeni ülkesinden alır ve komşu dağlardan çıkan Glaucus ile Hippus nehirleri ile birleşerek denize dökülür  
Phasis nehri vasıtasıyla Sarapana kentine kadar ulaşılabilir Burası tüm kent nüfusunu içinde barındırabilecek genişlikte surlarla çevrilidir ve buradaki insanlar karadan bir yol aracılığı ile dört günde Kyrus nehrine ulaşabilirler Phasis nehri üzerinde kurulu bulunan ve yine Phasis ismini taşıyan bir kent Kolkhalıların Pazar yeridir Bu kent bir cephesinden bir göl, bire cephesinden nehir ve diğer cephesinden denizle çevrili olarak doğal bir korunmaya sahiptir Oradan insanlar deniz yolu ile ik üç günlük bir seyehatla Amisus ve Sinope’ye gidebilirler Zira sahil boyu, nehir ağızları sayesinde mutedildir
Bu ülke, hem ürünleriyle, hemde gemi inşaasına yönelik her konuda mükemmel düzeydedir; balları hariç, zira balları oldukça serttir Üretilen keresteler nehirlerin üzerinde aşağılara taşınır ve halk başta keten olmak üzere, kendir, balmumu ve zift üretimi ile uğraşır Öncelerden beri dış ülkelere keten ihraç ettiklerinden, keten kumaşı imalatında yaygın bir ün kazanmışlardır (Strabon 11 2 17) [Jones, H L (1917)]
Phasis nehri boyunca doğuya doğru ilerleyerek, Kolkha ülkesinin doğu komşusu olan İberia sınırına kadar ulaştığı anşlaşılan Strabon, bu güzergahla ilgili gözlemlerinin yanısıra, İberia ile Kolkha arasındaki coğrafi sınıra dair bilgiler de aktarmaktadır;
“ Onların ülkesine dört ana geçiş vardır; biri Sarapana üzerinden, ki burada dar geçitlerin arasında bir Kolkhi kalesi bulunur, bu geçitlerin arasında, nehrin dolambaçlı rotası yüzünden 120 tane köprü yapılmıştır Bu bölgede ağır sağanak yağmurlar zamanında, seller nedeniyle derin yarıklar oluşur ve nehir şiddetli, yoğun akıntıyla Kolkhida’ya iner
       Bu şekilde, Kolkhida’dan, Iberi’ya geçiş imkanları, kayalıklarla, kalelerle ve derin vadilerden akan nehirlerle engelenmiş durumdadır ” (Strabon 11 3 4)
HENİOKHİLER
MS 9 yılında, bugünkü Romanya’nın sahil kenti Köstence’ye sürgüne gönderilen ünlü Latin şairi Ovidius; burada yaşadığı dönemde, dostlarına yazdığı manzum mektupları “Karadeniz’den Mektuplar” isimli eserinde toplamıştır
Bunlardan birinde; MS 14 yılında dostu Albinovanus’a yazdığı bir mektubunda da, Karadeniz’e dökülen ünlü nehirleri sayarken, bunların arasında çok bilinen Phasis nehrinin yanısıra, yine Kolkha ülkesinde olduğu bilinen Penius nehrinide sayar Ayrıca, yine aynı mektubunda daha önceki antik yazarlarında bahsettiği Doğu Karadenizli Heniokhia korsanlarından söz eder Ovidius’a göre; Heniokhia korsan gemileri, gemicilere büyük zararlar vermektedirler ve Doğu Karadenizli korsanlar yalnız kendi bölgelerini değil, Batı Karadeniz’i de tehdit etmektedirler [ richmond, J (1995); Dürüşken Ç (1999)] Ovidius’Un mektubundaki bu küçük ayrıntı, o sıralar, tüm Karadeniz’de dehşet saçan heniokhilerin, geniş bir coğrafyada etkin olduklarını ve aynı zamanda denizaşırı korsanlık yapabilecek düzeyde, köklü bir deniz kültürüne sahip olduklarını göstermektedirler [ bu ayrıntı, aynı zamanda Heniokhi kabilesinin kökeni ile ilgili yorumlar açısından da önem taşımaktadır Zira, yerli isimleri fonetik açıdan olabildiğince en yakın Yunanca sözcüklere yakıştırarak kaydeden antik Yunan yazarları, bu kabilenin (özgün şeklini bilmediğimiz) ismini de “Heniokhi” oşlarak yazmışlardır ve Heniokhi sözcüğü de eski Yunanca “Arabacılar” anlamına gelmektedir Bu isimden yola çıkan bazı araştırmacılar, yerli isimler üzerinde Yunan merkezli mitolojik ve etimolojik yorumlar yapma alışkanlıkları olan antik Yunan yazarlarının hatalarını, aynı şekilde devam ettirmişlerdir Oysa, Heniokhi ismi altında ifade edilen denizci Kolkha kabilelerinin, tarihsel yerleşim alanları, kuzeyde de, güneyde de, sarp kayalıklardan oluşan dar sahil şeritleridir ve o çağlarda söz konusu sahillerde, değil “atlı araba”, tek başına “at” kullanımı dahi mümkün değildir Tarihsel yorumlar yaparken, ilgili çağların coğrafya ve tabiat koşullarının gözardı edilmesi, bu tür yorum hatalarını kaçınılmaz kılmaktadır ]
Romalı tarihçi C Tacitus’un kayıtlarında da, Heniokhi kabilesinin bu dönemde bölgedeki belirgin üstünlüğü farkedilmektedir Tacitus, eserinde, MS 20’li yıllara doğru meyana gelen gelişmeleri anlatırken, bu bölgede sadece “Heniokhia”, sonraki yıllarda da bağımsızlıklarını sürdürecek olan güneyli Heniokhilerin krallığıdır Bugünkü Of ile Batum arasındaki sahil şeridinde egemen olan denizci Heniokhilerin bu küçük ülkesi, Kolkha Krallığı’nın bağımsızlığını kaybetmesinden sonra da, bölgede küçük bir krallık olarak varlığını devam ettirmiştir
Pomponius Mela tarafından MS 44 yılına doğru yayınlanan “De Chorographia” isimli eserde, sırasıyla; Trapezus’un batısında Buzeri ve Bekhiri kabileleri, daha doğuda, Phasis nehrinin denize döküldüğü yerde de, Phrixos’un [Yunan mitolojisinde Phrixos, Athamas’ın oğlu olarak geçer ve altın postlu birkoçun üzerinde uçarak Kolkha ülkesine gittiğine inanılır ] tapınağının ve altın Postun saklandığı ormanların bulunduğu Kolkhilerin ülkesinin olduğu belirtilir Mela’ya göre, bölgede Trapezus dışında diğer Yunan koloni kentleri; Miletliler tarafından Phasis nehri ğzında kurulmuş olan ve nehir ile aynı adı taşıyan bir kale kent; onun kuzeyinde Yunan tüccarları tarafından kurulan Kynus; ve daha kuzeyde de Dioskuria olarak sıralanır [Koshelenko, G A ve Kuznetsov, V D (1996); Braund, D (1994)]
|