Prof. Dr. Sinsi
|
Zevrak-İ Zamanla Zevrak-İ Derunuma Bir Yolculuk
Zevrak-ı Zamanla Zevrak-ı Derunuma Bir Yolculuk
Ölümü öldürürüz sözle,
Dirilir, öldürür bizi

Sevdânın gemisi gülüm, içimizin sularında Derinliklerimizin Binsek mi binmesek mi? Gitsek mi gitmesek mi zamanın şafağına?
Zamanın şafağına, ya hangi gemiyle? Tüy gibi düşünceyle, gönlün bitimsiz hayâliyle
Zamanın gemisi İnsek, inilir mi sevgili denen âteşten limana?
Vınlayan gemi Hayatın apansız yardığı boşlukta
Zaman, açamadığımız kapıları, göremediğimiz düşünceleri, bakamadığımız pencereleri, dokunamadığımız teniyle demleniyor ötemizde
Umudun gemisi gülüm, ikimizin sularında Yapayalnızlığımızın Binsek mi binmesek mi? Gitsek mi gitmesek mi zamanın şafağına?
Var mı şafağı?
Hangi şafağı?
Zamanın Ölüm açan çiçekleriyle bahçemizde Ölüm varsa bu dünyada dirim var Ölümün zaman açan çiçekleriyle sonsuza Umudun beşiğinde bir sevdâ bebek Tüy gibi düşünceyle, gönlün bitimsiz hayâliyle
Zaman gemisine binilip umudun iskelesinde inilir Zaman yolcusunun yolu ardından gelir
Zaman gemisinin kaptanı pusulasızdır, haritasızdır
Gemiye binemeyenler, akıntıyla sürüklenenler, yitip gidenler, anaforunda ânların
Bilginin gemisi gülüm, unutuşun sularında Çaresizliğimizin Binsek mi binmesek mi? Gitsek mi gitmesek mi zamanın şafağına?
Araştırmanın mutfağına Göze almanın sarp dağlarına
Çağım bilgiyi acımadan incitiyor Çağım bilgiyi tutsak almış kullanıyor
Hayatın bilgisine vay, can kurban görgüsüne hey, kapanmış da açılmaz âh, insanın ilgisine vâh!
Bilenin bildiği, çağımın bilmediği ne çok şey vardır (Sevdayı bilmezler bir, dostluğu iki, değerleri üç, duyguları dört   kendilerini sonsuz )
Tüy gibi düşünceyle, gönlün bitimsiz hayâliyle
Belânın gemisi gülüm, cehennemin sularında Kahırlarımızın Binsek mi binmesek mi? Gitsek mi gitmesek mi zamanın şafağına?
Belâ zamanı kırar Sırçadan Zaman Paramparça, ruha saplanır Zaman belâyı kırar Bulut olur yağar Acımız damlalarıyla arınır zamanın
Oysa belâ hep tetikte Zamanın kabuğunda bir derin mağma Patlayıp durmakta hâlâ Hayatın göbeğinde belâ kuyusu Ne güzel de kaynar zaman kazanında belâ Külhanında edebiyat hamamının
Kurnadan akan su, kalemden düşen harf; sözlerin uykusu, zamanı saran zarf
Zaman hızla düşüyor üstümüze Dünyamızı parçalayacak Son hep olmuştur yaşamda Sonları ilke dönüştürür doğa Zamanın dağladığı yaralarımızdan çiçekler açacak
Zaman uçar derler Uçan sözdür Belâ edebiyatla aralanır Edebiyat belâ kâşifidir Zamanı yavaşlatır Zamanı gemler Zamanı döndürür
Dar alanda bir süre Zaman atının tekmeleyip yıkmadığı bir gökada kalmamıştır Hiçbir söz zamanın kararını engelleyemez
Söz, zamanı dönüştürür Biraz Sınırlı Edebiyat zamanla oynayan bir çocuktur Herakleitos ağabeyim gibi söyledim Sözün zamana değmesiyle yükselen belâ dumanı gökyüzünü kaplamıştır
Edebiyat hamamı, nedir bunun tamamı? Sözler zamana değmiş, bulun Ahmet İnam’ı
Yunsun diye bulun Zamanı sevsin diye soyun Yuyun
Kurnalardan düş gelir, gerçeği görmüş gelir Sözler aşkta yıkanıp, zamana ermiş gelir
Hangi zamana? Sözlenmiş zamana Söz bilen zamana Söz bilen olmazsa kim erer zamana ulaşır? Söz taşır zamanı Zaman taşımaz taşıyıcısını Sözü yıldız tozlarına katar
Zamana belâdır söz Yaşama belâdır zaman Tüy gibi düşünceyle, gönlün bitimsiz hayâliyle
Ölümün gemisi gülüm, canımızın sularında Sevinçlerimizin Binsek mi binmesek mi? Gitsek mi gitmesek mi zamanın şafağına?
İntihar olabilir, zamandan vazgeçmek Ölümün gemisine binmemek olmaz Binerseniz doğa sizi terkeder Doğrusu, doğa sizi bırakınca kendinizi gemide bulursunuz Tüy gibi düşünceyle gönlün bitimsiz hayâliyle
Söz içimde kalamaz, bir benzeri olamaz Yazdım söze tutundum, ölüm beni alamaz Vardım söze sığındım, ölüm beni bulamaz
Ölümü söze, sözü ölüme yolladım Evrenin bir köşesinde, zaman açan ağaçların yaşadığı bir bahçede, ölümün söze, sözün ölüme söyleyecekleri vardır
şiir:Ahmet İnam
|