Yalnız Mesajı Göster

Gördügümüz Alemler Ve Varlıklar Mevzusu...

Eski 08-06-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Gördügümüz Alemler Ve Varlıklar Mevzusu...




Gördügümüz Alemler ve Varlıklar mevzusu



Öncelikle,
gördügümüz âlemden söz edelim isterseniz: "Gördüğümüz âlem" dendiğinde,
duyularımızla tanık olduğumuz bir âlemden söz etmiş oluyoruz; es
deyişle duyumsadığımız âlemden Bilindigi gibi, çevremizdeki nesnel
ortam, beş duyumuz aracılığı ile beynimize ulaşır; yâni, gelen uyarılar
duyularımız tarafindan biçimlenerek beynimize gelirler Biz çevremizi
görüyor, duyuyor, dokunuyor vb dediğimizde, duyularımızla biçimlenmiş
çevreyi görüyor ve duyuyoruz demiş oluyoruz Bu durum bizi şasırtıcı
bir gerçekliğe götürür: Doğada renk yoktur, yalnizca nesnelerden
yansiyan ışık dalgaları vardır Bu dalgalar, gözümüzün görme yetisiyle
biçimlenerek beynimizde renk olarak algılanırlar Buna benzer olarak,
doğada ses de yoktur, yalnızca ses dalgalari vardır ve bu dalgalar
kulağımızla buluşunca ve beynimizce algılanınca ses hâline gelirler Bu
diğer duyularımız için de geçerlidir

Bunun anlamı şudur: İnsan, çevresini görüp duymakta hem duyularina
borçludur, hem de onlar tarafindan sınırlanmakta, koşullanmaktadır
Örneğin, eğer gözümüz ix-ışınlarını doğrudan algılayabilseydi,
insanları iskelet olarak görecektik Ya da, eger 'gama-ışınlarari' ile
baksaydik, dogada yalnizca kurşun kütleler görecektik İlim mâlûma
tâbîdir denir, bilirsiniz Âlem de "bilinen-evren" ya da daha dogru
deyişle, "bilgi-dünyamız" anlamina gelir Peki bu "âlem"in,
(bilinen-dünya) tanığı nedir? Duyularımız değil mi? Tasavvûf
terminolojisi (istilah) ile söyleyecek olursak, bu, cehadetin 'ayn el
yakîn' hâlidir

Biliyorsunuz, bir de duyu yanılsamaları var Birçok kez
duyularımızın bizi yanılttığına tanık olmuşuzdur Bu nedenle, duyu
verilerine dayalı bilgilerimiz ne denli güvenilir bilgilerdir?
İlginç bir sey daha var, o da, duyularımıza çarpan uyarıların duyu
organlarımızda "elektrik-akımları"na dönüşerek beynimize ulasmasıdır
Fotonlar gözümüzün iris tabakası üzerine çarparak elektrik akımı
oluşturur Aynı biçimde, kulak zarımıza gelen titreşimler de elektrik
akımlarına dönüşerek beynimize ulaşır Koku, tad ve dokunma da
böyledir Baska bir deyişle, farklı duyularımıza gelen ayrı ayrı
uyarılar, "aynı-ortam"a (elektro-manyetik ortam), "iletişim-birimleri"
(information-data) olarak yüklenirler ve sinirler aracılığıyla
beynimize ulaşırlar Beyin ortami ise "saltık-karanlık" ve
"saltık-sessizlik" ortamıdır Yâni, beynin içinde ışık ve ses bulunmaz
ama, görme ve işitme bu ortamda gerçekleşir

Bütün bunlardan şu sonuca ulaşırız: Duyumsadığımız çevre, beynimizin
algılama ve biçimlendirmesiyle bilinir, es deyişle " âlem"e dönüşür

Bu nedenle, âlemin rûhu "insan"dir denmistir, çünkü, bir kez daha
yineleyecek olursak, doğayı, çevreyi, evreni "âlem"e çeviren ve onu
anlamlı kılan, "insan"dır Anlam verme işi ise beynin değil, aklin
işidir Akıl işi başka bir âlem Şimdi gelelim gördüğümüz
(duyumsadığımız) âlemin "varlığı sorununa: Genellikle duyumsadigimiz
seylerin varligindan kusku duymayiz, çünkü duyularimiz, uyarılara bağlı
olarak, onu uyaran nesnelere tanıklık etmektedir Ancak, duyularımız,'
şimdi ve burada' olana ve uyarıldıgı sürece tanıklık edebilir Bu ise
bir filmin durdurulup bir karesine bakmaya benzer Bu kare tek başına
ne anlam taşır? Onun anlamı, ancak, filmin bütünü, hareketi ve
öğelerinin bir biriyle olan ilişkisinde olanaklıdır Aynı biçimde,
doğada ve çevrede her sey bir biriyle iliski içinde ve sürekli hareket
hâlindedir O hâlde, tek bir şeyin, şimdi ve buradaki algısının ne
anlamı vardır? Bir şeyin var olması, onun görünüşe çıkıp sonra ortadan
kalkmasiyla nasıl bagdaşır? Evrende hiç bir şey kendini tekrarlamaz,
sürekli olarak yeni varoluşlarla karşı karşıyayız (O her an bir
san'dadır) Peki o zaman, var olmaın gerçekliği nedir?

Her varolan, belli bir "zaman-mekân" içinde ve belli ilişkiler
altında vardır Ayrıca, birbirlerine nedensellik bağlariyla
baglıdırlar Evren, ilişkiler bütünüdür (Rabbül Âlemin) Zaman, mevcûda
aittir Ve mevcûd'daki degişimleri gösterir Varlık için zaman değil
"ân" vardır Bir küreyi model olarak düşünürsek, kürenin merkezi "ân",
çeperi ise "zamanıdır (merkezde tek nokta, çeperde nokta çokluğu)
Varlıkla ilgili en temel sorun, varolmanın nedenselliği sorunudur Bir
baska deyişle, "varolan herhangi bir şeyi varoluşa getiren nedir?"
sorusuna yanıt aramaktır Evrende ilişkisiz ve hareketsiz hiçbir nesne
yoktur Bunun anlamı, her varolanın belli bir ilişki, devinim ve
süreçte varolduğudur Bir nesnenin iliskileri çoktur, ama onun varoluş
iliskisi en temel ilişkidir Varoluş ilişkisini bulmak için bir nesneyi
tüm ilişkilerinden soymak gerekir (tenzih) Bu ise nesneyi ortadan
kaldirma girisimidir (la ilâhe) Bu olanaksız bir istir çünkü, varoluş
ilişkisine ulaştığımzıda o nesne baska bir varoluşa dönüşür (illâllah)
Peki ne değişir? Biz ancak bir nesnenin görünüşünü (belirisini) ortadan
kaldirabiliriz, varlığını değil Bütün dönüşümlerde "varlık" kendini
sürdürür (Vahdet-i Vücûd) Bu durum fizik biliminde enerjinin sakınımı
ilkesi olarak söylenir Elektrik, ısı, ışık, madde, potansiyel ve
kinetik enerjiler birbirine dönüşürler, işte bütün bu dönüşümlerde
kendini sürdüren varlıktır Ama, biz varolanları duyumsadığımız gibi,
"Varlık"ı duyumsayamayız Onu ancak akılla biliriz, ama, cüz-î akılla
değil, küllî akılla Külli akıl Hakikattir, ancak, Hakk kendini bilir,
ya da kendini bilen Hakktır Fâni Efendi :

Cümleyi bir noktada görmek dilersen süphesiz
Kamile hosça nazar kıl, gördüğün Rahman olurdemistir
Varolan her şey sonludur (fani'dir), sonlu olan her sey ise ortadan
kalkacaktır (küllü men aleyha fan) Ancak, Varlık sonsuzdur ve
kalıcıdır (bakii'dir) Varolan her şeyin varoluş nedeni kendi
dısındadır, o da Varlık'tır Varlığın nedeni ise kendindedir (Samed)
Nedeni kendinde oldugu için Varlık, baska bir varlıktan çıkmaz ve ondan
da baska bir varlık (varolus degil) çıkmaz (lem yelid ve lem yûled)
Varlık, bütün varolanlari kapsar, her şey (her belirii) ondan, onda ve onun yoluyla vardir

Hilmi Dede Baba:

Her eşya bir harf olmus,
Hem zarf, hem mazruf olmus,
Acep ilim sarf olmuş,
Bir nokta bin söz oldu, demiştir

Duyular düzeyinde gerçeklikten (realite) söz edilirken, us düzeyinde
hakikâtten (truth) söz edilir Bu nedenle, gerçek çokluğu karşısında
hakikât tektir Gerçek, belli bir varlik düzeyi ya da belirli bir
varoluş olarak gerçektir Hakikât ise, ayrı ayrı gerçeklikleri
birbirine baglayan, onlari birlik ve bütünlük içinde anlamaya yarayan
yasalar dizgesidir


Alıntı Yaparak Cevapla