08-06-2012
|
#1
|
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Halil İbrahim Sofrası
Halil İbrahim sofrası
Vaktiyle birbirini çok seven iki kardeş varmış…
Büyüğü Halil
Küçüğü ise İbrahim…
Halil, evli çocuklu
İbrahim ise bekarmış…
Ortak bir tarlaları varmış iki kardeşin
Ne mahsul çıkarsa, iki pay ederlermiş 
Bununla geçinip giderlermiş
Bir yıl, yine harman yapmışlar buğdayı
İkiye ayırmışlar
İş kalmış taşımaya
Halil, bir teklif yapmış :
İbrahim kardeşim ; Ben gidip çuvalları getireyim Sen buğdayı bekle
Peki abi demiş İbrahim…
Ve Halil gitmiş çuval getirmeye…
O gidince, düşünmüş İbrahim:
Abim evli, çocuklu Daha çok buğday lazım onun evine
Böyle demiş ve,
Kendi payından bir miktar atmış onunkine
Az sonra Halil çıkagelmiş
Haydi İbrahim…! Demiş, önce sen doldur da taşı ambara
Peki abi…!
İbrahim, kendi yığınından bir çuval doldurup düşer yola
O gidince, Halil’i düşünür bu defa:
Der ki:
çok şükür, ben evliyim, kurulu bir düzenim de var
Ama kardeşim bekar
O daha çalışıp, para biriktirecek Ev kurup evlenecek
Böyle düşünerek,
Kendi payından atar onunkine birkaç kürek
Velhasıl , biri gittiğinde, öbürü, kendi payından atar onunkine
Bu, böyle sürüp gider
Ama birbirlerinden habersizdirler
Nihayet akşam olur
Karanlık basar
Görürler ki, bitmiyor buğdaylar
Hatta azalmıyor bile
Hak teala bu hali çok beğenir
Buğdaylarına bir bereket verir, bir bereket verir ki 
Günlerce taşır iki kardeş , bitiremezler
Şaşarlar bu işe…
Aksine çoğalır buğdayları
Dolar taşar ambarları
Bugün “Bereket” denilince, bu kardeşler akla gelir
Bu bereketin adı
Halil İbrahim bereketidir…
|
|
|
|