Konu
:
Osmanlı'yı Keşfetmek
Yalnız Mesajı Göster
Osmanlı'yı Keşfetmek
08-05-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Osmanlı'yı Keşfetmek
OSMANLI'YI KEŞFETMEK "Osmanlı'nın âdil ve müsamahakâr idaresinden ziyadesiyle memnun ve mesrur olan Gayr-i Müslim tebaa¸ bunu fırsat buldukça "şükran duygularıyla taçlandırarak" önde gelen kişileri ve yöneticileri aracılığıyla Bâb-ı Ali'ye sunulan birçok "Mazharnâmeler"de (teşekkürnâme) açık bir biçimde tarih önünde teslim ve takdir etmiştir
"
Osmanlı'nın fetih siyaseti¸ sadece toprak kazanma¸ ülkeler ele geçirme¸ insanları hege*monyası altında tutma; "kuru cihangirlik davası" değildi; bilakis hakiki manada "me*deniyet taşıyıcılığı" yaparak insanların gönüllerine taht kurmaya medar olacak geniş imar ve iskân faaliyetlerinde bulunma esasına dayanıyordu
Bu anlayışın banisi Osman Gazi¸ Rum komşularının çoğuyla iyi münasebetler kurmuş ve bunun sonunda birçoğunu kendi tarafına çekmesini bilmişti
Orhan Gazi de¸ Bursa'nın fethinde Rumlara şehri niçin teslim ettiklerini sorduğunda şu cevabı almıştı: "Sizin devletinizin günden güne yükseldiğini ve bizim devrimizin geçtiğini anladık
Babanızın idaresine geçen köylülerin memnun kalıp bir daha aramadıklarını gördük ve biz de bu rahatlığa heves ettik
" Süleyman Paşa¸ Göynük ve Yenice'yi fethedip Hıristiyanlara çok adaletli davrandığında ise¸ ahali ona şükranlarını şöyle sunmuştu: "Ne olaydı bunlar bize daha önce bey olaydı!"
Orhan Gazi'nin yukarıda belirttiğimiz tutumu hakkında De la Croix şu tahlilleri yapmaktadır: "Orhan Gazi'nin İznik fethinde şehir halkına gösterdiği müsamaha ve hepsine yaptığı güzel muamele onları çok memnun ettiğinden göç etmedikleri gibi¸ Türklerin himayesinde kalarak bahtiyar bir hayat geçirmeye karar vermişlerdi
Orhan Gazi¸ iyi muamele ve merhametten elde edilecek neticeleri bilme şuuruna sahip olduğundan İznik'te gösterdiği merhamet ve insanlık daha sonraları pek çok muvaffakiyete sebep olmuş ve her tarafa yayılan şöhreti iledir ki¸ fütuhatına geniş bir yol açmıştır
" IV
Şarl'ın Yakın Doğu'ya gönderdiği temsilcisi Bertrandan de la Broqiere ise¸ 1433'de II
Murad'ı Edirne'de bizzat görmüş ve adaletine olan hayranlığını şöyle dile getirmişti: "Eğer o istese bütün Yakındoğu Hıristiyanlık âlemini ortadan kaldırır
" Bizans tarihçisi Dukas bile II
Murad'ı övmekten kendini alamamıştı: "Düşmanına karşı babasından daha yumuşak davranırdı
bilir ki¸ Murad halka karşı daima iyilikte bulunurdu
Bu iyiliğini yalnız kendi ırkından ve dininden olanlara değil Hıristiyanlara da gösterir
"
Ufukların Efendisi Kahraman Düşman!
Bu bapla ilgili verilecek misâllerin en başında hiç şüphesiz¸ Osmanlı ile en fazla çarpışan milletlerden birisi olmasına rağmen; âdil¸ insancıl ve müsamahakâr politikasından dolayı ona¸ ülkelerinde hüküm süren en uzun ömürlü yabancı devlet olarak (1521-1686) "Kahraman Düşman" sıfatını lâyık görmekten sarf-ı nazar etmeyen Macarların dünden bugüne uzanan ılımlı/dostane bakış ve yaklaşımları gelmektedir
Macar milleti açısından Osmanlı¸ kendisini yok etmeye çalışan hasımlarının elinden çok defa kurtarıp himâye etmeyi başaran iyi bir "kötü gün dostu" idi
1699'da Orta Macar Kralı Thököly İmre¸ Avusturya'ya karşı Osmanlı'nın yardımına başvurmuş ve Karlofça Antlaşması hükümlerine göre İzmit'te ikamet etmesine izin verilmişti
Yine Ferenc Rakoczi II de¸ Avusturya'ya karşı Osmanlı'ya sığınarak¸ Pasarofça Antlaşması gereğince maiyetiyle birlikte Tekirdağ'a yerleştirilmişti
Bundan başka¸ 1848-1852 seneleri arasında¸ Louis Koussouht¸ Bem ve Dembinsky'nin başlarında bulunduğu birçok Macar mülteci de Osmanlı'ya sığınmış; Avusturya ve Rusya'nın bütün ısrar ve tehditlerine karşın iade edilmemişlerdi
Osmanlı Devleti¸ 1849'da Tuna Nehrini aşarak kendisine sığınan Macar millî devrimcilerinden Lui Koşut (Kossuth) liderliğindeki yaklaşık 16 bin mülteciyi misafirperverlikle karşılayıp iade etmeyi reddetmiş; Avusturya ve Rusya'nın ilişkilerin bozulacağı¸ savaş açılacağı tehdidine aldırmadan¸ misafirleri uğruna savaşa hazır olduğunu bildirmiştir
Nitekim Osmanlı bürokrasisi¸ bu şerefli misafirleri "hükumet ve millet başı" olarak tanımıştır
Koşut ise¸ Kütahya'daki misafirliğinden sonra serbest bırakılınca İngiltere'ye gitmiş ve Ekim 1851'de Southampton'daki konuşmasında şükran duygularını şöyle dile getirmiştir: "Padişah (Abdülmecid) benim hayatımı olduğu kadar¸ arkadaşlarımın hayatlarını da himayesi altına aldı
Şahsî düşünceleriyle her türlü tehdide göğüs germiş ve insan haklarına saygısı yüzünden benim en şerefli bir şekilde serbest kalmama müsaade etmiş bulunmaktadır
"
Osmanlı'nın Macarlara gösterdiği bu yakınlığın tesiriyle pek çok Macar¸ Osmanlı hizmetine girmekte herhangi bir beis görmeyecekti
Bunların başında¸ Osmanlı'da matbaanın kurulmasında büyük rol oynayan İbrahim Müteferrika gelmiştir
19
yüzyılın ikinci yarısında Macaristan'da Türkoloji'nin temellerini atan Macar ilim adamı (Yahudi asıllı) Arminius Vambery'i ve Macaristan'da Osmanlı ve II
Abdülhamid lehinde olumlu neşriyat yapan Prof
Adolphe Strausz'u (bundan ötürü Abdülhamid ona¸ 1906'da 40 lira maaş bağlamıştı) da ön sıralarda zikredebiliriz
Sultan Abdülhamid ayrıca¸ Macar dostluğunun bir nişanesi olarak 1906'da¸ Thököly İmre¸ II
Rakoczi ve annesi İlona'nın kemikleri ve eşyalarını Macaristan'a göndermiş ve iki ülkenin birbirine yaklaşmasında önemli bir katkıda bulunmuştur
Buna karşılık Macarlar da günümüzde¸ "Vücudu sizde kalbi bizim topraklarımızda" dedikleri Kanûnî Sultan Süleyman'ın¸ ölümünün 500
yıldönümünde¸ zamanın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in de katıldığı 8 Eylül 1994'deki resmi bir törenle Kanûnî adına yapılan "Türk-Macar Dostluk Parkı"nı (Matra Tepesi) açmış ve vefat ettiği yerin yakınındaki köyün adını da "Süleyman" olarak değiştirmiştir
Kanûnî'nin Macaristan'da heykelinin dikilmesi münasebetiyle¸ Macaristan'ın 1961-1965 yıllarında arasında Ankara Büyükelçisi olan İmren Czekman şu anlamlı değerlendirmeyi yapmıştır: "Osmanlı Devleti¸ İslâm'ın hoşgörüsüyle milletleri kaynaştırmak suretiyle Balkanlarda 500 yıl devam etti
Her topluma kendi kültürünü üretme ve o kültüre göre yaşama serbestisini verdi
Dünya tarihinde ilk defa¸ fethedilen bir ülke¸ fethi yapan kişinin heykelini dikiyor
Bunun elbette derin bir anlamı vardır
"
"Batı'nın Son Sığınağı"na Teşekkürler!
Öte yandan Osmanlı Devleti¸ 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında Ruslar tarafından kandırılıp göç ettirilen binlerce reâyayı¸ çok yönlü bir faaliyet içerisine girerek çoğunu tekrar eski topraklarına döndürmeye muvaffak olmuştu
20 Ekim 1861 tarihli bir vesikada¸ daha önce Niş eyaletinden Sırbistan'a geçen Bulgarlar¸ Osmanlı Devleti hakkındaki düşüncelerini şöyle ifade etmişlerdi: "Hak Teâlâ zeval vermesin¸ Devlet-i Aliye-i Osmaniye sayesinde mamuriyetimiz günden güne artmakta idi
Hususiyle bu tarafa teşrifinizden beri cümlemizin iyiliğine çalıştığınız ve fukara hakkında nice yardım ve iyilikler ettiğinizin şükrünü eda edemeyiz
Böyle güzel bir ömür sürerken Sırbistan içinden silahlı birtakım eşkıya çıkıp¸ köylerimiz çit kenarında olduğundan zabite haber vermeye vakit olmadı
Bu asiler ve haramiler geceleyin bıçak ve tüfek ile hanelerimizi basıp cümlemizi cebren Sırbistan içine götürdükten sonra mallarımızı ve hayvanlarımızı zabt ettiler ve çocuklarımızı esir eylediler
Bizler¸ birçok günler meydanda ve kırlarda kalarak bu tarafa gelmek için ağlayıp feryad ettiğimiz halde bazılarımızı darb ve hapsettiler
Bizleri rahat oturduğumuz vatanımızdan¸ mal ve mülkümüzden ayırıp bu kadar belaya ve ziyana uğrattıktan sonra esir ederek eziyet ettiklerine dayanamayıp¸ birer ikişer firar ederek ve padişahımızın merhamet ve adaletine sığınarak geldik
Merhametiniz ve hakkaniyetiniz ne yapar ise razıyız
Biz müstehak olduğumuz cezamızı çektik
için ve padişah başı için bizleri geri çevirmeyin
Yapıp verdiğimiz defter mucibince buna malımız¸ hayvanlarımız¸ karılarımız ve çocuklarımız Sırbistan içinde kalıp zabt olunduğundan merhamet ve ihsan buyrulup onların dahi kurtarılmasını rica ederiz ve evlatlarımızla beraber padişahımızın kulluğundan ve hizmetinden bir an ayrılmamaklığa ahd etmiş ve buna yemin eylemiş olduğumuzdan kusurumuzun af buyrulmasını yalvarırız
"
Osmanlı'nın âdil ve müsamahakâr idaresinden ziyadesiyle memnun ve mesrur olan Gayr-i Müslim tebaa¸ bunu fırsat buldukça "şükran duygularıyla taçlandırarak" önde gelen kişileri ve yöneticileri aracılığıyla Bâb-ı Ali'ye sunulan birçok "Mazharnâmeler"de (teşekkürnâme) açık bir biçimde tarih önünde teslim ve takdir etmiştir
Bunun dışında¸ son dönemlere değin Osmanlı ülkesine¸ Prusya¸ Macaristan¸ Avusturya¸ Almanya¸ Fransa ve İtalya gibi ülkelerden ciddi oranda bir göç dalgası vaki olmuş ve bunlar uygun mahallere yerleştirilmişlerdir
Bu tarihlerde Osmanlı "Hasta Adam" hükmünü çoktan giymiş; müzmin birtakım siyasî¸ ekonomik ve askerî sıkıntılar cenderesinde debelenmesine rağmen Avrupalılar açısından yine de hâlâ bir numaralı "tercih edilen ve sığınılan ülke" özelliğini korumuştur
Nitekim bu çerçevede¸ müsteşrik J
Ph
Fallmerayer'in Osmanlı ülkesini "Avrupa'nın en son sığınağı" olarak görmesi fevkalade anlamlıdır
"Mevcudiyetimizi Türklerin Âlicenaplığına Borçluyuz!"
"Sevgi Medeniyetinin" temsilcisi Osmanlı¸ fazilet¸ insanlık ve hizmetlerini¸ "varlığını ve etnik kimliğini kendisine borçlu olan" Sırplara dahi tasdik ettirmesini bilmiştir
Hâkimiyetinde kaldığı müddetçe başını ağrıtan milletlerin başında gelmesine rağmen¸ cihanşümul hoşgörüsüyle Sırpları bile kucaklayan Osmanlı¸ barış ve huzur dolu âsûde bir hayatı; sahip olduğu bütün hak¸ hürriyet ve nimetleri onlarla da paylaşmaktan çekinmemiştir
Bu cümleden olarak bir Sırp ilim adamı¸ Osmanlı'nın Sırbistan'dan aldığı vergiyi ve orada yaptığı yatır*ımın envanterini çıkardığında; Sırbistan'ın ödediği vergiden çok daha fazla genel bütçeden pay aldığını tespit etmiştir
Amerikalı Tarihçi W
McGowan da¸ yaptığı araştırmalar sonucunda; Osmanlı idaresindeki Sırbistan'da nüfus başına düşen gıda mahsulünün¸ Avrupalı Devletlerin sömürgelerindeki köylülerin elinde kalan gıda mahsulünden çok daha fazla olduğunu ortaya çıkarmıştır
Macaristan İlimler Akademisi üyesi olan Tarihçi Kaldy-Nagy tarafından ortaya çıkarılıp yayınlanan bir belgede belirtildiğine göre¸ Osmanlı Devleti¸ Macaristan'a hâkim olduğu devirlerde¸ 1558-1560 yılları arasında halktan topladığı 6 milyon akçe vergiye mukâbil; aynı dönemde¸ 23 milyon akçe tutarında yatırım yapmıştır
İşte Osmanlı'nın¸ Balkan Yarımadası'na "çil çil serptiği" vakıf eserlerinin akıllara seza sayıları: Yugoslavya: 6616¸ Yunanistan: 3771¸ Bulgaristan: 3339¸ Arnavutluk: 1015¸ Macaristan: 724¸ Romanya: 234
"Keşke Osmanlı'nın Hâkimiyetinde Kalsaydık!"
Romenler de¸ mevcudiyetlerini Osmanlı barış ve hoşgörüsüne borçlu olduklarını¸ takdir ve şükran dolu hislerle¸ Adliye Nazırı Monsier Dissescu'nun ağzıyla şöyle dile getirmişlerdir: "Kim ne derse desin¸ biz Romenler¸ bugünkü mevcudiyetimizi Türklerin âlicenaplığına borçluyuz
İdareleri altına aldıkları milletlere karşı hakiki bir şefkat¸ mürüvvet ve müsamahakârlık ile muamele etmemiş olsalardı; onların yerine herhangi bir komşu milletin tahakkümü altına girmiş bulunsaydık; şu anda yeryüzünde tek bir Romen kalmazdı!" Aynı gerçeği başka bir Romen milletvekili de dile getirmiştir: "Hiçbir zaman hatırımızdan çıkarmayacağız ki¸ bizi sağdan soldan tehdit eden Slav¸ Leh¸ Macar¸ Alman tehlikesine karşı birliğimizi¸ dilimizi¸ toplumumuzu korumuş ve hatta kuvvetlendirmiş olan¸ Türk ordularıdır
Bugün müstakil bir Romen Devleti varsa biz bunu belki de Türklerin buralara gelerek memleketimizi çok eski bir tarihte istila etmiş olmalarına borçluyuz
" 1989'da kızıl diktatör Çavuşesku dönemi Romanya Kültür Bakanı Andrei Rleşu'nun¸ manidar itirafı daha da çarpıcıdır: "Osmanlılar zamanında¸ dedelerimiz refah içinde yaşamışlar
Keşke Çavuşesku ve krallık devrini göreceğimize Osmanlı Devleti'nin hâkimiyetinde kalsaydık!"
Son Söz
"Türkleri¸ Tanrı tarafından¸ Hıristiyanlığı terbiye¸ cezalandırma ve ıslah için gönderilmiş millet" olarak selâmlayan Protestan Mezhebi'nin kurucusu Martin Luther'in¸ Osmanlı'nın Avrupa içlerine kadar ilerleyip ortaya koyduğu âdilane sistemle yerli halkın gönlünde taht kurması üzerine¸ halkı acımasızca sömüren yöneticileri uyarmak amacıyla beyan ettiği şu sözler¸ Osmanlı'nın insanlık mertebesindeki büyüklüğünü göstermesi açısından çok çarpıcıdır: "Sizin gibi gözü doymaz prenslerin¸ toprak ağalarının ve burjuvaların idaresi altında yaşamaktansa¸ Osmanlıların idaresinde fakir olmak daha hayırlıdır
" Son olarak Macar Tarihçi Rasony'nin¸ "Tarih-i Mübarekşah"tan yaptığı şu muhteşem iktibasa yer verelim: "Türkler¸ denizin derinliğinde midye kabuğu içinde saklı inciye benzerler
Değerinin takdir edilebilmesi için denizi bırakarak kralların tacını¸ gelinlerin kulağını süslemesi gerekir
"
Kaynak:
Bu makalenin konusu kapsamında daha ayrıntılı bilgi için şu kitaplarımıza ve oradaki diğer kaynaklara bakınız: İsmail Çolak¸
Osmanlı'nın Gizli Tarihi
¸ İstanbul¸ 2008¸ Nesil Yay
¸
Doğu-Batı Kavşağında Osmanlı
¸ İstanbul¸ 2004;
Modern Zamanlarda Osmanlı'yı Aramak
¸ 2
Baskı¸ İstanbul¸ 2005
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul