Prof. Dr. Sinsi
|
Çobandaki Feraset Ve Marifet
Çobandaki Feraset ve Marifet
Abdullah bin Mübarek (rah) bir gün Medine dışında seyahat ediyordu Yolda koyun otlatan genç bir çoban gördü Gence acıdı Bu zavallı genç, çocuklukta cobanlık yaparsa büyüyünce Teala'nın ibadet ve marifetini nasıl öğrenir, diye düşündü ve kendi kendine, `Gideyim, ona Teala'yı tanıması için bazı şeyler söyleyeyim, bir kaç mesele öğreteyim" deyip genç çobanın yanına geldi Ona selam verip tanıştıktan sonra,
"Evladım, Teala'yı bilir misin? diye sordu Çoban,
"Kul sahibini nasıl bilmez?" dedi Abdullah bin Mübarek,
" Teala'yı ne ile nasıl tanıdın, kim öğretti? diye sordu Çoban,
"Bu koyunlarımla tanıdım" dedi Abdullah bin Mubarek,
"Bu koyunlarla O`nu ne şekilde tanıdın ki? diye sordu Çoban,
"Düşünsene, bu bir kaç koyun sahipsiz ve çobansız olmaz, olan da bir işe yaramaz Bunlara su ve ot verecek, kurttan ve diğer tehlikelerden koruyacak birisi lazımdır Bundan anladım ki kainat, insanlar, cinler, hayvanlar, diğer canlılar ve şu üzerimde uçan kanatlı kuşlar bir koruyucuya muhtaçtır Hem bunlar kendi kendine olmaz Şu alemde ki binlerce çeşit varlıkları yaratan, koruyan, kollayan, hepsine gücü yeten biri vardır Bu Teala'dan başkası değildir İşte bu koyunlarla Teala'nın varlığını böylece bildim" dedi Abdullah bin Mübarek,
" Teala'yı nasıl bilirsin?" diye sordu Çoban,
"O`nu hiçbir şeye benzetmeden bilirim" dedi
"O`nun hiçbir şeye benzemediğini nasıl bildin?" diye sordu Çoban,
"Yine bu koyunları düşünerek böyle olduğunu bildim" dedi Abdullah bin Mübarek,
"Nasıl düşündün?" diye sordu Çoban,
"Şöyle düşündüm: Ben bu koyunların çobanıyım, onları sevk ve idare ediyorum Bakıyorum, ne onlar bana benziyor, ne de ben onlara Bundan anladım ki, bir çoban koyunlarına benzemezse, bütün varlıkların sahibi olan Teala da kullarına benzemez" dedi Abdullah bin Mübarek,
"Güzel, doğru söyledin İlimden bir şey öğrendin mi? diye sordu Çoban,
"Ben bu sahralarda, nasıl ilim tahsil edebilirim ki" dedi Abdullah bin Mübarek,
"Peki, bu ferasetle başka ne öğrenmişsin?" diye sordu Çoban,
"Yüce 'ın yardımı ile üç çeşit ilim öğrendim Bunlar gönül ilmi ve beden ilmidir" dedi Abdullah bin Mübarek,
"Bunlar nelerdir?" diye sorunca, genç çoban şöyle açıkladı
"Gönül ilmi şudur: bana kalp verdi Orayı kendisine muhabbet ve marifet yeri yaptı İstedi ki bu kalp ile O`nu bileyim, tanıyayım ve seveyim Ayrıca O`nun sevdiklerini de seveyim, sevmediklerine kalbimde yer vermeyeyim, onlardan uzak kalayım
Dil ilmi şudur: bana dil verdi Bu dilimle kendisini zikretmemi, adını anmamı ve nimetlerini anlatmamı istedi Dilime kötü sözü yasakladı
Beden ilmi şudur: Yüce bana beden verdi Onunla kendisine hizmet ve ibadet yapmamı istedi Hayırda koşmayı, kötü işlerden uzaklaşmayı emretti "
Genç çobandan bunları dinleyen Abdullah bin Mübarek, işittiklerine hayret etti Çok memnun oldu Çobanı tebrik etti ve ona,
"Ey genç, senin bu söylediklerin öncekilerin ve sonrakilerin bilmesi gereken ilimdir İlmin aslını ve herkese lazım olanı sen söyledin Şimdi o temiz gönlünle bana bir nasihat et" dedi Genç çoban şunları söyledi
"Efendi, yüzünüzden alim bir zat olduğunuz belli oluyor Eğer ilmi rızası için öğrendi iseniz artık insanlardan bir şey istemeyin, onlardan bir menfaat beklemeyin Eger din ilmini dünya kazanmak icin ögrenmişseniz ahirette bir faydasını göremezsiniz, cennete giremezsiniz Ayrıca vebali de sana kalır" dedi
Abdullah bin Mübarek (rah), genç çobana dua ederek ve yüce 'a şükrederek oradan ayrıldı
|