Yalnız Mesajı Göster

Eski 03-11-2007   #81
[KAPLAN]
Varsayılan


Mürşid-i kâmil talebesinin her türlü hastalığını tedâvi eder Yalnız ihlâs ve muhabbet eksikliği ile bid'atlerin sebeb olduğu hastalıklar hâriç Çünkü bu hastalıklar talebenin istikâmetini yolunu değiştirir Talebe Sırat-ı müstakîmden yâni doğru yoldan ayrılır Fakat bunların tedâvîsi mümkündür Zinâ yapan zinânın büyük günah olduğunu bilir sonra pişmanlık duyar İhlâs ve muhabbet eksikliği ve bid'at işleme durumu olursa günah işlediğini bilmez, pişman olmazlar Demek ki ilacın aslı, pişman olmak, nefsinin kusûrunu görmek ve hocasına yalvarıp sığınmaya bağlıdır İnsan sûretini kaybedip hayvan sûretine girenlerin alâmeti, vâz ve nasîhatlerden istifâde etmeyip, işlediği günahlara devâm etmesidir Bu fakir (yâni Abdurrahmân Tâgî) velîyi inkâr etmenin îmânı tehlikeye soktuğunu bildiğim için, velî olduğunu söyleyen kişiyi inkâr etmedim Yalnız hocamı inkâr edenlere karşı cephe alırım Münkirlik yapmadım fakat karşı çıkarım

Kendisine dînini öğreten hocasına "neden" ve "niçin" diyen talebe iflâh olmaz Hocasına îtirâz eden talebenin üzerine feyz kapıları kapanır Talebe hocasını kontrol edip ona îtirâz edemez

Sâdık bir talebe hocasının bütün fiillerini teslimiyet ile karşılar Bâzı kitaplarda şöyle nakledildi: Abdülhâlık Goncdüvânî hazretleri zamânında yağmur yüklü bulutlara hükmeden bir ebdâl, büyük velî vardı Bu zât Allahü teâlâya duâ ederek bulutlardan çok ihtiyaç duyulan beldelere yağmur yağdırmasını diledi Lâkin yağmur yağmadı Bulutlar yağmuru sarp bir beldeye sürükledi ve oraya çok yağmur yağdı Bu hâdise üzerine Ebdâl olan zât; "Yâ Rabbî! Neden ihtiyaç duyulan yere yağmur vermedin de, başka yere yağdırdın?" gibi îtiraz yollu söylendi Bunun üzerine cenâb-ı Hak tarafından ebdâlliği alındı Köpek kılığında ve baygın hâlde yere düştü Bu hâli fark eden talebelerden birisi Abdülhâlık Goncdüvânî hazretlerine gelip duâ istedi Abdülhâlık Goncdüvânî hazretleri duâ etti Duâsı kabûl oldu Sonra bu zâta eski makâm ve mevkii Allahü teâlâ tarafından, yeniden verildi"

Abdurrahmân Tâgî hazretleri güzel amelleri teşvik etmek için bir sohbetinde şöyle buyurdu:

"Farz namazlarınızı vaktinde ve cemâatle kılınız Sünnetleri terk etmeyiniz Akşam namazından sonra kalbinizi hocanıza bağlayınız Bu esnâda gaflette olursanız, bağı kuramazsınız Bilhassa sabah namazlarından sonraki güzel amellerinizi terk etmeyin

Bu Sıddîkiyye yâni Hâlidiyye yolunda halvete girmek yoktur Halvette şöhret vardır Şöhret ise âfettir Bu yolun gâye ve maksadı tâlebeye nefsi terk ettirmektir Halvette yapılan zikirde, kişide benlik duygusu galebe çalabilir Yatsıdan sonra lambaları söndürün ve konuşmayın veya amellerinizle meşgul olun Sıddîkiye yolundaki kişiler dünyâ zengini olanlara karşı muhtâc olmadıklarını göstermek için, vakarlı davranarak, muhtâc olmadıklarını göstermelidirler Buna karşılık, kendilerine muhtâc olan ihtiyaç sâhiplerine karşı mütevâzî davranıp kendisini onlardan aşağı göstermelidir"

Abdurrahmân Tâgî, birçok talebe yetiştirdi Halîfelerinin en meşhûrları şunlardır: Fethullah Verkânîsî, Abdurrahmân Nurşînî, Molla Reşid Nurşînî, Allâme Molla Halil Siirdî'nin torunu Abdülkahhâr, Abdülkâdir Hizânî, Seyyid İbrâhim Es'irdî, Abdülhakîm Fersâfî, İbrâhim Ninkî, Tâhir Âbirî, Abdülhâdî, Abdullah Hurûsî, İbrâhim Çuhrûşî (Çukrûşî), Halil Çuhrûşî, Ahmed Taşkesânî, Muhammed Sâmî Erzincânî, Abdullah Subaşı, Halife Mustafa Bitlisî, Hacı Süleymân Bitlisî, Hacı Yûsuf Bitlisî, Hacı Yûsuf Köşkî'dir

Bunlardan Fethullah Verkânîsî'nin halîfesi Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî, Abdurrahmân Tâgî'nin oğludur Abdurrahmân Tâgî'nin sözlerini halîfelerinden İbrâhim Çukrûşî toplayarak İşârât ismini vermiştir Bu kitap çok kıymetlidir Abdurrahmân Tâgî'nin oğlu Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî Adıyamanlı Abdülhakîm Hüseynî Efendinin hocasıdır

Yüksek hâl ve kerâmetler sâhibi olan Abdurrahmân Tâgî vefâtına yakın buyurdu ki:

"Bana Hac mevsiminde Mina'da olduğum gösterildi Hacca gelenler bütün velîlerin rûhlarıymış Bu rûhlar benim için Allahü teâlâdan af ve mağfiret dilediler Allahü teâlânın beni affettiğini ümid ediyorum

Anadolu'da yetişen evliyânın büyüklerinden olan Abdurrahmân Tâgî hazretleri bir gün talebelerinden birine bir hizmeti yapmasını emretti Fakat talebesinde bu işe karşı bir isteksizlik meydana geldi "Bu hizmeti başka bir sûfî yapsa onun için daha iyi olur Bu iş bana ağır geliyor" diye kendi kendine söylendi Bu durumun farkına varan Abdurrahmân Tâgî talebesine şöyle buyurdu:

"İnsanoğlu daraldığı zaman bir işi yapması, yapmamasından daha zor olur Ama kendisine zor gelen bir işi başkasına teklif etmesi kolay gelir Halbuki insan, o işten gelen hayrın başkası için değil kendisi için olduğunu bilmez Buna karşılık zevkli bir iş olunca insan o işi yapmayı, yapmamaya göre daha kolay bulur Fakat bu defâ kendine değil de arkadaşına o işi yapmamayı tavsiye etmek kolayına gelir Oysa o işi yapmamanın zararı arkadaşının değil kendisinindir, bunu bilmez"

İnsanlara Allah rızâsı için iyiliği emr ederek ve kötülüklerden sakındırarak tasavvuf yolunda ilerlemelerine çalışan Abdurrahmân Tâgî, on sekiz yıl kaldığı ve irşâd vazîfesinde bulunduğu Nurşîn beldesinin insanlarını dâvet etmekten bir an geri kalmadı Vefât etmeden önce ağır bir hastalığa yakalandı Buna rağmen hiç bir sünnet namazını dahi ihmâl etmeyip, hepsini ayakta kıldı Gece ibâdetini aslâ bırakmadı Halbuki bu sırada ancak dört yanına yastık dayayarak oturabiliyor, oturamayınca sırtını duvara dayıyordu Bu durumu kendisine hatırlatılarak; "Siz hastasınız bu şekilde ibâdet yapamazsınız" diyenlere aldırış etmiyor, hattâ bu şekilde konuşmalarını istemiyordu

Hastalığı sırasında kendisini ziyâret için gelen talebelerine şu edeplere uymalarını tavsiye etti: "Ziyâretime gelenler, tam bir edep ve huzûr içinde yanıma girsinler Çünkü evliyânın rûhları devamlı olarak odamda bulunuyor Edebe aykırı yapılan bir davranış, yapan kimseyi zarara uğratacağı gibi, kendimin de o davranıştan zarar göreceğinden çekiniyorum Yanıma girdiğinizde kalbleriniz bir, niyetleriniz aynı olsun Çünkü hastalığım sırasında değişik arzularınızın bana yansımasından rahatsız oluyorum"

Abdurrahmân Tâgî hazretleri vefât etmeden önceki son gecenin seher vaktinde Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) açıkça kendisine görünerek bal yemeyi ve şerbet içmeyi emrettiğini söyledi

Bu sözlerinden sonra kendisine; "Aklınızdan yolculuk geçiyor mu?" diye sorulunca; "Evet geçiyor Eğer aklımdan yolculuk geçmeseydi, Peygamber efendimiz açık bir şekilde bana görünmezdi" buyurdu

O günün ikindi vakti sıralarında yanına gelen zevcesi Seyyide Kadriye Hanımın eteğinden tutarak şu beyti okudu:

Kâbe hareminin harîmine vâsıl olamazsın
Eğer evlâd-ı Alî'nin eteğine yapışmazsan

Bu beyti şefâat dilemesi gâyesiyle okuduğu mübârek yüzündeki ifâdeden açıkça anlaşılıyordu

Abdurrahmân Tâgî hazretleri son hastalığı sırasında, ağır hastalığına rağmen âilesine ve yakınlarına:

"Allahü teâlâyı ve O'nun Resûlünü sevmeyi, İslâmiyetin emirlerine sıkıca bağlanmayı, yasaklarından şiddetle kaçınmayı ve şeyh Fethullah Verkânîsî'ye itâat etmeyi ve ona tâbi olmayı ihmâl etmeyin" buyurarak, yerine Şeyh Fethullah Verkânîsî'yi halîfe bıraktığını bildirdi

Son zamanlarında çevresindekilere ve bağlılarına şefkatle muâmele etti Onlara rahmet nazarıyla baktı Evlatlarına ise fazla iltifât göstermedi Oğlu Molla Muhammed Ziyâüddîn'e şöyle buyurdu: "Oğlum, Şeyh Fethullah senin hakkında benden daha hayırlıdır Çünkü ben seni başkalarından ayırmam, ama o seni diğerlerinden üstün tutar"

Bir ara kendisinden geçti Kendine geldikten sonra; "İki meleğin rûhumu almaya geldiklerini gördüm Onlara;"Sizin rûhumu almanıza râzı değilim Ben çok sayıda âlime hizmet ettiğim için rûhumu âlimlere mahsûs meleklerin almasını istiyorum" dedim Bir müddet sonra benim rûhumu almaya gelen meleklere Allahü teâlânın; "Onun rûhunu benim dostlarımın rûhunu alan alsın" buyurduğunu duydum Bu emri duyunca; "O çabuk gelsin" dedim" buyurdu

Daha sonra talebelerinden Molla Abdülkahhâr'a dönerek; "Güzel sesinle üzerime Kur'ân-ı kerîm oku" buyurdu Talebeleri başından ayrılmayıp Kur'ân-ı kerîm okudular

Gece yarısına doğru çok sevdiği bir âile ferdini çağırdı Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem vefât etmek üzere iken hazret-i Âişe'ye çok yakınlık gösterdiğini, hattâ başını onun göğsü ve çenesi arasına dayanarak öyle vefât ettiğini bildiği için son anlarını aynı şekilde geçirmek istedi Vücûdunu âilesinin koluna dayadı, elini eline koydu Bir süre sonra elini çekerek sağ göğsünün altına gelecek şekilde tuttu 1886 (H1304) senesi Aralık ayının yirmisine rastlayan Perşembe günü kuşluk vaktine doğru saat dokuz civârında vefât etti Talebeleri ve sevenlerinden meydana gelen kalabalık bir cemâat tarafından cenâze namazı kılındıktan sonra Nurşîn'de defnedildi Kabri Bitlis vilâyetine bağlı Nurşîn nâhiyesinde olup ziyâret edilmektedir

HAYATTAKİ GİBİ!

Abdurrahmân bin Yûsuf Rûmî'nin vefâtından sonra, sevdiklerinden birisi şöyle anlatmıştır:

Bir gece, rüyâmda Abdurrahmân Rûmî'yi gördüm Bana; "Bursa'da Seyyid Neccârî'nin evinde misâfir var Beni ziyâret etmek istiyor Gidip onu al ve kabrime getir" dedi Sabah olunca derhâl oraya gidip misâfiri buldum Bir arzusunun olup olmadığını sordum "Abdurrahmân Rûmî'nin kabrini ziyâret etmek istiyorum" dedi Onu alıp Abdurrahmân Rûmî'nin kabrine götürdüm Biraz sonra onun yalnız kalmak istediğini sezip, oradaki bir mescide girdim ve bekledim Çok geçmeden, o ziyâretçi ile Abdurrahmân Rûmî'nin konuşmaları kulağıma geldi Aynen hayattaki gibi konuşuyordu Konuşması bitince mescidden çıktım Kabrin yanına geldiğimde kimseyi bulamadım

YOLUMUZ SOHBET YOLUDUR

Abdurrahmân Tâgî hazretleri bir sohbetinde, sohbetin fazîleti ile ilgili olarak, buyurdu ki:

Yolumuz sohbet yoludur İnsanlara hayret ediyorum niçin sohbeti istemezler, niçin sohbet meclisine katılmazlar, niçin Allah adamlarının yanında bulunmazlar? Halbuki sohbet ehlinin ev sâhibi Allahü teâlâ, teşrîfâtçısı hazret-i Ali, sâkîsi yâni su dağıtanı Hızır aleyhisselâmdır Şâyet sohbet etmek için yedi kişi bir araya gelse, yüksek makamlara erişirler ki, Aralarında bir Allah dostunun varlığı umulur

Cehrî, açıktan Kur'ân-ı kerîm okumak ve sohbet evlerden zulmeti giderir Onun için sohbet olunan evin sâhibi bildiği sûreleri açık olarak okusun

Sohbet peşinde koşmayı severim Nerede sohbet ehli varsa oraya gitmek isterim Mümkün mertebe hiç bir dervişin sohbetini kaçırmak istemem"

1) İşâretler (İbrâhim Çukruşî)
2) El-Minah (Halid Ölehî)
3) Eshâb-ı Kirâm

Alıntı Yaparak Cevapla