Yalnız Mesajı Göster

Eski 03-11-2007   #74
[KAPLAN]
Varsayılan


ABDURRAHMÂN BİN MUHAMMED ES-SEKKÂF

On dördüncü yüzyılda Suriye'de yetişen velîlerden İsmi, Abdurrahmân bin Muhammed'dir Hâllerini gizlediği için Sekkâf lakabıyla anılmıştır 1338 (H739) senesinde Hadramût bölgesindeki Terîm şehrinde doğdu Mısır'ın Izz beldesinde doğduğu da bildirildi 1416 (H819) senesinde Terîm'de vefât etti Kabri, Zenbil Kabristanında olup, ziyâret edilmektedir

Küçük yaştan îtibâren ilim öğrenmeye başlayan Abdurrahmân bin Muhammed es-Sekkâf zamânının âlimlerinden Ahmed bin Muhammed el-Hatîb'den tecvîd ilmini öğrendi ve Kur'ân-ı kerîmi ezberledi Zamânının diğer âlimlerinden çeşitli ilimleri tahsîl etti Bilhassa fıkıh ilminde yüksek derece sâhibi oldu Terîm'de Allâme Muhammed bin Alevî bin Ahmed ibni Üstadi'l-azâm'ın huzûrunda İmâm-ı Gazâlî ve Şeyh Ebû İshak'ın kitaplarını mütâlaa etti Daha sonra Fakih Muhammed bin Sa'd'den İhyâ-ı Ulûm, Risâle-i Kuşeyrî ve Avârifü'l-Meârif adlı eserleri ve başka tasavvufî eserleri okudu Şeyhulislâm Muhammed bin Ebî Bekr'in hizmetinde ve ilim meclisinde bulundu Ondan çok istifâde etti Daha sonra Aden'e gitti Kâdı Muhammed bin Sa'îd'den sarf, nahiv ve diğer Arabî ilimleri tahsîl etti Tefsîr, hadîs, meânî, beyân ilimlerinde yüksek derece sâhibi oldu Şeyh Ali bin Sâlim, Ali bin Sa'd, Ebû Bekr bin Îsâ, İmâm Ömer binSaîd gibi tasavvuf ehli zâtlarla görüşüp onların sohbetlerinde bulundu Ârif-i billah Müzâhim Ahmed, büyük velî Abdullah bin Tâhir ed-Devânî gibi zâtlardan tasavvuf ilmini öğrendi

Zâhirî ve bâtınî ilimlerde yükseldikten sonra zamânının büyük âlim ve evliyâları arasına girdi Bulunduğu beldedeki âlim ve velîlerin imâmı, önderi ve en yükseği olduğunu bütün âlim ve evliyâlar kabûl ettiler

Abdurrahmân bin Muhammed es-Sekkâf hazretleri güzel ahlâk sâhibi olup hep iyilik ederdi Kimseye karşı kırılmaz ve kin beslemezdi Hızır aleyhisselâmla görüşüp sohbet ederdi Aralarında kardeşlik akdi yapmışlardı Yanına ilk defâ bir köylü sûretinde gelen Hızır aleyhisselâm devamlı onu ziyâret ederdi Bir gün çok güzel bir koku duyan talebelerinden biri bu kokunun kaynağından suâl edince, hazret-i Hızır'dan bahsetti

Allahü teâlâya çok ibâdet eden Abdurrahmân bin Muhammed es-Sekkâf gecenin son üçte birini ibâdetle geçirirdi Kur'ân-ı kerîmi çok okurdu Gündüzleri insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatır, onların dünyâ ve âhiret saâdetlerine vesîle olmak için çalışırdı Otuz sene boyunca gece ve gündüz çok az uyudu "Neden uyumuyorsun?" diyenlere; "Sağ tarafına yattığında Cennet'i, sol tarafına yattığında Cehennem'i gören kimse nasıl uyur?" diye cevap verdi

Hûd aleyhisselâmın kabrini ziyâret eder, bâzan bir ay müddetle orada kalır, bu müddet içinde çok az bir şey yerdi Âlimlerin, evliyâların kabirlerini sık sık ziyâret eder, her gece Terîm'deki mescidlerin hepsinde namaz kılardı Namaz kıldığı zaman kıyamda çok uzun müddet kalır, onu uzaktan gören cansız bir cisim zannederdi O; "Biz zâhir (görünen) amellere îtibâr etmeyiz" derdi

Bir ara hacca gitmek için yola çıktı ve hacdan sonra memleketi olan Hadramut'a dönmeyip başka beldelere seyahat etmeye niyet etti Cûf denilen yere vardığında Peygamber efendimiz, Eshâbından bir topluluk ve evliyâullahtan bir cemâat rûhânî olarak ona geldiler Onların yanında babası da vardı Ona memleketine dönmesini emrettiler ve dediler ki: "Senin memleketinde kalman başka yerlere gitmenden daha efdâldir" Abdurrahmân bin Muhammed es-Sekkâf bu emir üzerine zâhiren hacca gitmeyip geri döndü Fakat memleketinden giden hacılar tarafıdan hac ederken görüldü Yakınlarından bâzıları ona; "Sen hacca gittin mi?" diye sorduklarında; "Zâhiren gitmedim" buyurdu

Âlimlerden ve evliyâdan birçok zât ona insanları doğru yola dâvet etmek ve kötülüklerden uzaklaştırmak ve talebe yetiştirmek husûsunda icâzet (diploma) verdiler Abdurrahmân bin Muhammed es-Sekkâf pekçok talebe yetiştirip hadîs, fıkıh, usûl ve fürû ilimlerini okuttu Onun ilim ve fazîletteki şöhreti her tarafa yayılıp, insanlar doğudan ve batıdan onun ilim meclisine ve sohbetlerine koştular Deniz ve kara yoluyla gelerek müşkillerini ve fetvâlarını ona sordular Büyük cemâatler ondan istifâde etti İnsanlara tatlı dil ve hoş sohbetle İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatıp gönüllerine taht kurdu

Abdurrahmân bin Muhammed es-Sekkâf'ın ilim meclislerinde yetişen âlimlerden bâzıları; kendi oğulları, kardeşinin oğulları, Ârif-i billah Ebû Bekr bin Alevî eş-Şeybe ve kardeşleri, büyük İmâm Muhammed Sâhib Aydeyd bin Ali, Ârif-i billah Ahmed bin Ömer, İmâm Sa'd bin Ali Müdhac, Şeyh Muhammed bin Abdurrahmân el-Hatîb, Şeyh Şuayb bin Abdullah el-Hatîb, Şeyh Abdurrahîm bin Ali el-Hatîb, Şeyh Ahmed bin Ebî Bekr Baharemî, Şeyh Abdullah İbnü'l-Fakîh Baharemî, Şeyh Abdullah bin Ahmed el-Amûdî, büyük velî Abdullah bin Nâfi', Îsâ bin Ömer bin Behlül, Şeyh Muhammed bin Saîd el-Mağribî gibi sayısız zâtlardır Burada en meşhûrları zikr edilmiştir Abdullah bin Muhammed es-Sekkâf ekseriyetle El-Basît vel-Vesît, Mühezzeb, Muharrer adlı eserleri okutur bu vesîleyle kalbindeki gizli mânevî sırları talebelerine açıklardı O her talebesine anlayabileceği ve seviyesine uygun ders verirdi Nice kimseler onun bu tatlı üslûbu ve sohbetleri vesîlesiyle tasavvuf yolunda ilerlediler Pek çok kimseye tarîkat yolunda icâzet verdi ve hırka giydirdi Nice kimseler onun gönülleri feth eden sohbetleri sebebiyle dünyâdan yüz çevirip, âhirete yöneldiler ve kötü sıfatlardan uzaklaşıp iyi ve güzel huylara sâhib oldular O talebelerine ve sevenlerine şöyle buyururdu:

"Kalb ile ilgili ameller işleyiniz Zîrâ kalb ile yapılan ameller zâhirî amelleri güzelleştirir"

Bâzı derslerinde fıkıh ilminin fazîletinden bahsederdi Bu sebeple oğlu Ömer bütün ömrünü fıkıh ilmini öğrenmeye hasretmişti Bir gün dersin bitiminde oğluna şöyle buyurdu:

"Ey Ömer! Kalb ile ilgili amellere çalış Çünkü fıkıh âlimlerinde ateşin alevi, tasavvuf ehlinde ise ateşin kor kısmı vardır"

Bâzı zamanlar talebeleriyle birlikte seyâhate çıkan; peygamberlerin, âlimlerin ve velîlerin kabirlerini ziyâret eden Abdurrahmân bin Muhammed es-Sekkâf hazretleri onlardan istifâde ederdi

Talebelerinden Abdürrahîm bin Ali el-Hatîb şöyle anlattı:

Hocamız ile berâber Hûd aleyhisselâmın kabrini ziyârete gitmiştik Dönerken; "İnşâallah akşam namazında Rebî' beldesinde oluruz" buyurdu Hâlbuki bulunduğumuz yer, Rebî' beldesine çok uzak idi ve vakit de isfirâr yâni güneşin, kendisine bakılacak kadar sararıp batmak üzere olduğu bir vakit idi Hocamın bu sözüne çok hayret ettim Sözünde bir hikmet bulunacağını düşünerek birlikte yürüdük Bir taraftan da batmak üzere olan güneşe bakıyordum Güneş sanki durmuştu Biz Rebî' beldesine gelinceye kadar aynen o hâlde kaldı Biz ismi geçen beldeye girince güneş battı Namazlarımızı kıldık Bu durum benim çok garibime gitmişti Hocamın bir kerâmeti olduğunu anladım

Abdurrahmân bin Muhammed, talebelerinden bâzıları ile bir seferde idiler Talebeler, çok susadılar Yollar ıssız, su bulmak ihtimâli de çok zayıf idi Şaşıran talebeler hocalarına bir şey diyemiyorlardı Allahü teâlânın izni ile talebelerinin bu sıkıntılarını anlayan Abdurrahmân es-Sekkâf büyükçe bir taşın yanında durdu ve; "Şu taşı çevirin!" buyurdu Taşı çevirdiklerinde, bir su kaynağı ile karşılaştılar ve çok sevindiler Kana kana içip, abdest aldılar ve kaplarını doldurarak, yollarına devâm ettiler

Başka bir yolculukta, yanındakilere; "Şimdi hava çok sıcak Birazcık konaklayalım Hava serinleyince yola devâm ederiz" dedi Öğrencileri; "Bu sıcak, hocamızın yola devâm etmelerine mâni değildir İsterlerse, bu sıcak havada da yola devâm edebilirler Burada konaklamalarında başka bir hikmet olsa gerek" diye düşünüp merakla beklerlerken, yanlarına, susuzluktan ölmek üzere olan bir âmâ çıkageldi Yanında bulunanlara; "Şu yakınlarda su vardır Bu zavallının ihtiyâcını giderin" diyerek, bir yeri târif etti Gidip su getirdikten sonra yollarına devâm ettiler Böylece orada biraz dinlenmelerinin hikmeti anlaşılmış oldu Biraz sonra oraya bir kimse geldi Âmâ da orada idi Biraz önce başından geçen hâdiseyi, gelene anlattı O kimse; "Bunda bir yanlışlık var Ben buraları çok iyi tanırım Bu civarda su bulmak ihtimâli hiç yoktur" dedi Daha sonra bu hâli öğrenen talebeler, o suyun, hocalarının bereket ve kerâmeti ile bulunduğunu anladılar

Allahü teâlânın bildirmesiyle talebelerinin ve yanına gelen kimselerin kalplerinden geçenleri bilirdi

Talebesi Abdurrahmân diyor ki:

"Hocamdan arzu ettiğim, yapması için kalbimden geçirdiğim her şeyi, hocam en güzel şekilde yaptı, yerine getirdi Allahü teâlânın ona ihsân ettiği basîret gözü ile kalbimizden geçenleri anlıyordu"

Abdurrahmân es-Sekkâf'ın talebelerinden olan Ârif-i billâh Muhammed bin Hasan şöyle anlatır:

Bir gece hocamın mescidinde idim Hocam da odasında bulunuyordu Karnım çok acıkmıştı Bu sırada biri gelerek, hocamın beni istediğini söyledi Kalkıp, yanlarına gittim Huzûruna vardığımda, ortada lezzetli yemeklerin bulunduğu çok güzel bir sofra vardı Karnımı doyurmamı söyledi Gecenin bu geç vaktinde bu yemekleri kimin getirdiğini suâl ettim "Birisi getirdi" buyurarak, açıklamak istemedi Allahü teâlânın izni ile, benim çok aç olduğumu anlayıp bu yemekleri benim için hazırlattığını anladım ve daha nice kerâmetlerine şâhid oldum

Abdurrahmân es-Sekkâf hazretlerinin bir mikdâr hurması vardı Hurmaları satmak üzere birisini vekil edince hurmalar satıldı Fakat paranın bir kısmını vererek geri kalanını gizledi Abdurrahmân hazretleri, Allahü teâlânın izni ile paranın tam olarak kendisine verilmediğini anlayıp, ona; "Mü'minin firâsetinden korkunuz! Çünkü o, Allahü teâlânın nûru ile bakar" hadîs-i şerîfini okudu O kimse diyor ki:"Ondan bu sözü duyunca vermediğim paranın, bir yılan olup vücûduma girmek üzere olduğunu hissettim Yaptığıma çok pişman olup, kendisinden özür diledim ve bir daha hatâ işlememeye ve tevekkül sâhibi olmaya kesin karar verdim

Talebelerinden biri şöyle anlatır:

Hocam ile birlikte yolculuğa çıkmıştık Kâhlân denilen yere vardığımızda duhâ, kuşluk namazı kılmak için mola verdik Ben hâcet için tenhâ bir yere gittim Abdestimi tâzeleyip geri döndüğümde, hocamın yanında taze hurmalar gördüm Hâlbuki yakınlarda hurma bahçesi yoktu ve mevsim de hurma mevsimi değildi Çok hayret edip, kendisinden bunun nasıl olduğunu, nereden geldiğini suâl ettim Tebessüm etti ve; "Hurmalardan ye! Fakat nereden geldiğini sorma!" buyurdu

Abdurrahmân bin Muhammed es-Sekkâf verâ sâhibi, Selef-i sâlihînin yoluna çok bağlı idi Bu yönden çok meşhurdu Zühd sâhibi olup, dünyâya îtibâr etmezdi Cömert ve kerem sâhibi idi Binlerce dinar para ve çeşitli nîmetlerden ihtiyâç sâhiplerine verirdi Her hurma ağacını dikerken yanında bir Yâsîn-i şerîf okurdu Fidan dikilme işi tamamlandıktan sonra bir hatm-i tehlil (70000 kelime-i tevhîd) okuyarak sekiz oğluna ve altı kızına hediye ederdi Onlar da bu hediyenin sevâblarını ona bağışlarlardı Abdurrahmân bin Muhammed es-Sekkâf on tane mescid, oğulları ise üç tane mescid yaptırmışlardı ayrıca bu mescidlerin devâm etmesi için her mescide âit vakıflar bırakmıştı

Alıntı Yaparak Cevapla