[KAPLAN]
|
ABDULLAH YÂFİÎ
On dördüncü asırda Yemen'de yetişen Şâfiî mezhebi fıkıh âlimlerinden ve evliyâdan İsmi, Abdullah bin Es'ad bin Ali bin Süleymân bin Fellâh'tır Yâfiî nisbesiyle meşhûr olmuştur Künyesi Ebû Muhammed, Ebü'l-Berekât lakabı Afîfüddîn'dir Kutb-i Mekke diye de bilinir 1298 (H 698) senesinde Aden şehrinde doğdu, 1367 (H 768)'de Mekke'de vefât etti Mualla kabristanındadır
Küçük yaşta ilim tahsîline başlayan Abdullah Yâfiî önce Kur'ân-ı kerîm okumayı öğrendi Yemen'de AllâmeEbû Abdurrahmân Muhammed bin Ahmed ez-Züheynî, Ebû Abdullah Muhammed bin Ahmed el-Başşalî ve Aden Kâdısı Şerefüddîn Ahmed bin Ali el-Harrâzî'den aklî ve naklî ilimleri tahsîl etti Bir zaman ilmi bırakıp hep ibâdet ve tasavvufla meşgûl olmak istedi Bu düşüncesi ziyâdesiyle ilerlediğinden üzüntü ve keder hâlini aldı Bu arada o zamâna kadar eline almadığı bir kitaptan bir yer açıp;
Üzüntülerini at, işini kazaya bırak
Bâzan darlık açılır, bâzan dar olur fezâ
Sıkıntının ardından bakarsın gelir rızâ
Bir hâlle sevinirsin, mâziyi unutturur
Allah dilediğini yapar, sakın sen yüz döndürme
mısralarını okuyunca, üstüne bir rahatlık çöktü Allahü teâlâ kalbine ilme karşı bir meyil ihsân etti 1313 senesinde hac için Mekke-i mükerremeye gitti Şeyh Ali et-Tavâşî ile görüşüp meclis ve sohbetlerine katıldı Ondan zâhirî ve bâtınî ilimleri öğrendi İlimde ve tasavvufda yüksek derece sâhibi oldu Tarîkat silsilesi birkaç koldan Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerine ulaşır
Mekke-i mükerremeye yerleşip evlendi ve başka âlimlerin derslerini dinledi Fakîh Necmeddîn et-Taberî'den Hâvi kitabını okudu Hadîs ilmini Radıyüddîn Taberî'den öğrendi Sonra Mekke'den ayrılarak on sene insanlardan uzak yaşadı
1333 senesinde Kudüs'e gitti ve İbrâhim aleyhisselâmın makâmını ziyâret etti Oradan Şam'a, sonra da Mısır'a giderek İmâm-ı Şâfiî hazretleri ve Zünnûn-i Mısrî'nin kabirlerini ziyâret etti Karafe denilen yerde Hüseyn el-Câkî ve Şeyh Abdullah el-Menûfî'nin sohbetlerinde bulundu Tasavvuf yolunda ilerleyip evliyâlık derecelerine ulaştı
Sâlih kimselerden biri Resûlullah efendimizi rüyâsında gördü Resûlullah efendimiz Abdullah Yâfiî'nin ağzına tâze hurma koyuyordu Resûl-i ekremin yanında hazret-i Ebû Bekr ve hazret-i Ömer de vardı Onlara ise olgun hurma ikrâm ediyordu Bu rüyâyı gören sâlih kimse, sabahleyin Abdullah Yâfiî'nin meclisine gidip rüyâsını anlatmak istedi Huzûrunda büyük kalabalık vardı Oradakilerden biri; "Yaş hurma ile Şeyh temyiz edildi " dedi Orada bulunanlardan fakir bir kimse de; "Ey Abdullah! Korku ile ümid arasında olduğundan Resûl-i ekrem sana tâze hurma verdi Hazret-i Ebû Bekr ve hazret-i Ömer'in îmânları kuvvetli olduğundan, Server-i âlem onlara tam olgunlaşmış hurma ikrâm etti " dedi Abdullah Yâfiî'nin meclisinde bulunanlar böyle olursa Yâfiî hazretlerinin derecesini düşünmelidir
İmâm-ı Yâfiî hazretleri bir sohbetinde buyurdu ki:
"Mevtâları iyi veya kötü hâlde görmek, cenâb-ı Hakk'ın bâzı kullarına ihsân ettiği bir keşf ve kerâmettir Dirilere müjde vermek, onlara doğru yolu göstermek veya ölüler için hayırlı bir iş yapılmasına, borçlarının ödenmesine yaraması içindir Ölüleri görmek, daha çok rüyâda olmaktadır Uyanık iken görenler de vardır Evliyâ ve hâl sâhipleri için kerâmettir "
"Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki: Ölülerin illiyyîndeki veya siccîndeki rûhları, arasıra, yâni Allahü teâlâ dileyince, mezarlarındaki cesedlerine iâde olunurlar En çok Cumâ geceleri böyle olur Birbirleri ile buluşurlar, konuşurlar Cennetlik olanlar, nîmetlere kavuşur Azap görecekler, azâb olurlar Rûhlar, illiyyînde veya siccînde iken cesed olmaksızın da, nîmetlenir ve azap çekerler Kabirde ise, rûh ve cesed birlikte nîmetlenir Yâhut azaplanır "
Yüksek ilim sâhibi olan velîlerden Abdullah Yâfiî etrafında toplanan insanlara İslâm dîninin emir ve yasaklarını anlattı Kabir ziyâretine karşı çıkan ve evliyânın kerâmetini inkâr edenlere cevaplar verdi Bozuk îtikâd, inanış sâhibi olan İbn-i Teymiyye'ye cevaplar verdi Evliyânın kerâmetiyle ilgili olarak kendisine soru soran talebelerine şöyle buyurdu:
"Allahü teâlânın yardımı ile derim ki, evliyâda kerâmetlerin zuhûru, meydana gelmesi, aklen câiz ve naklen vâkidir Aklen câiz olması: Allahü teâlâ her şeye kâdirdir Kerâmetler de, mûcizeler kâbilinden mümkün olan şeylerdir Ehl-i sünnet ve cemâat âlimleri eserlerinde böyle olduğunu bildirmişlerdir Bu, şarkta, garbda, Arab diyârı olsun, Acem diyârı olsun, her tarafta böyledir
Kerâmetlerin vukûu naklen sâbittir; bu husus, Kur'ân-ı kerîmde, hadîs-i şerîflerde ve haberlerde bildirilmiştir Kur'ân-ı kerîmde, Âl-i İmrân sûresi otuz yedinci âyetinde hazret-i Meryem hakkında meâlen; "Bunun üzerine Rabbi, Meryem'i güzel bir kabûl ile kabûl buyurdu ve onu iyi bir şekilde yetiştirdi Zekeriyyâ Peygamberi de ona kefîl (himâyesine me'mur) kıldı Zekeriyyâ ne zaman Meryem'in bulunduğu mihrâba girdiyse, onun yanında bir yiyecek buldu "Ey Meryem! Bu sana nereden geliyor?" dedi O da; "Bu, Allah tarafından gönderiliyor Şüphe yok ki, Allah dilediğini hesapsız olarak rızıklandırır" dedi " buyrulmuştur Zekeriyyâ aleyhisselâm, yazın hazret-i Meryem'in yanında kış meyvesi, kışın da yaz meyvesi buluyordu Yine Kur'ân-ı kerîmde, Meryem sûresi yirmi beşinci âyetinde hazret-i Meryem hakkında meâlen; "Hurmanın da dalını kendine doğru silkele, üzerine devşirilmiş tâze hurmalar dökülsün " buyrulmuştur Bu tâze hurma, zamânının dışında oluyordu
Yine Mûsâ aleyhisselâmın annesine, oğlu Mûsâ'yı Nil Nehrine bir sepet içinde bırakması ilhâm olunmuştur Ayrıca Eshâb-ı Kehf'in (r anhüm) kıssası, köpeğin onlarla konuşması gibi hayret verici hâdiseler ve daha başkaları, kerâmetlerin naklen delilidir Bütün buraya kadar zikredilenler, peygamber değil velîlerdendir "
Bir müddet Medîne-i münevverede ikâmet eden veResûlullah efendimize komşuluk yapan Abdullah Yâfiî hazretleri tekrar Mekke-i mükerremeye döndü Orada ikinci defâ evlendi Sonra yaşlı hocası Şeyh Ali Tavâşî'yi ziyâret için Yemen'e kısa bir seyahatte bulundu Tekrar Mekke-i mükerremeye döndü Orada insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatıp talebe yetiştirmeye devâm etti 1346 senesinde hac için Mekke-i mükerremeye gelen İmâm-ı Sübkî ile tanışıp sohbetlerde bulundu
Kutb-i Mekke adıyla da bilinen Abdullah Yâfiî hazretleri tatlı sohbetlerinde evliyâullahın hâllerinden bahs eder; "Allah adamlarının anıldığı yere Rahmet-i ilâhî yağar" hadîs-i şerîfi gereğince hareket ederdi Onu dinleyenler saatlerce dinleseler usanmazlar, devamlı anlatmasını isterlerdi Tarîkat silsilesinde bulunan Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin hâl ve kerâmetlerinden çok anlatırdı
Abdülkâdir-i Geylânî'ye âit şu kıssa çok meşhûrdur Evliyânın büyükleri bunu bildirmişlerdir: "Bir kadın, Abdülkâdir-i Geylânî'ye çocuğunu getirip; "Oğlum seni çok seviyor Ben, Allah için bu oğlumdaki hakkımdan vazgeçtim Onu sana verdim " dedi Abdülkâdir-i Geylânî rahmetullahi aleyh de çocuğu kabûl etti Ona, nefsiyle mücâdeleyi ve tasavvuf yoluna girmeyi emretti Aradan bir müddet geçtikten sonra, annesi oğlunu görmeye geldi Oğlunu, açlıktan ve uykusuzluktan zayıflayıp sararmış gördü Oğlunun sâdece arpa ekmeği yediğini anladı Bunun üzerine Abdülkâdir-i Geylânî'nin huzûruna girdi Bu sırada Abdülkâdir-i Geylânî'nin sofrada tavuk yediğini gördü Abdülkâdir-i Geylânî'ye; "Sen kendin tavuk eti yiyorsun benim çocuk arpa ekmeği yiyor " dedi Bunun üzerine Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri, elini o kemiklerin üzerine koydu ve; "Çürümüş kemikleri dirilten Allahü teâlânın izni ile kalk!" dedi Tavuk, gıdaklıyarak kalktı Sonra Abdülkâdir-i Geylânî, kadına; "Oğlun böyle olduğu zaman, dilediğini yesin " buyurdu Kadın da çocuğunun böyle bir hoca elinde olgunlaşacağını düşünerek Allahü teâlâya şükür etti
|