[KAPLAN]
|
Abdullah bin Mübârek hazretleri duâsı makbûl olanlardandı Muhtâc olanlar, ondan duâ isterlerdi Bir gün bir âmâ gelip; "Bana duâ buyurun da, Allahü teâlâ gözlerime görme kuvveti versin!" dedi Bunun üzerine Allahü teâlâya yalvarıp duâ eyleyince derhal gözleri görmeye başladı
Her işi ilmine uygundu Peygamberimizin sallallahü aleyhi ve sellem ilmine tam vâristi Sünnete uyar, bid'atten ve bid'at ehlinden nefret ederdi Böyle kimselerle oturmadığı gibi, oturanları da men ederdi Zararını anlatır ve münâfıklık alâmetlerinden olduğunu söylerdi
Horasan âlimlerinden Abdullah bin Ömer Serahbî şöyle buyurdu: "Bir keresinde bid'at ehliyle oturup yemek yedim Abdullah bin Mübârek bundan haberdâr olunca, bana; "Seninle otuz gün konuşmayacağım " dedi ve öyle yaptı
Başkasında gördüğü bir kusuru münâsib bir lisanla anlatmaya çalışırdı Huzûrunda birisi aksırdı ve "Elhamdülillah" demeyi unuttu O kimseye, suâl sorar bir edâ ile; "Aksıranın ne demesi îcâb eder efendim?" dedi O cevâben; "Elhamdülillah " deyince, Abdullah bin Mübârek de; "Yerhamükellah " buyurdu Bu rivâyeti bildiren Muhammed bin Cemîl; "Bu edebli hareket bizi şaşırttı Bu edebe hayrân olduk " demektedir
Buyururdu ki:
"Biz çok ilimden ziyâde az da olsa edebe muhtâcız "
"Âlimler edeb hakkında çok şeyler söylediler Bize göre edeb, insanın kendini tanımasıdır "
"Âlimleri hafife alanların âhireti, ümerâyı hafife alanların dünyâsı, dostlarını hafife alanların mürüvveti yıkılır "
"Kalbinde Allah korkusu çok az olan, dünyâ sevgisi bulunan, haramlardan sakınmayan, âlim olduğunu söylerse şaşılır "
"Sâlih kimselerden olmadığım hâlde, sâlihleri severim Kötü kimselerden daha aşağı olduğum halde, kötüleri sevmem "
"Eğer gıybet etseydim, anamı, babamı gıybet ederdim Çünkü sevâblarımın onlara verilmesi daha hayırlı olur "
"Müstehabları yapmakta gevşek davranan, sünnetleri yapamaz Sünnetleri yapmakta gevşek davranmak, farzların yapılmasını zorlaştırır Farzlarda gevşek davranan da mârifete, Allahü teâlânın rızâsına kavuşamaz "
Birisine; "Allahü teâlâyı murâkabe et!" dedi O kişi; "Bu nasıl olur?" deyince; "Allahü teâlâyı görür gibi ol " buyurdu
"İnsan; nefs, şeytan, münâfık gibi üç düşmanla karşı karşıyadır ve bunlardan kurtulmak çok güçtür "
"Çalışıp kazanma zahmeti çekmemiş kimsede hayır yoktur "
"İlmin evveli niyet, sonra anlamak, sonra yapmak, sonra muhâfaza, sonra da yaymaktır "
"Nefsini bilen Rabbini bilir " hadîs-i şerîfinin sırrına eren, nefsini sokakta gördüğü köpekten aşağı bilir "
"Nice küçük amel, niyetle büyür, nice büyük amel ise niyetle küçülür "
"Kim ilmi ararsa öğrenir İlmi öğrenen, günah işlemekten korkar Günahtan korkan ondan kaçar Ondan kaçan ise kıyâmet günü hesaptan kurtulur "
"Şüpheli bir kuruşu geri vermeyi, binlerce lira sadaka dağıtmaktan daha fazla severim "
"Din kardeşimin bir ihtiyâcını görmem, bir sene nâfile ibâdet etmemden daha önemlidir "
"İnsanların en alçağı kimdir?" diye sorulunca; "Din kisvesi altında dünyâ menfaati sağlayandır " buyurdu
"İlimde cimrilik yapan kişiye Allahü teâlâ üç belâ verir: Ya ölür, ilmi gider Yâhud unutur veya kendine ilmi unutturacak kimse ile dostluk kurar, öylece ilmi gider "
"Ben, peygamberlikten sonra ilimden daha üstün bir rütbe olduğunu zannetmiyorum Âlimlerden biri, bir ihtiyaçla karşılaşınca, onun ile meşgûl olur, okuyamaz Onun ihtiyâcını giderip, okumasını sağlamak daha makbûldür "
"İnsandaki en üstün haslet hangisidir?" diye sorulunca; "Kâmil akıl " buyurdu "Eğer o yoksa?" dediler "Güzel edebdir " buyurdu "O da yoksa?" dediler "Kendisiyle istişâre edilecek şefkatli bir kardeş " buyurdu "O da yoksa?" "Devamlı sükût " buyurdu "O da bulunmazsa?" dediklerinde; "Ölmek " buyurdu
"Şu dört cümle, dört bin hadîs-i şerîften seçilmiştir; kadına güvenme, mala aldanma, mîdeni fazlaca doldurma, işine yarıyacak kadar ilim öğren "
"Bir âlimin sakınması gereken en önemli husus; Allahü teâlânın haram kıldığı şeylerden uzak durması ve dünyâya gönül bağlamamasıdır "
"Dünyâ sevgisi ve günahların istilâ ettikleri kalpten nasıl hayır beklenir "
"Allahü teâlâya isyân ederken, O'nu sevdiğini açıklarsın Bu ise kıyasta acâibdir Eğer sevgin doğru olsaydı, O'na itâat ederdin; çünkü seven, sevdiğine itâat eder "
"Güzel ahlâkı, bir cümlede hülâsa eder misin?" diye sorduklarında; "Kızmamaktır " buyurdu
Abdullah bin Mübârek vefâtı yaklaştığı zaman bütün malını fakirlere verdi Hizmetinde bulunan bir talebesi; "Efendim, mâlûmunuz üç çocuğunuz var Onlara mîras bırakmayacak mısınız?" deyince:
"Onları Allahü teâlâya emânet ediyorum O, en iyi vekildir Eğer çocuklarım, sâlih olursa, cenâb-ı Hak, hiç ummadıkları yerden rızıklandırır Yok, fâsık olurlarsa, malımın kötü insanlara kalmasını istemem " buyurdu
Vefâtı ânında gözlerini açtı, güldü ve meâlen; "Amel edenler, bu ebedî nîmete kavuşmak için çalışsınlar " (Sâffât sûresi: 61) âyet-i kerîmesini okudu
Abdullah bin Mübârek vefâtı esnâsında, âzâdlı kölesi olan Nasr'a; "Başımı toprağa koy!" dedi Nasr ağladı "Niçin ağlıyorsun?" deyince; "Senin iki varlığını, servetini ve şimdi de yoksul olarak ölümünü görüp ağlıyorum " dedi İbn-i Mübârek; "Ağlama Zîrâ ben, Allahü teâlâdan zenginler gibi yaşamamı ve yoksullar gibi ölmemi istedim Sonra sen, bana şehâdeti telkîn et ve ben başka bir söz konuşmadıkça da onu terk etme " buyurdu
Fudayl bin Iyâd'ın oğlu Muhammed şöyle anlattı:
Abdullah bin Mübârek'i rüyâmda gördüm Ona; "En üstün amel nedir?" dedim "İçinde bulunduğundur " buyurdu "Hudud boylarında beklemek de cihâd mıdır?" dedim "Evet " buyurdu "Allahü teâlâ sana ne muâmele yaptı?" dedim "Beni sonsuz mağfireti ile mağfiret edip, izzet ve ikrâmlarda bulundu" dedi
Misisli İsmâil ibni İbrâhim anlatır:
Hâris bin Atiyye'yi rüyâda görüp ona hâlini sordum; "Rabbim beni mağfiret etti " dedi "Abdullah bin Mübârek nerededir?" dedim "O, her gün Allahü teâlânın huzûruna çıkanlardandır " dedi
Nevfel anlatır:
"Abdullah bin Mübârek'i rüyâda gördüm ve; "Rabbin sana ne muâmele yaptı?" dedim O da; "Beni mağfiret etti " buyurdu "Süfyân-ı Sevrî'ye ne yaptı?" dedim "O, şehîdlerin içinde yüksek derecelerindedir " buyurdu
Buyurdu ki:
"Ölümden sonrası için ölmeden önce hazırlık yap"
"Kişi için en güzel süs; sükût, doğruluk ve vakârdır "
"Allahü teâlâdan korkan kimselerle berâber ol Bid'at sâhipleriyle oturmaktan sakın!"
"Bir kimsenin çoluğu-çocuğu, olup, onların ihtiyâcı için çalışsa, geceleri kalkıp üzerleri açık olarak gördüğü evlâdının üzerlerini yorganları ile örtse, onun bu çeşit işleri gazâ ve cihaddân daha üstündür "
Büyük âlimler onu methetmiştir
İbn-i İshâk şöyle dedi: "Ben, Sahâbe-i kirâm ile Abdullah bin Mübârek'in işlerine, hâllerine dikkat ettim Onların aynı idi Yalnız, Eshâb-ı kirâmın (r anhüm) üstünlükleri, Peygamber efendimizin eşsiz sohbetlerinde bulunmaktan ileri geliyordu "
Fudayl bin İyâd: "Onu sevmemin asıl sebebi Allahü teâlâdan çok korkmasıdır "
Abdullah bin Mus'ab: "Hadîs ve fıkıh ilmini, Arap edebiyâtını iyi bilen, şecâatı, ticâreti, cömertliği ve yanında olmadıkları zaman da, arkadaşlarına muhabbeti kendisinde toplamış mümtâz bir zât idi "
Eserleri:
1) Kitab-üz-Zühd ver-Rekâik: Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem, Eshâb-ı kirâmın ve Tâbiîn'in ibâdet, tevekkül, tevâzû ve kanâata dâir sözlerinden meydana gelmiştir 2) Kitâb-ül-Cihâd: Cihad ile ilgili hadîs-i şerîfleri ihtivâ eder Keşf-üz-Zunûn'dabu ikisinin onun ilk eserleri olduğu zikredilmektedir 3) Müsned, 4) Kitab-ül-Birri-Ves-Sıla, 5) Kitâb-üt-Tefsîr, 6) Kitabüt-Târîh, 7) Es-Sünen fil Fıkh
ALLAHÜ TEÂLÂYI BİLİR MİSİN?
Bir gün yolda gidiyordu Önünde birkaç koyunla bir çoban çocuk gördü Ona acıdı ve; "Zavallı, çocuklukta çobanlık yaparsa, büyüdükte Allahü teâlânın ibâdet ve mârifetine nasıl erişir?" dedi Sonra kendi kendine; "Gideyim, ona Allahü teâlâyı tanımakta bir mesele öğreteyim " deyip, çocuğun yanına geldi ve:
-Evlâdım, Allahü teâlâyı bilir misin? buyurdu
Çocuk:
-Kul nasıl sâhibini bilmez?" dedi
-Allahü teâlâ'yı ne ile biliyorsun?
-Bu koyunlarımla
-Bu koyunlarla, O'nu nasıl bilirsin?
-Bu birkaç koyun çobansız işe yaramaz Bunlara su ve ot verecek, kurttan ve diğer tehlikelerden koruyucu birisi lâzımdır Bundan anladım ki, kâinat, insanlar, cinler, hayvanlar ve canavarlar ve bu kanatlı kuşlar bir koruyucuya muhtaçtır Bu binlerce çeşit mahlûkatı korumaya kâdir olan, Allahü teâlâdan başkası değildir İşte bu koyunlarla Allahü teâlâyı, böylece bildim
-Allahü teâlâyı nasıl bilirsin?
-Hiç bir şeye benzetmeden bilirim
-Böyle olduğunu nasıl bildin?
-Yine bu koyunlardan
-Nasıl?
-Ben çobanım Onların koruyucusuyum Onlar benim korumam ve tasarrufumdadırlar Onlara dikkatle bakıyorum Ne onlar bana benzerler, ne de ben onlara benzerim Buradan, bir çoban koyunlarına benzemezse, Allahü teâlânın elbette kullarına benzemiyeceğini anladım Abdullah bin Mübârek:
-İyi söyledin İlimden bir şey öğrendin mi? buyurdu
Çocuk:
-Ben bu sahrâlarda, nasıl ilim tahsîl edebilirim, dedi
-Peki başka ne öğrenmişsin?
-Üç ilim öğrendim Gönül ilmi, dil ilmi ve beden ilmi
-Bunlar nelerdir, ben bunları bilmiyorum
-Gönül ilmi şudur ki, bana kalb verdi ve kendi mârifet ve muhabbeti yeri eyledi ki, bu kalb ile O'nu bileyim O'nun sevdiklerine gönülde yer vereyim, sevmediklerine yer vermiyeyim ve böylelerinden uzak olayım Dil ilmi şudur ki, bana dil verdi ve dili zikretmek, O'nun ismini söylemek yeri eyledi Bununla O'nu hatırlatanları dile getirmeği, O'ndan bahsetmiyen sözden onu korumayı, böyle sözden uzak olmayı îmâ etti Beden ilmi şudur ki, bana beden vermiştir ve onu kendine hizmet yeri eylemiştir Böylece O'na hizmet olan her şeyi yaparım, hizmet olmayan şeyi ise bedenimden uzaklaştırırım
Abdullah bin Mübârek, bunun üzerine:
-Ey çocuğum! Evvelki ve sonraki ilimler, senin bana bu öğrettiklerindir! dedikten sonra: Ey oğul, bana nasîhat ver, buyurdu
-Ey efendi! Âlim olduğun yüzünden belli oluyor Eğer ilmi Allah rızâsı için öğrendiysen, insanlardan istemeyi, beklemeyi kes Yok, dünyâ için öğrenmişsen, Cennet'e kavuşamazsın, dedi
KIZIMI KİME VEREYİM?
Merv şehri kâdısının bir kızı vardı Ülkedeki, ileri gelen zengin, makam ve mevkı sâhibi kimseler bu kızı isteyince hiç birine vermedi Bu zâtın Mübârek adlı, bağına-bahçesine bakan bir kölesi vardı Aradan iki ay geçmiş meyveler olgunlaşmış bolluk bereket gelmişti Efendisi, Mübârek'ten üzüm isteyince, toplayıp geldi Getirdiği üzüm çok güzel olmasına rağmen henüz olmamıştı, başka üzüm istedi O da ekşi çıktı Efendisi; "Bahçede o kadar üzüm var, niçin böyle üzüm getiriyorsun?" demekten kendini alamadı Mübârek; "Efendim! Ekşisini tatlısını bilmiyorum!" diye cevap verdi Bağ sâhibi; "Sübhanallah iki aydır bağdasın, daha hangisinin ekşi, hangisinin tatlı olduğunu bilmiyorsun " diye çıkıştı Mübârek onları yemekle değil korumakla vazîfeli olduğunu biliyordu Efendisi; "Niçin onlardan yemedin?" deyince; "Siz benden bağınızdaki meyvelerin muhâfazasını istediniz Yeyiniz demeyince alıp yemem uygun olur mu, emrinize karşı gelebilir miyim?" cevâbını verdi
Efendisi böyle bir hâdiseyle ilk defâ karşılaşmıştı Mübârek'in bu hâline hayran kaldı Güvenebileceği birini bulmuştu Gerçekten onu ve hâlini çok sevmişti Kölesine dönerek; "Sana bir şey soracağım " diye söze başladı Sonra; "Benim bir kızım var, malı makamı yüksek pekçok kimse onu ister Hangisine vereceğimi ne yapacağımı bilemiyorum Bu hususda bir fikrin olur mu? Sen ne dersin?" diye sordu Mübârek, bu söze karşı şöyle dedi:
"Efendim! İnsanlar, dâmâd için; câhiliyye devrinde soya sopa; yahûdîler ve hıristiyanlar güzelliğe, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem zamânında dindârlığa, Allahü teâlâdan korkup, haramlardan sakınmaya bakarlardı Zamânımızda ise, mala ve makama bakılıyor Artık bunlardan dilediğini seç "
Bunun üzerine efendisi:
"Ben dindarlığı ve takvâyı seçiyorum ve kızımı seninle evlendirmek istiyorum Çünkü sende haramlardan kaçma, dînine bağlılık, iyi hal, emânet ve güvenilirlik gördüm ve bunları sende buldum " dedi
O ise kendisinin köle olduğunu, parayla satıldığını, böyle olunca evlenmelerinin garib karşılanacağını, hem kızın buna râzı olmayacağını bir bir anlattı Akıl da öyle diyordu Ancak kâdı kararlı idi "Kalk eve gidelim " dedi Eve varınca hanımına; "Bu sâlih, dindâr, takvâ sâhibi bir köledir Kızımızı onunla evlendirmek istiyorum, senin fikrin ne?" deyince, hanımı; "Sen bilirsin, fakat bir de kıza soralım " cevabını verdi Anne durumu kıza açıp babasının niyetini söyleyince, kızı da bu hususta her şeyi anne ve babasına bıraktığını bildirdi Kadın kızın râzı olduğunu babasına anlatınca nikahları kıyıldı Fakat Mübârek, kızın yanına gitmiyordu Bu hâl kırk gün sürdü Bir vesîle ile anne durumdan haberdâr olunca dayanamadı; "Kızımızı kölene verdin, aradan bunca zaman geçtiği halde dönüp yüzüne bile bakmadı, bu yaptığı nedir? Bu nasıl iş?" diye şikâyet ve sitemde bulundu Bunun üzerine kâdı; "Ey Mübârek! Kızıma nâz mı ediyorsun? Niçin yanına gitmiyorsun?" demekten kendini alamadı Buna karşılık dâmâd:
"Ey müslümanların kâdısı! Ey efendim! Bu nasıl söz? Sizin kerîmenize nâz etmek ne haddime Lâkin kâdısınız Ola ki kızınız şüpheli bir şey yemiştir Şüpheden uzak olmak için bu zamâna kadar bekledim ve ona helâl yemek yedirdim Belki Allahü teâlâ bize sâlih bir evlâd verir Bundan başka bir düşüncem yoktur " dedi
Kırk gün geçtikten sonra ehline yaklaştı Haram ve helâle bu derece dikkat ettiği için Allahü teâlâ ona Abdullah isminde bir çocuk verdi
1) Tabakât-ı İbn-i Sa'd; c 7, s 372
2) Hilyet-ül-Evliyâ; c 8, s 162
3) Târih-i Bağdâd; c 10, s 152
4) Sıfat-üs-Safve; c 4, s 134
5) Vefeyât-ül-A'yân; c 3, s 33
6) Şezerât-üz-Zeheb; c 1, s 295
7) Abdullah bin Mübârek Mervezi; (Abdülmecîd Muhtesib, Amman 1392)
8) Tabakât-ül-Kübra (Şa'rânî); c 1, s 59
9) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c 2, s 104
10) Tezkiret-ül-Evliyâ; c 1, s 166
11) Nesâyim-ül-Mehabbe; s 15
12) Rehber Ansiklopedisi; c 1, s 14
13) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c 2, s 97
14) İslam Târihi Ansiklopedisi; c 1, s 60
15) Ravd-ur-Reyyâhin; s 90
16) Nevâdir-ül-Âlem; s 6,65,83
17) Tam İlmihal Seâdet-i Ebediyye; s 1027
|