|
[KAPLAN]
|
EYVAH! 
Abdullah-ı Dehlevî müslümanlara çok şefkatli idi Seher vakti onlara duâ ederdi Kötülük gördüklerine de iyilik yapardı Hâkim Kudretullah Han Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin komşusu idi Çoğu zaman Abdullah-ı Dehlevî'yi gıybet eder, aleyhinde konuşurdu Bir gün hapse düştü Abdullah-ı Dehlevî hazretleri onu hapishâneden çıkartmak için çok uğraştı Fakat bunu ona söylemedi
Abdullah-ı Dehlevî'nin meclisindi dünyâ ile ilgili sözler konuşulmazdı Birisi gıybet etse ona mâni olur, gıybet edene; "O dediğine ben daha layıkım " derdi Bir gün yanında; pâdişahı kötülediler O gün oruçlu idi Kötüleyene dönerek; "Eyvâh orucumuz gitti!" buyurdu "Siz kimseyi kötülemediniz ki!" dendiğinde; "Evet, biz gıybet etmedik, ama dinledik Gıybette söyleyende dinleyen de aynıdır " buyurdu
O'NDAN GELENE RÂZIYIZ!
Abdullah-ı Dehlevî'nin mübârek vücûtlarında birkaç tane hastalık vardı Bu hastalıklar sebebiyle namazlarını özürlü kılardı Bunu bilen dostlarından biri dayanamayıp; "Efendim! Herkes hastalıktan kurtulmak için sizden duâ istiyor Cenâb-ı Hak da duâlarınızı reddetmiyor Her gelen, şifâya kavuşarak huzûrunuzdan ayrılıyor Hâlbuki sizdeki hastalıkları biliyoruz Duâ buyurup da bu dertlerden kurtulsanız olmaz mı?" diye sordu O da; "Onlar hastalıktan kurtulmak için duâ istiyorlar Biz ise, Allahü teâlânın verdiği bu dert ve belâlardan, O gönderdiği için râzıyız Dert ve belâlar, kemend-i mahbûb olduğundan Allahü teâlâ, bu dertleri sevdiği kullarından dilediklerine verir Bu sebeple dertlerin bizden gitmesini değil, gönderilmesini isteriz " buyurdu
O, insanların sıkıntılardan kurtulmalarına yardımcı olurdu
SÂDIK TALEBE!
Abdullah-ı Dehlevî buyurdu ki;
Talebe, sâdık olan tâlib demektir Allahü teâlânın sevgisi ile ve O'nun sevgisine kavuşmak arzusu ile yanmaktadır Bilmediği, anlayamadığı bir aşk ile şaşkın hâldedir Uykusu kaçar, göz yaşları dinmez Geçmişteki günahlarından utanarak başını kaldıramaz Her işinde Allah'dan korkar, titrer, Allahü teâlânın sevgisine kavuşturacak işleri yapmak için çırpınır Her işinde sabreder Her geçimsizlikte, sıkıntıda kusûru kendisinde görür Her nefeste Allah'ını düşünür Gaflet ile yaşamaz Kimseyle münâkaşa etmez Bir kalbi incitmekten korkar Kalbleri Allahü teâlânın evi bilir Eshâb-ı kirâm hakkında hayr konuşur ve isimleri anıldığında "r anhüm" der Hepsinin iyi olduğunu söyler Peygamber efendimiz Eshâb-ı kirâm arasında olan şeyleri konuşmamağı emir buyurdu Sâlih müslüman, bunları konuşmaz, yazmaz ve okumaz Böylece, o büyüklere karşı bir edebsizlikte bulunmaktan kendini korur O büyükleri sevmek, Allah'ın Resûlünü sevmenin nişânıdır, alâmetidir Kendi bilgisi, kendi görüşü ile evliyâ-yı kirâmı, birbirinden aşağı ve yukarı diye ayırmaz Birinin, daha yüksek, daha üstün olduğu ancak âyet-i kerîme, hadîs-i şerîf ve Sahâbe-i kirâmın sözbirliği ile anlaşılır Muhabbet sarhoşluğu elbet başkadır Aşk sâhibi mâzûrdur
HASTALIK NÎMETTİR
Abdullah-ı Dehlevî, şânı büyük bir velî,
Meşhurdu halk içinde, bir çok kerâmetleri
Bir gün biri gelerek, mübârek huzûruna,
"Oğlumuz çoktan beri, kayıptır" dedi ona
Ve ilâve etti ki: "Lütfen duâ ediniz,
Tekrardan ihsân etsin, onu bize Rabbimiz "
Onun bu sözlerini, dinleyip o büyük zât,
Buyurdu ki: "Oğlunuz, evindedir şu saat "
O kimse heyret edip, dedi: "Ama efendim,
Şimdi evden ayrılıp, huzûrunuza geldim "
O yine buyurdu ki: "Evine dön ki şu an,
Rabbimiz onu size, tekrardan etti ihsân "
"Peki efendim" deyip, evine gittiğinde,
Gördü ki oturuyor, oğlu gelmiş evinde
Yine bir gün birisi, ölüm yatağındaki,
Hastasını sırtlayıp, geldi bir seher vakti
Dedi ki:"Ey efendim, çok ağırdır hastamız,
Belki bir şifâ bulur, duâ buyurursanız "
Şöyle bir nazar etti, hastaya bir kerrecik,
Kavuştu sıhhatine, o kimse hemencecik
Böyle, binlerce kişi, duâ alıp o zâttan,
Şifâya kavuşurdu, her türlü mazarrattan
Lâkin kendisinin de, üç mühim derdi vardı,
Hattâ namazlarını, hep özürlü kılardı
Sevdiklerinden biri, buna olup muttali
Bir gün kendilerine, suâl etti bu hâli
"Efendim, bu devirde, kim hasta olsa eğer,
Kapınıza gelerek, sizden duâ isterler
Siz bir duâ edince, gelen her bir hastaya,
Her biri, duânızla, kavuşuyor şifâya
Hâlbuki sizin dahi, vardır hastalığınız,
Ve bilhassa üçünden, hiç yoktur râhatınız
Lâkin hikmet nedir ki, etmezsiniz hiç duâ?
Etseniz, size dahi, verir Allah bir devâ "
Buyurdu ki: "Kurtulmak, istiyor dertten onlar,
Bu yüzden bize gelip, hep duâ istiyorlar
Biz ise Rabbimizin, verdiği bu dertlerden,
O gönderdiği için, râzıyız herbirinden
Mahbûb-u kemenddir ki, her musîbet ve belâ,
Sevdiği kullarına, gönderir Hak teâlâ "
Kıtlık vâki olmuştu, bir zaman da Delhi'de,
Buna çok üzülmüştü, Abdullah Dehlevî de
Mescidin avlusuna, çıktı bir gün nihâyet,
Kızgın güneş altında, oturdu kısa müddet
Dedi ki: "Yâ İlâhî, yağmur yağana kadar,
Buradan gitmemeğe, bu kulun verdi karar "
O böyle söyleyince, çok geçmedi aradan,
Nehirler akar gibi, yağmur yağdı havadan
Çok nazlı kullarıdır, Allah'ın çünkü onlar,
Onların hürmetine, yağdırır yağmur ve kar
Resûlullah'tan gelen, o ilâhî feyiz, nûr,
Onların kalplerinden, herkese vâsıl olur
Bu büyük velîlerin hürmetine yâ Rabbî,
Bizi, her hâlimizde, onlara eyle tâbi
1) Mu'cem-ül-Müellifîn; cild 6, s 77
2) Esmâ-ül-Müellifîn; c 1, s 190
3) Makâmât-ı Mazhariyye; s 159
4) Hadâik-ul-Verdiyye; s 209
5) İrgâm-ül-Merîd; s 70
6) Âdab; s 10
7) Behçet-üs-Seniyye; s 8
8) Hadîkat-ül-Evliyâ; s 122
9) Reşehât Zeyli; s 72
10) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; s 431, 1081
11) RehberAnsiklopedisi; c 1, s 18
12) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c 18, s 282
13) Nüzhet-ül-Havâtır; c 7, s 306
14) Sefînet-ül-Evliya (Hüseyin Vassâf); c 2, s 28
15) Persian Literature; c 2, s 1034
16) Hazînet-ül-Asfiyâ; c 1, s 703
|