Yalnız Mesajı Göster

Eski 03-11-2007   #15
[KAPLAN]
Varsayılan


Ölüm başımızın ucunda, kıyâmet çok yakın İşe yarar hangi ameli işledik İyiler Cennet'e girip, Cennet nîmetlerine ve Hakk'ın dîdârına kavuşurlar Bizim gibi gâfiller, elli bin senelik hesâb gününde, bizi hesâba çektirecek, bırakmayacak şeylerle meşgûlüz Düşünmek lâzımdır ki, yarın elde hasret, ziyân kalmasın Allah katında kıymetli kulların yaptıkları gibi, seher vaktinde kalkıp, gözlerden hasret gözyaşları akıtmağı, mücâhede ve can çıkarırcasına gayretle ibâdet ve kullukta bulunmayı Hak teâlâ nasîb eylesin Hazret-i Münşî Naîmüddîn Han ve sevgili zât-i âliniz, husûsî zamanlarınızda, yolda kalmış ihtiyarları hatırlayınız Gıyâbî duâ kabûle daha yakındır Buradakiler ve bu fakîr size her zaman duâ ediyoruz Allahü teâlâ iki dünyâ seâdeti versin" (91 mektup)

Abdullah-ı Dehlevî namaz hakkında şöyle buyurdu: Namazı cemâatle kılmak ve "tumânînet" (rükûda, secdelerde, kavmede ve celsede her uzvun hareketsiz durması) ile kılmak, rükû'dan sonra "kavme" (kalkıp, ayakta her uzv yerine yerleşecek şekilde dik durmak) yapmak ve iki secde arasında "celse" (dik durma) yapmak bizlere Allahın Peygamberi tarafından bildirildi Kavmenin ve celsenin farz olduğunu bildiren âlimler vardır Hanefî mezhebinin müftîlerinden Kâdıhân, bu ikisinin vâcibliğini, ikisinden birisini unutunca secde-i sehv yapmanın vâcib olduğunu ve bilerek yapmıyanın namazı tekrar kılmasını bildirmiştir Müekked sünnet olduklarını bildirenler de, vâcibe yakın sünnet demişlerdir Sünneti hafif görerek, ehemmiyet vermeyerek terk etmek küfürdür Namazın kıyâmında, rükûunda, kavmesinde, celsesinde, secdelerinde ve oturulduğu zamânında, ayrı ayrı, başka başka keyfiyetler, hâller hâsıl olur

Bütün ibâdetler namaz içinde toplanmıştır Kur'ân-ı kerîm okumak, tesbîh söylemek (ya'nî sübhânallah demek), Resûlullah efendimize salevât söylemek, günahlara istigfâr etmek ve ihtiyaçları yalnız Allahü teâlâdan istiyerek O'na duâ etmek namaz içinde toplanmıştır Ağaçlar, otlar, namazda durur gibi dik duruyorlar Hayvanlar, rükû hâlinde, cansızlar da ka'dede, oturuyor gibi yere serilmişlerdir Namaz kılan, bunların ibâdetlerinin hepsini yapmaktadır Namaz kılmak, mîrâc gecesi farz oldu O gece mîrâc yapmakla şereflenen, Allahü teâlânın sevgili Peygamberine uymağı düşünerek namaz kılan bir müslüman, O yüce peygamber gibi, Allahü teâlâya yaklaştıran makamlarda yükselir

Resûlullah efendimiz; "Gözümün nûru ve lezzeti namazdadır" buyurdu Bu hadîs-i şerîf; "Allahü teâlâ namazda zuhûr ediyor, müşâhede olunuyor Böylece gözüme rahatlık geliyor" demektir Bir hadîs-i şerîfte; "Yâ Bilâl! Beni rahatlandır!" buyruldu ki; "Ey Bilâl! Ezân okuyarak ve namazın ikâmetini söyleyerek, beni rahata kavuştur" demektir Namazdan başka şeyde rahatlık arayan bir kimse, makbûl değildir Namazı zâyi eden, elden kaçıran, dînin diğer emirlerini daha çok kaçırır

Îmânı olmayan kimsenin Cehennem ateşinde sonsuz yanacağını Peygamber efendimiz haber verdi Bu haber elbette doğrudur Buna inanmak, Allahü teâlânın var olduğuna, bir olduğuna inanmak gibi lâzımdır Ateşte sonsuz yanmak ne demektir? Herhangi bir insan sonsuz olarak ateşte yanmak felâketini düşünürse, korkudan aklını kaçırması lâzım gelir Bu korkunç felâketten kurtulmanın çâresini arar

Bu ise, çok kolaydır "Allahü teâlânın var ve bir olduğuna ve Muhammed aleyhisselâmın O'nun son peygamberi olduğuna ve O'nun haber verdiği şeylerin hepsinin doğru olduğuna inanmak" insanı bu sonsuz felâketten kurtarmaktadır Bir kimse ben bu sonsuz yanmaya inanmıyorum, bunun için böyle bir felâketten korkmuyorum, bu felâketten kurtulma çârelerini aramıyorum, derse, buna deriz ki: "İnanmamak için elinde senedin, vesîkan var mı? Hangi ilim, hangi fen inanmana mâni oluyor?" Elbet vesîka gösteremeyecektir Senedi, vesîkası olmayan söze ilim, fen denir mi? Buna zan ve ihtimâl denir Milyonda, milyarda bir ihtimâli olsa da, "Sonsuz olarak ateşte yanmak" felâketinden sakınmak lâzım olmaz mı? Azıcık aklı olan kimse bile böyle felâketten sakınmaz mı? Sonsuz ateşte yanmak ihtimâlinden kurtulmak çâresini aramaz mı?

Abdullah-ı Dehlevî, ömrünün sonlarında hastalıklardan çok güçsüz kaldı İbâdetlerini zevkle, fakat büyük zorluklar içinde yapardı Buyururdu ki:

Şu şiiri okuduğum zaman Allahü teâlâ vücûduma bir güç kuvvet veriyor, gençleşiyorum

Gerçi ihtiyârım, kalbim hasta, dermansızım,

Yüzünü andıkça kuvvet gelir, gençleşirim

Yâni; her ne kadar ihtiyâr, hasta ve mecâlsiz olsam da, hakîkî sevgilinin aşkı ve O'na kavuşma isteğinin cilvelerini gördükçe gençleşirim

Vefâtları: Abdullah-ı Dehlevî her zaman şehîd olmayı arzû ederlerdi Lâkin buyururlardı ki: "Mürşidim ve üstâdımın, yânî Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretlerinin şehîd edilmesinden insanlara çok sıkıntılar geldi Üç sene büyük kıtlık olup, binlerce insan öldü Yine o şehîdlik hâdisesi üzerine insanlar arasında olan kavga ve gürültülerde ölenler, herkesin bildiği gibi yazıya sığmayacak kadar çoktu Onun için şehîd olmaktan vazgeçtim"

Abdullah-ı Dehlevî'nin son hastalığında bâsur ve kaşıntısı arttı Bu sırada Luknov'da bulunan Ebû Sa'îd Fârûkî'ye kısa zamanda birçok mektuplar yazıp; "Benden sonra yerime siz oturursunuz" dediler Bu haberler üzerine Ebû Sa'îd çok şaşırdı Çoluk çocuğunu Luknov'da bırakıp süratle geldi Huzurlarına gelince; "Sizinle karşılaştığım zaman içimden çok ağlayacağım diyordum Fakat öyle bir vakitte geldiniz ki, ağlayacak gücüm de yok" buyurup, çok ihsânlarda bulundular Âdetleri öyle idi ki, hastalandığında vasiyetnâme yazdırırlardı Şimdi de hem yazdırdılar hem söz ile anlattılar ve buyurdular ki:

"Devamlı zikrediniz Büyüklere bağlılığınızı muhâfaza ediniz Güzel ahlâklı olup, insanlarla iyi geçininiz Kazâ ve kader husûsunda nasıl ve niçini bırakınız Yol kardeşleri ile birlik olmayı lâzım biliniz Fakr, kanâat, rızâ, teslim, tevekkül ve ferâgat üzerine olunuz Benim cenâzemi, âsâr-i nebeviyyenin (Peygamber efendimize âit eserlerin) bulunduğu Delhi'deki Büyük Câmiye götürünüz Allah'ın Resûlünden şefâat isteyiniz"

Yine buyurdu ki:

Hazret-i Hâce Behâeddîn Nakşibend; "Bizim cenâzemizin önünde;

Huzûruna müflis olarak geldim,
Yüzünün güzelliğinden bir şey isterim

Şu boş zenbilime elini uzat,
O mübârek eline güvenirim

beytlerini okuyun!" buyurmuşlardı Ben de, bu şiirin ve ayrıca aslı Arabî olan şu şiirin güzel sesle okunmasını istiyorum:

Kerîmin huzûruna azıksız geldim,
Ne iyiliğim var, ne doğru kalbim,

Bundan daha çirkin hangi şey olur?
Azık götürürsün, O ise Kerîm

Cumartesi günü idi Mevlevî Kerâmetullah Sâhib'e; "Çabuk Meyân Sâhib'i yâni Şâh Ebû Sa'îd'i (r aleyh) çağırınız" buyurdular Mevlevî Sâhib acele kalkıp, Ebû Sa'îd hazretlerini çağırdı Kapıdan içeri girince, bakışlarını ona çevirdi ve bu hâlde, 22 Safer 1240 (m 1824) senesinde, kuşluk vakti murâkabe hâlinde iken, bu sıkıntılarla dolu dünyâdan ayrıldılar

Vefâtı haberini duyan binlerce insan toplandı Cenâze namazı Büyük Câmide kılındı Şâh Ebû Sa'îd imâm oldu Cenâzesi, üstâdı Mazhâr-ı Cân-ı Cânân hazretlerinin medfûn bulunduğu kabrin sağ yanına defnolundu

Bugün oradaki üç kabirden biri de Şâh Ebû Sa'îd hazretlerinindir Hacdan dönerlerken Tunek'de vefât etti Cenâzesini oradan getirip, Abdullah-ı Dehlevî'nin sağ yanına defnettiler Bu duruma göre, Abdullah-ı Dehlevî'nin mezârı ortada olandır

Abdullah-ı Dehlevî'nin vefâtı için; "Nevverallahu madca'ahü: Allahü teâlâ kabrini nûrlandırsın" ve "Cân be-Hak Nakşibend-i sânî dâd: İkinci Nakşibend Hakka cân verdi" târih düşürüldü Şâh Rauf Ahmed de pek güzel bir rubâî söyledi ki şöyledir:

Zamânının kayyûmu Şâh Abdullah-ı Dehlevî,
Vefât etti, açıldı ona Cennât-i naîm

Kalbimden vefâtına târih aradım, buldum:
Fî ravhın ve reyhânın ve Cennât-in-na'îm (1240)

Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin büyüklüğünü en güzel, talebesi Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri meşhur dîvânında şöyle anlatmıştır:

"Mübârek hocam karanlık ufukları aydınlatıp, mahlûkâtı dalâletten hidâyete kavuşturmaya vesîle oldu

O, hidâyet yıldızı, karanlık gecelerin dolunayı, takvâ ummânı, feyzler defînesi, yüksek hâller ve kerâmetler hazînesidir

O, hilmde yer, vekarda dağlar, ziyâ bakımından güneş, yükseklikte semâ gibidir

O, Dîn-i İslâmı en güzel bilen bir kaynak, irfân mâdeni, mahlûkâtın yardımcısı, iyilik ve ihsân menbaıdır

O, Allahü teâlâya kavuşturucuların kutbu, evtâdın rehberi, mahlûkların gavsi (yardımcısı), ebdâl isimli Hak âşıklarının maksadı, hedefidir

O, mahlûkların şeyhülislâmı, müslümanların baştâcı, büyüklerin reisi, müşkillerde mürâcaat yeridir

Gizli bir rehberlikle en iyiye götürücü, en iyi yol göstericidir Bütün gücü ile insanları Allahü teâlâya dâvet edici, çağırıcıdır

O, âlemlerin Rabbinin sevdiği bir kuldur Kim onun gösterdiği doğru yoldan giderse, sen o kimseye; "Ey emsâllerine rehber olan zât!" diye hitâb et

Nefs hevâsının bukağısıyla bağlanmış nice câhilleri, o, bir nazarla, teveccühle nefsinin elinden kurtarmıştır

Nice kâmil velîler, ondan yüz çevirdiği gibi yüksek hâllerden ve mârifetlerden mahrûm kalmıştır

Onun yüksekliğini inkâr eden nice kimseler helâk olmuş, Allahü teâlânın şiddetli azâbına yakalanmıştır

O, noksan olanların kemâle gelmesine vesîle olan, bütün kemâl ehlinin de noksanını tamamlayandır

Şânı yüceAllahü teâlâ, onu, azamet ve heybet kubbesi altında gizlemiştir"

Eserleri: 1) Makâmât-ı Mazhariyye: Hocası Mazhâr-ı Cân-ı Cânân hazretlerini pek güzel anlatmaktadır 2) Mekâtib-i şerîfe: Pek faydalı bilgiler ve nükteleri ihtiva etmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla