[KAPLAN]
|
Ve biz, Allahü teâlânın meâlen; "Semâda ise, rızkınız ve vâd olunduğunuz Cennet vardır " (Zâriyât sûresi: 22) âyet-i kerîmesine güveniriz
Bir sıkıntısı olduğunda din büyüklerinin yardımına kavuşurdu Şöyle anlatır
Bir defasında karnım ağrımıştı İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin rûhâniyetinden yardım istedim O anda kendisini gördüm Yanıma teşrîf edip, rahatsızlığımı giderdiler
Peygamber efendimizi son derece seven Abdullah-ı Dehlevî, O'nun şerefli ismini duyduğunda, kendinden geçecek gibi olurdu Bir kere hizmetçisi ona; "Resûlullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem manzûru yâni nazar buyurdukları bir zâtsın " demişti Bu sözden duyduğu mânevî hazla birden yüzlerinin rengi değişti ve hizmetçinin alnından öpüp; "Ben kim oluyorum ki, Resûlullah efendimizin manzûru olayım " deyip tevâzu gösterdiler
Yakın talebeleri anlatırlar; "Mübârek hocamızın odasından zaman zaman çok güzel kokular duyardık O zaman, Resûlullah efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem ile büyük âlim ve evliyânın rûhlarının ziyârete geldiklerini anlardık Hocamız, Peygamber efendimizin sünnet-i şerîflerine o kadar bağlıydı Bir gün bize; "Biz muhabbet şerbetini içenlerdeniz Bizim muhabbetimizin artmasına sebep; kalblerimize çeşit çeşit zevk bahşeden hadîs-i şerîfler ve salevât-ı şerîfelerdir " buyurdu
Giyiminde Resûlullah efendimize uyar, O'nun gibi sert ve kalın elbise giyerdi Birisi kıymetli bir elbise getirse onu satar, parasıyla birkaç elbise alır, fakirlere sadaka olarak dağıtırdı "Birkaç kişinin giyinmesi bir kişinin giyinmesinden daha iyidir " buyururdu
Buyurdular ki:
Rüyâda Peygamber efendimize sallallahü aleyhi ve sellem sual edip; "Yâ Resûlallah; "Rüyâda, beni gören gerçekten beni görmüştür " sizin hadîsiniz midir? dedim "Evet " buyurdu Devamlı tesbih, sübhânellah ve tahmîd, elhamdülillah okuyup, mübârek rûhuna hediye ederdim Bir defâ okuyamadım Rüyâda Resûlullah'ı, Tirmizî'nin Şemâil'inde anlatılan şekilde gördüm Geldiler ve; "Okumadın!" buyurdular
Bir defâ Cehennem ateşi korkusu beni kapladı Rüyâda Resûl-i ekremi sallallahü aleyhi ve sellem gördüm Geldi ve; "Bizi seven, Cehennem'e girmeyecek " buyurdu
Hiçbir kerâmet ve hârika, Allahü teâlâyı sevmek ve peygamberlerin efendisine sallallahü aleyhi ve sellem tâbi olmak gibi olamaz Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinde bu iki haslet ziyadesi ile var idi
Talebelerinin gönüllerine tasarruf eder, Hakk'ın feyz ve bereketlerini onların kalblerine akıtırdı Bu büyük iş, onda çok görüldüğünden binlerce talebenin kalbi devamlı Allahü teâlâyı anar hâle getirdi Yüzlercesini cezbelere ve ilâhî feyzlere kavuşturdu Çoklarını yüksek makam ve hâllere eriştirdi Bununla berâber kerâmetleri, Allahü teâlânın izni ve ilâhî ilhâm ile gaybdan haber vermeleri olurdu
Abdullah-ı Dehlevî'nin talebelerinden iki tanesi bir yolculuktan hocalarına dönüyordu Yolda kendi aralarında konuşurlarken; "Hocamızın yüksek huzurlarına kavuştuğumuzda, bize ikrâm olarak ne istiyelim?" dediler Biri; "Bana bir seccâde vermesini isterim " öbürü; "Bana bir takke vermesini arzu ederim " diye konuştu Huzurlarına varınca, Abdullah-ı Dehlevî herkese, arzu ettiği şeyi ikrâm etti
İnsanların müşkillerini çözer, derdleri ve istekleri için duâ ederdi Çoklarının işleri onun duâları ile hallolurdu
Beyt:
İşlerinin olması mutlak Allah'dandır,
Sakın zannetmeyin bu, kullardandır
O yüksek makamlar sâhibinin her sözü hârika olup, Allah'ın Peygamberinin sallallahü aleyhi ve sellem mûcizelerinin şuaları idi
Birçokları Abdullah-ı Dehlevî'yi rüyâda görüp, büyüklerin yolunu anlar, içine düşen şevk ile huzûrlarına gelir, yüksek makamlara kavuşup, memleketlerine dönerdi Talebeleri çok olduğu hâlde, teveccühleri ile herbirini makamdan makâma geçirir, hâlden hâle kavuştururdu Teveccühünün kuvveti sâyesinde, senelerce sürecek işleri, günlere sığdırırdı Pek çok fâsık, fâcir ve günahkar, yüksek nazarları, bakışları ile tövbe edip, doğru yola geldiler Bir kısım kâfirler de küçük bir iltifâtı ile müslüman oldular
Bir gün yakışıklı bir gayr-i müslim genç, Abdullah-ı Dehlevî'nin meclisine, severek gelip, sohbetini dinlemeye başladı Mec
Meclistekilerin hepsi bu hâle hayret ettiler Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin mübârek nazarları o gence değince, gencin kalbinde bir değişiklik oldu Hemen müslüman oldu
Beyt:
Evliyâyla, onları candan severek otur,
Onlarla oturan kul, kalkınca sultan olur
Abdullah-ı Dehlevî hazretlerine hasta sâhipleri gelir, hastalarının şifa bulması için duâ etmesini isterlerdi O da, gelenleri boş çevirmez, sıhhate kavuşmaları için duâ buyururdu Allahü teâlâ, böyle sevgili bir kulunun duâsını kabûl buyurduğu için, hasta ânında iyi olurdu Bunu işiten herkes, Abdullah-ı Dehlevî'nin hâne-i saâdetlerinin önünde birikip, dertlerine derman ararlardı
Talebesinden Mevlevî Kerâmetullah, zâtülcenb hastalığına yakalanmışdı Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin elini hastanın üzerine temas ettirmesiyle, hastalık Allahü teâlânın izniyle geçti
Delhi Câmisinin imâmı Mevlevî Fadl Ahmed'in çocuğu uzun zamandır hasta yatıyordu Bir gece rüyâda, Abdullah-ı Dehlevî hazretleri kendi evine gelip, hasta oğluna bir şey içirdi Sabah olunca oğlunun tamâmen iyileştiğini gördü Çok sevindi Sıdk ve hâlis bir niyet ile biraz para alıp, huzûruna geldi ve; "Bunları kabûl ediniz " diye arzetti Abdullah-ı Dehlevî tebessüm edip; "Bu bizim geceki hizmetimizin ücreti midir?" diyerek keşf-i kerâmet buyurduğunda, Mevlevî Fadl Ahmed; "Hayır efendim, bunlar, bu geceki, lütuf ve inâyetinize şükür bile olamaz " dedi
Abdullah-ı Dehlevî, bir gün Hakîm Nâmdâr Hanı ziyârete gitti Onu sekerât hâlinde, gözlerini kapamış ve şuûru gitmiş buldu Yakınları; " Hastalığının gitmesi için Allahü teâlâya teveccüh ediniz" dedi O da, hastaya bir baktı O anda hastanın şuûru yerine geldi, gözlerini açtı Bir müddet onunla konuştu Abdullah-ı Dehlevî kalkıp mübârek adımını, kapısından dışarı atıp çıkınca hasta hemen vefât etti
Ölüm hâline yaklaşan birisini, dostlarından biri sırtına alıp, seher vaktinde Abdullah-ı Dehlevî'nin huzûruna getirdi Abdullah-ı Dehlevî hazretleri duâ ettikten sonra hastaya teveccüh buyurdu, o anda hasta iyileşti
Talebelerinin büyüklerinden Mîr Ekber Ali'nin akrabâsından bir kadın hastalanmıştı Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinden, hastalığının azalması için duâ ricâ etti Fakat o duâ etmedi Duâ etmesini istirhâm edince; "Bu kadın, on beş günden çok yaşamaz " buyurdu Allahü teâlânın takdîri ile on beşinci gün vefât etti Lâkin Mîr Ali, kadına teveccüh edip, hastalığının kalkmasına uğraşdı Ama yaşamasına fayda vermedi Abdullah-ı Dehlevî hazretleri cenâzesinde bulundu ve; "Mîr'in teveccühlerinin bereketi, bu hanımın üzerinde açıkça görülmektedir " buyurdu
Delhi'de kıtlık, kuraklık olmuştu Abdullah-ı Dehlevî hazretleri mescidin avlusuna çıkıp, kızgın güneşin altında oturdu ve yağmur yağması için Allahü teâlâya niyazda bulundu Çok geçmeden yağmur yağdı
Talebelerinin ileri gelenlerinden Ahmed Yâr, ticâret için sefere çıkmıştı Dönerken hocası Abdullah-ı Dehlevî'yi yanında yürüyor gördü Ahmed Yâr'a; "Hızlı yürü, kâfile geride kalsın! Çünkü yolda, soyguncular, yol kesiciler vardır Kâfileyi basmak istiyorlar " buyurdu ve kayboldu Ahmed Yâr sonradan bu hadiseyi; "Acele ettim Kervândan çok ileri geçtim Yol kesiciler gelip, ardımdan kâfileyi bastılar Ben kurtuldum Sağ sâlim evime geldim " diye anlattı
Hazret-i Zülf Şâh anlattı:
Abdullah-ı Dehlevî'yi ziyârete gidiyordum Fakat onu hiç görmemiştim Memleketim Delhi'den çok uzaktı Yolu şaşırdım Heybetli bir zât karşıma çıkarak yolu gösterdi "Sen kimsin?" dedim "Ben, ziyâreti için yola çıktığın kimseyim " buyurdu Bu hâl, başımdan iki kere geçti
Ahmed Yâr'ın amcası, sultan tarafından hapsedilmişti Ahmed Yâr ağlayarak hocasının huzûruna geldi ve durumu arz etti Abdullah-ı Dehlevî; "Birisini gönder, onu hapisten çıkarsın " buyurdu Ahmed Yâr ise; "Bu nasıl olur, kale muhafız askerler ve nöbetçilerle kuşatılmıştır " dedi Hocası da; "Sen orasını düşünme, sözümü dinle git, onu kurtarırsın " buyurdu Ahmed Yâr; "Gittik, onu hapisten kurtardık ve nöbetçilerden hiçbiri bize müdâhalede bulunmadı " diye anlattı
Abdullah-ı Dehlevî'nin huzûruna bir şahıs gelip; "Ey efendim! Oğlum iki aydan beri kayıptır Çocuğumu bana vermesi için Allahü teâlâya duâ eder misin?" dedi O da; "Çocuğunuz evdedir " buyurdu Gelen çok şaşırarak; "Ben şimdi evden buraya geldim " deyince tekrar; "Evinize gidiniz Çocuğunuz evdedir " buyurdu O kimse emre uyarak evine gitti ve gerçekten çocuğunu evde buldu
Meyân Ahmed Yâr anlatır:
Bir gün mübârek hocam ile birlikte, kızı vefât etmiş olan yaşlı bir hanımın evine tâziyeye gittik Hazret-i Şeyh, o hanıma hitâben; "Allahü teâlâ, sana ona karşılık daha iyisini ihsân eder " dedi Kadın; "Hocam! Ben ihtiyârım, kocam da çok ihtiyârdır Bu durumda bizim artık çocuğumuz olmaz " diye cevap verince, hocam; "Hak teâlâ her şeye kâdirdir " buyurdu Sonra birlikte o evden çıktık ve eve bitişik bir mescide geldik Hocam abdestini tâzeledi ve iki rekat namaz kıldı O kadına çocuk vermesi için Allahü teâlâya duâ etti Sonra bana dönüp; "Allahü teâlâya, o kadına bir çocuk vermesi için arz-ı hâcette bulundum Duâmın kabûl olduğuna dâir alâmetleri gördüm İnşâallah çocuğu olacaktır " buyurdu Daha sonra hocamın buyurduğu gibi, Allahü teâlâ, o kadına bir oğul verdi ve çok yaşadı
Onu üzenler yaptıklarının zararını görürlerdi
Hakîm Rükneddîn Han başvezir olunca, Abdullah-ı Dehlevî, sevdiklerinden birini bir iş için ona gönderdi Rükneddîn Han ilgilenmedi Abdullah-ı Dehlevî'nin kalbi kırıldı Kısa bir süre sonra hiçbir sebep yok iken Rükneddîn Han azlolundu ve bir daha o yüksek makâma gelemedi Başka bir seferinde Delhi vâlisine kalbi kırıldı ve o gün vâli azledildi
Mübârek dergâhlarının yakınında, Eshâb-ı kirâma düşman olan biri vardı Abdullah-ı Dehlevî'nin talebesi çok olduğundan dergâh küçük geliyordu Bunun için genişletilmesi lâzımdı Kadından, o yeri istediler Kadın vermedi Nihâyet Delhi'nin ileri gelenlerinden Hâkim Şerîf Hanı ona gönderdiler ve; "Eğer satıp, para almaktan utanıyorsan, kıymetini gizli olarak gönderelim Siz, nezr, hediye gibi bir isimle bize verdiğinizi söyleyin " dediler Allahın velî kullarına düşman olan bu kadın, Hâkim'in sözünü kabûl etmedi Ayrıca Abdullah-ı Dehlevî hakkında, râfızîlerin âdetleri olduğu üzere çirkin, kaba sözler söyledi Hâkim kalktı Abdullah-ı Dehlevî'nin yanına geldi ve durumu anlattı Abdullah-ı Dehlevî hazretleri ellerini açarak; "Yâ Rabbî, söylediklerini duydun!" dedi Allah'ın takdîri ile o evde bulunanlardan bir çocuk hâriç, hepsi kısa zamanda öldü Çocuk da hastalandı Anladılar ki, yaptığımız kötü iş sebebiyledir O çocuğu Abdullah-ı Dehlevî'nin huzuruna gönderdiler O yeri de hediye ettiler
Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin en büyük kerâmeti, yetiştirdiği binlerce âlim ve evliyâdır Bunlar içinde en büyükleri; Mevlânâ Hâlid Ziyâeddîn Bağdâdî, Ebû Sa'îd Fârûkî, Mevlânâ Beşâretullah, Mevlânâ Pîrzâde, Rauf Ahmed, Mevlânâ Muhammed Cân, Mevlânâ Fâdıl Gulâm, Mevlânâ Şeyh Sa'dullah Sâhib, Mevlânâ Şeyh Abdülkerîm, Mevlânâ Şeyh Gulâm Muhammed, Mevlânâ Abdurrahmân, Mevlâna Seyyid Ahmed, Mevlânâ SeyyidAbdullah Mağribî, Mevlânâ Pîr Muhammed ve Mevlânâ Muhammed Münevver'dir
Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin gönülleri ferahlatan, kalplere neşe ve sevinç veren söz ve sohbetleri ayrı bir nîmet sofrası idi Buyururdu ki:
"Dünyâ sevgisi bütün kötülüklerin başıdır Günahların başı ise küfrdür, îmânsızlıktır "
"Hizmet görmek isteyen hocasına hizmet etsin "
"Nefsinin arzularına tâbi olan, Allahü teâlâya nasıl kul olur? Ey insan! Kime tâbi isen onun kulu olursun "
Abdullah-ı Dehlevî hazretleri yanında bulunanları terbiye edip, yetiştirdiği gibi uzakta olanlara da mektupları ile doğru yolu anlatır, gaflet, Allahü teâlâyı ve âhireti unutmaktan uyandıracak nasîhatlarda bulunurdu
Bir mektûbunda şöyle buyurdu:
Yüksek makamlar ve beğenilen hâller sâhibi Ahmed Han! Allahü teâlâ size selâmet versin Esselâmü aleyküm ve rahmetullah Münşî Naîmüddîn Han, iyi hâllerinizden çok bahsettiler Bunun için, bu birkaç satır, kırık dökük ifâdeler yığını mektubu yazdım ki, uzakta kalmış olanları inâyet nazarınızdan unutmayasınız ve teveccüh ediniz Zîrâ bu ihtiyârın ömrü günah işlemekle geçti Şikâyet, gıybet, dil uzatma, ayıblama, lânet etme, büyükleri anlayamama netîcesi sitemler şeklinde açık günahlar, yâhut huzur içinde olmayan, tecvîde riâyet edilmeden namaz kılma, boş ve lüzumsuz şeylerden kesilmeden oruç tutma, mânâsını düşünmeden Kur'ân-ı kerîm okuma ve boş vakitleri Allah korkusu ve huzûru ile geçirmeme ve sayılı nefesleri gafletle harcama şeklindeki diğer günahlar o kadar çoktur ki, amel defterimi kararttılar Binlerce teessüfler, esefler olsun ki, cihân bahçesine gül için geldik, ama diken topladık Hasretler, ziyânlar olsun ki, bize sıhhat, âfiyet ve rahatlık verildi, hepsinin şükründe kusûr ve eksiklik eyledik Pişmanlıklar olsun ki, Kur'ân-ı kerîm ve Peygamber efendimiz gibi eşsiz iki nîmet ihsân olundu Biz ise onların şükründe olacak yerde hâlâ gafletteyiz Allah korusun Hayretteyim Yarın ne yüzle Allahü teâlânın ve Peygamberinin huzûrunda kabûl görürüz Bu ne anlayışsızlıktır Bu uygunsuzluk ve liyâkâtsizlikle, şefâat ve magfiret derecesine ulaşmak çok zordur Ancak Allahü teâlânın gadabını aşmış rahmeti, ümîdimizdir Mücerred ihsânı ile muâmelesine güveniyoruz Yoksa hiç özrümüz, özür dileyecek yüzümüz yoktur
|