[KAPLAN]
|
Kadın ve Cihâd:
İslâm hukûkuna göre kadın, askerlik yapmak ve harbe iştirâk etmekle mükellef değildir Erkekler için;
"Cennet, kılıçların gölgeleri altındadır " (154) buyurulurken, kadınlar için de;
"Cennet, annelerin ayakları altındadır " (155) buyurulmaktadır
Aslında kadın; dîni, milleti ve memleketi için en samîmî çalışan bir insandır Bütün bir milletin "insan gücü" nü hazırlayan, yetiştiren ve vatana bağışlayan, hep fedâkâr kadınlardır Kadınlar, gerçekleşmeden önce harplerin ve gazâların çilesini çeken, gerçekleştikten sonra da ızdırâbını sînesinde duyan çilekeş insanlardır
Kadının, illâ cephede bi’l-fiil savaşması mecbûrî değildir Fakat bu, kadının hiç bir sûrette bu tür hizmetlere katılamayacağı anlamına gelmez İslâm hukûkçularına göre, düşman, tâ memleketin içine doğru hücûm eder ve iş, bir ölüm-kalım savaşına dönerse, kadınlar da harbe iştirâk ederler (156) Nitekim İslâm Târihinde bunun örnekleri çoktur
Hz Peygamber (s a v ) Efendimiz’in devrinden günümüze kadar İslâm kadını, hem ordular için dünyânın en cesûr mücâhidlerini ve en mert yiğitlerini yetiştirmiş, hem de zaman zaman bizzat harbe iştirâk ederek büyük kahramanlık örnekleri vermiştir
Hz Peygamber (s a v ) Efendimiz zamanında, kadınlık, İslâm uğrunda ilk şehîdini vermiştir Kadın, İslâm’ın en ızdıraplı Mekke devrinde dîni uğrunda erkekle birlikte her türlü işkenceye katlanmış, gerektiğinde yurdunu terkedip hicret etmiş, müslümanlara tatbik edilen muhâsara ve açlık yüzünden gözü önünde cân veren evlâdının dayanılmaz acısını çekmiştir
Kadın, İslâm ordusunun yaptığı seferlerin bir çoğuna katılmış ve ordunun yaralı gâzîlerini nakil ve tedâvî etmek, şehîdleri taşımak, mezâr kazmak, yemek pişirmek, su taşımak, levâzım muhâfızlığı yapmak gibi birçok hizmetler îfâ etmiştir Ayrıca, bizzat kılıç ve ok kullanmış, düşmanları öldürmüş, kendisi de gâzî veya şehîd olmuştur
Çağımızda ise, savaş metodları değişmiş olup artık eğitim ve kültür savaşları yapılmaktadır Ana hedef, müslüman hanımının örtüsü, hayâsı, iffeti ve çocuğudur Günümüzün müslüman kadınının en büyük cihâdı ise, nâmûsunu korumak, çocuğunu küfür ve ahlâksızlık batağından kurtarıp, îmânlı bir nesil olarak yetiştirmek, kocasına itâat etmek ve İslâm’a uygun örtünerek Allâh’a kulluk etmektir Bütün bunları başaran kadın, gerçek bir mücâhidedir Bu cihâdın bayrağı, onun şerefli örtüsü, silâhı da, yetiştirdiği îmânlı gençliktir
İslâmî Tebliğde Kadın:
Kadın sahâbîler, Rasûlullâh (s a v ) Efendimiz’in İslâm dâvetinde, üzerlerine düşen vazîfelerini en iyi bir şekilde yaparak İslâmî harekette ve tebliğde önemli bir yer işgâl etmişler ve geleceğin müslüman hanımlarına güzel örnek olmuşlardır
Rasûlullâh (s a v ) Efendimiz’in zamanındaki ilk İslâm cemâatinin dörtte birini kadınlar oluşturmaktaydı İslâm’a giren erkeklerin çoğunun, hanımları da onlarla birlikte İslâm’ı kabul etmişler, bu örnek tavırlarıyla kocalarına dâimâ yardımcı ve destek olmuşlardır
İslâm’ın bu yüce mücâhideleri Allâh ve Rasûlü’nden gelen her emir ve yasağı âdetâ kanlarına işlercesine bu konuda eşsiz bir tablo sergilemişlerdir
İlk İslâm’a giren kişi, bir kadın olan Hz Hatîce (r anhâ) idi Ve ilk şehîd edilen de Hz Sümeyye (r anhâ) adında bir mücâhide idi Ve daha niceleri!
Onlar, Allâh ve Rasûlü’nün kendilerinden ne istediğinin şuûrundaydılar İslâm’ın yücelmesi için gereken her şeyi yapmaktan çekinmediler Onlar, bu dâvâ için neler yapmamışlardı ki!
İslâmiyyet’in başlangıcında İslâm’a koşup müslüman olan ilk kadın sahâbîlerden olmak şerefini kazanan Hz Zınnîre (r anhâ), inancından dolayı kendisine yapılan işkencelerin neticesinde gözlerini fedâ etmemiş miydi?!:
Hattâb’ın kızı Fâtımâ (r anhâ), kanlar içinde yere serilme pahâsına da olsa, henüz müslüman olmayan ağabeyi Ömer’e karşı İslâm’ı haykırmamış mıydı?!
Uhud harbinde Nesîbe Hatun (r anhâ), Rasûlullâh (s a v )’i cânı pahâsına korumamış mıydı?!
Hz Hatice (r anhâ) Vâlidemiz, bütün malını Allâh için verirken; Hz Sümeyye (r anhâ), en kıymetli varlığı olan cânını, kocasını ve çocuğunu İslâm için fedâ ederken; diğer sahâbî hanımlarının da, kimileri kocasını, kimileri de çocuklarını Allâh yolunda kaybederlerken; bugünün müslüman hanımları, acabâ İslâm yolunda Allâh ve Rasûlü için nelerini verebiliyorlar?! Canlarından, evlâdlarından ve mallarından yana ne gibi fedâkârlıkta bulunabiliyorlar?!
Artık müslüman hanımı, uyanmalı ve kendi öz benliğine dönmeli İslamı; ilmi, irfanı, güzel ahlâkı ve örtüsü ile, hâli ve kâli ile, kalbi ve kalıbı ile en güzel bir şekilde yaşamalı ve örnek bir hanımefendi olmalı 
İşte, müslüman kadınının gerçek tebliği budur
Tesettür, Kadının İffetini Korur:
Tesettür, şer’an örtülmesi gereken yerleri örtmek demektir
Bir kimsenin örtmesi gereken ve başkasının bakması haram olan yerlerine avret yeri denir
Örtünmenin gâyesi, başkasının bakışlarından korunmak ve ırzı, meşrû olmayan isteklerden sakınmaktır İnsandaki edeb ve hayâ duygusu, örtünmeyi gerektirir Örtünmede asıl gâye, Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını kazanmak olmalıdır
Kadının örtülü olması, hürriyetini kısmak için değil, bilakis şeref ve iffetini korumak içindir Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de:
"Ey Peygamber! Zevcelerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına, dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle Bu, onların tanınıp eziyet edilmemelerine daha uygundur Allâh çok yarlıgayıcıdır, çok esirgeyicidir " (157) buyurulur
İslâm Dîni, örtünmeyi emretmekle kadını muhâfaza etmek, onun kıymetini arttırmak ve hürmete lâyık bir insan olduğunu ortaya koymak istemiştir Dış etkilerden korumayı istediğimiz her şeyi örtü ile muhâfazaya çalıştığımız da bir gerçektir Örtünme ile ilgili olarak Nûr sûresinin 31 âyet-i celîlesinde:
"Mü’min kadınlara söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar,ırzlarını korusunlar, ziynetlerini açmasınlar! Bunlardan görünen kısmı (yüzler ve eller) müstesnâ, başörtülerini, yakalarının üstüne koysunlar  " buyurulur
Hz Âişe (r anhâ), ilk başörtüsü uygulamasını şöyle anlatır:
"Allâh ilk muhâcir kadınlara rahmet etsin! Onlar âyeti inince, etekliklerini kesip bunlardan böş örtüsü yaptılar "
Yine Safiyye bint-i Şeybe şöyle anlatır:
"Biz Âişe ile birlikte idik Kureyş kadınlarından ve onların üstünlüklerinden söz ediyorduk Hz Âişe (r anhâ) dedi ki:
"Şüphesiz Kureyş kadınlarının birtakım üstünlükleri vardır Ancak ben, Allâh’a yemîn olsun ki, Allâh’ın Kitâbı’nı daha çok tasdîk eden ve bu Kitâb’a daha kuvvetle inanan ensâr kadınlarından daha fazîletlisini görmedim Nitekim en-Nûr Sûresi’ndeki âyeti inince, onların erkekleri bu âyetleri okuyarak eve döndüler Eşlerine, kızlarına, kızkardeş ve hısımlarına bunları okudular Bu kadınlardan her biri, eteklik kumaşlarından, Allâh’ın Kitâbı’nı tasdîk ve O’na îmân ederek başörtüsü hazırladılar Ertesi sabah, Hz Peygamber (s a v )’in arkasında başörtüleriyle sabah namazına durdular Sanki onların başları üstünde kargalar vardı " (158)
Peygamber (s a v ) Efendimiz:
"Allâh bülûğa ermiş kadının namâzını, başörtüsüz kabul etmez " (159) buyuruyorlar Başka bir hadîs-i şerîflerinde: "Kadın avrettir (örtünmesi gereklidir Sokağa) çıkınca, şeytan onu daha câzip gösterir " (160) buyurur
Bunun için kadının evden dışarıya çıkışında güzel koku sürünmesi hadîs-i şerîfde yasaklanmıştır:
"Bir kadın koku sürünerek dışarı çıkar ve koku ulaşsın diye bir topluluğun yanına giderse, zinâya bir adım atmış olur " (161)
Peygamber (s a v ) Efendimiz’in baldızı ve Hz Ebûbekir’in (r a ) kızı Esmâ, bir gün ince bir elbise ile Rasûlullâh (s a v ) ’in huzuruna girmiş, Peygamber (s a v ) Efendimiz de ondan yüzünü çevirerek:
"Esmâ! Kadın bülûğa erdikten sonra, -mübârek ellerine ve yüzüne işâret ederek- şundan ve şundan başka yerinin görünmesi câiz değildir " (162) buyurmuşlardır
Erkeklerin de dışarıda gözlerini muhâfaza etmeleri ve yolda yürürken ayaklarına bakarak yürümeleri tavsiye edilmekte ve tasavvufda bu duruma "nazar ber-kadem" denilmektedir Nitekim Hz Peygamber (s a v ) Efendimiz, Hz Ali (r a )’a şöyle buyurmuşlardır:
"Ey Ali!
Bakış, bakışı izlemesin! İlk bakış, sana âid (mübah), sonraki ise sana âid değildir " (163)
Buradaki ilk bakışdan maksad, elde olmadan meydana gelen göze çarpmalardır
Bir başka hadîs-i şerîfde de şöyle buyurulur:
"Bir müslüman erkeğin gözü, (mahremi veya nikâhlısı olmayan) bir kadının güzelliklerine takılır da, sonra (Allâh’dan korkarak) gözünü ondan sakınırsa, Allâh Teâlâ ona ibâdet ecri verir Ve o kimse, kalbinde ibâdetin tadını bulur " (164)
Ayrıca, mahrem olmayan kadın ile erkeğin birbirine dokunması, musâfaha etmesi ve tokalaşması helâl değildir Hadîs-i şerîfde buyurulduğu gibi bu da, elin veya dokunan uzvun bir zinâsıdır:
"Gözlerin zinâsı bakmaktır Kulakların zinâsı dinlemektir Dilin zinâsı konuşmaktır Elin zinâsı yapışmak, tutmaktır Ayağın zinâsı da yürümektir Nefis ise, (bu kötü işleri) sever, temennî ve arzu eder   " (165) Hz Âişe (r anhâ) yemin ederek anlatıyor ki:
"Rasûlullâh’ın eli aslâ yabancı bir kadının eline değmemiştir " (166)
Rasûl-i Ekrem (s a v ) Efendimiz şöyle buyuruyor:
"Birinizin başının, demirden bir şişle dürtülmesi, onun için, nâmahrem bir kadına dokunmasından daha hayırlıdır " (167)
Örtünmekten maksad, avret yerlerini, hem görünmeyecek ve hem de vücûd hatları belli olmayacak şekilde kapatmaktır Binâenaleyh, teni gösteren şeffaf elbise, örtü sayılmaz Böylesi, uzvu daha câzip gösterir Nitekim Peygamber (s a v ) Efendimiz, bu konuda şöyle buyurur:
"Cehennem halkından iki sınıf var ki, ben onları görmedim (Fakat onlar birgün türeyecektir): Ellerinde sığır kuyrukları gibi kamçılar bulunup onlarla halkı döven insanlar, bir de giyinmiş, fakat çıplak olan (yâni vücûdun çirkin yerlerini örtüp câzip kısımlarını açan veya tenin rengini gösteren ince elbise giyenler), vücûdlarını sağa sola eğip çalımlı olarak yürüyen ve başları Horosan develerinin hörgüçleri gibi (saçları kabartılmış) olan kadınlar  (İşte) bunlar, cennete giremezler, kokusunu da hissedemezler Halbuki cennetin kokusu, şu kadarlık yoldan alınır " (168)
Hz Peygamber (s a v ) Efendimiz, giyim, beden veya davranışlarıyla erkeğe benzemeye çalışan kadına ve kadına benzemeye çalışan erkeğe lânet etmiştir:
"Kadınlardan erkeklere benzeyenlerle, erkeklerden de kadınlara benzeyenler bizden değildir " (169)
Abdullâh b Abbas (r anhümâ)’dan nakledilmiştir:
"Nebî (s a v ), erkekleşen kadınlarla, kadınlaşan erkekleri lânetledi Ve:
"Onları evlerinden çıkarınız!" buyurdu " (170)
Abdullâh b Ömer (r anhümâ), Allâh elçisinin şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Üç kimse vardır ki, cennete giremez ve kıyâmet günü Allâh onlara rahmet nazarı ile bakmaz:
1 Ana-babasını dinlemeyen kimse,
2 Erkeklere benzemeye çalışan kadın,
3 Eşini kıskanmayan koca " (171)
Hülâsa müslüman hanımı, kendi cinsine âid giyim ve davranışlara özenmeli, erkeklere âid elbise ve tavırlara meyletmemelidir Zîrâ her cins, kendi özellikleri içinde bir değer ifâde eder Bunun için kadın, yüzü ve bileklere kadar elleri hariç olmak üzere vücûdunun geri kalan kısımlarını, temiz, sade ve diğer kadınlara örnek olacak tarzda muntazam olarak örtmekle yükümlüdür İşte bu kadındır ki, başkalarına hürmet, şefkat ve muhabbet telkin eder Dînimizin yücelttiği ve Cennet’in ayaklarının altında olduğunu müjdelediği kadın da budur (172)
|