Prof. Dr. Sinsi
|
Kehf Kıssasında Ahir Zaman Şifresi
Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider Sabredin Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir (Enfal Suresi, 46)
  Eğer içinizde sabreden yirmi (kişi) bulunursa, iki yüz (kişiyi) mağlub edebilirler Ve eğer içinizden yüz (sabırlı kişi) bulunursa, kafirlerden binini yener Çünkü onlar (gerçeği) kavramayan bir topluluktur (Enfal Suresi, 65)
Kararlılık ve irade, imanla, hidayetle ve tevekkülle birlikte gelen mümin özellikleridir Çünkü Allah’a tevekkül etmiş ve kadere iman etmiş bir kişi, hiçbir zorluk ve sıkıntı karşısında yılgınlık göstermez, mücadele azmini yitirmez Her şeyi yapanın Allah olduğunu bildiği için şevk ve heyecan içinde karşısına çıkan her ecir fırsatını değerlendirir ve hayırlarda yarışır
Ayette ayrıca Kehf Ehlinin gizlendikleri dönem sona erdiğinde, Kral’ın karşısına çıktıkları belirtilmektedir Bu dönem, Allah’tan başka güçlerin ilah haline getirildiği (Allah'ı tenzih ederiz), dinsizliğin insanlar arasında yayıldığı ve din ahlakından uzaklaşıldığı bir dönemdir Müslümanların inançları baskı altına alınmıştır Buna rağmen Kehf Ehli, Kral’a hiçbir koşulda “Allah’a bir olarak iman etmekten” vazgeçmeyeceklerini, Allah’tan başka hiçbir şeye tapmayacaklarını söylemişlerdir
Eğer tersini söyleyecek olsalar, bununla Allah’a karşı suç işlemiş olacaklarını samimi kanaatleri olarak ifade etmişlerdir
Dönemin baskıcı, zalim ve otoriter Kral’ı karşısında gösterdikleri bu cesur ve kararlı tutum, onların samimi Müslümanlar olduklarının da bir delili niteliğindedir Herşeyi kaderde en güzel şekilde Allah yaratır ve Allah dilemedikçe hiçbir güç onlara bir zarar veremez Kehf Ehli bu gerçeği bildikleri için çok güzel bir tevekkül ve kararlılık örneği göstermişlerdir
Ahir zaman da, insanların sahte ilahlar edindikleri (Allah'ı tenzih ederiz), dinsizliği yaygınlaştırdıkları bir dönemdir Bu ayetten anlaşıldığı gibi, ahir zamandaki samimi Müslümanların da, dönemin baskıcı ve totaliter rejimleri karşısında imanlarını aynı kararlılık ve cesaretle korumaları gerekmektedir
“Şunlar, bizim kavmimizdir; O’ndan başkasını ilahlar edindiler, onlara apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi? Öyleyse Allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir?” (Kehf Suresi, 15)
Bu ayette, Kehf Ehlinin yaptıkları tebliğ faaliyetinden bahsedilmektedir Onlar, kendi dönemlerindeki iman etmeyen topluluklara Allah’ın dinini tebliğ etmiş, onlardan Allah’a şirk koşmaktan vazgeçmelerini istemişlerdir
Ayrıca müşrik toplulukları, inançsızlıklarını dayandıracakları bir delil göstermeye davet etmişler, bir delil getiremediklerinde de onların yalancılıklarını ve iftiralarını açıklamışlardır
Aynı Kehf Ehli’nin yaşadığı dönemde olduğu gibi asrımızda da Müslümanlar Allah’tan başkasını ilah edinenlerden deliller istemektedirler Ahir zamanda maddeyi ve tesadüfleri ilah olarak tanıtan putperest bir inanç mevcuttur; bu inanç Darwinizm’dir
Darwinizm, yeryüzündeki canlıların başıboş ve rastgele tesadüfler sonucu oluştuğunu iddia eden, doğada sadece güçlü olanın hayatta kalacağı şekilde çatışmaya ve şiddete dayalı bir sistem olduğunu savunan din karşıtı bir iddiadır Gerçekte Allah’ın sonsuz güç ve kudretiyle yoktan var ettiği canlı ve cansız tüm varlıkları, başıboş tesadüflerin meydana getirdiği yalanını söyleyerek insanları aldatmaya çalışan Darwinistler, bu iddialarıyla çok büyük bir iftirada bulunmaktadırlar
Üstelik bu iftiralarını ayakta tutabilmek için yalanlara ve sahte delillere başvurmaktadırlar Darwinizm’in tarihi; Piltdown Adamı, Nebraska Adamı, rekapütilasyon teorisi, sahte dino-kuş “Arkeoraptor” gibi türlü sahtekarlıklarla doludur Sahte deliller üreten, hayali çizimler ve senaryolarla insanlara geçmişte bir evrim süreci yaşanmış gibi göstermeye çalışan, bilimsel verileri hiç tereddüt etmeden çarpıtan, çeşitli telkin metodları kullanan Darwinizm, çok büyük bir aldatmaca ve göz boyamadan ibarettir (Detaylı bilgi için bkz Darwinizm’in Karanlık Büyüsü, Harun Yahya)
İşte ahir zamanda Müslümanların karşısındaki en büyük din düşmanı fikir sistemlerinden biri Darwinizm’dir Müslümanlar da, aynı Kehf Ehli gibi, Allah’ın varlığını kabul etmek istemeyip tesadüfleri ilah edinen Darwinistlerden iddialarını kanıtlayacak deliller istemektedirler Ancak Darwinistler bunun karşılığında yine yalana ve çeşitli sahtekarlıklara başvurmakta, demagojik yöntemler kullanarak kesin bir delil ortaya koymaktan uzak durmaktadırlar Çünkü Darwinistlerin de, iman etmeyen tüm topluluklar gibi, ellerinde iddialarını destekleyecek hiçbir delilleri bulunmamaktadır (Detaylı bilgi için Bkz Evrim Aldatmacası, Harun Yahya, Araştırma Yayıncılık) Herşeyin tesadüflerin eseri olduğunu iddia eden Darwinizm, bu yönüyle çok büyük bir iftirada bulunmaktadır Kehf Suresi’nin 15 ayetinde bu gibi düşüncelerle ortaya çıkan kimseler için “  Öyleyse Allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir?” şeklinde buyrulmakta ve söz konusu insanların içerisine düştükleri durum açıkça ifade edilmektedir
(İçlerinden biri demişti ki: “Madem ki siz onlardan ve Allah’tan başka taptıklarından kopup-ayrıldınız, o halde, (dağlara çekilip) mağaraya sığının da Rabbiniz size rahmetinden (bolca bir miktarını) yaysın ve işinizden size bir yarar kolaylaştırsın ” (Kehf Suresi, 16)
Ayette Kehf Ehli’nin, iman etmeyenlerin çoğunlukta olduğu fikir sisteminden tamamen ayrıldıkları, uzaklaştıkları ifade edilmektedir Bu ayrılık, iman edenlerle, din ahlakını yaşamayanlar arasında fikri bir çatışma meydana getirmiştir Ve iman etmeyenler Müslümanlar üzerinde bir baskı oluşturmaya çalışmışlardır
Bu baskının neticesinde iman edenler kendilerini tamamen tecrit etme ve bu durumdan tamamen koparma ihtiyacını hissetmişlerdir Mağaraya sığınma da bu tecrit durumunu ifade etmektedir Allah bu dönemde Kehf Ehli’nin üzerindeki nimetini yaymış, onlara pek çok konuda kolaylık sağlamıştır Bu kolaylık ve desteklerden en önemlisi ise iman edenlerin, din ahlakının yaşanmadığı böyle bir sistemin olumsuz etkilerinden uzak kalmaları olmuştur
Din ahlakını yaşamayan topluluklar, ellerine geçen her fırsatta onların mukaddesatlarına, vatan ve milletlerine olan bağlılıklarına, hizmet şevklerine karşı mücadele etmeyi ve Müslümanların kutsal saydıkları değerlere saldırıda bulunmayı alışkanlık edinmişlerdir İman edenlerin kendilerini bu kişilerden uzakta tutmaları bu açıdan çok büyük bir rahmet ve çok büyük bir kolaylıktır Çünkü böylece din ahlakından uzak yaşayan insanların olumsuz ifadelerini dinlemek yerine, din ahlakının gereklerini daha fazla yaşama imkanı bulmaktadırlar Kendilerini geliştirmeye, ilimde derinleşmeye, kültürel ve sosyal çalışmalar yapmaya daha geniş zaman ayırabilmektedirler Allah’ın kendilerine sağladığı bu kolaylık sayesinde de milletlerinin daha güzel bir yaşama kavuşabilmeleri ve insanların tek kurtuluş yolu olan Kuran ahlakına yönelmeleri için daha fazla çalışma yapabilmektedirler
(Onlara baktığında) Görürsün ki, güneş doğduğunda mağaralarına sağ yandan yönelir, battığında onları sol yandan keser-geçerdi ve onlar da onun (mağaranın) geniş boşluğundalardı Bu, Allah’ın ayetlerindendir Allah, kime hidayet verirse, işte hidayet bulan odur, kimi saptırırsa onun için asla doğru-yolu gösterici bir veli bulamazsın (Kehf Suresi, 17)
Bu ayette Müslümanların evlerinin güneş almasının önemine dikkat çekiliyor olabilir Bir eve, mümkün olduğunca, hem batarken, hem de doğarken güneşin gelmesi çok önemlidir Bu sayede güneş ışınlarının olumlu etkilerinden faydalanma imkanı oluşmakta, daha sağlıklı bir ortam meydana gelmektedir Ayette ayrıca geniş ve ferah evlerin de önemine dikkat çekiliyor olabilir Yaşanan mekanları, imkanlar ölçüsünde, geniş, aydınlık, güneş alan ve ferah bir hale getirmek, müminler için zevkli, rahat ve huzur verici olacaktır
Bu ayette -daha önce de vurgulandığı gibi- hidayetin önemine de dikkat çekilmektedir Ancak Allah’ın hidayet verdiği kişinin kurtuluşa ereceği, hidayet vermediği kişinin ise sonsuz bir azapla karşılık bulacağı açıklanmaktadır
Bu nedenle, din ahlakını anlatan kişinin huzurla, sabırla, itidalle, sakin bir şekilde dini anlatması ve hidayeti verecek olanın Allah olduğunu hiçbir şekilde unutmaması gerektiği tekrar hatırlatılmaktadır Allah bir ayetinde “Dinde zorlama (ve baskı) yoktur Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır Artık kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur Allah, işitendir, bilendir ” (Bakara Suresi, 256) şeklinde buyurmaktadır Eğer bir kişi yapılan tebliğe olumlu tepki vermiyor, anlamakta diretiyorsa bu durumda tebliğ yapan kişinin tavrı, Allah’a tevekkül etmek ve hiçbir şekilde karşısındaki insana baskı uygulamamak olmalıdır
Sen onları uyanık sanırsın, oysa onlar (derin bir uykuda) uyuşmuşlardır Biz onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk Köpekleri de iki kolunu uzatmış yatıyordu Onları görmüş olsaydın, geri dönüp onlardan kaçardın, onlardan içini korku kaplardı (Kehf Suresi, 18)
Kehf Ehlinin de yaşadığı haber verilen bu uyku halinin nedeni, kadere tabi olmanın getirdiği tevekkül ve huzur olabilir Çünkü tüm kainatı bir kader üzere yoktan yaratan Allah, dünyada gerçekleşen bütün olayları da Müslümanların lehine olacak şekilde yaratmaktadır Rabbimiz bir ayet-te, “  Allah, kafirlere müminlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez” (Nisa Suresi, 141) şeklinde buyurmuştur Bu, Müslümanlar için büyük bir müjdedir ve huzur vesilesidir Dünya üzerinde gerçekleşen her olayın Müslümanlar için olumlu ve hayırlı olduğunun bir işaretidir
Müslümanların yaşadıkları bu huzur ve güvenlik duygusunun bir başka sebebi de, Allah’ın samimi kullarını mutlak başarıya ulaştıracağını vaat etmiş olmasıdır Ayette iman edenler şöyle müjdelenmektedir:
Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara vadetmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl ‘güç ve iktidar sahibi’ kıldıysa, onları da yeryüzünde ‘güç ve iktidar sahibi’ kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır (Nur Suresi, 55)
Yukarıdaki ayette bildirildiği gibi, Allah salih kullarını, her ne zorlukla karşı karşıya olurlarsa olsunlar, güvenliğe çıkaracağını müjdelemektedir Bu da, Kehf Ehli gibi günümüzde de samimi Müslümanların huzur içinde çalışmalarını sürdürmesine bir sebeptir
Ayrıca Müslümanlar Allah’ın dilemesi dışında başlarına hiçbir şey gelmeyeceğini de çok iyi bilmekte ve bunun rahatlığını yaşamaktadırlar Allah, Kendisi'ne teslim olmuş, kadere iman eden ve tam bir tevekkül gösteren müminlerin nasıl bir kararlılığa sahip olduklarını şöyle bildirmiştir:
De ki: “Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez O bizim Mevlamız'dır Ve mü’minler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler ” (Tevbe Suresi, 51)
Kehf Suresi’nin 18 ayetinde dikkat çekilen bir diğer konu da hayvan sevgisidir Bu ayette Kehf Ehlinin köpeklerinden söz edilerek, Müslümanların bahçelerinde güvenlik amacıyla bekçi köpeği bulundurabileceklerine işaret edilmiş olabilir Köpek güvenilir bir canlıdır, dostane bir tavrı vardır, sahibine sadıktır, tehlikeyi hemen fark edebilecek kadar hassastır ve refleksi çok kuvvetlidir Dolayısıyla ayette, Müslümanların öncelikle Allah’a sığınıp, daha sonra da kendilerini koruyup kollamak için bir tedbir olarak bekçi köpeği edinebileceklerine işaret ediliyor olabilir
Müminler, hayvanları koruma amacının dışında, onlara duydukları sevgi ve şefkat nedeniyle de yanlarında tutarlar Kuran’da bu konuda Hz Süleyman örnek verilmektedir Ayetlerde Hz Süleyman’ın atlara olan sevgisi şu şekilde bildirilir:
Hani ona akşama yakın, bir ayağını tırnağı üstüne diken, öbür üç ayağıyla toprağı kazıyan, yağız atlar sunulmuştu O da demişti ki: “Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim ” Sonunda bu atlar (koştular ve toz) perdesinin arkasına saklandılar “Onları bana geri getirin” (dedi) Sonra (onların) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı (Sad Suresi, 31-33)
Böylece, aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik (uyandırdık) İçlerinden bir sözcü dedi ki: “Ne kadar kaldınız?” Dediler ki: “Bir gün veya günün bir(kaç saatlik) kısmı kadar kaldık ” Dediler ki: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir; şimdi birinizi bu paranızla şehre gönderin de, hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık getirsin; ancak oldukça nazik davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin ” (Kehf Suresi, 19)
Ayette ilk olarak Müslümanların, karşılaştıkları olaylarda bir karara varmadan kendi aralarında istişare etmelerinin önemine işaret edilmektedir
Bunun yanı sıra ayette Kehf Ehlinin mağarada ne kadar süre kaldıklarıyla ilgili aralarında bir konuşma geçtiği de aktarılmakta, ardından ise bir kişinin “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir” dediği bildirilmektedir Burada önemli olan husus, anlaşılmayan ya da sonucu bulunamayan herhangi bir konu olduğunda, müminlerin hemen “Allah bilir” deyip, hayır ve hikmeti Allah’a bırakmalarıdır Çünkü gaybı sadece Allah bilmektedir O nedenle de insanların bilmedikleri bir konu üzerinde tartışmaları, cevabını araştırıp bulmaya çalışırken bunun sıkıntısını yaşamaları tevekküllü bir tavır olmaz Önemli olan o anda gösterilen teslimiyet ve hemen kaderin hatırlatılmasıdır
Kehf Suresi’nin 19 ayetinde müminlere bazı işaretlerde daha bulunulmaktadır Bunlardan birincisi müminlerin alışverişe gönderdikleri kişiden herhangi bir yiyecek değil, temiz yiyecek istemeleridir İman edenlerin temizlik konusundaki hassasiyetleri pek çok Kuran ayetinde bildirilmektedir Örneğin Allah elçilerinin “  temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram  ” (Araf Suresi, 157) kıldığını bildirmektedir Bunun yanı sıra iman edenlere “Elbiseni temizle” (Müddessir Suresi, 4) şeklinde buyurmaktadır Kuran’daki temiz rızıklar ve temizlikle ilgili ayetlerden bazıları şu şekildedir:
Öyleyse Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helal (ve) temiz olanlarını yiyin; eğer O’na kulluk ediyorsanız Allah’ın nimetine şükredin (Nahl Suresi, 114)
Size, rızık olarak verdiklerimizden temiz olanlarından yiyin, bu konuda azgınlık yapmayın, yoksa gazabım üzerinize kaçınılmaz olarak iner: benim gazabım, kimin üzerine inerse, muhakkak o, tepetaklak düşmüştür (Taha Suresi, 81)
|