Prof. Dr. Sinsi
|
Kur'an-İ Kerim'i Okuma Adabı
Unutmanın Büyük Vebal Olması
İslam'a göre iyi bir işi bir defa fazlaca yapmaktansa, onu hayatın bütün zamanlarına yayıp az da olsa sürekli yapmak (Buharî, Rikak, 18) daha faziletlidir Teneffüs ettiğimiz hava, içtiğimiz su, yediğimiz yemek nasıl sürekli olan bir ihtiyaçtan kaynaklanıyorsa, manevi hayatımızın havası, suyu ve gıdası olan Kur'ân'ın hayat boyu okunması ve yaşanması da zaruri bir ihtiyaçtır Dolayısıyla Kur'ân'ı öğrenip okuduktan sonra bir kenara koyup unutmak, içindekilerden ilgiyi kesmek veya ona sırt çevirmek, büyük bir günah olarak karşımıza çıkmaktadır
Bu konuda Hz Peygamber'den (s a s) rivayet edilen hadisler oldukça ağır ifadeler taşımaktadır Resûlullah (s a s) şöyle buyurmuşlardır: "Ümmetime verilen ücretler bana arzedildi Bunlar arasında bir kimsenin mescidden kaldırıp attığı bir çöp için verilmiş olanı da vardı Keza ümmetimin işlediği günahlar da bana arzedildi Bunlar arasında, bir kimsenin İlahî bir lütuf olarak öğrenip de sonradan unuttuğu bir sûre veya âyet sebebiyle kazandığı günahtan daha büyüğünü görmedim " (Ebu Davud, Salât, 16; Tirmizî, Sevabü'l-Kur’ân, 19) Diğer bir rivayette ise şöyle buyurmuştur: "Kur'ân-ı Kerim'i okuyan kimse sonradan (terkeder veya okumayı) unutursa, kıyâmet günü cüzzamlı olarak Allah'a kavuşur " (Ebu Davud, Vitr, 21)
Burada özellikle "cüzzam"lı ifadesinin kullanılması manidardır Zira cüzzam hastalığında kulaklar, burun içi, önkol bölgeleri ve apış aralarında şişlikler olur Yüz şişer, gözler göz çukurlarına kaçar Dil, gırtlak ve boğazda yaralar oluşur Bu yaralardan sonra aynı yerlerde sert kabuklar meydana gelir ve bu organların şekilleri değişir Vücut ve kalçalarda erimeler görülür Vücut derisi hissizleşir ve soluklaşır Şiddetli çürümeler ve yaralar ortaya çıkar El ve ayaklarda kangrenleşmeler başlar (Saygılı, Sefa, Aile Sağlığı Ansiklopedisi, 1/172-173) Bunu, "Cüzzam hastalığında insanın kendi derdine düşüp, organlarını kaybettiğinden konuşamaması, derdini dile getirememesi gibi, Kur'ân'ı unutan kimse de, Allah karşısında konuşamayacak, kusurlarını affettiremeyecek ve mazeret beyanında bulunamayacaktır " şeklinde anlamak mümkündür
Kur'ân'ın Kıyamet'te Şikayetçi ve Aleyhte Delil Olması
Kıyâmet günü bir adam getirilir Kur'ân, bu insanın karşısına bir insan kılığında çıkar Getirilen bu adam, Kur'ân'ın farzlarını zayi etmiş, yasaklarımı çiğnemiş, yap dediklerini yapmamış, yapma dediklerini yapmış biridir Kur'ân, bu kişiyi Allah'a şöyle şikayet eder: "Ya Rabbi, benim âyetlerimi ne kötü ezberledi, sınırlarımı çiğnedi, farzlarımı yapmadı, bana uymayı terketti, günah saydığım şeyleri işledi " Kur'ân, ortaya deliller koyarak davasını sürdürür Bunun üzerine Yüce Allah: "Al bu adamı, ne hali varsa görsün" buyurur Kur’ân, onu elinden yakalar ve yüzüstü Cehennem'e atıncaya kadar peşini bırakmaz (Heysemî, 7/160) Başka rivayetlerde de, Kur'ân'ın kıyamet gününde insanların leh ve aleyhlerinde delil olacağı belirtilmiştir (Müslim, Taharet, 1; Tirmizî, Deavât, 85)
Emanete Hıyânet Cezası
İnsana verilen ve kendisine ait olmayan her şey emanet hükmündedir El, ayak, akıl, evlât, mal vs bu emanetlerden yalnızca bazılarıdır Bu emanetleri insana veren Zât, vakti geldiğinde bunları teslim edilen kişilerden geri alacak ve tam olarak geri iade edemeyen veya bunlara gereği gibi ihtimam göstermeyen kişilerden de hesap soracaktır Emanete sahip çıkma İslâm'da o kadar önem arzetmektedir ki, Hz Peygamber münafıkların özelliklerini sayarken, bunlardan birinin de "emanete hıyanet" olduğunu ifade buyurmuşlardır (Buharî, İman, 24; Müslim, İman, 107) Bu anlamda insanlara verilen emanetlere baktığımızda, bunların başında Yüce Kur'ân gelmektedir Sahiplenilmesi, okunması, anlaşılması ve yaşanması için insana emanet olarak verilen Kur'ân'la ilgili olarak, günü geldiğinde gönderilen kimselerden hakkıyla sahip çıkılıp-çıkılmadığı noktasında hesap sorulacaktır Sahip çıkmayanlar, hıyanetle cezalandırılacaktır
Sıkıntılı Bir Hayat ve Âhiret'te Kör Olarak Haşrolma
Allah'ın dininden yüz çeviren, Kur'ân'a sırt çeviren ve onunla amel etmeyi terkedenler, maddî-mânevî sıkıntılar içinde bocalayıp durdukları gibi, Mahşer Günü'nde de kör olarak haşrolacaklardır Bu durum, Kur'ân-ı Kerim'de şöyle beyan edilir:
"Ama kim Benim zikrimden yüz çevirirse, Kitabımı dinlemez ve Beni anmaktan gaflet ederse, ona dar bir geçim vardır ve Biz onu kıyâmet günü kör olarak diriltir, duruşmaya getiririz 'Ya Rabbi', der, 'ben gözleri gören biri olduğum halde neden beni kör olarak haşrettin?' Buyurur ki: 'Bu böyledir Nasıl âyetlerimiz sana geldiğinde sen onları unuttuysan, bu gün de sen öyle unutulur, bir kenara atılırsın ' İşte inkârda ve günahta hadlerini aşanları ve Rabbilerinin âyetlerine inanmayanları böyle cezalandırırız Ahiret azabı ise, elbette daha şiddetli ve daha devamlı olacaktır " (Tâ Hâ 20/124-127)
Âyette geçen "maîşeten dankâ", sıkıntılı hayat demektir Müfessirler, bu hayatın dünya veya kabirde olabileceğini söylemişlerdir Dünyada olması şöyle yorumlanmıştır: Allah Teâlâ ile bağını koparan, O'nun engin rahmetiyle ilgisini kesen kimsenin hayatı ne kadar bolluk ve eğlence içerisinde geçerse geçsin, sıkıntılarla doludur ve darlıktır Her şeyden önce, Allah'a bağlanıp O'na güvenini yitirmenin sıkıntısını çeker Kararsızlıkların, kuşkuların ve dengesizliklerin girdabındadır Elindeki şeylere büyük bir hırsla sarılır Onları kaybetmekten endişe duyar Arzu ve heveslerin arkasında koşar, kaybettiği her şeye yanarak ve tutuşarak sıkıntıya düşer Ve bir kalp ancak Allah'ın huzurunda güven duyar, huzur bulur Şüphesiz ki imanın verdiği huzur, insan hayatını kat kat uzatır, genişletir, rahatlatır, derinleştirir, engin hale getirir İmandan mahrumiyet ise, öyle bir bahtsızlıktır ki, yeryüzünde hiçbir ihtiyaç ve mahrumiyet ona denk olamaz (Seyyid Kutub, Fî Zılâli'l-Kur’ân, 4/2355) Kur'ân'dan uzak olan, dünyaya düşkün olduğu ve devamlı olarak daha fazlasını istediği için, onun hayatı dar ve sıkıntılı, geleceği karanlıktır
Bu sıkıntılı hayatın kabirde olması ise, kabir azabı olarak yorumlanmıştır Zira Allah Resûlü (s a s ), bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır: "Kabir azabı kâfirleredir O, hayatım elinde olan Zat'a, Allah'a yemin ederim ki, şunu iyi biliniz: Kâfire kabirde 99 ejderha musallat edilir " (Tirmizî, Kıyame, 26; Müsned, 3/38)
Kur'ân'dan uzaklaşanların kıyâmet günü kör olarak haşredilmeleri ise, dünyada yaptıkları fiillerin cinsiyle cezalandırılmaları demektir Onlar nasıl dünyada iken Kur'ân'ı tanımazlıktan geldiler, onun âyetlerine gözlerini kapadılar, gerçekleri görmediler ise, Cenab-ı Hakk da âhirette onlara Cennet'e giden yolları göstermeyecek ve onları kurtuluş delillerinden mahrum bırakacaktır Nitekim başka bir âyette bu durum şöyle tasvir edilir:
"Allah kimi doğru yola iletirse, işte odur doğru yolda olan; kimi de şaşırtırsa, artık Allah'tan başka ona hâmi ve yardımcı bulamazsın Kıyâmet günü onları kör, sağır ve dilsiz olarak yüzükoyun haşrederiz Onların varacakları yer Cehennem'dir Onun ateşi zayıfladıkça, onlara çılgın alevi artırırız " (İsrâ 17/97)
En Değersiz Kişi
Mekânların değeri, o mekânlarda varolan varlıkların derecesine göre kıymet kazanır Öyle mekânlar vardır ki, o mekânlara kıymet kazandıran varlıklar oradan ayrıldıklarında, oralar hiçbir anlam ifade etmez ve normal bir yer haline gelir Ancak o değerler yeniden oraya avdet edince, oralar yeniden kıymet kazanır, canlanır ve herkesin nazarında kudsî bir konuma yükselir Herhalde "Şerefü'l-mekân bi'l-mekîn" (yerlerin kıymeti orada iskan edenlere göredir) darb-ı meseli de bunu ifade etmektedir İnsanlara Cenab-ı Hakk nazarında değer kazandıran şeyler vardır İnsan bunlara sahip olduğu ölçüde Yaratıcısının nazarında kıymet kazanır Bu anlamda insana değer kazandıran şeylerin başında Kur'ân gelir Kur'ân'la hemhâl olan, onu okuyan ve yaşayanlar, hiçbir gücün kazandıramayacağı makama ulaşırlar Onu okumayan, anlamayan ve ondan uzaklaşanlar ise, karanlıklarda kalmaya aday konuma gelmişler demektir İnsanları aydınlık iklimlere ulaştıran Kur'ân'ın nûrundan mahrum gönüller, maddeten doysalar ve rahat olsalar da, kalpleri her zaman endişeli, gelecekleri karanlık ve tatminsizdir Kur'ân: "İyi bilin ki gönüller, ancak Allah'ı anmakla huzur bulur " (Ra'd 13/28) ifadesiyle bu hususa dikkatleri çekmektedir
Allah Resûlü (s a s), Kur'ân'la ilgisi olmayan, ondan az da olsa bir bölüm bilmeyen kimseleri şu manidar sözleriyle bildirmiştir: "Kur'ân, Allah'ın, (insanlara ikram ettiği İlâhî bir) sofrasıdır Gücünüz yettiğince ondan almağa çalışın Şüphesiz ben, içinde Allah'ın Kitabı'ndan bir şey bulunmayan bir evden daha küçüğünü (sıkıcısını) bilmiyorum Allah'ın Kitabı'ndan içinde bir şey bulunmayan kalp de, içinde kimsenin oturmadığı harabe bir ev gibidir " (Darimî, 2/429) Başka bir hadislerinde de: "İçinde Kur'ân'dan bir şey olmayan kişi, harap bir eve benzer " (Tirmizî, Fedailü'l-Kur’ân, 18) buyurmuşlardır
Söz söyleme yönüyle oldukça belîğ olan Resûlullah (s a s), şüphesiz bu benzetmeyle önemli bir hususa dikkatleri çekmiştir Yani içinde kimsenin oturmadığı, yıllarca terkedilen ve hiçbir güvenliğin olmadığı vîrâne yapılar, nasıl her türlü tehlikeye karşı açık, hırsızların, sarhoşların ve kaçakların mekânları ise, içinde Kur'ân'ın olmadığı kalpler de böyle harâbe mekânlar gibidir Bu gibi kimseler emniyetten mahrum, huzurdan uzak, her ân bir endişe içerisinde ve mutsuzdurlar
NETİCE
Netice itibariyle, Yüce Yaratıcı'nın rahmet vesilesi olarak gönderdiği İlâhî Kelâm, okumamız ve anlamamız gerekli olan bir konuma sahiptir O, hem dünya hem de âhiretimiz açısından kurtuluş vesilemizdir Dünyada bizler için önemli bir nasihat, dertlerimize şifa, hidayet kaynağı ve rahmettir İnsanlığın dertlerine reçete olup, onları en doğru yola iletir Kur'ân'ın okunduğu yeri melekler ziyaret eder ve orada huzur olur Kur'ân'ın okunup anlaşılması, Allah katında insanlara üstünlük kazandırır Kur'ân, kabirde bir nûr olur Zorlanarak öğrenip okuyanın mükâfatı iki kat verilir Okunan her harfi için, en az on sevap vardır Kur'ân'dan uzaklaşılınca, o, âhirette uzaklaşanlardan şikayetçi olur Onu unutma büyük bir vebal olup, emanete sahip çıkmama anlamına gelir Kur'ân, insana ve topluma huzur ve güven getirir
(Yrd Doç Dr Muhittin AKGÜL, Yeni Ümit)
|