|
Prof. Dr. Sinsi
|
Alak Süresi
ALAK SURESİ ÇALIŞMA NOTLARI
1- اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذٖى خَلَقَ
İkra' bismi rabbikellezi halak
Yaratan Rabbinin adıyla oku
K-r-e
(H Yılmaz Tebyinil Kuran İşaret Yayınları) “İkra sözcüğü, karae fiilinin emir kipidir Bu sözcük İbranice ve Süryanice’de de mevcuttur Meselâ, şu anda bile Süryanice’de “oku¬mak” sözcüğü için kıryono kullanılır İkri sözcüğü de “adımla, oku” anlamındadır Araştırmacılar “ikra” sözcüğünün hangi dilden diğe¬rine geçmiş olduğu konusunda kesin bir kanaat sahibi değildirler
Henüz defter-kitap ortada yokken karae sözcüğü, “hayız kanının rahîmde toplanması ve dışarı atılması” anlamına üretilmiş [vaz edil¬miş] ve zaman içerisinde de kadınların hayızlı günleri ile hemen arkasından gelen kanamasız günleri kapsayan dönemlerin adı olarak kullanılmıştır Nitekim sözcüğün Bakara sûresinin 228 âyetin ‘deki kullanımı da bu anlamdadır
Daha sonra sözcük, istiare [ödünç alma] yoluyla “bir şeyleri biriktirip onu dağıtmak, başka yerlere nakletmek” anlamında kulla¬nılmaya başlanmıştır “Develerin hamile kalarak yavruyu rahîmde ta¬şıyıp sonra da doğurmasına” karaet’in-nâkatu denilirdi
Aynı sözcük, yukarıdakilere ek olarak “harfleri, kelimeleri, cümleleri ya da bilgileri bir araya getirip bir başkasına nakletme” ey¬lemi için de kullanılmaktadır Zaten bu sözcüğün “okumak” anlamında kullanılma nedeni de budur
Ne var ki, karae sözcüğünü “okumak” diye çevirmek yeterli olmadığı gibi, böyle çevrilmesi onun Kur’ân’da neden kullanıldığını anlamak bakımın¬dan da yanlış sonuç verir
Çünkü Türkçe’de kullanılan “okumak” sözcüğünün karşılığı, Arapça’da “tilâvet “tir Buna, hazırdaki bir met¬ni okumak diyebiliriz ”
İkra “2:222 Ve yes'eluneke anil mehiyd, kul hüve ezen fa'tezilün nisae fil mehiydi ve la takrabuhünne hatta yathurn, fe iza tetahherne fe'tuhünne min haysü emerakümllah, innellahe yühibbüt tevvabine ve yühibbül mütetahhirin
2:222 Sana kadınların aybaşı hâlinden de soruyorlar De ki: “O, bir eziyettir Onun için aybaşı hâlinde kadınlardan çekilin ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın Artık iyice temizlendikleri zaman da Allah'ın emrettiği yerden onlara varın Şüphesiz Allah, çok tevbe edenleri sever, çok temizlenenleri de sever ”
حِيضِ = Hayd = aybaşı
2:228 Vel mütallekatü yeterabbasne bi enfüsihinne selasete kuru', ve la yehillü lehünne ey yektmne ma halekallahü fi erhamihinne in künne yü'minne billahi vel yevmil ahir, ve büuletühünne ehakku bi raddihinne fi zalike in eradu islaha, ve lehünne mislüllezi aleyhinne bil ma7rufi ve lir ricali aleyhinne deraceh, vallahü azizün hakim
2: 228 Boşanmış kadınlar da, kendi kendilerine üç adet süresi beklerler Eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorlarsa Allah'ın rahimlerinde yarattığını gizlemeleri, kendilerine helâl olmaz Ve onların kocaları, barışmak isterlerse o süre içersinde onları geri almaya daha çok hakk sahibidirler Onların da aleyhlerindeki gibi, ma‘rûf ile kendileri için de vardır Erkekler için de, onların üzerinde bir derece vardır Ve Allah azîz'dir, hakîm'dir
قُرُوَءٍ = Kuru’ = aybaşı halinden sonraki zaman, iki aybaşı arasındaki zaman
Kuru’ kadınlara yaklaşmanın yasak olmadığı zaman yani birleşme toplama zamanı, spermle yumurtanın birleşmesiyle, toplanmasıyla, bir araya gelmesiyle “İKRA ile” fetus veya cenin oluşur, Yeni bir hayat ortaya çıkar Kuran’ın toplanmasıyla, Kuran’ı kendimizde toplamamızla yeniden doğarız, yeni bir hayat oluşur ”YB
(TDV Dini Kavramlar Sözlüğü) “kitabı okumak, takip etmek, ardından gitmek, tâbi olmak ve uymak” anlamlarına gelen tilâvet, ıstılahta, Kur’ân’ı usulüne uygun olarak okumak demektir Kur’ân’da “telâ” fiili 61 defa geçmiş ve takip etmek (Şems, 91/2), okumak (Enfâl, 8/2), ilim ve amel ile tâbi olmak (Bakara, 2/121), indirmek (Âl-i İmrân, 3/58) ve uydurmak (Bakara, 2/102), anlamlarında kullanılmıştır Bu kelime daha çok âyetleri, Kur’ân’ı okuma anlamındadır ”
Anılan Sözlükte, (En’âm, 6/151) ayeti gerekçe yapılarak, “ tilâvet kıraatten daha özeldir Her tilâvet kıraattır, fakat her kıraat tilâvet değildir Tilâvette, ittiba, bildirme ve duyurma anlamı da vardır” Görüşüne de yer verilmiş olmakla birlikte, De ki: "Gelin, Rabbinizin size harâm kıldığı şeyleri okuyayım… ayetinden tilavetin kıraatten daha kapsamlı olduğu anlamı çıkarılamaz, aksine Rabbinden gelen ayetin olduğu gibi, değişikliğe uğratılmadan, aynen insanlara aktarılması manası baskın olması nedeniyle tilavet, kıraat/ ikra kavramından daha dardır
Nitekim, 10/16 قُلْ لَوْ شَاءَ اللّٰهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ وَلَا اَدْرٰیكُمْ بِهٖ فَقَدْ لَبِثْتُ فٖيكُمْ عُمُرًا مِنْ قَبْلِهٖ اَفَلَا تَعْقِلُونَ Kul lev şaellahu ma televtuhu aleykum ve la edrakum bihi fe kad lebistu fikum umuram min kablihi e fela ta'kilûn
S Ateş De ki:"Eğer Allâh dileseydi, onu size okumazdım ve onu size hiç bildirmezdi Ben ondan önce aranızda bir ömür boyu kalmıştım (böyle bir şey yapmamıştım), düşünmüyor musunuz? " Ayetinde, okuma ile idrak etme aynı zamanda kullanılarak tilavet ile idrak etmenin ayrı ayrı vurgulanmış olması da dikkat çekicidir
Bu nedenle, tilavetin, idrak etme gereği duymadan da, yüzünden, yazılı olanı okuma, yazıyı takip etmek, yazılı olana uyarak onu seslendirmek, sesli veya sessiz dillendirmek olduğu anlaşılmaktadır İdrak ise anlamına vararak, düşünerek, ibret alarak okumadır
Böylece, tilavet ile ikranın farkı ortaya çıkmaktadır Bu iki kavramı ayıran temel unsur idraktir
Bu açıdan, (Elmalı) “Hz Peygamber'in hadisinde söylendiği üzere yüzünden okumanın, sevab ve fazileti, kavrama ve ezberlemeye vesile olmasından dolayıdır ” Derken; tilavetin ikra ile farkını ortaya koymuş ve eğer ikra yapması veya ikraya yardımcı olması halinde tilaveti, yüzünden okumayı teşvik ettiği anlaşılmaktadır
(M Esed) “İkra’ emri, “oku” yahut “telaffuz et/dile getir” olarak çevrilebilir Birinci çeviri, bana göre, bu bağlamda daha tercihe şayandır; çünkü “telaffuz etmek/dile getirmek” kavramı, yalnızca o anda yazılı olan veya hafızada bulunan bir şeyi -anlayarak veya anlamadan- dil ile söylemeyi ifade eder; oysa “okumak”, bir dış kaynaktan, burada Kur’an mesajından, alınan sözleri veya düşünceleri, yüksek sesle olsun veya olmasın, ama anlamak niyetiyle bilinçli olarak zihnine nakşetmeyi ifade eder ”
Diğer bir anlatımla, (H Yılmaz) “ Nitekim Biz sana biriktireceğiz ve dağıttıracağız , sen de unutmayacaksın/terk etmeyeceksin (A’lâ sûresinin 6 âyeti ile Kıyâmet sûresinin 17–19 âyetin ‘de tekrarlanan benzer ifadeler de göstermektedir ki, kıraat , “ön¬ce bir şeyleri zihinde, kitapta vs toparlayıp-hazırlayıp, sonra başka¬larına sözlü ya da yazılı olarak aktarmaktır ” Bu durumda, konumuz olan ikra emrinden, Peygamberimizde bir şeylerin biriktirileceğinin ve sonra da bunların yine ona dağıttırılacağının anlaşılması gerekir Diğer bir ifadeyle, Peygamberimiz Allah’tan bir şeyler öğrenecek; öğrendiklerini de insanlara sözlü veya yazılı olarak öğretecektir Kendisine ikra ile emredilen [verilen görev] işte budur Bu konuda şu âyetlere bakılabilir: İsrâ/14 45 93 106; Nahl/98; Şu’arâ/199; A’râf/204; İnşikak/21; A’lâ/6 ve Müzzemmil/20 Özetle, ikra emri, toplamak ve dağıtmak anlamı ekseninde “vahyolunacakları zihninde toparla/oku/dağıt, tebliğ et” anlamına gelir ”
(F Razi) “Ayetteki, "oku" ifadesi ile, "Kur'ân oku" manası kastedilmiştir Çünkü "okuma" (kıraat), ancak Kur'ân hakkında kullanılır Nitekim Hak Teâlâ, "Biz onu okuduğumuz zaman, onun kıraatine '{Kıyame, 75/18) ve "Kur'ân'ı parça parça indirdik ki sen onu insanlara yavaş yavaş kıraat edesin, okuyasın" (İsra, 17/106) buyurmuştur ”
(Elmalı) “"Sen Kur'ân'dan önce bir kitap okumuyordun " (Ankebut 29/48) kitabın niteliğini, imanın esasının neden oluştuğunu bilmezdin  "Sen önceleri kitap nedir iman nedir bilmezdin " (Şurâ, 42/52)”
(Kuran Yolu) “Bu ayette “emredilen okumanın konusu belirtilmemiştir; çünkü başta kendisine in¬dirilen vahiy ve kozmik evrendeki âyetler olmak üzere, okunması yani üzerinde inceleme yapıp zihin yorarak hakkında bilgi edinilmesi, ders ve ibret alınması ge¬reken her şeyi tanıması, hakikatini anlayıp kavraması istenmektedir ”
(A Küçük) “Kur’an’ın okunmasından maksat tedebbürdür Yani düşünerek onun ne dediğini anlamaya çalışmak ve hayatı onunla düzenlemektir Hz Ali efendimiz buyurur ki:“Anlamayarak yapılan ibadette ve düşünülmeden gerçekleştirilen kıraatte hayır yoktur ” Zaten Allah’ın Resûlü bir hadislerinde kişinin okuduğu şeyle kalbinin irtibatının kesildiği ve okuduğu âyetlerden başka şeyler düşünmeye ve dikkati başka taraflara dağılmaya başladığı andan itibaren onun okumaya devamını menetmektedir Selef âlimlerimizin hepsi böyle düşünür böyle inanırdı Bakın Süleyman Ed-Dârâni: “Anlamadığım ve kalp huzuruyla okumadığım âyetlerden sevap alacağımı ummuyorum Ben bir âyeti okurum, sonra dört-beş gece onunla meşgul olurum ve onu iyice anlamadan başka bir âyete geçmem ” der Öyleyse Okuma = Okuma + Başkasına anlatma + Uygulama, yani okunanı yaşama, okunanla hayatı düzenleme + Samimiyettir diyebiliriz ”
Nitekim, (Mevdudi) “Eğer meleğin maksadı kendi söylediğini Rasulullah'ın sadece tekrar etmesini istemek olsaydı, Rasulullah "Ben okuma bilmem" demezdi ” Açıklamasından da anlaşılacağı üzere; istenilenin, ne telafuz, ne de tilavet olmadığını vurgulamaktadır
Ikra, vahyedilen Kuran ile birlikte, yaratılan kitabı Kainatı da okumak, incelemek, düşünmek, dersler, ibretler çıkarmak, idrak etmek veya toplamak, içselleştirmek, bunlara uygun yaşamak ve insanları da bu eyleme davet etmektir
Kitabı yüzünden, manasını bilmeden, kelimeleri tekrar etmekten ibaret olan eylemin adı tilavet dahi değildir Olsa olsa kelime tekrarıdır Taklittir Telaffuzdur
Tilavette okunan metnin anlamını bilmek vardır Bu anlamı kavrayıp, toplayıp, düşünerek ders çıkarmak, ibret almak, yaşama geçirmek, anlamak ve anlatmakla ikra gerçekleşmiş olur
Böylece, ikra yapılınca, Kuranla yoğrulmuş, Kainata, varlık alemine layık, bir insan oluşur
Bi ismi nin manası, ismine, iradesine, kudretine yapışarak, tutunarak, ona dayanarak, ona bağlanarak, onun rehberliğine uymak anlamındadır
R-b-b lemlerin Yaratıcısı, yarattıklarını, belirlediği programa uygun hedeflere götüren, olgunluk dere¬cesine ulaşıncaya kadar aşama aşama, yavaş yavaş inşa eden, kemâle erdiren, terbiye edendir
H-l-k : Yaratılışıyla ilgili olarak, yaratma anlamının nüansları şeklinde Bedee, fetara, berae, felaka, zerae, enşee, ceale, savvera, sevvâ, ehyâ, sanea, feale, ahrece, eâde, enbete, a'tâ, vehebe, elkaa, vedaa, enzele kelimeleri de Kuranda, zikredilmektedir Halak kelimesinin bu kelimelerden anlam farkı da; güzelce ölçüp biçip takdir etmektir Ahlak üzere yaratmaktır Varlıkların, hal ve hareketlerini, ahlakını, huyunu, fıtratını, davranışlarını belirlemektir (26/Şuarâ 137 ve 68/Kalem, 4 )
Kuranı, kitabı Kainatı ıkra yapan, yani; okuyan, anlayan, düşünen, ibret alan, ders çıkaran, bunları yaşama geçiren, başkalarına aktaran kişi, Rabbin terbiyesine, okuluna girer, Onun terbiyesine yapışıp tutunarak, ona dayanarak, ona bağlanarak, onun rehberliğine uyar, böylece, Halaka ulaşır, Kurana uygun bir ahlaka, hal ve yaşam biçimine kavuşur Peygamberin ilan ettiği tamamlanmış ahlakın yolcusu olur
Ayeti sondan alırsak, Kurana uygun bir ahlaka, hal ve yaşam biçimine kavuşmak, Halak a ulaşmak, ahlaklı kişiliğe sahip olmak için Rabbin terbiyesine girmeli, Ona dayanmalı, Ona yapışmalı, Onun rehberliğine uymalı, Kuran okuluna girmeli ve ıkra yapmalıdır
2- خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍ
Halekal insane min 'alak
O, insanı alaktan (embriyodan) yarattı
A-l-k : askıya alınmış, bağlanmış, vb
(Elmalı) “Bunlardan başka "alak", ru¬hanî ve manevî olarak, alâka gibi aşk ve muhabbet mânâsına da ge¬lir ”
(A Tekin) “O, insanı aşk ve sevgiden, bir ilişkiden, rahim duvarına yapışıp yerleşen döllenmiş hücrelerden yarattı ”
İnsan Alaktan Halak olmuştur İnsanın Halakı Alaktandır İnsanın Kuran ahlakına kavuşması alakasına bağlıdır Alakla ilgilidir Kuran ahlakına ulaşmak, bunu aşk derecesinde istemekle mümkündür
Herkesin Halakı, ahlakı Kurana verdiği öneme, alakaya, sevgiye bağlıdır
Alakası, sevgisi aşkı ne kadar yüksek ise, Halakı, ahlakı da o denli olmaktadır
Peygamberin Allah’a ve Kurana olan alakası, sevgisi, aşkı, verdiği önem ve öncelik zirvede olduğundan, Onun ahlakı, Halakı da en yüksekti, en üstündü, en zirvedeydi Bunun için de örnek insandı Yaşayan Kurandı
SONUÇ
Bu iki ayet, insanlığa; değişimin, dönüşümün yolunu yöntemini vermektedir
Kuranı ıkra yapanların, Rabbin eğitimine terbiyesine girdiklerini, Allah’a ve Kurana verdikleri öneme, önceliğe, alaka, sevgi ve aşk derecesine paralel olarak Halaklandıkları, Kuranın ahlakıyla yenilenip yaratıldıklarını açıklamaktadır
Yaşayan Kuran olmak, Kuran ahlakıyla değişmek dönüşmek isteyenlerin yapması gereken ıkradır, Kuran okuluna girip terbiye olmaktır, bütün benliğiyle Kurana yönelmektir, önem ve öncelik vermektir, alaka göstermektir
Alakın döllenmiş zigot anlamını, asılı, askıda vb manalarını da dikkate aldığımızda, bu alaka öyle olmalıdır ki, aynı döllenmiş yumurtanın rahim duvarına tutunması, ana damarlarına, atardamarlarına ulaşması kadar güçlü ve kapsamlı ve olgunlaşıncaya, kemale erinceye kadar sürmelidir Haftada bir gün, bir saat vs değil
Bu alaka ne ölçüde ise, Kuran ahlakıyla Halaklanmak, yaratılmak ta o ölçüde olmaktadır Bu Allah’ın sünnetidir
Neye alaka gösterirse insan, alakasını yönelttiği alanda ve alakası ölçüsünde halaklanır, ahlaklanır, o ahlak üzere yaratılır, değiştirilir
Şimdi şu soruyu sormalıyız: Biz neden gereğince Kuran ahlakıyla ahlaklanamadık? Toplumun yaşamı Kuran ahlakından neden uzak? Kurana alakamızı sorgulayalım, Kuranı ıkra yapışımızı sorgulayalım Önem verdiklerimizi, yaşamdaki önceliklerimizi, amacımızı sorgulayalım
|