Yalnız Mesajı Göster

Sevgi İletişiminin Olmazsa Olmaz &Quot;Üç S&Quot;Si

Eski 08-04-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sevgi İletişiminin Olmazsa Olmaz &Quot;Üç S&Quot;Si



Yemeğinize daima bir ölçek de sevgi katınız!




1970'li yılların ortalarında, bir günlük gazetede, "Leyla Kafkas" adıyla hanımlara mahsus bir köşe hazırlıyordum Orada, kocalarının yemek konusundaki huysuzluklarından şikâyet edenlere, bir tavsiyem olmuştu Bu tavsiye çok beğe*nilmişti, takdir edildi ve uygulayan herkesi de çok mutlu etti




O yıllardan itibaren de birçok yemek kitabının ön sözünde yer aldı; hatta bazı yemek kitaplarının adına da ilham kay*nağı oldu Hanımlara yaptığımız bu tavsiyenin özü şu idi:




Hazırladığınız yemek ne olursa olsun, acı, tatlı, ekşi fark etmez, içine mutlaka bir ölçek de sevgi katın




Yemeğinizi sev*giyle pişirin, isteyerek zevkle, içinizden gelerek yapın Sev*giyle pişirdiğiniz yemek, sevgi vesilesi olur




Sevgisiz ve isteksiz pişirdiğiniz ise hem sizi daha fazla yo*rar hem de kalbe giden yolu açmaya yaramaz




'Yemeğin mükemmel olması için sen de onunla birlikte pişeceksin" Ninelerimiz, hep böyle derlerdi genç hanımla*ra




Pişirdiğiniz yemeğin lezzeti, yüzünüze yansıyorsa o lezzet, muhabbetle en az ikiye katlanacaktır




Sevdiğiniz kişiyi sadece maddeten değil, manen de do*yurmak istiyorsanız hazırladığınız yemeğe bir ölçek de sevgi katınız ve yemekle birlikte siz de pişiniz Böylece, yemeğe sa*dece maddî malzeme katmış olmayacak, aynı zamanda ma*nevî gıdalarla da zenginleştirmiş ve takviye etmiş olacaksınız




Yemekle birlikte pişmeyi öğrenmiş beyler de vardır Mese*la onlardan biri de değerli dostum Necat




Gonca Beyefen-di'dir Onun elinden yediğiniz acı olan çiğ köfte bile tadıdır Çünkü malzemeyi eliyle değil, gönlüyle yoğurur, maddî ener*jisine muhabbetini de katar, lezzeti ikiye katlar Acı çiğ köfte böylece tatlılaşır




Bir aile seminerinde, "Turşu kuruyorsanız bile içine bir öl*çek de sevgi katın, tadını ikiye katlayın" demiştim




Soru faslında bir hanım, bu tavsiyeme itiraz etti:




"Hocam, hanımlar yemek yapmayı iyi öğrenir de suyunu, yağını, tuzunu, biberini tam ayarlarlarsa sevgi falan katmaya gerek kalmaz!"




Sevginin sırrından habersiz olan bu hanıma, ben cevap vermeden, başka bir hanımefendi elini kaldırdı ve ona şu il*ginç uygulamasını anlattı:




"Hocam, ben bu hanıma hiç katılmıyorum Çünkü sizin tavsiyenizin ne kadar doğru olduğunu, ben kendi tecrübele*rimle defalarca görmüşümdür




"Bazen, eşim beni kırar; aramız biraz açılır; ama ne olursa olsun, akşam yemeğini hazırlamam gerekir




İçim kırık, buruk ve hüzünlü olduğu için isteksiz çalışırım Yemek yaparken de bu kırgınlığı dışa vurur, kendi kendime söylenirim:




'Beni gereksiz yere kırıp gittin Sen bu kabalığını belki de çoktan unuttun; ama benim kalbim hâlâ yaralı Akşam da ge*lip hiçbir şey olmamış gibi davranır, yaptığım yemeğe yumu*lursun Zehir zıkkım olsun!'




"Eşim akşam gelir, ya en iyi yaptığım yemekte bile mutla*ka bir kusur bulur, beğenmez ya da bir karış suratla, mutsuz tavırlarla sert ve sinirli durur, bir teşekkür bile etmez




"Bazen de eşim beni çok mutlu ederek çıkar evden Tabii o gün de akşam yemeği yaparım; ama o yemeğe gerçekten sevgimi katarım, gönlümü eklerim Güle oynaya, şarkılar, ilahi*ler söyleye söyleye neşeyle hazırlarım




O yemek, eksiği de olsa bir mutluluk yemeği olur Kocam ne tuzunu fark eder ne de yağını, biberini




"Eline sağlık, der; teşekkür eder Yani içine sevgi kattığım ve isteyerek yaptığım yemek, mutlu bir gecenin başlangıcı olur"




Evet, netice itibariyle şunu bir daha ve ısrarla söylemek is*terim ki sevgi her şeyi olduğu gibi yemekleri de tatlandırır Siz de pişirdiğiniz her ne ise bir ölçek de sevginizden katın, lezzetini çoğaltın




Beyefendiler de bu güzellikten nasiplenebilirler Bunun için müsait zamanlarda mutfağa girip marifetlerini gösterebi*lirler; pişirdiklerine sevgilerini katmayı unutmamak şartıyla"




Sevilmek, sevildiğini hissetmek güzeldir; ancak bu güzel*liğin devamı için sevmek ve sevdiğini hissettirmek gerekir Sevgiyi hissettirmenin en önemli yollarından biri de mutfak*tan geçer Bu yüzden eşler, bazen mutfağı da paylaşmalılar




Yine hiç unutmayalım ki eşler arasındaki sevgi iletişimi ne kadar güçlü ise birlikte vakit geçirdikleri mekânlar ve zaman*lar çoğalır




Yemek konusunda hep hanımlara iş düşmemeli tabii Me*sela bazen olur ki eve gelen bey, sofrayı hazır bulmayabilir O zaman beyler nasıl davranmalı, ne yapmalı?




Kahvaltı gecikmişse, akşam yemeği olması gereken zama*na yetişmemişse hatta herhangi bir sebepten dolayı hiç hazırlanamamışsa eşler birbirlerine ne demeli, nasıl davranmalı*lar?




Elbette böyle istisnaî durumlarda, onlara düşen görev, du*rumu anlayışla karşılamaktır Bu anlayışlı tavır, seven eşi, sa-kin olmaya ve durumu anlamaya yöneltir Kırmadan, kızma*dan, aşağılamada ne olduğunu kavramaya çalışır Gecikme süresini kısaltmak için eşine yardım eder




"Yetiştiremedim" diye üzülen eşini teselli eder, "Canın sağ olsun hanım; Allah başka keder vermesin Bu bir şey değil" demesini bilir




Tabii ki hanımlar da bu tür aksamaları alışkanlık hâline getirmemeli, gösterilen anlayışı istismar etmemelidir




Eşlerin her ikisi de çalışıyorsa "Hayat müşterektir" düstu*ru, mutfağa da yansımalıdır Mademki hanım da çalışıp evin geçimine maddî katkıda bulunuyor, o zaman bunun karşılığı olarak bey de mutfak faaliyetlerine eşit olarak katılmak du*rumundadır




Bu hususta, netice olarak şunu söylemek isterim:





Eşler arasında gerçekten hakikî bir sevgi varsa yemekten, tuzdan, yağdan, biberden kavga çıkmaz




Yemek, içmek yü*zünden yahut tuz, biber, yağ meselesinden kavga eden eşler, gönül âlemlerini hemen gözden geçirmeliler Orada sevgi azalması olmasa bunlar olmaz




Çözüm, sevgiyi yeniden keşfetmek ve bereketlendirmektedir Sevgi tam ve mükemmel olarak gelince eksikler, nok*sanlar, hatalar görünmez olur




Sevgi önem kazanınca ve öne çıkınca siyah, beyaz olur, bakır altınlaşır, gecekondu saraylaşır



Yazar: Vehbi Vakkasoğlu

Alıntı Yaparak Cevapla