Yalnız Mesajı Göster

Felsefe Akımları

Eski 08-04-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Felsefe Akımları



FENOMENOLOJİ (Görüngübilim)

Fenomenoloji, kurucusu Edmund Husserl olan felsefe görüşüdür 20 yüzyılın ilk çeyreğinde görülen bilimlerdeki ve düşüncedeki genel bunalım içinde doğup gelişen bir felesefe akımıdır Husserlci fenomenoloji, bu bağlamda, Metafiziği sona erdirerek somut yaşantıya dönmek ve böylece tıkanmış olan felsefeye yeni bir başlangıç yapmak iddiasıyla ortaya çıkmıştır

Bir felsefe akımı olmaktan çok bir yöntem olarak tarif edilmesi yaygındır Fenomenoloji, her şeyden önce, fenomeni, yani dolaysız olarak verilmiş olanı betimlemeye dayanan bir yöntemdir çünkü Bunu nasıl yaptığı ya da yapıp yapamadığı, yani yöntemin iddiasını geçerli kılmak bakımından teorik düzlemdeki statüsü tartışılırdır Öte yandan, fenomenoloji, bu yöntem üzerinden kavramlar ve kategoriler geliştirerek özgün bir felsefe akımı da meydana getirir

20yüzyıl felsefesinde ve kuramsal tartışmalarında etkili ve belirleyici bir yere sahiptir Fenomenoloji Heidegger'den Sartre'a, Frankfurt Okulu'ndan Foucault'a ve Postmodern düşünürlere kadar pek çok düşünür ve felsefe eğilimde etkisi görülür

Fenomonoloji, (Türkçeye Görüngübilim olarak çevrilir) genel felsefe akımlarında olduğu gibi özne-nesne ilişkisini konu edinir Nesneyi, en genel anlamda öznenin dış dünya ile kurduğu ilişkilerinde algıladığı, deneyimlediği şey'ler olarak görmesiyle pozitivizm ve ampirizm'le aynı noktada dursa da, temelde fenomonoloji bu iki felsefe akımına karşı çıkar Bu karşı çıkış en başta, tek tek nesnelerin ele alınması konusunda ortaya çıkar Tek tek nesneler, Fenomonolojiye göre, belirli genel yasalara bağlı şeyler değil, varlıkları yalnız raslantı kavramıyla açıklanabilir olan şeylerdir Ayrıca, dolaysız olarak verilmiş olanı betimlemeye dayalı bir yöntem olmasıyla ilkin doğabilimini dışta bırakır ve böylece her iki teorik eğilimi yadsır

Fenomonoloji, yaygın olarak kullanılan deyişle, öz'lerin araştırılması konusudur Cünkü, bütün sorunlar sonunda özlerin betimlenmesi sorununa geri götürülebilir Ancak, bu noktada ayrımı belirginleştirmek gerekir; Fenomonoloji, öz’lerin bilimi degil, öz’ü görüleyen Bilinç’in bilimidir aslında Algının ya da bilincin özü'nün betimlenmesi sorunu, fenomenolojinin konusudur

Fenomonolojik bakışa göre, gerçekliğin kendiliği diye bir şey olamaz Çünkü, gerçeklik, her zaman kendine yönelmiş bir Bilinç tarafından bilinen bir gerçekliktir Yani kendisine yönelen bilinc tarafından görülen, algılanan ve bilincine varılan bir şeydir Öyle ise, dünya deneyimlerimizin tamamı, bilinç tarafından kurulmuştur, en somut algılardan en soyut matematik formüllerine kadar Bu nedenle fenomenoloji, Bilinç'in sistematik incelemesini hedefler Hareket noktası olarak belli bir epistemolojiye dayanma düşüncesinden uzak durur

Böylece "fenomenoljik yöntem" denilen nokta öne çıkar Buna göre, hem bildiklerimiz hem de gerçeklik dışta bırakılarak, bilginin nasıl ve hangi süreçlerde oluşturuldugu/oluştuğu anlaşılmaya çalışılır Özgün yöntemsel kategoriler geliştirir Fenomonoloji bu noktada İki temel kategorisi vardır bu yöntemin; „askıya alma“ ve „fenomenolojik indirgeme“

Bunlar, kısaca belirtilecek olursa, bir yandan verilmiş öğelerin, yani dış görünümlerin raslantılsallığının paranteze alınarak dışta bırakılmasını ve öte yandan da, bilimsel ya da mantıksal olsun, çıkarsama yoluyla türetilmiş olan her tür yargıların ve çıkarsamaların dışta bırakılmasını ifade ederler

Böylece, ikili bir işlemle hem özne hem de nesne askıya alınmış ve hem raslantısal olgular dünyasından hem de bilinci yönlendiren öznel yargılardan kurtulunmuş olunur, ki sonuçta rastlantısal dış görünümleri bir yana bırakılarak dünyanin öz'ü ortaya konulabilsin Salt öz ’e ancak bu şekilde varılabilecektir

Kaynak: Edebiyat Kuramları, Terry Eagleton, Ayrıntı Yayınları

Alıntı Yaparak Cevapla