Prof. Dr. Sinsi
|
Sömürgecilik Veya Emperyalizm
Sömürgecilik veya Emperyalizm
ALTIN VEYA İSA
Sömürgecilik yabancı bir toprağın işgalini, o toprağın işlenmesini ve oraya göçmenlerin yerleşmesini içerir 'Sömürge' (koloni) terimi bu şekilde tanımlandığında bu olgu eski Yunan dönemine kadar geri gider Aynı şekilde, Atina "emperyalizm"inden ve daha sonra Roma "emperyalizmi"nden söz edilir Acaba bu ifadede bir anlam değişikliği olmuş mudur?
Batı tarih geleneği, sömürgeciliği Büyük Keşifler dönemiyle başlatır 1991'de yayımlanan L'Histoire de la France Coloniale (Sömürgeci Fransanın Tarihi) adlı eserde "gerçek anlamdaki sömürgecilik macerası"nm XV yüzyıldaki kâşiflerle başladığı belirtilir, yani Kastilya Kralı IV Enrique'nin Kanarya Adaları'nı Jean de Bethencourt'a jiej olarak verdiği zaman Aynı kitapta, Amerika kıtasının keşfinin, IV Henri döneminde ve Champlain'in sayesinde Fransa'nın ilgisinin Kanada'ya yönelmesinden önce, XVI yüzyılın ortalarına doğru Rio de Janeiro Körfezi ve Florida kıyılarının işgal edilmesi ile başladığı yazılmıştı Bu bakış açısı Portekiz, İspanya ve ingiltere için de geçerlidir: Tarih geleneği bu ülkelerin genişlemelerini Batı Hint adalarındaki uzak toprakların keşfine ve sonrasında, Afrika, Hindistan ve Asya'nın anayolları üzerinde ticaret noktalarının kurulmasına bağlar
Böylece, colon (yerleşimci), sömürgecilik gibi terimler tarih sözlüğünden Roma döneminden XV yüzyıla kadarki bir zaman dilimi için kaybolmuştur Yine de, bu on iki yüzyıl boyunca, Doğu Akdeniz'de ya da Karadeniz'de, ama hep uzak topraklarda kurulan Venedik ve Ceneviz kolonilerini ya da ticaret merkezlerini zikretmek gerekir
Buna karşın, Rusya'nın durumu daha düşündürücüdür Tarihçi Kljuçevski 1911'de şöyle yazmıştır: "Sömürgecilik, tarihimizin temel faktörüdür Dinyeper Rusyası'nın Rus denilen devlet ve toplum olarak büyümesi ve değişmesi sömürgeciliğin gelişmesi ile anlaşılır " XII yüzyıldan itibaren Novgorod, Suzdal, Urallar ve ötesinde başlatılan iskân hareketleri Mordvaların ve başka halkların Rus egemenliği altına girmeleriyle sonuçlanmıştır Bu yerleşme hareketleri 1220'deki Tatar istilasıyla kesintiye uğramış, ancak 1390' daki Kulikovo zaferiyle Tatarların kovulmaları üzerine yeniden sürdürülmüştür
Fakat, acaba gerçek anlamda "sömürgeci" seferler mi söz konusudur burada? Her ne olursa olsun, Novgorod adamlarını XI yüzyılın başından itibaren Peçora'ya kadar gönderiyordu Dvina'nm doğusunda bulunan ve Zavoloç denen bu bölgede avları vergiye tabi olan tilki ve samurlar boldu Yerleşimciler Matigori'de, Ukhto-Ostrov'da ikamet eder ve büyük kentin memurlarından, posadnikilerden, gelecek talimata göre hareket ederlerdi
Yayılma XII yüzyıla kadar önemli bir engelle karşılaşmaksızın sürdü Suzdal-Rostov aynı zamanda Urallarda, günümüzdeki adıyla Perm bölgesinde üstlenmiş olan Bulgarlara saldırıyordu Bulgarlara gelince, onların da başları "Yura" ya da "Yugia", denen "yerlilerle" dertteydi; kısa bir süre sonra, Ruslar Mordvaların topraklarını fethettiler
Tam bu sırada Tatarlar çıkageldi 1221'de kurulmuş olan Nijni-Novgorod'a, eski Mordva ve Dvina topraklarına kadar ilerlediler Tatarlara karşı bir tek Novgorod kenti (1232) direnebildi
Böylece Rusya örneği, Sibirya'ya doğru genişlemeyle Tatar ve Türk topraklarının fethi arasında bir kesinti olduğunu, ama yerli unsurlara baş eğdirmede karşılaşılan güçlükler hariç, benzerliklerin de bulunduğunu gösterir Rusya'da toprak genişlemesiyle sömürgeleştirme hareketleri neredeyse eşanlamlıdır Oysa Batı dünyasında bu iki sözcük titizlikle birbirinden ayrılır -denizin meydana getirdiği uzaklık kullanılarak toprak genişlemesi ulusal bir konu, denizaşırı hareketler sömürgecilik olarak anlamlandırılır
Baharat Yolu: Bu Açıklamanın Değeri Nedir?
Denizin meydana getirdiği bu uzaklık iyi bir ölçüt olabilir mi? Bu noktada, İspanya ve Portekiz'in durumu sorun yaratmaktadır  Gerçekten de bu ülkelerde Amerika kıtası bir fetih ve sömürge toprağı olarak görülmektedir Ama, la Reconquista'nın (Endülüs Emevileri'nden geri alınan topraklar) en ileri sınırlarında, Granada'nın ötesinde, Rif bölgesinde ve Atlantik kıyılarında durum daha mı farklıydı? Don Sebastien'in komutasında yapılan fetihlerde Portekiz'in Al-garve, yani El-Garb bölgesinden Tanca ve Mazagan'a kadar ilerlenmişti, ta ki 1578'de Alcazar'da büyük bir yenilgiyle sonuçlanan Üç Krallar çarpışmasına kadar Bu girişim de, tıpkı Rusya'nın Volga ötesine yayılması gibi, eskiye dayanan mücadelelerin bir devamıdır, herhangi bir kesinti gözlenmez
Durum böyle olunca, sömürgeleştirme tarihini denizaşırı Büyük Keşifler'le, yani Hindistan'a götürecek yeni yolların araştırılmasıyla başlatmak pek mümkün görülmemektedir Elbette ki keşiflerle sömürgeleştirme olgusunun boyutları, hatta yer yer doğası değişmiştir, ancak topraklarını genişletme kaygısı bundan önce gelir Osmanlı İmparatorluğunu ablukaya alma gereği ve bunun sonuçları sömürgeci yayılma olgusunun değişik boyutlarını açıklayamaz
Arap geleneği de aynı yargıdadır Buna göre, Avrupa yayılmacılığı, "emperyalizm"in ilk ifadesi olan Haçlı Seferleri ile başlar Oysa Batılı gelenek Haçlı Seferlerini, tersine, aslında bir Hıristiyan toprağı olan Kutsal Toprakların İslamın elinden geri alınması olarak yorumlar Olaylar nasıl yorumlanırsa yorumlansın, Avrupa sömürgecilik tarihi mutlaka Hıristiyanlığın bu yakın çevresinden başlamaktadır
VII yüzyıldan itibaren, Arap İslamı Roma imparatorluğunun bölünmesinden beri parçalanmış olan ve "Barbarların" gelişi ile güdükleşmiş olan Akdeniz dünyasının büyük bir bölümünü yeniden birleştirmiştir İslamın ve Arapların karşısında ise, Hıristiyan dünyasının iki direniş merkezi, doğuda Bizans imparatorluğu ve batıda Karolenjlerin İmparatorluğu yer alıyordu Ancak, İslam Sancağı'nı taşıyanlar için batıdaki barbar krallıkların pek önemi yoktu, (*1) Akdeniz havzasının tümüyle birleştirilmesi yolunda tek gerçek engel Doğu Roma İmparatorluğu idi Müslümanlar için Bizans, artık aşılmış bir dinin, Hıristiyanlığın hâkim olduğu bir devletin ta kendisiydi Daha sonraki yüzyıllarda, bir yandan Şiilerle Sünniler arasında gerek dinsel yorumlar gerekse hanedanlar konusunda yaşanan iç çekişmeler nedeniyle, öte yandan, Hindistan'dan Uzak Batı'ya kadar uzanan çok geniş toprakları kontrol etmedeki güçlükler ve ekonomik alanların daralması nedeniyle, Arap İmparatorluğu parçalanmaya başladı
Böylece İslam dünyasının sınır boylarında bulunan Hıristiyan topluluklar kurtulmayı başardılar: Batıda Asturias'tan itibaren; doğuda Ermenistan'ı ve Gürcistan'ı bir süre için bağımsız kılan Bagrat hanedanının eylemleri sayesinde, Ermeni ve Gürcüler Burada bir özgürlük ya da sömürgelikten kurtulma hareketinden söz edilebilir mi? Daha sonra, Hıristiyan geleneğe göre, Haçlı Seferleri dönemi başladı, "İsa'nın mezarının yeniden fethi için " O dönemin Arap tarihçisi İbn El-Esir bize şöyle bir tablo çizmişti: "Frank İmparatorluğu 'nun (altını biz çiziyoruz) ortaya ilk çıkışı, 478 (miladi 1086) yılında Toledo'ya saldırdıklarında İslam ülkesinin işgali başladı  Sonra Sicilya'ya, Afrika'ya ve sonunda 490'da Suriye'ye saldırdılar Suriye'de Frank devletlerinin kurulmuş olması "işgallerin" ve ardından da İsrail işgallerinin ilk belirtileri olarak görülmüştür Ayrıca, her ne kadar 1270 yılında Aziz Louis'nin Tunus'a düzenlediği Haçlı Seferi'nin son Haçlı Seferi olduğu kabul edilse de, üç yüzyıl sonra Papa ile İspanya kralı II Felipe'nin himayesindeki Hıristiyan donanmasının İnebahtı'da İslama galip geldiği 1571 yılında bir "13 Haçlı Seferf'nden söz edilebilir Türkler bu üç yüzyılda bayrağı Arapların elinden almış, İmparatorluklarını yıkıp onları da kendilerine bağımlı kılmışlardı Arap-İslam geleneği, bugün dahi, bu dramatik olguyu görmezden gelerek, parlak geçmişlerini yok edenlerin Türkler değil de Batılılar olduğu ve bunların, emperyalist dönemde, Araplara son darbeyi vurdukları düşüncesindedir
Gerçekte, Osmanlı Türkleri Arapları yendikten ve onların yerine geçtikten sonra, 1453'te Doğu Roma İmparatorluğu'nun -Bizans'ın- ortadan kaldırılmasıyla ve ardından Habsburgların başkenti Viyana'ya yürümekle sonlanan yeni bir cihada girişmişlerdi Müslüman Türk İmparatorluğu Kanuni Sultan Süleyman döneminde en güçlü dönemini yaşamıştı II Felipe'nin yürüttüğü savaşlar ve Inebahtı bozgunu İslamın ikinci yayılma atılımında kısa bir duraklamaya neden olmuşlardı
Burada bir fetihten mi yoksa bir sömürgeleştirme hareketinden mi söz etmeliyiz?
Dört Yol
Hıristiyan dünyasının karşı-saldırısı başka bir yerde ve farklı bir biçimde gerçekleşmiştir Bir yandan, bilindiği üzere, Marco Polo'nun seyahatlerinden dolayı iyi tanınan Hindistan ve Çin ile işe başlamak için, Osmanlı imparatorluğu üzerinden geçmeyen yeni yollar bulmak gerekiyordu Ancak Vasco da Gama'nın yaptığı seferde az da olsa dinsel bir yan seziliyordu: Afrika'nın çevresini dolaşıp Kalikut'a vardığında "buraya Hıristiyan insanlar ve baharat aramaya geldiğini" söylemişti Tıpkı Portekizliler gibi, Osmanlılar da Büyük Keşiflere bağlı ticarete bir çeşit kutsal savaş gözüyle bakıyorlardı: "Süveyş'te bir kanal kazalım, böylece Hind ve Sind ülkelerine geçer, kâfirleri kovar, değerli mallar getiririz
Böylece, "keşiflerin" kökenine ve sömürgecilik tarihine yönelik bir araştırma yapıldığında kutsal savaş bağlamını görmezlikten gelemeyeceğimiz anlaşılıyor Fernand Braudel'in de belirttiği gibi, 1580'lerde temel ticari ve siyasal faaliyetler Akdeniz havzasından Atlantik'e doğru kaymıştı Oysa, yüzlerini başka dünyalara çevirmekle birlikte, geçmişle olan bağlarını kopartamayanların belleklerinde eski anlaşmazlık konulan yine de canlı kalabilmektedir
Bernard Lewis'in işaret ettiği gibi, İslam dünyasında geçmişin büyüklüğüne dair anıların taze tutulmalarının en önemli nedeni, Kuran'ın her yerde hazır ve nazır olmasını sağlayan bir tek dilin, Arapça'nın bu dünyaya egemen olmasıdır, oysa kâfirlerin anıları ve bilgileri 25'ten fazla dil arasında dağılmaktadır " Karşısındakini yargılayan bu tavrın aynısı, birkaç yüzyıl sonra, Hindistan'daki İngiliz, Kara Afrika'daki Fransız ya da Kafkasya'daki Rus sömürgecilerde de gözlenmiştir Öyle ki, 1798'de İskenderiye'de ve 1830'da Cezayir'de Hıristiyan Adam tekrar ortaya çıktığında yerleşse, yönetse ve sömürgeleştirse dahi -Müslüman için o, hep küçümsenen, yok sayılan bir kâfir olarak kalmıştır- benzeri az bulunur bir şiddetle ifade edilen bir travmaya neden olmuştur:
|