Prof. Dr. Sinsi
|
Sömürgecilik Veya Emperyalizm
Sömürgecilik veya Emperyalizm-III
Pazar mı, Yoksa Bayrak mı?
Emperyalist dönemde büyük sömürgeci fetihler dönemindekine benzer tavırlar görüyoruz Ancak, genel kanı 1870'ten itibaren yeni bir dönemin başladığı yönündedir Bu yeni dönemin özellikleri neler olacaktı?
İlk olarak, sömürgeci yayılmanın bir yüzyıldan beri herhangi bir devamlılık iddiasında olmadığı görülmektedir Fransa'nın Cezayir ya da Senegal'deki girişimleri gibi, amaca ulaşılmış olsun ya da olmasın, çeşitli Avrupa devletleri-nin sömürgeci güçlerinin artması her zaman net bir siyasal iradenin ürünü olmamıştır; bunlar daha çok koşullara tabi olmuşlardır Ayrıca, yeni sömürgelere -özellikle Cezayir, Avustralya, Yeni Kaledonya'ya- bilinçli olarak asiler, suçlular, siyasal mahkûmlar yerleştiriliyordu ki, bu durum yeni topraklara olumlu bir değer kazandırmıyordu Peki, Portekiz'in ilk sömürgeleri için de aynı durum söz konusu değil miydi?
Yeni elde ettiği topraklar kimlik kazanmaya başladığında, Fransa'da bir değişim hissedilmeye başlandı Fransız Deniz Kuvvetlerinin Büyük Britanya karşısında büyük önem verdiği ve güneybatı Pasifik'te önemli bir deniz üssü olan Cochinchine (Vietnam'ın en güney ucu, ç n ) örneğinde olduğu gibi Abdülkadir'e karşı verilen "kahramanca" savaşlardan sonra Cezayir için de aynı durum söz konusu olmuştu, ordu kendini bu ülke ile özleştiriyordu Raoul Girardet'nin yazdığı gibi: "Ordunun bir kısmı 'sömürgecileştiği' gibi, kamuoyunun bir kesiminin gözünde de sömürgeci düşünce askerileşiyordu " Oysa, XVI ve XVII yüzyıllarda olduğu gibi, sömürgeci ideal ile misyoner eğilim birbirinin içine girdiğinde ortaya çıkan yenilik yalnızca bir anlam kaymasından ibarettir: Hıristiyanlaştırma düşüncesi artık kendini bir uygarlaştırma göreviyle özdeşleştiriyordu, zira uygarlık ancak Hıristiyan olabilirdi Bu gelişimle eşzamanlı olarak, Saygon'daki Vatikan temsilcisi Monsenyör Miche Katolik Misyonlar'da "Hıristiyanlaşma eylemlerini uzun süre engelleyen o asiler"i işaret etmiştir Benzer şekilde, Cezayir Piskoposu Monsenyör Lavigerie bu topraklara "Eski bir barbarlığın karanlıklarından ve karmaşasından yeni bir Fransa doğuracak olan  büyük Hıristiyan eserine katkıda bulunmak için" geldiğini söylemiştir Sömürgecilik bir halkın farklı topraklarda kendini "çoğaltma gücü"nü oluştururken, emperyalizmin ilk hedefleri, uygarlaştırmak, sömürgeleştirmek, kültürünü egemen kılmak ve yayılmak olmuştur
Prevost-Paradol için ihtişamın en son dayanağı, Leroy-Beaulieu için ise bir yayılma gücü olan emperyalizm her ne kadar ideolojilerden yola çıkıyor olsa da, bu ideolojiler daha maddi hedeflerle desteklenmiştir, işte bu hedefler, sömürgeci politikanın en yaygın ve moda tanımının temelini oluşturmaktadırlar Tonkin'in (Vietnam'ın kuzeyi, ç n ) fethedilmesi sırasında, bu politika Jules Ferry tarafından şöyle ilan edilmiştir: "Sömürgeci politika endüstriyel politikanın çocuğudur Zengin devletler için, ihracat kamu refahının temel bir faktörüdür [  ] Eğer, imalatçı uluslar arasında endüstriyel işbölümü, yeteneklere göre dağılım gibi bir düzen kurulabilseydi  Avrupa'nın kendi ürünlerini satacak yeni mahreçler aramasına gerek kalmazdı Fakat, herkes iplik üretmek, demir dövmek, içki damıtmak, şeker imal etmek ve bunları ihraç etmek istiyor " Birleşik Devletler, Rusya, Almanya gibi yeni endüstriyel güçlerin ortaya çıkmasıyla bu denizaşırı yayılmacılık kendini bir ihtiyaç olarak dayatmıştır
Jules Ferry bu yaklaşıma daha önce de fark ettiğimiz iki yeni öğe katar: "Üstün ırkları" henüz gelişme yoluna girememiş "aşağı ırklara" karşı olan görevlerini yerine getirmeye zorlayan insani sav ve dinamik bir şekilde dile getirilen milliyetçi sav: "Fransa bugün sömürge topraklarından çekilse, İspanya ya da Almanya derhal yerine geçer, 'köşesine çekilme' politikası olsa olsa gerileme yoluna girme anlamına gelir  Kımıldamadan yönetmek, sorumluluklarımızdan feragat etmek demektir "
Aslında, Büyük Britanya'nın da başı benzeri dertlere girmişti, ama Fransa'dan çok önce Bu ülkenin sömürgeleriyle olan ilişkileri, Yedi yıl Savaşları'nda (1756-1763, bir yanda Fransa ve Avusturya diğer yanda İngiltere ve Prusya, Çn) elde ettiği zaferler sonucu büyük değişikliklere uğradı, imparatorluk o zamana kadar küçük, türdeş, fazlasıyla İngiliz'di, Protestandı ve ticarete eksenlenmişti 1763 antlaşmaları ile birdenbire, tümü de Katolik olan Quebec, Florida ve Tobago'yu ve daha pek çok toprağı ele geçirdi; öyle ki, Büyük Britanya kendini uçsuz bucaksız, olanaklarına göre fazlasıyla büyük ve de türdeş olmayan bir imparatorluğun efendisi olarak buluverdi (L Colley)
Oysa o zamana kadar, İmparatorluk az masrafla ve kolayca yönetilmekteydi ve İngilizlerin kendilerini yönetme tarzını pek etkilemiyordu Sonra masrafları, özellikle askeri olanları aniden arttı Ayrıca düşman halklar üzerinde egemenlik kurulduğu için, İngilizlerin özgürlük ilkeleriyle örtüşmüyordu -Burke de bundan endişeleniyordu-
Gibbon'un Paris Antlaşmasının hemen ardından Roma İmparatorluğunun çöküşünü anlatan eserini kaleme alması bir tesadüf müydü?
Oysa, İngiltere'nin yaşadığı büyük şokun nedeni başkaydı: Amerikan bağımsızlığı İngilizleri İngilizlerin karşısına diken bir iç savaş; çünkü Atlantik'in iki yakasında fikirler farklıydı İngilizler, bunun telafisi yerine geçmek üzere, Iskoçya'nın sadakatini fark ettiler, zaten Warren Hastings, Gordon vd gibi İskoç öncüler imparatorluğun geri kalanında önemli bir askeri rol oynamışlardı Bu şekilde, îngiliz sömürgeleri yerlerini, geçmiş dönemlerin gevşek anlayışına karşı çıkan ve intikamcı bir vatanseverlikle canlı tutulan Britanya İmparatorluğuna bıraktılar: 1784'te India Act (Hindistan Antlaşması), 1791'de Canada Act (Kanada Antlaşması) ve 1880'de İrlanda ile Birleşme Antlaşması, emperyalizmin özelliklerinden birini gösteren bu silkinme ve hükmetme politikasının uygulamadaki yansımaları olmuştur
Bir diğer nokta, Amerika'yı kaybettiği ve endüstriyel bir güç haline geldiği bu sırada, birinci noktayla çelişmekle birlikte onunla birlikte yorumlanan, yeni Büyük Britanya'nın dünyanın geri kalan kısmıyla olan ekonomik ilişkilerindeki vizyonunu dönüştürmekti Cirosunu yükseltmeye yaramış olan merkantilist bir denizaşırı ticaret tekeli yerine, İngiltere'nin pazara ve hammaddeye ihtiyacı vardı Yeni bir Amerika'ya (ki bu Avustralya olacaktı), yeni bir Hindistan'a (buna aday ise Çin idi) ve Antiller ile Kuzey Amerika'ya köle sağlayacak yeni bir Afrika'ya ihtiyacı vardı
Hemen birkaç yıl sonrasında, Büyük Britanya'nın Pekin'e Mac Cartway başkanlığında ilk büyük elçilik heyetini göndermesi (1797); African Association'mın (Afrika Derneği) kurulması; Dr Mungo Park'a Orta Afrika'yı Nijer ırmağının kaynaklarına kadar keşfe çıkmasını teklif etmesi; Kanada'nın kuzeyinde North West Company'nin (Kuzeybatı Kumpanyası) kurulması; James Cook'un Avustralya'da Botany Bay'e yerleşmesi bir tesadüf değildi Bu patlamanın ardından uzun süreli bir anlaşmazlıklar dönemi başlamıştı: Bu, emperyalizm de denen yeni sömürgeleştirme çağının habercisiydi
Mungo Park örneği basit ve açıktı "Afrika'nın coğrafyasını daha iyi tanıtma başarısını göstermesi, işadamlarının hırslarına, ticaretlerine, endüstrilerine yeni zenginlik kaynakları açması halinde" sponsorlarından günlük 15 şilin olan ücretini alacaktı
Endüstrileşmenin gerekleri, pazarın ihtiyaçları hükmetme iradesiyle başa baş gidiyordu Ama, hükmetme zorunluluğu yavaş yavaş üste çıktı
  
Sömürgeleştirme ile Yeni Sömürgecilik Arasında
Sömürgecilerin egemenliği ve bunların sonuçları farklı konum tiplerine yol açmıştır Bunların kimi özellikleri sömürgelik sonrası dönemde bile kısmen yaşamıştır Buna göre, ilk elde şu ayrımlara dikkat çekilebilir:
1 Kapitalizmin gelişiminde serbest rekabet aşamasındaki eski tip sömürgeleştirme ya da yayılmacı tipteki sömürgeleştirme 1830'da fethedilmiş olan Cezayir bunun en son örneklerindendir;
2 Fas gibi, Fransa'nın özellikle 1871'den sonra yaptığı fetihlerinin çoğunun dahil olduğu, başka nedenlere olduğu 1 kadar, endüstri devrimine ve mali kapitalizme bağlı yeni tip sömürgeleştirme İngiltere'nin ve Almanya'nın Doğu ve Güney Afrika'daki yayılmacı politikaları da buna örnektir;
3 Sömürgeci olmayan emperyalizm: Mısır'ın 1881'deki durumunun tanıklık ettiği üzere, örneğin Osmanlı imparatorluğunda geçici bir süre Bu tip daha saf bir biçimde gelişir -yani, egemen olunan bölgeye yerleşimciler yerleştirilmez- Latin Amerika'da Londra yerini Birleşik Devletler'e bırakmadan önce Arjantin'de de, Peru'da da hâkimdi Bu bayraksız emperyalizm XX yüzyılın ikinci yarısındaki bağımsızlık hareketlerine rağmen yaşamını sürdürmüştür
Kısacası, emperyalizmin ve sömürgeleştirmenin çeşitli biçimleri üst üste ve iç içe görülmektedir
Aynı durum halkların sömürgelikten çıkma ve bağımsızlıklarını kazanarak özgürleşmelerinde de söz konusudur Bu halkların çoğu 1945 ile 1965 yılları arasında boyunduruktan kurtuldu Ancak, sözcüğün dar anlamıyla, sömürgeleştirme hareketleri Fransızların Vietnam'da ya da Cezayir'de, İngilizlerin ya da Hollandalıların Hindistan'da ya da Endonezya'da yenilgiye uğramalarıyla son bulmuş olsa da, Batı hâkimiyeti şu ya da bu biçimde yaşamaya devam etmiştir Bu olgu kimi bölgelerde yeni sömürgecilik olarak, başka bölgelerdeyse yerleşimcisi olmayan emperyalizm olarak adlandırılıyor
Gerçekte, bu olgu Avrupalılar henüz denizaşırı topraklarını yitirmeden önce vardı Örneğin Amerika Birleşik Devletleri 1915'te Haiti'ye yaptığı gibi, "gerek görüldüğünde" oraya buraya deniz kuvveti göndererek özellikle Latin Amerika'da bayraksız sömürgeler kurmayı başarmıştı Aynı politikayı, kısmen de olsa, Fransa 1965'ten sonra Kara Afrika'da izlemiştir "Sömürgecilikten kurtuluş" olgusu çoğu yerde bir hükümranlık değişiminden öteye gitmemiştir Siyasal bir erkin yerine bir başkasının gelmesine rağmen, her türden ekonomik bağ, eski bağımlılığı yeni biçimlerde, metropollerle yerel yeni "burjuvazinin" ortak yararına gelişerek sürmüştür Diğer yandan, bu kopmanın yol açtığı insan akışı artmış ve eski ilişkiler dönüşseler de gelişmişlerdir: Cezayir'deki Fransız iş ortaklarına karşılık Fransa'da Cezayirli göçmen işçiler Aynı akımları İngiltere ile Karayipler ve Hindistan arasında, Almanya ile Türkiye arasında, vb görüyoruz
Buna koşut olarak, altmışlı yıllardan itibaren, ekonominin globalleşmesinde kaydedilen gelişmeler ekonomilerin, duvardaki tuğlalar gibi, öylesine örtüşmelerine ve entegrasyonlarına neden olmuştur ki, eski sömürge ülkelerin bır bölümü günümüzde eski hallerini aratacak bir bağımlılık ya da yoksulluk konumuna düşmüşlerdir
Öte yandan, eski sömürgeci güçler de günümüzde, eskiden egemenliklerini meşrulaştırmak için kullandıkları liberalizm dogmasının kendilerine karşı döndüğünü keşfetmektedirler Avantaj Japonya gibi ya da eski sömürgelerden Tayvan, Singapur ya da Kore gibi yeni finans ya da endüstri güçlerinden yana geçmiştir
Yine de, sömürgeleştirmeye bağlı süreçlerin irdelenmesini aslında ekonomik ve teknik egemenliğin mirası olan bu yeni olgularla sonlandıramayız
Geri tepme olguları petrolün dünya ekonomisinde büyüyen rolüne, uygarlıklar arası ilişkilere, gelişen ırkçılığa bağlı başka biçimlere de bürünebilmiştir  
  
Marc Ferro
Fetihlerden Bağımsızlık
Hareketlerine Sömürgecilik
Tarihi 13 Yüzyıl-20 Yüzyıl
|