Yalnız Mesajı Göster

Canlı Bombalar

Eski 08-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Canlı Bombalar



Canlı Bombalar


11 Eylül'le başlayan ve İstanbul'daki patlamalarla süren korku sonrasında dünya büyük bir bilmeceyle karşı karşıya: Seven, evlenen, hiç zorlanmadan farklı kültürlere uyum sağlayabilen, yabancı okullara gidip en iyi diplomaları alan ve bütün bunların ardından katliam yapıp kendini de öldürebilen bu intihar komandoları ne tür insanlar? Nasıl oluyor da korkularından sıyrılıp bir anda hayatta kalma isteklerini hiçe sayabiliyorlar? "Kendini kurban etmek" fikri, köktendinciliğin, nefretin ve beyin yıkamanın bir ürünü mü? Yoksa tamamen güçsüzlüğün bir sonucu mu?

İstanbul Levent'te HSBC genel müdürlük binasına, İngiliz Başkonsolosluğu'na ve sinagoglara yönelen intihar saldırıları Türkiye'de karşılaşılan en büyük terör eylemleriydi





Bir gülümseme Tek yaşayan tanığın, 23 Ekim 1983 tarihinde, gün aydınlanırken bir ton patlayıcı ile Güney Beyrut'taki ABD denizcilerinin kışlasına giren kamyon şoförüne ait görebildiği son şeydi bu! Daha sonra büyük bir patlama oldu, bina havaya uçtu, 241 insan yaşamını yitirdi

Dhanu, 21 Mayıs 1991'de Hindistan başbakanı Rajiv Gandhi'ye yaklaştı; gelenekleri uyarınca ayaklarını öpmek için yere eğildi Gandhi onu ayağa kaldırmak istedi O anda kızın sağ işaret parmağı, devlet adamını, kendini ve başka 16 insanı paramparça eden bombanın ipini çekti Suikastı gerçekleştirmeden önce çektirdiği son fotoğrafında, beyaz örtünün altından siyah perçemleri dökülmüş beyaz elbiseli çekingen bir genç kadın görülüyor Bu elbisenin altına, ceplerinde 80 gram ağırlığında altı tane C4 RDX tipi ağır bomba, patlayıcı madde, ateşleyici ve bir de mikropil bulunan bir kot yelek giymişti

11 Eylül 2001, saat 845 United Airlines şirketine ait bir jet uçağıyla New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'nin kuzey kulesine çarpan Muhammed Atta'nın son anlarıyla ilgili elimizde hiçbir bilgi yok; ne bir kelime ne bir jest ne de bir mimik

Dünya Ticaret Merkezine yapılan saldırıda
ölen terörist Muhammed Atta





Bunlar, geçtiğimiz 20 yıl içinde tek bir hedefle, yani kendisiyle birlikte olabildiğince çok insanı ölüme götürmek düşüncesiyle, yaşamlarını feda eden 500'den fazla intihar komandosundan sadece üçü Bu insanlar arkalarında büyük acılarla birlikte büyük bilinmezlikler de bıraktılar Bizler böyle bir mantığı kavrayamıyor, ruhsal ve zihinsel sağlığımızı koruyabilmek için, canlı bombaları canavar ya da yozlaşmış karakterler olarak görüyoruz
Saldırganlar, ortalama oyarak 22 yaşlarında, toplumun farklı tabakalarından ve farklı eğitim düzeylerinden gelen, yani her açıdan normal insanlardan oluşuyorlar Tel Aviv Üniversitesi'nde görevli İsrailli psikolog Ariel Merari, 50'den fazla canlı bombanın sosyal çevresini araştırdı Araştırmada ne ortak bir karakter yapısı, ne de patolojik bir kimlik özelliği saptayabildi Bütün bu katillerde en önemli benzerlik, hiç dikkat çekmemeleriydi
New Jersey'den geçen Hudson Nehri kıyısında, şimdiye kadar görülen en büyük intihar saldırısının kurbanları için mumlar yakıldı, mesajlar bırakıldı




Sizin, bizim gibi insanlar mı yani? Yüzeysel olarak bakıldığında: evet İntihar komandolarının psikolojik analizlerini yapmaya çalışan farklı branşlardaki bilim adamları böyle söylüyorlar Açıklama yaparken de, mezhep, tarikat veya intihar araştırmalarında kullanılan yöntemlere başvuruyorlar: "narsisist (özsever) bir ruhsal yapı", "sınırlarda gezinen kişilik" ve "intihar öncesi sendrom"
Terörizm uzmanları, suçluların psikolojik özelliklerini analiz ederken, intihar ve katliamın, sapkın nitelikte ortak bir çekirdeğe sahip olduğuna dikkat çekiyorlar Bu tip saldırılar, ötekilerine oranla daha kolay planlanabiliyor ve son ana kadar denetlenebildiği için de, uygulama bakımından daha "kârlı" ve "garantili sonuç" veriyor
Saldırgan, arkada işe yarar hiçbir iz bırakmıyor, yardım aldığı kişiler hakkında bilgi veremiyor Her şeyden önemlisi de, lojistik planlamanın en zor bölümünü oluşturan "kaçış" için kaygılanmayı gerektirmiyor





Canlı bombaların çoğunluğunun genç ve hiçbir bağlantısı olmayan insanlardan oluşması, belirli bir sosyal mantık gözetiyor: Ölümleri, yeri doldurulamayan bir boşluk yaratmıyor İrlanda'da eğitim veren psikolog Maxwell Taylor, terörizmi, diğer meslekler gibi gelir getiren, bir gruba aitlik ve önemli derecede sosyal prestij sağlayan bir "işkolu" olarak görüyor

Ayrıca, intihar saldırısı, suçluyu toplumun nefret duygusundan, dava ve cezalandırma sürecinden de koruyor Böyle bir kaçış, toplumun kızgınlığını iyice artırıyor ve istenen etki fazlasıyla sağlanıyor

Sahip olduğu bütün bu "avantajlar"a rağmen, intihar saldırılarına tarihte ender rastlanıyor Daha 12 yüzyılda, "Assasinler" adı verilen Suriye İsmailileri, düşmanları Haçlılar'ı durdurabilmek için yaşamlarını feda etmişlerdi Bu suikastçıla-rın çoğu, canlı olarak geriye dönemeyeceklerini biliyorlardı Günümüzde de intihar komandoları var; ancak, planlı intihar ve toplu katliamdan oluşan kombinasyon son 20 yılda görülmeye başladı



Bu yeni döneme ait ilk işaret, Kasım 1982'de 17 yaşında İslamcı bir genç kızın, Güney Lübnan'daki Sur kentine konuşlandırılmış İsrail işgal kuvvetlerinin ana karargâhına intihar saldırısı düzenlemesiyle verilmişti Patlama, sekiz katlı binanın yıkılmasına, aralarında Filistinli ve Lübnanlı tutukluların da bulunduğu 89 kişinin de ölümüne yol açmıştı O günden bu yana, bütün dünyada yaklaşık 350 intihar saldırısı gerçekleştirildi

Çoğunluğunu, Gandhi'ye saldırı düzenleyen Dhanu'nun da üye olduğu Sri Lanka'daki Tamil Elam Kurtuluş Kaplanları (LTTE) gerçekleştirdi

Terör uzmanı Rohan Gunaratna, şu sıralarda intihar saldırılarına hazır, yaklaşık 10 grubun bulunduğunu söylüyor: Hizbullah, Hamas, İslami Cihat, Mısır kökenli iki köktendinci örgüt, Cezayir'deki Silahlı İslami Cephe (GIA), Aşırı Sihler, Tamil Elam Kurtuluş Kaplanları (LTTE), PKK ve Usame bin Ladin'e bağlı El Kaide

Amerika'ya yapılan intihar saldırılarının ardından, her yerde yeni canlı bombaların dolaştığı korkusu yaşanıyor Dinamit, diğer malzemeler, her yere korkuyu yayacak medya yıllardır varken, neden bu planlı intihar saldırıları yeni görülmeye başladı?

Bir intihar saldırısının gerçekleştirilebilmesi için, bireysel, ailesel ve her şeyden önemlisi, bazı toplumsal koşulların bir araya gelmesi gerekiyor

Özellikle Ortadoğu kaynaklı saldırıların arkasında, yıkıcı toplumsal deneyimler yatıyor Birçok Müslüman, 200 yıl önce Napolyon'un Mısır'ı fethetmesiyle başlayan yakın tarihi, kültürlerinin aşağılandığı bir süreç olarak görüyor Arap dünyası, kendini birden Avrupa ve Amerika'nın üstün teknik, ekonomik ve askeri yapısıyla karşı karşıya bulmuş

Bir dünya imparatorluğu olduğu ve bilginlerinin öncülük ettiği "altın çağ"larını hatırladıkça, bu hastalıklı duygu doruk noktasına ulaşıyor

Arap dünyası, 20 yüzyılda Avrupa'nın siyasi kavramlarını taklit etmeye çalıştı Orta ve Yakındoğu'da bulunan Arap devletleri, Mısır'ın önderliğinde kurtuluşu önce milliyetçilikte, sonra da sosyalizmde aradı Ancak "aşağılanmışlık yaraları", 1967'de yapılan Altıgün Savaşı'nın yenilgisiyle yeniden kanamaya başladı

Nobel ödüllü yazar VS Naipaul, bütün başarısızlıkların ardından, İslami devletlerin yeniden şeriat yönetimine döndüğünü belirtiyor Geleneksel yapıya geri dönüş, son on yılda radikal İslami hareketleri artırdıBu güçsüzlük duygusu, uluslararası arenada yaşanan iki gelişmeyle iyice perçinlendi Bunlardan birisi küreselleşme Üçüncü dünya ülkeleri, o ana kadar modernleşme hareketinin vaatlerine inanmış, zenginlerle fakirler arasındaki uçurumun kalkacağı beklentisine girmişlerdi Ancak bu ümit, küreselleşmenin girdabında parçalanıp yok oldu Kuzey ile aralarında büyüyen uçurum, derin bir hayal kırıklığı yarattı ve zamanla Amerika'ya karşı nefrete dönüştü

Genel aşağılanmışlık duygusunun nasıl intihar saldırılarına dönüşebildiğini bir Müslüman militan şöyle açıklıyor: "Düşmanın sahip olduğu silahlar bizde yok Bu nedenle, şehitlik mertebesi en meşru yol" Bu açıdan bakıldığında terörizm, güçsüzlüğün bir işareti olarak görülebilir Çünkü, güçlü olan karşı çıkar ya da savaşır

Uluslararası alanda yaşanan ikinci gelişme ise, soğuk savaşın sona ermesi O ana kadar, zayıf devletler Sovyetler Birliği ya da Amerika'nın tarafında yer alarak hem güç kazanıyor hem de saygı görüyorlardı Ancak bu koşullar, tek bir ülkenin büyük güç olmasıyla birlikte yok oldu Küresel eşitsizlik, insanları bireysel olarak da etkilemeye başladı Fakirlik, geleceğe ilişkin ümitsizlik, adaletsiz davranış, kişilerin yaşamlarını anlamsız kılan bir baskıya dönüştü

Bu psikososyal olgu, 11 Eylül saldırılarını gerçekleştiren intihar komandolarının ülkeleri Suudi Arabistan, Lübnan ve Mısır'da da yaşanıyor Bu genç insanlar da, uzun süre, toplu çaresizliğin ve kızgınlığın egemen olduğu bir ortamda yetişmişler Psikanaliz uzmanları, bu ortamın, benlik kaybına yol açan narsisizm hastalığını beslediğini söylüyorlar

Ancak bu noktada dikkatli davranıp, bütün bir İslam kültürünü patolojik diye nitelendirme hatasına kapılmamalı Eylem yapmaya eğilimli insanlar yine de sayılı Bazı insanları hastalıklı ruh yapısına yatkın kılan mekanizmanın ne olduğu henüz bilinmiyor Ancak aklı karışmış insanlar, yaşadıkları dayanılmaz çaresizlik duygusunu, psikologların tanımıyla "fanatik kişilik" yoğunlaşmasıyla, zaman zaman aşırı tepkilerle açığa vuruyorlar

Başka insanları önemsemeyen bu aşırı saygısız tutumun temelini, alıngan, yaralanmaya elverişli bir ruh yapısı, geçmişten gelen ve narsisist özellikte büyüklük fantezileriyle beslenmiş nefret oluşturuyor Fanatik, "ben hâlâ buradayım, ben de bir etkiye sahibim" mesajını verebilmek için, kendini şiddet dolu bir gösteri yapmak zorunda hissediyor

Şiddet konusunda araştırmalar yapan Peter Waldmann, terörizmi, mesaj vermek isteyen bir "iletişim stratejisi" olarak nitelendiriyor İntihar saldırısında verilen mesaj: "güçsüzlük de bir güce dönüşebilir"

Ancak, bu dış koşullar tek başına, suçluların karmaşık ruh yapısını anlamaya yetmiyor İdeolojik bir üst yapıyla desteklenmeden, kimse yaşamını terörist bir eyleme kurban vermeyi akıl edemez Sri Lanka'daki LTTE'ye bağlı intihar komandoları örneğindeki gibi, sebep her zaman din kaynaklı olmayabiliyor Ama, terör uzmanlarına göre, yine de din kökenli terörizmin gelişmesiyle intihar saldırılarının artışı arasında zaman ve mantık açısından sıkı bir bağ var

1968 yılında uluslararası terör örgütleri arasında din kökenli bir oluşum yoktu Bunlar, ancak 70'li yılların sonuna doğru ortaya çıktılar 90'lı yılların ortasında, terörist örgütlerin dörtte biri din kökenliydi ve bu grupların çoğalmasıyla birlikte saldırıların şiddeti de arttı 1995'e gelindiğinde, uluslararası çapta saldırıların yüzde 25'inden, ölümlere yol açan eylemlerin ise yüzde 58'inden dini gruplar sorumluydu: Japon Aum Tarikatı'nın 1995 yılında Tokyo metrosuna yaptığı ve 12 insanın ölümüne, 5000'den fazla insanın yaralanmasına yol açan zehirli gaz saldırısı, fanatik Hıristiyan Timothy Mc Veigh'in Oklahoma'daki bir resmi binaya düzenlediği ve 168 kişinin ölümüne yol açan bombalı saldırı, Mısır'ın Luksor kentinde 58 turistin öldürülmesi vb

Kendilerini dünya üzerindeki güçlere değil, sadece Tanrı'ya karşı sorumlu hisseden insanlar, ölmekten çekinmiyor, yaptıkları eylemi terör olarak görmüyor ve kurbanlarını seçerken çok fazla ayırım gözetmiyorlar Mısır kökenli bir terörist örgütün lideri, Yahudiler yerine yanlışlıkla Alman turistleri öldürdükten sonra duygusuzca: "Kâfirlerin hepsi aynı" demişti

İntihar terörizminin altında, ağırlıklı olarak "şehit olma" inancı yatıyor İran-Irak Savaşı'nda yaşamını kaybeden askerleri onurlandırmak amacıyla, Ayetullah Humeyni'ye bağlı İslam Devrimcileri Tahran'da "Kanlı Çeşme" adı verilen bir anıt diktirmişti Anıt, şehitlik inancını daha da popüler hale getirdi Çok katlı Kanlı Çeşme'den 24 saat boyunca kan kırmızıya boyanmış su akıyor

Bu ortamı fırsat bilen Humeyni'nin askerleri, 80'li yılların başında 12-14 yaşındaki çocukları okullardan alıp, Irak'taki Sünni yönetime karşı savaştırdılar Boyunlarında cennete açılan kapının plastik anahtarını taşıyan çocuklar, gözlerini kırpmadan en ön safta, mayınların ve Iraklı askerlerin makineli tüfeklerinin üstüne yürüdüler

Planlı ilk intihar saldırısını, 1982'de, İran'dan gelen para ve silahlarla savaşan Lübnan'daki "Allah'ın Partisi" Hizbullah gerçekleştirdi Suikastçılar, toplum önünde devleştirildi, onurlandırıldı ve kahramanlaştırıldı Bu yolla insanların beynine, Tanrı aşkının ve uğruna ölerek elde edilen şehitlik mertebesinin ne kadar özel bir şey olduğu kazındı Bu bakış açısının yayılmasına, "kader" inancı da yardımcı oldu: İnsanların ne zaman öleceği önceden belli, ancak nasıl öleceğini kendisi seçmiş oluyor

Üç çocuk babası Salah Ghandour, 25 Mayıs 1995'te 450 kilogram ağırlığında patlayıcı madde yüklü araçla İsrail konvoyuna daldığında, bir TV ekibi bu patlamayı görüntülemeyi başarmıştı Daha sonra yapılan röportajda, Ghandour'un dul eşi planı önceden bildiğini açıklarken, dört yaşındaki oğlu da videodan olayı tekrar tekrar izleyip gururlanarak "benim babam" diye gösteriyordu

Bu akım, İsrail'in 1992'de 400 Hamas militanını Güney Lübnan'a sürmesiyle, Şiîlik mezhebine inanan Hizbullah'tan, Sünni Hamas örgütüne sıçradı LTTE'nin de Hizbullah'tan etkilendiği düşünülüyor Sonunda Filistin toplumuna bile bulaştı

Milyonlarca genç insan aynı bunalımlı ortamda yaşarken, neden sadece bazıları intihar komandosu olmaya karar veriyorlar? Canlı bomba haline gelinceye kadar nelerden etkileniyor ve nasıl eğitiliyorlar?

11 Eylül'deki gibi geniş çaplı ve büyük hasar veren bir intihar saldırısı çok daha zor, karmaşık ve uzun bir eğitim süreci gerektiriyor Hamburg'da yaşayan iki pilot, üniversiteden aylarca, bazen de yıllarca kayboluyor ve bu sırada özel eğitim alıyorlardı Aşamalı olarak gerçekleşen bu süreçte, "özel bir görev için se-çilmişlik" duygusu iyice güçlendiriliyor Sonunda en uygun aday, "altrüist (özgeci) intihar" eylemiyle, başkaları adına kendini kurban etme onuruna layık görülüyor

Kişilerin motive olmaları için, narsisist yaraları iyice deşiliyor, varlıklarının tehlike altında olduğu tekrar tekrar vurgulanıyor: "Amerikalılar kültürümüzü ve dinimizi yok etmek istiyorlar" ya da "düşman, kardeşlerimizi öldürüyor" Böylelikle şiddetli bir çatışma potansiyeli yaratılıyor

Düşman iyice şeytanlaştırılıyor, alçaltılıyor ve insan dışı bir varlığa dönüştürülüyor Tamil intihar komandolarında olduğu gibi, eylemlerinin temelinde dini değil, siyasi nedenlerin bulunduğu yolunda yapılan "yalancı savunma" ile, mantıklı bir tablo çizmeye çalışıyorlar Ancak yine de inanç, güçlü bir motivasyon kaynağı oluşturuyor

Geleneklerle yetişen dindar insanlar, öteki dünya ile ilgili vaatlere daha kolay inanıyorlar En büyük ödül onların olacak: hem cennette hem de öldükten sonra yeryüzünde, kahramanlaşarak ölümsüzlüğe ulaşacaklar

Alıntı Yaparak Cevapla