Konu
:
Bir Şizofrenin Dünyası.
Yalnız Mesajı Göster
Bir Şizofrenin Dünyası.
08-04-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Bir Şizofrenin Dünyası.
SAĞA ÇEKTİM BEKLİYORUM
Şizofreni zihin bölünmesi anlamına gelen bir
hastalıktır
Biyolojik ve genetik faktörlerin
yanısıra özellikle eğitimde tutarsızlık verilen
çelişkili mesajlar yahut belirsiz anlamsız korkutucu
olaylar ruhsal dünyada bir parçalanmaya yol
açabiliyor bu da sonunda gerçeklerden tamamen kopmayı
ve bir hayal dünyasında yaşamayı netice verebiliyordu
Bu delikanlı o noktaya gelene dek neler yaşamıştı kim bilir?
"Ben iyiyim doktor ağabey ben iyiyim hiçbir şeyim
yok
Sağa çektimbekliyorum
" Böyle demişti Hüseyin
daha odaya ilk girişinde
Onsekiz yaşındaydı
Şizofreni hastasıydı
Gözlerinde
hayalet görmüşçesine bir korku ile hiçbir şey
görmüyormuş gibi boş bir bakış yer değiştiriyordu
Çocuk gibiydi tavırları
Büyümeyi reddetmiş zamanı geri çevirip küçük bir
çocuğun o problemsiz saf dünyasına dönmüştü sanki
Artık mücadeleyi bırakmış dış dünyaya
kapılarını kapatmıştı
Kendisine ait bilinmez bir
dünyadaydı
Neyi neden yaptığını ne zaman
ne yapacağını kestiremiyordu ailesi
İnsanlardan
kaçıyor bazen kendi kendine birseyler konuşup
gülüyordu
Ama gariptir halinden memnun görünüyordu
Ve yerli yersiz aynı sözü tekrarlayıp duruyordu:
"İyiyim ben iyiyim
Sağa çektim bekliyorum
"
Çocukluğundan ilk hatırladığı babasından yediği bir
tokattı
Oyundan eve biraz geç gelmiş evdekiler onu çok merak
etmişlerdi
"Geldim işte sevinin" dercesine masum
bir neşeyle yüzüne baktığı babasının öfke dolu bakışları yediği
tokat esnasında gördüğü yıldızlara karışmıştı
Neye sinirlenmişti babası bilemedi
Çok korktu ve
yatağına gidip ağladı
Babasının -asabi- olduğunu bazen işten gergin
geldiğini o yüzden ufak şeylere sinirlendiğini
-aslında iyi bir insan- olduğunu zamanla annesinden
öğrenmişti
İyi de kendisinin ne kabahati vardı ki?
Hem babası -Sizin için çalışıyorum ablanın ve senin
geleceğiniz için yoruluyorum- demiyor muydu?
Bizim için çalışıp yorulduğu ve sinirleri bozulduğu
için bizi dövmesi nasıl işti?
Bizden intikam mı alıyordu yoksa? Neden ki?
Bazen -aslan oğlum akıllı oğlum- derdi babası
kendisine bazen de -salak haylaz!-
Ne zaman nasıl tepki alacağını bilemiyor güvensizlik
içini kemiriyordu
Babasına bile güvenemeyecekse bu dünyada kime
güvenebilirdi ki?
Annesi babasının aksine çok şefkatliydi
Bir o kadar
da evhamlı
Devamlı peşinde dolaşır -Hasta olacaksın-
der başka şey demezdi
Bu aşırı ilgiden boğulacak gibi oluyordu bazen
Ama seviyordu kendisini ve dövmüyordu ya; yetebilirdi bu
Bu sevgi uğruna bazen kişiliğini feda etmesi
gerekiyordu ama olsundu
Hep sevildiğini bilmek güven
vericiydi zira
Ama hayır; maalesef her zaman
sevmiyordu annesi onu
Uslu olduğu zamanlarda
geçerliydi bu sevgi
Şartlı bir sevgiydi yani
Annesinin hoşlanmadığı bir şey yaptığında -Seni
doğuracağıma taş doğursaydım- sözünü sık duydu
Bir gün dayanamayıp -Acaba benim gerçek anne-babam siz
değil misiniz?- sorusunu sorduğunda annesi öfkeli
gözlerle -Saçmalama salak!- diye bağırdı
Bu cevap
acaba ne anlama geliyordu?
Bazen annesiyle babası kavga ederlerdi
Daha doğrusu öyle hissediyordu
İçeriden bağırışlar
gelir yanlarına gidince susarlardı
Bir şey yokmuş
gibi davranırlardı
Ama evde birkaç gün sessiz bir
gerginlik olurdu
İçini dağlardı bu gergin dönemler
Neydi problem anlayamadı hiç
Neden
anlatmazlardı ki?
Problem varsa söylesinler yoksa güzel güzel sohbet
etsinlerdi
Böylesi daha mı iyiydi sanki? Suratsız bir çocuk
olmuştu artık
Evlerine bir misafir geldiğinde ise keyfi biraz
yerine gelirdi
Anne baba ne kadar gergin de olsalar misafirin yanında
gülümserlerdi çünkü
Yalancıktan da olsa onları öyle mutlu kibar konuşkan
görmek hoşuna gidiyordu
Hoşuna gidiyordu da neden biz bize iken böyle
davranmıyorlardı ki? Biz komşulardan daha mı
değersizdik?
Saflık derecesindeki patavatsızlığı misafirliklerde
başına dert oldu
Anne-babasının evde -kel toş- dedikleri komşu evlerine
misafir olduğu bir gün ona -kel toş- diye seslenince
buz gibi bir hava esmişti
Ablası çimdikledi
Yanlış mı söylemişti adını yoksa? Adı bu değil miydi?
Niye öyle diyorlardı o zaman?
Gelen giden arttıkça çelişkiler de artıyordu
"Yine mi o gıcık tipler geliyor? / Aman efendim ne iyi
oldu da geldiniz?"
"O Ayten de çok saçmalıyor canım / Haklısın
Aytenciğimnaaparsın?"
"Keşke evde yok deseydin oğlum / İnanın çok
özlemiştik
"
Bir kenara çekilmiş sessizce izliyordu çoğunlukla
Bu
karmaşık oyunun kuralı acaba neydi?
İlkokula başlayışını evdeki sıkıntılardan kaçış
olarak sevinçle karşılamıştı
Ama siyah önlükler anlamsız kısıtlamalar olmasa daha
iyi olurdu
Hele bazen bayat nutuklar atıp bazen de öfkeyle
bağıran asık suratlı öğretmenler olmasa çok da güzel
olabilirdi
Nutuklarda başka konuşuyorlardı
koridorlarda başka
"Gelecek sizin elinizde / Siz haylazsınız!"
"Okuyup büyük adam olacaksınız / Adam olmazsınız siz!"
"Bu ülkenin umudu sizlerde /Sizi her gün dövmek
lazım!"
"Atatürk bu ülkeyi sizlere bıraktı / Aptallar!"
Anlayamıyordu çoğu şeyi
Atatürk'ü öğretmişlerdi ona
önce ve sonra ve hep-beden eğitimi dersinde bile
"En
büyük o! Bizi kurtardı
Bir millet yarattı
"
Ama Hüseyin dedesinden "Allah en büyüktür tek
yaratıcı Odur" diye öğrenmişti
Bir gün öğretmenine "Allah mı büyük Atatürk mü?" diye
sordu
Öğretmen ters ters baktı ve "Böyle
saçma soruları bir daha sorma; fena olur" dedi
Korktu yine
Korkmaya alışmıştı zaten
Korkutucuydu dünya
Nasıl korunacaktı?
İlkokul öğretmeni kopyaya çok kızardı
Bir kez sınavda
kopya çeken bir arkadaşını sınıfın ortasında evire
çevire dövmüş hatta bacağını kanatmıştı
Kopya
kötüydü çekmemeliydi
Hiç çekmedi de
Son sınıfta
ilkokullar arası bilgi yarışmasına katıldılar
Final
yarışmasında öğretmeni yanlarına yanaştı ve "Şöyle bir
soru gelecek cevabı da şu" diye fısıldadı
Duymazdan
geldi
Kopya kötü değil miydi?
Öğretmen kendilerini deniyordu herhalde
Yarışma
sonrasında öğretmen "Beni niye dinlemediniz? Size
cevabı söyledim
Ya yarışmayı kaybetseydiniz?" diye
bağırınca kafası iyice karıştı
Bir gün birisi
"Bunlar kamera şakasıydı" diyecek diye bekliyordu
Ama
ya değilse?
Bir de kafasındaki çelişkileri tutabilseydi!
Anlaşılan onları kendi kendine ve kendince çözmesi
gerekecekti
Yapabilirse
Susmak çok iyiydi aslında
Zaten ilkokulda öğretmenleri hep
"Susun!
Çok konuşmayın bakayım!" derdi
Ama lisede
öğretmenler "Niye aval aval bakıyorsunuz derse
katılın biraz sizin gibi koyunlar yüzünden bu millet
geri kaldı!" deyince sessiz ve uslu olma
konusunda da çelişkide kaldı
Büyümeseydi keşke
Hep küçük bir çocuk olarak kalsa ne
iyi olurdu
Zaten genellikle odasında tek başına
oyuncaklarıyla oynamasına onlarla konuşmasına
annesi "Hâlâ çocuk gibisin" diye tepki gösteriyordu
Ergenliğe girdiğinde garip şeyler yaşamaya başladı
Öteden beri bildiği bedeninde o güne dek bilmediği
şeyler oluyordu
Ama kimseye soramadı
Kimse de ne olup bittiğini ona doğru düzgün anlatmadı
Ayıp deyip sustular
"Kızların şeyi var mı?"
sorusunun cevabını bile arkadaşlarıyla başbaşa verip üç ayda
öğrenebildi
Yine o dönemde öğrendiğini sandığı bir yığın
şeyi düzeltmesi yıllarını alacaktı
Zaten kızlardan yana başı dertteydi hep
Çıktığı bir
sohbetlere gitti
Bir gün anne babasını fısır fısır
konuşurken gördü
O akşam babası onu karşısına alıp konuşmaya
başladı
Bir problem olduğunu anlamıştı
Bir problem olmasa
babası onunla konuşmazdı çünkü; ancak bir problem
varsa konuşurdu
Sonunda babası dilinin altındaki
baklayı çıkardı:
"Evladım aşırı gitme
Namazını da kıl gereğinde
bara pavyona da git
Kur'ân da oku kızlarla gezip içki de iç
Dengeli yaşa
"
"Nerede yazıyor bu denge baba?" diye sordu
Babası
sinirlenip "İşte burada yazıyor" dedi ve avucunu
gösterip yanağına okkalı bir tokat yapıştırdı
Ağlamıyordu artık
Etkileniyormuş gibi yapmaya
çalışıyordu
Ama direnci zayıflamıştı
Kur'ân'ı danamazı da bıraktı
Evlerinde televizyon hep açık dururdu
Bazen açık-saçık programlar olurdu
Spiker 'Sok Sok! Şu rezilliğe bakın!' diye ekranı inletirken
bir yandan da o rezillikler en ayrıntılı biçimde gösterilirdi
Babası da hem onları seyreder hem de "Tövbe tövbe!
Başımıza taş yağacak; şunların yaptıklarına bakın"
derdi
Hüseyin "Baba başka kanala geçelim"
deyince de "Biraz bakalım canım meraktan izliyorum
zaten neler olup bitiyor bilmek lazım" diye cevap
verirdi
Babasının bakışlarında merak denilemeyecek
garip bir pırıltı olurdu oysa
Hüseyin farkındaydı bunun
Lise son sınıfta siyasetle
ilgilenmek ama aşırı gitmemek gerektiğini öğrendi;
nasıl olacaksa? Ve haber programlarını izlemeye
gazetelerdeki köşe yazılarını okumaya başladı
Birçok
şey öğrendi; özellikle dış politika konusunda
Batılı
olmak lazımdı
Batılılar bizden üstündü
Yok hayır
biz en üstündük
Sadece
biraz geri kalmıştık
Ama en güçlü en akıllı bizdik
Bu millet adam olmazdı
Biz Batılıları seviyorduk ama
onlar bizi sevmiyordu
Onlar bizi sevmediği için biz
de onları sevmiyorduk
Ama onlar gibi olmalıydık yine
de
Sevmeliydiler bizi biz onları sevmesek de
Hele Yunanlılar bize iyice düşmandılar
Biz de
onlardan nefret ederdik
Hep savaşmış hep yenmiştik
onları
Ama aslında kardeştik
Bazen bizden
korktukları söylenirdi
Sinirlendiriyordu bu bizi
Bizden neden korkuyorlardı ki? Fazla sinirlenirsek
canlarına okurduk onların
Korkmasınlardı bizden
Araplar ise zaten oldum olası bizi sevmezlerdi
Biz de
onları hiç sevmezdik
Ama onlar bizi neden sevmiyordu
ki? Biz onları hep sevmiş hep iyilik yapmış değil
miydik? Oysa onlar bize hep kötülük yapmak
istiyorlardı
Bizi sevmeleri lazımdı
Ama bizim onları
sevmememiz lazımdı
Zihni iyice dağılmaya
başlamıştı
İçine kapanmaya başladı
Odasından
çıkmamaya başladı
Hayallerle avundu
Hayallerinde
herşey netti kontrolü altındaydı
En iyisi buydu
galiba
Ama annesi neden ona garip garip bakmaya
başlamıştı ki?
Askere gitmeden önce bir işe girip çalışmak istedi
Birkaç
yere başvurdu
Torpilliler yüzünden ilk başvurduğu
yere alınmadı
Babası öfkelendi
"Bu torpil yüzünden
memleket batacak" dedi
Bir hafta sonra ikinci
başvurduğu yer için torpil bulunca sevindiler
Başkası
lehine olunca kötüydü torpil
Ama biz yapınca iyi
oluyordu
İşyerinde bir kıza âşık oldu
Tutunacak bir dal
arıyordu bu çalkantılar arasında
Her şey bozulmuştu
o kız tertemizdi
Onunla hayatı sihirli bir değnek
değmişçesine değişecekti
O da Hüseyin'i sevecekti
mutlaka hatta seviyordu galiba
Zaten geçen gün
işyerinde sudan bir sebepten bağırmıştı ona; tıpkı
küçükken annesinin yaptığı gibi
Seviyordu kesin ama
tutucu bir aileden geldiği için bunu pek belli
etmiyordu
Özellikle sessiz mazbut bir kız oluşundan
hoşlanmıştı onun
Ama yaz gelince son hayal
kırıklığını yaşadı
Sevdiği kız bazen kısacık etekler
giyiyordu
Otururken de görünmesin diye eteğini
habire çekiştiriyordu
Niye kısa giyiyordu ki o zaman?
Uzun giyse rahat ederdi
Dayanamayıp bunu söyledi bir gün
Kız utançla karışık gülümsedi ama giyimini değiştirmedi
Sonra bir gün onun yazın plajda bikiniyle dolaşıp erkek
arkadaşlarıyla denize girdiğini öğrendi "Nasıl yani???"
Karşımda oturmuş kendi kendine konuşup gülen bu
delikanlı aslında kendince kurtuluşu seçmişti anlaşılan
Çocukluğundan beri bu hayatı bu insanları çözememiş doğru bir
pusula tutarlı bir rehber bulamamış çifte standartların
yaman çelişkilerin çekiştirmesine daha
fazla dayanamamış ve huzuru ancak gerçeği
reddederek bulmuştu işte
Bu kuralsız trafik üstüne gelenler arkadan
sıkıştıranlar yol isteyenler küfredenler yüzünden
hayat yolculuğunda sağa çekmişti
Bekliyordu
"Ben iyiyim artık hiçbir şeyim yok doktor ağabey çok
iyiyim ben
Sağa çektim bekliyorum
"
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul