Konu
:
Hoşgeldin Sevgili Pişmanlık
Yalnız Mesajı Göster
Hoşgeldin Sevgili Pişmanlık
08-04-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Hoşgeldin Sevgili Pişmanlık
Tenimizdeki çizik olmadan nasıl anlamıyorsak canımızın incinebilirliğini pişmanlığın sızısı olmadan fark edemiyoruz içimizde saklı masumiyeti
Sessizce akıp giden suyun önüne çıkan bir çağlayan yahut kaya gibi suçlarımız; vicdanımızın sessiz bekçiliğini hatırlatırlar bize girdaplar fırtınalar katarlar masum sandığımız hayatımıza
Kendimizi masum ve günahsız hatasız ve kusursuz bildiğimizde kalınlaşıveren kalınlaştıkça da ruhumuzu sağırlığa hapseden demir perdeyi yıkar günahlar
Dokunulmazlığımız üzerine kurduğumuz sırça sarayın yıkılışını haber verir içimizde yükselen "ah!"lar
Gururun kalesinin yangına verilişine denk düşer hatamızın utancını kıpkızıl yüzümüze taşıdığımız anlar
Pişmanlığın o kekremsi tadı o akrepsi sokulganlığı utançla tanıştırır bizi
Utançla tanıştığımızda da utanabilen yanımızla içimizde suskunca bekleyen vicdanımızla buluşuruz ilk defa
Film gibi hani… Sevdiğimizle çarpışmak gibi köşe başında; defterler kitaplar dağılırken havada kalpler buluşur
gözler el ele tutuşur ya
O hata; o sakarlık o dikkatsizlik o sürçme o ayak kayması o kaza utanabilen yanımızla tanıştırır bizi
"Ah!" ettiren her günah bağışlanmanın ve affın rahmetin ve gufranın serin pınarlarına susatır bizi
Hiç istemeden olmuş gibi kaza ile değmiş gibi sokulur günah ve kirler ruhumuzun billur sularına
Paslı bir bıçak gibi bulandırıverir kalbin duru ayazmalarını
Sular üzerinde rüzgâr ürpertisi gibi dudaklarımızda içli yakarışların kıpırtısını başlatır hatalar
Yağmurun çöllerin kumunu yarması gibi içimizin de içinde sancılı itiraflara kuytular açar günahların darbesi
Vicdanımızın kulağının dibinde fısıltılı hesaplaşmalara çağırır bizi pişmanlıkların nefesi
Utandırır bizi
Utandırdığı gibi utanabilir olduğumuzu da hatırlatır bize
Yüzümüz kızarır başımız öne eğilir mahcubiyetle kısılır gözlerimiz belki gözyaşı dökeriz
Müşfik bir baba gibi teselli eder bizi pişmanlığımız: "Ağlıyorsun ya işte; o işi yapmayı yakıştıramadın kendine
Sen elinle ettiğinden fazlasısın
Sen bile isteye ettiğin günahtan daha yukarıdasın…"
Kucağımızda hiç durmadan ağlayan bebek gibi habire sızlanan bir hasta gibi buluruz pişmanlığı
Ne inkar edebilir ne unutabilir ne acısını dindirebiliriz
Bırakalım öyle kalsın! Acısın
Kanasın
Ağlasın
Sızlansın
Dağlasın göğsümüzü
Yırtsın yüzümüzü
Kendi gözlerimizin içine baktığımızda hemen yüzünü gösterip utandırsın bizi
Bizi bize gammazlasın
Acısına ihtiyacımız var pişmanlığın
Ya hiç acıtmasaydı günah kalbimizi? Ya pişmanlığın sızısı hiç yapışmasaydı yakamıza? Kurtulmak için çırpındıkça üzerimize atılıvermeseydi pıtraklar gibi? Kıvrandıkça kıvrandıkça yine yeniden yakalamasaydı bizi bileklerimizden?
İyi ki öyle
Kaynağı saptanamayan ağrılarda hastalara kural gereği
ağrı kesici verilmez
Çünkü ağrısı olmazsa hasta çare aramaz
Kıvranmazsa ağrının odağını bulmaya yönelik zahmetlere katılmaz katlanmaz
Pişmanlığın da soğuk sert taşlar gibi vurması beklenir ayaklarımıza
Hiç bitmeyen kışlar gibi soğuk buzlar düşürmesi gerekir alnımıza
Firari mahkûmlar gibi köşe bucak tedirginliklere mahpus etmesi istenir bizi
İlk fırsatta saati geri alma telaşına düşmek takvim yapraklarını yerine yapıştırma telaşıyla yanıp tutuşmak gerek
Günahı ömrünün son deminde ak örtülere sarılmış adamı/kadını acı bir sırla kirletmek diye bilmek gerek
"Kim aklar beni?" Hoş geldin bize sevgili pişmanlık
'Kim aklar beni?" diye bütün kapılardan eli boş döndüğümüzde
"illâ O" diyecek çaresizliğin dizi dibine oturtmalı bizi pişmanlığımız
Rahmetin ve gufranın dergâhında kusurluluğumuzu ve günahkârlığımızı şefaatçi bilip öylece ümitlenmeliyiz Allah'tan
Hiç koşulsuz affedileceğimiz kapının eşiğinde umutla ve gözyaşıyla oturabilmeyi öğretmeli bize pişmanlık
Kimselere diyemediğimiz sırlarımızı kabuğunda sızlanan bir inci gibi rahmetin kucağına itiverme ihtiyacını tir tir titreyerek hissetmeliyiz pişmanlık göğsümüze sarıldığında
Ne kadar çok hata etmişsek etmiş olalım sonsuz serin bir okyanusun maviliğinde kir pasımızı kimselere göstermeden yıkayıverme umudunu göğsümüzde cılız pınarlar gibi biriktirmeyi vaat eder bize pişmanlığımız
Sevapça hiçbir şey edemediğimizi ettiklerimizin de bize ait sayılmayacağını aniden görebilmek demektir günahların "ah!"ları
O'ndan korkup yine O'na kaçacak denli anaç ve müşfik olan rahmeti acıyan dudaklarımızla içmeyi sadece pişmanlığımız öğretir bize
O tatlı Şebnem Ferah şarkısı gibi "Sil baştan başlamak gerek bazen
Hayatı sıfırlamak
Sil baştan sevmek gerek bazen
Her şeyi unutarak yeni baştan sevmek gerek
"
Sil baştan başlama telaşıyla affın boynuna sarılırız pişmanlığımızla
Sil baştan sevildiğimizi ummak adına rahmetin kucağına bırakırız gözyaşımızı
Sancıyan vicdanımızla utanan yüzümüzle ağlayan gözümüzle titreyen dudağımızla içten bir özür mahcup bir tövbe fırsatı sunar bize pişmanlığımız
Ya hiç olmasaydı pişmanlığımız? Hiç yakmasaydı canımızı? Ağrı hissedemeyen hastalar gibi yakardık rahmete yürüyen ayaklarımızı
kırardık affı avuçlayan ellerimizi
-----Alıntı-----
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul