Prof. Dr. Sinsi
|
Kalbine Hükmeden Kadınlar

Kalbine hükmeden kadınlar var bu dünyada
En zoru başaranlar diyorum ben onlara
Materyal hayallerini yaşamak uğruna duyguya ait ne varsa unutan, unutmak zorunda bırakılan; hisleri yüzlerinden daha gergin olan kadınlar 
Sürekli sorular soran, ama cevapları aslında gerçek anlamda merak etmeyip dinlemeyen ve durup kendini bile bir an olsun dinlemeyen kadınlar 
Mutlu olup olmadıklarını aslında kendilerine hiç sormayan, gereksiz meşguliyetlerinden dolayı bunu sormaya bile fırsat bulamayan, belki de o cevaptan kaçan kadınlar 
Kalpte yalan ama toplumda doğru diye adlandırılan bir birlikteliğin peşinden sürüklenen, cepte mutlu ama ruhta fakir ilişkilerin koynunda ıslanıp üşüyen Bir an olupta kendilerine gerçekten istediğim hayat bu mu diye sormayanlar 
Yer çekimi kadar gerçek cinselliklerini dizginleyip, kendini karanlıklara hapseden kadınlar 
Elleri başları bağlanan ama aslında beyinlerinde hiç dizginlenemeyen kadınlar Kadıncıklar Kalpler  
Küçükken kafalarda idealize edilip üzerine hayaller kurulan, itinayla kundaklanan bir dünyaları vardır kadınların
İnce ince dokunmuş danteller misali, özenle işledikleri teğelsiz hayalleri 
Açmaya korktukları bir çeyiz sandıkları vardır onların Ki korktukları içindeki tabak çanak değil, kullanılırsa kolayca yok olabilir diye düşündükleri duygularıdır aslında 
Bir erkeğin açıpta özensizce tutabileceği kalplerdir kadınlarınki Kırılmaya öyle müsait 
Mümkün mertebe gerçek dünya düzenini inkar edebilecek kadar geniş düş güçleri geliştirmişlerdir kendilerine Öyle ki biri bozmaya çalışsa da o an,, inatçılıklarında güçsüz düşebilir 
Bembeyaz hayallerdir bunlar; bir gelin çiceğini yakalamak kadar çocuksu ve hayalperest, ama aynı zamanda bir o kadar da gerçekçi
Uzun uzun düşlenir gelecek Palmiye ağaçlarıyla süslü yarınlara ait herşey pürüzsüz olmalıdır Evler, özene bözene seçilen eşyalar, huzursuz koltuk kılıfları ve çalışmaktan yorulmuş televizyonlar 
Misyonunu tamamlayamadan yalnız kalan çarşaflara teslim olmadan önce çok şey biriktirir kadınlar içerilerinde
Çok fazla hayat birikir kafalarda, kafalar olan bitenden memnun kalmaz bir de hiç
Bazen uykusuz bir gece, bazen de sıcak bir yaz günü buhranı tetikler içlerindeki heyecanı, eğer heyecansız kaldıysa kadın ruhu Çelinmeye çok müsait zamanları vardır ne de olsa ruhlarının, aç kalır, ilgisiz bırakılırsa eğer 
O yüzden bu kadınlar hep kucak kucak taşınmayı, yumuşacık kollarda uyutulmayı beklerler; tıpkı küçükken düşledikleri gibi 
Kadınların mutlu ve bilinçli anneleri varsa eğer, onlardan öğrendikleri gibi özgüvenli, gerçek ve minnetsiz yaşamayı seçerler Küçük mutsuzlukları usulca biriktirir, kanayan yerlerini iyice gözden geçirir ve tamiri yoksa artık kırılmışlıklarının, sakince çekip giderler Asaletlerini hiç bozmadan
Arkalarına bir kez bile bakmadan
Gülümseyerek giderler 
Ama eğer bir de mutsuzsa o anneleri, en fena darbeyi ilk önce onlardan alır bu küçük kadınlar
Çünkü mutsuz anneler de kendi bildikleri ve yaşadıkları gibi aktarırlar hayatı ve erkekleri eğer cesaretsizlerse 
Eğer kendileri başarısız olmuşsa ilişkilerinde, ve bundan hiç bir ders çıkaramamışlarsa, küçük kızlarını da kendileri gibi hep sorgusuzca sevmeye,
Of nasıl da diken diken oldu tüylerim şimdi
Bir annenin kızına yapabilceği en büyük kötülüktür bu çünkü Bile bile itmektir onu elleriyle karanlığa 
Kendi acısını yoksayarak ve içindeki tüm sesleri susturarak aklınca düzeneğin dışına çıkmamak ve böylece misyonunu tamamlamaktır çünkü o sırada biricik annenin o biricik misyonu 
Aklınca etrafa karşı "rezil" olmamak uğruna kendi kızının hayatını rezil etmektir
Ama aslında onlarda bilirler için için, gerçeğin bu olmadığını Çünkü hiç unutmamışlardır o yaşayamadıkları aşklarını, hayallerini ve çekip gidemeyişlerinin içlerinde yokettiği o kadını 
Bir yaz günü, deniz kenarında tamamlayamadıkları o öpücük çıkmaz hiç akıllarından o annelerin de halbuki
Bir avuç kurala kurban giden aşklarının yarattığı o kalıcı yara izleri ve pişmanlık hiç gitmez
Bir zorunlu seks ardından ruhlarında kalan izler hiç unutulmaz Unutulamaz 
Ve zaman geçer, yollar ve kalabalıklar geçer, mevsimler susar bir gün,
Gün gelir herşey artık içeriye doğru akmaya başlar, için için susmaya doğru 
Japon kültüründeki Samurayların benimsedikleri gibi, gereksiz cümleler sarfetmek yerine susmayı tercih eder olur incinmiş kadınlar Çünkü bilirler ki susmak, boşa gidecek kelimlerden daha anlamlıdır Sadece gerektiği yerde öz ve net konuşarakta dertlerini anlatabilirler aslında
Boş yere harcanacak ve yerine ulaşamayacak cümleler kurmak yerine dinginliği, sadece açıklayıcı sözcükleri ve sukuneti tercih ederler Böylece ruhları özgürleşebilir, korkuları yok olur ve acıları dinebilir belki de ancak Aksi halde boğulur ve diri diri ölür kadınlar Kendilerini bile bile katlederek 
Bugün kadınlara “lütfedilen” bir evlilik olgusu vardır artık Sadece hak edenine
Yeteri kadar dayandıysan eğer karşındakine ve yeteri kadar bekleyip, sabredip, besleyip büyüttüysen eğer o erkeğin kalbini, sana sunulan bir ödül gibi sanki Sana sorulmaya layık görülen bir sorudan ibarettir herşey Hala içinde aşk kırıntıları kaldıysa tabi
Çünkü kadın bekler ve için için hırs yapar o günü Bazen de sırf o tek taş yüzüğü alabilmek için yıllara meydan okurken farkında olmadan yitip gider yollarda Bembeyaz düşlerle bekleği beyaz atlı prensini, bembeyaz deterjan kokuları arasında kaybeder farkında olmadan
Keşke kadınlar kendi lambalarını bu şekilde söndürmese Gerçekten sadece sevdikleri, hissettikleri ve birlikte mutlu olabildikleri için evlenebilse 
Keşke kadınlar kalplerine bu kadar hükmetmese Özgür bıraksalar hislerini,
Sözüm tüm kalplerden içeri, tüm saf birlikteliklerden dışarı 
Sözüm tüm kadınlardan içeri, tüm kadın olmaya dair hissedilenleri göremeyecek kadar kör olanlardan dışarı 
Sözüm tüm kadın ve erkek kalplerinden çokça içeri 
Melis Balcılar
|